Unutmamalıyız ki özlemleri zafere ulaştırmanın yolu, dünden alınan öfke ve intikam ruhunun bugünde şahlanmasıdır.
HABER MERKEZİ – Tarihte yaşanılan birçok sürecin seyrinin değişiminde şüphesiz büyük rolü oynayan kesim gençlik olmuştur. Bu noktada her anlamda topluma yön verip, öncülüğün sahibi olmuştur. Temelinde ise yapısında ve karakterinde her zaman arayışı bulundurması, doğru olanı adaletli olanı araması ve haksızlığa göz yummayışı vardır.
Gençliğin, karşısında en fazla çelişkisini yaşadığı, içinde bulunduğu sistemdir. Çünkü sistem yapmak istediğini, kendi yararına olduğunu düşündüğü şeyi dayatır. Bu şekilde sömürerek , kültürleri yozlaştırarak, toplumsallık adına ne varsa onu yok etmeye çalışır. Tabi bunu başarabilmek en fazla gençlik üzerinde hakimiyet kurmayı gerektirir.
Dünya da tarihe damgasını vuran 68 gençlik kuşağı sisteme dair çelişkilerin kendini boy gösterdiği bir dönemde ortaya çıktı ve dünyaya yayıldı. Burada hızla gelişen, demokratik ve sosyalist bir bilinçti. Oluşan devrimci gençlik hareketleri Türkiye’de Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya gibi devrimcilerin öncülüğünde gelişirken milyonları peşlerinden sürüklemeleri tamamıyla gençlik ruhuyla bağlantılıdır. Bu dönemde öne çıkan, gençliğin radikalliği, baskıya, sömürüye, emperyalizme ve tabi kapitalizme karşı aldıkları tutum ve buna karşı geliştirdikleri eylemselliklerdi. Bedeninden dışarı taşan bir ruhun sahipliğini yapmasıydı. Daha sonra bu ruh sistem tarafından yok edilmeye çalışıldı ve halen devam etmektedir. Tabi yapılmak istenen gençliğe ait baş eğmeyen karakteri ortadan silerek tamamen kendisine zararı olmayan lümpen bir gençlik yaratmaktı. Bu noktada yaşamda toplumsal hiç bir amacı olmayan bireysel yaşam tarzını benimseyen bir kişilik oluşturmak istemiydi.
Nitekim işe yarayacağını düşünüp bu dalganın önüne geçmek için devrimci hareketlerin öncü kadrolarını dar ağaçlarında, işkencelerde öldürerek yok etmeye çalıştı. Fakat direnişin tohumu atılmıştı bile. Daha sonrasında ise bir gençlik partisi olan PKK hareketi ile bu direniş ateşi tekrardan alevlendi. Her an her saniye düşmanı vurguna uğratırken bir an bile mücadeleden vazgeçmeyip bunu da “Biz yaşamı uğruna ölecek kadar çok seviyoruz” diyen Kemal Pirlerin, “Ben ölünce mezar taşıma halkına borçlu öldü diye yazın” diyen Hayri Durmuşların ve “Teslimiyet ihanete direniş zafere götürür” diyen Mazlum Doğan’ların çelikleşen iradeleri, günümüz direnişine uzanan bir köprüdür. Günümüzde bu köprüyü yıkmak, Kürdistan’da gençleri mücadele ve direniş geleneğinden koparmak, faşist ve sömürgeci zihniyetin vazgeçmediği politikalar dizisini kapsıyor. Bunun için faşist Akp-Mhp iktidarının en yoğun kullandığı yöntem ise özel ve psikolojik savaştır. Yapmak istediği üniversitelerde, mahallelerde, sokaklarda, TVlerde ve sanal alemin her alanında bu yöntemleri sayısız şekilde kullanarak, özellikle Kürt gençleri üzerinde tamamen hakimiyet kurarak onu toplumsal bilinçten alıkoymaktır. Kişiyi koyunlaştırıp, şuursuzlaştırmaktır. Yetmediği yerde ise ya iradesini kırmayı hedefleyip, ajanlık dayatmaktadır ya kaçırıp tehdit etmektedir ya da gençleri öldürerek bunu bir şekilde meşru kılmaktadırlar.
Bu noktada özelde genç kadınlar hedef alınarak sisteme kurban edilmek istenmektedir. Tamamen kapitalizmin yönlendirdiği şekilde bir yaşam sürdüren, kapitalizmin model olarak hazırladığı ve topluma sunduğu kişi ve karakterlere özenen, cins bilincine ulaşamayan hatta gitgide ondan uzaklaşan bir genç kadın profili oluşturulmak istenmektedir. Kadına ait direngen ruhu ortadan kaldırmak isteyen sistem bütün kirli oyunlarını oynamaktadır. Önemli olan bu kirli politikalara karşı gençliğin, özelde genç kadınların nasıl bir tutum alacağı, kendini ne şekilde örgütleyeceğidir.
Elbette bunun için kaçınılmaz olan amansız bir mücadelenin verilmesidir. Çünkü bundan başka ne yol nede yöntem yoktur. Yapmamız gereken öncelikle Önderliğimizin ideoloji ve felsefesi ile kendimizi donatarak yüksek bir bilince kavuşmak olmalıdır. Bizi benliğimizden, ruhumuzdan ,yaşam biçimimizden ve Önderliğimizden koparmak isteyen faşist ve soykırımcı rejime karşı hiçbir kaygıya ve korkuya düşmeden mücadele geleneğimizi yükseltmektir. Her birimiz kendimizde Axin’lerin , Çiyager’lerin , Erişlerin, Viyan’ların ve bu uğurda hiç düşünmeden kendini feda eden bütün yoldaşların cesaretini yaratarak, İmralı zindanını parça parça edene kadar bütünlüklü bir mücadeleyi esas almalıyız.
Önderliğimiz tecrit altındayken, halkımız tecrit altındayken, bizler tecrit altındayken ve tecridi kırmadan da rahat bir yaşam yaşamamamız gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Eğer gençlik böylesi bir süreçte kendi görev ve sorumluluğunu bilirse ve buna anlam biçerse, faşizmin kendini daha fazla var edemeyeceği ortadadır. Unutmamalıyız ki özlemleri zafere ulaştırmanın yolu, dünden alınan öfke ve intikam ruhunun bugünde şahlanmasıdır. Bu noktada her an kulağımızda çınlaması gereken söz olmalıdır “NE OLURSA OLSUN SONU MUHTEŞEM OLACAK.”
Dersim Avaşin Xeyri