HABER MERKEZİ- Analiz: Kemal Söbe’nin kaleminden
“Kapitalizm ve ulus devlet, insanlığın yaşadığı sınıflı sistemlerin sonuncusu, en acımasızı ve hem insanlığa ve hem de doğaya en çok tahribat verenidir. Kapitalizm en başta insanda kültürel yozlaşma ve yabancılaşma yaratır. Kapitalist insan tipi bencildir, paraya ve maddiyata önem verir. Mevki ve kariyer peşinde koşar. Genel insani değerlerden uzaktır. Ekonomik ve siyasi menfaatler için yapmayacağı kötülük yoktur. Burada kapitalist bireyi tanımlarken aslında bir toplumu ve rejimi, sistemi, yaşam tarzını değerlendiriyoruz, yorumluyoruz. Kapitalist kişilik ülke içinde milliyetçiliği siyasete alet edip, kitleleri kendi egemenliği altına almaya çalışır ve bu konuda önemli oranda başarılı da olur, olurlar. Kapitalist sistemi ayakta tutmanın, yerine ve zamanına göre restore etmenin en büyük sermayesi ve gücü geleneksel ulus devletin ve kapitalizmin etki alanına hapsedilmiş bilinçsiz kitlelerdir. Kapitalizmin ve ulus devletin kendi varlığını devam ettirmesinin yolu, milliyetçi ve kapitalist renklerle boyanmış kişilik ve toplumdur.
Kapitalizm ve ulus devlet sadece askeri, siyasi ve ekonomik güçle ayakta kalmaz, varlığını sürdürmez. Kapitalizmin için en büyük gücü ve sermayesi, emek bilincinden yoksun, sınıfsal duruşa sahip olmayan, eğitimsiz ve siyasal milliyetçiliğin ve katı ulus devletin etkisini derin yaşayan birey ve toplumdur. Bundan dolayı bu sistemi en derinden yaşayan birey ve toplum için, kendi celladına sevdalanma yorumu yapılır. Demokrasinin en büyük mimarı bilinçli, örgütlü ve demokratik halk olduğuna göre, kapitalist sistemin ve onun temelini teşkil eden katı ulus devletin mimarı da bilinçsiz ve kendine yabancılaşmış, kapitalizm ve katı ulus devlet tarafından bir maşa olarak kullanılan birey ve toplum gerçekliğidir. Biz burada ulusları red etmiyoruz, uluslar ve toplumlar her halükarda var olacaklar, ama savaşlara yol açan, insanlığa zarar veren, doğanın doğal dengesini bozan, kapitalist sistem tarafından bir siyasal argüman olarak kullanılan sermaye etiketli katı ulus devleti, başka ulusları inkar eden, ezen ve faşizme yol açan katı ulusçuluğu ve milliyetçiği red ediyoruz.
Binlerce ve yüzlerce yılda oluşmuş sınıfların olduğu devlet kurumunu ve katı ulus devleti ortadan kaldırmanın yolu demokratik ulus ve gelir dağılımının adil olduğu komünal bir sistemi geliştirmekle mümkün olacaktır. Bütün savaşların ve çatışmaların temelinde mülkiyet, iktidar olma ve sınırlar olduğuna göre, mülkiyet kavgasını ve savaşları sona erdirmenin yolu da demokratik ulusun ve komünalizmin inşası, demokratik kültürün içsel hale getirilmesi, bütün toplumun ve bireylerin bu noktada eğitilmesi olmaktadır. Günümüzde Ortadoğu’da Kürdistan merkezli olarak yürütülen sıcak savaşın temelinde katı ulus devlet ve kapitalizm var. Bu zihniyet yüzünden Kürt sorunu yüz yıldır çözülememiş, halklar karşılıklı olarak birbirine düşman hale getirilmeye çalışılmış, din ve mezhep savaşları hayatı zehirlemiş, tanınmaz hale getirmiştir. Kapitalist sistem içinde şekillenen birey esasen kendi kendine düşman olarak şekilleniyor, ama bu kişilik yapılanması çoğu kez bunun farkında değildir, sistemin bir sopası ve maşası olarak kullanılıyor.
Türkiye gerçekliğine baktığımızda son yüz yıldır bu durumu çok iyi görmekteyiz. Türkiye’de bilinçsiz kitlelerin sisteme eklemlenmesi sonucu, korkunç bir baskı mekanizması ortaya çıkmıştır. Türkler hala katı ulus devletin ve vahşi kapitalizmin etkisini derinliğine yaşarken, Kürtler bu bataklıktan önemli oranda kurtuldular ve bundan tümden kurtulmanın uğraşı içindeler. Şu an Kürdistan’da büyük bir savaş yaşanılmaktadır. Bir taraftan kendisini restore etmenin yollarını arayan ve bunun savaşını çeşitli yollarla ve müttefiklerle yürüten dünya kapitalist sistemi ve diğer taraftan da esasen beş bin yıllık köleliğe ve onun son kalıntısı olan katı ulusçuluğa ve modern kölelik olan kapitalizme karşı, halkların öz yaşamı olan modern komünal sistemi kurmanın savaşımı yürütülmektedir. Bu savaş kapitalizm ve katı ulus devletle, demokratik ulus ve komünal sistemin kurucu güçleri arasında yaşanılmaktadır.
Bu savaş öyle dar ve bölgesel bir savaş değil, 3. dünya savaşı olarak veriliyor. Kapitalist reçetelerle sorunların çözülmediği, daha çok biriktiği ve hayatı yaşanılmaz kıldığı açıkça ortadadır. Sorunların zaten kaynağı kapitalizmdir ve onun sermaye olarak kullandığı ulus devlettir. Bu ortadan kalkmadığı sürece savaşlar, yoksulluk ve yıkım bitmez, daha da katmerlenerek devam eder. Bu açıdan sorunların çözümünü sorunların ürediği bataklıktan aramak hiç gerçekçi olmayacaktır. Her türlü insani değerden yoksun olan kapitalizm ve katı ulus devlet zihniyeti, günümüze kadar devam eden bu kirli savaşın yürütücüleridirler. Bu bakımdan kapitalizm halkların, işçinin, emeğin ve emekçinin düşmanı, ulus devlette ezilen ulusun düşmanıdır. Günümüze kadar süregelen sınırlar, savaşlar, sömürü ve savaşlar işte adı geçen kapitalizmin ve ulus devletin bir ürünüdür. Kapitalizm ve ulus devlet, insanlığın ve yaşamın düşmanıdır. Bu, Kürdistan özelinde ve bölgede açıkça yaşanılmakta ve görülmektedir. Bundan kurtulmanın yolu demokratik ulus ve halkların öz yaşamı olan demokratik komünalizmdir… Ancak demokratik ulus ve demokratik komünalizmle sınırlar, savaşlar, sınıflar ve sömürü son bulur..”