HABER MERKEZİ
Müslüman aleminin ve tüm Kürt halkının Ramazan bayramını kutluyorum. Bayramlar, tarih boyu toplumun kıtlık ve zorluklar içinden çıkıp bolluk ve bereketli günlere kavuştuğu; toplumun ahlaki ve kültürel yapısını savunma mücadelesindeki ısrarını ortaya koyduğu; kötülüklere karşı iyilik değerlerini koruduğu ve iyiliğin başarı kazandığı günler olmuştur. Onun için de coşkuyla kutlanmış, şenlikler gerçekleştirilmiş, küskünler barışmış, kavgalara ara verilmiştir.
Önder Apo, eskiden, çok çok eskiden, toplumun iktidar zihniyetiyle kirletilmeden önceki süreçte her günün bayram gibi geçtiğini, barış ve huzur içinde olduğunu söyler. Ne zamanki iktidarcı zihniyet ortaya çıkmış, kötülükler de baş göstermiş ve bu zihniyetin yayılmasına paralel olarak çoğalmıştır. İktidarcı zihniyetin ortaya çıkardığı, ürettiği, çoğalttığı kötülük zamanla öyle bir hal alır ki, artık bu zihniyeti reddeden, onunla yaşamayı kabul etmeyen, ona karşı toplumsallığın savunulması gerektiğini ortaya koyan mücadeledeki kararlaşma günleri ya da zaferle taçlanan sonrasındaki günler bayram olarak kutlanmıştır. Kutlanan aslında toplum ve toplumsal değerlerdeki ısrardır. Kuşkusuz mücadelenin yöntemleri koşullara göre şekillenmiş ve çeşitlilik arz etmektedir. Köklü toplumlarda daha çok doğayla olan ilişkiler ve birbirlerine karşı bahşedilmişlikler (baharın gelişi, tahıl zamanı…) ortaya konmak amaçlıyken; iktidarcılık zehrinin yayılmasıyla birlikte kötülüklere karşı ya nefs mücadelesi vererek ya da canını kurban etmeyi de göze alarak oluşmuş ve kült haline dönüşmüş değerler bütünü oluyor.
Siz hiç iktidarcı devletçi sistemin son temsilcisi olan kapitalizmin bir bayram günü olduğunu gördünüz mü? Ya da iktidarcı zihniyetin varlığını pekiştiren resmi günleri dışında ve toplumsal değerleri savunan bir bayramını gördünüz mü? Bulamazsınız, çünkü yoktur. Halkların ve inançların mücadelesi sonucu çeşitli yumuşatmalar ya da aldatmacalarla günler oluşturmuşlardır, ama bunlar bayram değildir. Çünkü bayramlar kapitalizmin ruhuna da yapısına da terstir. Bayramlar derken, bayramları ele alırken bir kere bu toplumcu karakterinin var olduğunu görmek gerekir.
Bayramların din ve inançlardan bağımsız bu kutsal yapısını ortaya koyup bugün Türkiye’de AKP-MHP faşist iktidarının yaptıklarına baktığımızda nemenem toplum düşmanı bir karakterle karşı karşıya olduğumuzu daha iyi görmüş oluyoruz. Herhalde Türkiye toplumunun başına gelmiş en büyük kötülük AKP-MHP faşist iktidarıdır. Ya da daha da özgünleştirelim: Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ittifakıdır. Toplumu sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel olarak çürüttü; insan ilişkilerinin içine kibrit suyu döktü. Yolsuzluk, yalan, yozlaşmışlık, yıkıcılıkla toplumu yoksullaştırma ve teslim alma politikalarına değinmeyeceğim bile. Bunların her biri ayrı ayrı ele alınması gereken konulardır. Ancak Bir şey var ki, insanın yüreğini daraltıyor, şu can ağzını sıkıyor, boğuntuya getiriyor ve her an patlar biçimde yaşamasına neden oluyor. Ölü insanlara, cesetlere, mezarlıklara yaptıkları…
Kürt gençlerinin cenazelerine tahammül etmediklerini çektikleri vahşilik resimlerden biliyorduk. Arabaların arkasından cansız bedenleri sürüklemelerinden. Sapıklıklarından ve ruhsuz bedene tecavüz etmelerinden. Ve daha söylemeye bile dilimin varmayacağı onlarca şeyden. Bu iktidarın zihniyetiyle şekillenmiş zombilere bakınca, yaptıklarını görüp duyunca utanıyorum, yüzüm kızarıyor, dilim tutuluyor. İnsanlık değerlerinin bitiş noktası denilen yer böyle bir şey olsa gerek diyorum. Marks, utanmanın da devrimci bir şey olduğunu söyler. Utanıyorsanız sizde de devrimci duygular var demektir. Yapılanları gördüğünüzü, kabul etmediğinizi ve ona karşı koymanız gerektiğini biliyorsunuz, bunun iç muhasebesini yaşıyorsunuz demektir. Herkes içinden yaşadığı muhasebeye, sese kulak vermeli.
Bu nasıl bir duygu, kin ve nefret ki, bu iktidarı ölü düşmanı hale getirmiş bulunuyor? Amed Sîsê’de, Garzan’da, Gever’de ve daha onlarca yerde mezarlıklara saldırılıyor. Uçaklar Medya Savunma Alanlarında şehitliklere saldırıyor, mezarlıkları bombalıyor. Müslümanlıkta ahiret ve hesap günü olduğu söylenir. Yine ölmüş birinin kimliğine, diline, kültürüne ve yaptıklarına bakılmaksızın saygı duyulması gerektiği belirtilir. Bu kadar Müslümanın oyunu almış bu iktidar hiç mi Allah’ın korkusunu taşımaz, insanlara saygı duymaz? Cansız bedenlerden, onların gömüldükleri yerden ne ister? Hiç mi utanma, sıkılma, arlanma yoktur? Herhalde iktidarda olma istemi kör etmiş gözlerini. Onu canavarlaştırmış. Zihnini, ruhunu uyuşturmuş. Marks herhalde yaşamış olsaydı iktidarın bu karakteri için “iktidar afyondur” derdi.
Ona (Tayyip Erdoğan) derin devlet tarafından Kürtleri soykırıma uğratıp ortadan kaldırırsa iktidarda kalabileceği söylenmiş, o da şuurunu kaybetmiş dengesiz biri gibi canhıraş Kürtlere saldırıyor. Yasaklarla, OHAL ve bu hallerle evlerinden çıkamaz hale getiriyor. Engel olamayacağını görünce kameralarla her anlarını dikizliyor. Konuşanı, tepkisini ortaya koyanı tutuklamak istiyor. Tutuklamanın da yetmediğini görünce virüsle, hastalıkla ölüme terk etmek istiyor. Sonra dağları, ovaları bombalıyor. Kim olduğu önemli değil onun için, Kürt olsun, Kürdistan coğrafyası olsun yeterli! Onlarca uçak, bomba, kazanla yok edilsin yeter. İktidarın elinden gideceği korkusu sarmış bütün bedenini ve ruhunu, onun için de yukarıdaki tüm caniliklerin bile yapılmasını az görüyor. Bunlar yetmiyor, dünyalar güzeli gencecik insanın cansız bedeninden de korkuyor, ortadan kaldırmak istiyor. Cenazelerini saklıyor, toplu bir yerlere gömüyor, sonra oradan çıkarıp kaldırımlara, başka yerlere götürüyor. Ne için yapıyor tüm bunları? Kürtleri sindirip teslim almak için mi yoksa korkusunu gizlemek için mi? Ne için yaparsan yap böyle bir şey yaptığın için “Allah belanı versin” diyorum.
Utanmak devrimci bir duyguysa, bu duygumuzu eyleme dönüştürelim, cansız bedenlerden korkan faşist iktidarı yerle bir edelim!
KAYNAK: Yeni Özgür Politika/ Rohat BARAN