BURSA – ÇEDES’in “toplum mühendisliği projesi” olduğuna dikkat çeken Bursa Eğitim Sen Kadın Sekreteri Meral Batga, “İktidarın amacı öğrencinin bilişsel gelişimimin olumlu yönde olması, bakış açısını değiştirmesi, demokratik düşünmesi değil kültürel hegomanyalarını okullara sokmaktır” dedi.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin Meclis’teki bütçe görüşmelerinde, bakanlığının 2 bin 709 protokolünün bulunduğunu ve bunların çoğunun tarikat-cemaatlerle imzaladığını açıkladı. MEB’in icraatları bununla da sınırlı değil. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan protokol kapsamında birçok ilde “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)”projesi kapsamında manevi danışman adı altında okullara imam ve vaiz atıyor. Başlangıçta İzmir ve Eskişehir’de uygulamaya konan protokol 3’üncü olarak Kırklareli’de uygulanacak. Bu kapsamda Kırklareli İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden kaymakamlıklara gönderilen yazıyla 158 okula manevi danışman adı altında imam atandı.
Bursa Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ( Eğitim Sen) Kadın Sekreteri Meral Batga, ÇEDES uygulamasına ve MEB’in eğitim politikalarına dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Laik eğitim ve yaşam tarzı hedef alındı’
ÇEDES projesinin mevcut iktidarın eğitim sisteminin siyasal – ideolojik çizgisi ve dini kültürel ihtiyaçları doğrultusunda eğitimi biçimlendirme hedefinin son örneği olduğunu söyleyen Meral, “İş birliği protokolü imzalanmasıyla laik eğitim ve yaşam tarzını hedef alan uygulamalar hayata geçirilmiştir. Bu proje Milli Eğitim Müdürlükleri ve il müftüleri aracılığıyla okullara öğrencilerin sözde ‘manevi gelişimini’ desteklemek amacıyla ‘manevi danışman’ görevlendirmenin önünü açmaktadır. Pedagojik eğitimi bulunmayan vaiz, imam hatip, Kuran kursu öğreticileri İzmir ve Eskişehir başta olmak üzere görevlendirilmeye başlanmıştır. Bursa’da benzer uygulamalarla karşılaşmadık. Duyum aldığımız an Eğitim Sen olarak olaya anında müdahale edeceğiz” diye konuştu.
Ek protokolle anaokulları da kıskaçta
ÇEDES uygulamasına değinen Meral, sözlerine şöyle devam etti: “Çevreme duyarlıyım deniliyor ama çevresine sahip çıkanlara baskı uygulanıyor. Yeşil alanları kendi rant çevrelerine karşı imara sunuyor. Değerlerime saygılıyım deniliyor; ancak hangi değerler? Evrensel özgürlükçü adalet temelli değerler mi yoksa tamamen dini saiklerle yapılan değerler mi? Türkiye gibi 3’üncü dünya ülkelerinde ÇEDES gibi toplum mühendisliği projeleri halklar arasında tehlikeli boyutlar meydana getirmektedir. Bu eğitim sistemine bir müdahaledir aslında. Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın içinde olması ayrı bir durum. Diyanet Başkanlığı birçok bakanlıktan fazla bütçeye sahip bu bütçeyi de ÇEDES’i her alanda uygulamak için kullanacak. Amaç dindar aynı zamanda kindar bir nesil yetiştirmek. Bu durum toplumda ciddi bir tahribata yol açıyor. Birincisi laikliğe yönelik bir saldırı. İkincisi 2023 yılında ek protokolle anaokuluna kadar indi, o yaştaki çocukların bilişsel dünyaları tahribat altında alınacak. Öte yandan kendinden farklı düşünenlere karşı hoşgörüsüz ve toleranssız bir nesil yetişecek.”
‘Çok sayıda öğrenci kahvaltı dahi yapamadan okula gidiyor’
Çok sayıda öğrencinin kahvaltı dahi yapamadan okula gittiğini aktaran Meral, “Öğrencinin açlığı, toplumun yoksul olması, birçok öğrencinin birçok ihtiyaçtan mahrum kalması umurlarında değil. Cemaat ve tarikatları da arkalarına alarak karşılıklı rant ilişkileri içerisinde her alanda toplum mühendisliğine soyunuyorlar” dedi.
‘Amaç kültürel hegomanyalarını sağlamak’
Söz konusu uygulamanın “toplum mühendisliği” projesi olduğuna dikkat çeken Meral, projeden vazgeçilmesi çağrısında bulundu. Seçmeli derslerin hazırlık sürecinde katılımcı bir yol izlenmediğini dile getiren Meral, “Eğitim emekçilerinin sivil toplum örgütlerinin akademisyenlerin bilim adamlarının dernek ve vakıfların öğrenci ve velilerin fikirleri alınarak seçmeli derslerin oluşturulması gerekirdi. Bir oldu bittiye getirildi. İktidarın amacı öğrencinin bilişsel gelişiminin olumlu yönde olması, bakış açısını değiştirmesi, demokratik düşünmesi değil kültürel hegomanyalarını okullara sokmaktır. Din derslerinin artması, bazı seçmeli derslerin( Adabı muaşeret Türk Sosyal Hayatında Aile ) içeriğinin din referanslı olması laik ve bilimsel eğitimden uzaklaşma anlamına gelmektedir. Eğitim emekçileri sendikası olarak laik, bilimsel ve nitelikli eğitimden asla taviz vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.