BEHDÎNAN – PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, Mahir Çayan ve yoldaşları ile Qazî Muhammed ve yoldaşlarının şehadet yıl dönümleri vesilesiyle değerlendirmelerde bulundu.
Cemal Şerik, Mahir Çayan ve arkadaşlarının anısına birleşik mücadeleyle sahip çıkılabileceğini belirterek, “Önder Apo aynı zamanda sadece Mahir Çayanların anılarına sahip çıkan değil, onların mücadelesini de yürüten, o sorumluluğu da üstlenen bir önderlik olarak Türkiye ve Kürdistan devrimleri açısından rolünü oynamış oluyor” dedi.
Şerik, Qazî Muhammed ve yoldaşlarının idam edilmesinden de sonuçlar çıkarmanın önemine işaret ederek, “Öz güce dayanmalı, kendimizi irade haline getirmeliyiz. Rojava Devrimi’ne sahip çıkmak Qazî Muhammed ve yoldaşlarının anısına bağlılığın da gereğidir” diye konuştu.
Cemal Şerik’in değerlendirmeleri şöyle:
“Mahir Çayan ve yoldaşlarının Kızıldere’de katledilişinin 50. yılını geride bıraktığımız günler içerisinde bulunuyoruz. Mahir Çayan ve yoldaşlarının şahsında tüm devrim şehitlerimizi burada bir kez daha saygı ve minnetle anmak istiyorum, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
50 yıl geçti. 50 yıl tabii az bir süre değil, yarım asrı ifade ediyor. Hala geçen bu 50 yıla rağmen Mahir Çayan ve yoldaşları hafızalarda o günkü gibi canlılığıyla varlıklarını koruyorlar. Bilinçlerde yer ediniyorlar. Bu bile kendi başına Mahir Çayan ve arkadaşlarının şehadetinin ne anlama geldiğini gözler önüne seriyor.
Mahir Çayan ve yoldaşlarını anarken, tarihte bırakmış oldukları anlamı bu şekilde dile getirirken, tabii bu Mahir Çayan ve yoldaşlarını anmak ve mücadelelerini ne anlama geldiğini anlatmak için yeterli değil. Çünkü tarihte birçok olay olmuştur, birçok insan yaşamıştır, yaptıklarıyla izler bırakmışlardır fakat Mahir Çayan ve yoldaşlarının şehadeti, devrim mücadelesinde oynadıkları rol, bunun da ötesinde bir anlam ifade etmektedir.
Aslında bu anlamı şu şekilde dile getirebiliriz: Mahir Çayan ve yoldaşları hem mücadeleleriyle hem şehadetleri ile belli bir dönem yükselen devrim mücadelesinin temsilini kendi şahıslarında somutlaştırırken, aynı zamanda sonraki dönemde yürütülecek olan devrimci mücadelenin bir başlangıcı olma gibi bir anlam ifade etmiştir.
APOCU HAREKET MAHİRLERİN MÜCADELESİNİ ÜSTLENDİ
Sadece bir dönemi anlatan, bir dönemde yaptıklarıyla iz bırakanlar değil aynı zamanda bir dönemi anlatan, yaptıkları iz bırakan ve bunu sonraki sürece de taşıyan olma özelliklerine sahiptir.
Kızıldere için son demek gerçeği ifade etmiyor; başlangıçtır. Önder Apo’nun çıkışıyla da Kızıldere’nin başlangıç olduğu, ne anlama geldiği daha somut, yalın ortaya konulmuştur. Önder Apo, devrim mücadelesi içerisindeki en önemli çıkışlarından birini Mahir Çayan ve yoldaşlarının şehadetine verilen anlamlı karşılık itibarıyla yapmıştır. Mahir Çayan ve yoldaşları 12 Mart gibi bir dönemde şehit düşmüştür. Bu, askeri faşist darbenin gerçekleştiği koşullardır. O koşullarda düşmanın çok yoğun saldırıları var. Devrimciler katlediliyor, zindana atılıyor. Birçok devrimci o dönemde yurt dışına çıkmak zorunda kalıyor. Öylesi bir süreçte Önder Apo okuduğu Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenci arkadaşlarıyla birlikte Mahir Çayan’ın şehadetinde onun anılarına sahip çıkıyor. Onların katledilmesine karşı protesto eylemi gerçekleştiriyor. Bunun sonucu olarak da zindanlara atılıyor. Öylesi koşullarda anılarına sahip çıkmak, ısrarlı bir devrimcinin önündeki tarihi sorumluluklardan biridir. Eğer o koşullarda sahip çıkılmayacaksa, onların yoldaşı olmak başlı başına tartışma konusu haline gelir. Önder Apo, o ilk çıkışıyla birlikte anılara bağlılığın ne anlama geldiğini orada somut olarak ortaya koymuştur. Zindana girmiştir. Anılara bağlılığının mücadelesi, onun zindanla tanışmasına vesile olmuştur. Zindanla Önder Apo’nun tanışması, aynı zamanda anıların nasıl yaşatılacağının daha net ortaya çıkmasına neden olmuştur. Önder Apo, anılara bağlılığı bu şekilde ele almıştır.
Zindandan çıktıktan sonraki süreçte de anılara gerçek bağlılığın ne anlama geleceğini eylemiyle ortaya koymuştur. Bu anlamda Apocu hareketin çıkışı, aslında Mahir Çayan ve yoldaşlarına bağlılığın bir gereğidir. Böylesine bir yaklaşımla Önder Apo’nun o ilk çıkışına da doğru anlam vermek gerekir. Bunu Önder Apo’nun kendisi de söylüyor. Kendi çıkışını yoldaşlığın, anıların, üstlenilen sorumluluğun gereği olarak görüyor. Sadece çıkışını bu temelde ele almıyor. Yürüyüşünü de o dönemin devrim mücadelesinden çıkardığı sonuçlarla belirliyor. O dönemde devrimci mücadelede yaşananlar belli bir pratik süreci ifade ediyor. Ondan da belli sonuçlar çıkarmak gerekiyor. Doğru, kararlı yürüyüşün de sahibi olunabilir böylece. Önder Apo bundan hareketle, onların mücadelesinden çıkardığı sonuçla sonraki mücadelesinin nasıl gelişeceğini de belirliyor. Bu yönüyle Önder Apo aynı zamanda sadece Mahir Çayanların anılarına sahip çıkan değil, onların mücadelesini de yürüten, o sorumluluğu da üstlenen bir önderlik olarak Türkiye ve Kürdistan devrimleri açısından rolünü oynamış oluyor. Önder Apo’nun çıkışına bu temelde bir yaklaşım göstermek gerekiyor. Mahir Çayan ve yoldaşlarının anısını yaşatmak olarak görmek gerekiyor.
YAPILANLAR YA DA YAPILAMAYANLAR BİZİM İÇİN ÖĞRETİCİ OLMAK DURUMUNDA
Önderliksel doğuş dediğimiz Önder Apo’nun o çıkışıyla da 50. yılına girmiş oluyoruz. Mahir Çayan ve yoldaşlarının da 50. yılını birlikte karşılamış oluyoruz. Apocu hareketin 50. yılıyla Mahir Çayan ve yoldaşlarının katledilişi bu anlamda birbirini tamamlayan, aslında bir bayrağı devralma misali sürecin başlangıcını ifade ediyor.
Önder Apo’nun, Mahir Çayan ve yoldaşlarının anılarını sahiplenişini birçok açıdan değerlendirmek gerekir. Şehadetleri ne anlama geldi, nasıl miras bıraktılar, o miras bugün nasıl temsilini buluyor?.. Bu, içinde bulunduğumuz süreçlerde daha fazla sorumluluğu ifade ediyor. Çünkü 12 Mart dönemi hem Türkiye hem Kürdistan devrimci hareketleri arasında belli bir dönemi ifade etmekle birlikte aynı zamanda ondan çıkarılan sonuçlar sonraki süreçte mücadelenin nasıl yürüyeceğini belirleyen dönüm noktasını ifade ediyor. O zamanlar yapılan ya da yapılamayanlar, istenenler de bu dönem bizim için öğretici olmak durumunda. Onların anısına bağlılık da bunu gerektiriyor.
Mahir Çayan ve yoldaşları 12 Mart dönemine mücadeleyle karşılık verdiler, askeri faşist diktatörlüğe karşı mücadelenin yolunu gösterdiler, düşman gerçeğini somut şekilde ortaya koydular, devlet gerçeğini eylemleriyle çözümlediler. O nedenle devletle, iktidarla karşı karşıya gelmeyen, ona karşı mücadeleyi esas almayan bir yaklaşımla sonuca ulaşamayacağını kendi pratikleriyle gösterdiler. Eylemleri bu anlama gelir. Mahir Çayan’ın orada kendisini ve yoldaşlarını kuşatan düşman güçlerine yaptığı çağrıda, ‘biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik’ belirlemesi de bunu gösteriyor. Devletle, iktidarla, o zamana kadarki soykırımcı ideolojik şekillenişlerle bağlarının kökten koparılmasını, ona karşı mücadeleyi anlatıyor. Bu, bugün çok daha fazla gerekli. Sosyalistler, devrimciler açısından çok daha gerekli. İktidara, düşmana karşı tavrın net bir şekilde ortaya konulması, Mahir Çayan ve yoldaşlarının eyleminden çıkarılması gereken sonuçlardan biri oluyor.
DEVRİMCİLERİN BİRLEŞİK HAREKETİ BUGÜN DAHA FAZLA GEREKLİ
Elbette bu kendi başına yeterli mi? Hayır. 30 Mart direnişinin, Kızıldere şehadetlerinin ifade ettiği bir anlam da, bu mücadelenin nasıl yürütüleceği oluyor. Orada birleşik bir mücadele ortaya konulmuştur. Farklı örgütlerden, THKP-C ve THKO’dan öncü kadrolar, militanlar Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının şehadetini engellemek temelinde bir eylem gerçekleştirmiştir. O eylemin sonucu olarak Kızıldere’de bulunuyorlar. Demek ki burada devrim birlikte, ortak mücadeleyle, devrimcilerin birleşik hareketiyle gerçekleştirilecektir. Bu, bugün çok daha fazla gerekli. Niye gerekli? 12 Eylül sürecinden bu temelde de sonuçlar çıkarmak gerekir. Mahir Çayan ve yoldaşları birleşik mücadelenin yolunu gösterdiler. Faşist askeri darbeye karşı öylesi birleşik mücadele geliştirilebilseydi bugün çok daha farklı koşullarda olurduk. Türkiye ve Kürdistan bugünkünden çok daha farklı süreci yaşıyor olurdu. O zaman birleşik mücadele geliştirilemedi, askeri faşist darbeyi gerçekleştirenlerin işine geldi. Onların eline arayıp da bulamadıkları bir fırsat sundu. Bunun sonucu olarak da devrimci hareket 12 Eylül’de çok ciddi darbelendi. Ama 12 Eylül’den beri devrimci hareket büyük gelişmeler kaydetti. Apocu hareketin geliştirdiği devrimci hamleler, gerilla mücadelesi, toplumsal bilinçlenme, siyasal kazanımlar bugün Kürdistan ve Türkiye devrimci hareketleri açısından büyük kazanımlar ortaya çıkardı. Bu kazanımlar birleşik bir mücadeleyle çok daha ileriye götürülebilir. Bunun koşulları da var. 12 Mart’taki birleşik devrim mücadelesini esas almak, 12 Eylül sürecinde bunun yaratılamamasından sonuçlar çıkarmak ve bugünkü kazanımlar temelinde mücadeleyi ileriye taşıma imkanları oluşmuştur. Bu tarihsel bir görev ve sorumluluğu da anlatıyor. İşte Mahir Çayan ve yoldaşlarının anısına verilecek en anlamlı karşılık da burada gerçek anlamını buluyor. ‘Anılarına bağlı kalmak, onların hayallerini gerçek kılmak’ denildiği zaman aslında tam da gerçekleştirilmesi gereken bu oluyor. Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin yolunda yürümektir. Onların birleşik devrim mücadelesini esas almaktır. O mücadeleyle kazanılacağına inanmaktır. Yine askeri faşist cuntasına karşı oluşturulamayan birleşik mücadeleden sonuçlar çıkarmaktır. O sonuçlar temelinde de bugün devrimi mutlaka başarıya ulaştırmaktır. İşte Mahir Çayan ve yoldaşlarının anısına verilecek en anlamlı karşılık bu şekilde olacaktır. Bunun dışında, ötesinde yol yoktur. Bu, tarihi sorumluluktur. Şu veya bu örgütün omuzlarında tek başına çözüme götüreceği görev değil. Bu görev, halkların birleşik hareketiyle olur. Devrimci öncülerin birlikte mücadelesiyle, örgütlenmesiyle olur. Bu da 50 yıllık sürecin bize en çarpıcı şekilde öğrettiğidir.
Bu vesileyle yeniden Mahir Çayan ve yoldaşları şahsında tüm devrim ve sosyalizm şehitlerini bir kere daha anıyorum.
‘QAZÎ MUHAMMED’İN ŞEHADETİNDEN SONUÇLAR ÇIKARMALIYIZ’
30 Mart’ın ardından 31 Mart geliyor. 31 Mart da Kürdistan halkı için tarihi önemdedir. 31 Mart 1947’de Kürdistan Cumhuriyeti’nin, Mahabad Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olan Qazî Muhammed ve yoldaşlarının idam sehpasında katledildiği gün. Bunları da saygıyla anıyorum. Nasıl 30 Mart direnişinden, Kızıldere direnişinden, Mahir Çayan ve yoldaşlarının direnişinden gerekli sonuçları çıkararak asıl amacımıza ulaşma görevini önümüze koymuşsak, aynı şekilde Qazî Muhammed ve yoldaşlarının şehadetlerinden de sonuçlar çıkarmamız gerekir. Nasıl Kürdistan ve Türkiye halklarının ortak mücadelesi halkları özgürlüğe kavuşturacaksa, Kürdistan’da da Mahabad Kürt Cumhuriyetinin kuruluşuna öncülük edenlerin şehadetinden çıkarılacak sonuçlar önemli kazanımlar sağlayacaktır.
Nedir bu? O gün Kürdistan Cumhuriyetinin oluşumundan nasıl yıkıldığından gerekli sonuçları çıkarmalıyız. Çıkartacağımız sonuç da öz gücümüze dayanarak özgürlüğümüzü ancak öyle sağlayacağımız gerçeğidir. Uluslararası bölgesel koşullar elverişli imkanlar sunabilir ama doğru sonuçlar çıkarmakla mümkündür. Kendini bir irade haline getirmek ve özgüce dayanmakla mümkündür. O günkü koşullarda kurulması mümkün oldu ama dıştan müdahale ile hem cumhuriyetin varlığına son verildi hem de öncülük edenler katledildi. Demek ki koşulları değerlendirmek ve öz güce dayanmak gerekir. Eğer iradi güç olunursa hem hedefe ulaşmanın zemini oluşur hem de savaştığımız düşman karşısında ve o savaş karşısında tutum belirlemek zorunda kalan uluslararası güçlerin de ona göre davranmasını sağlarız. Bu sağlanmazsa kazanımlar nasıl koşullarla oluşmuşsa o koşulların ortadan kalkmasıyla da son bulur.
Qazî Muhammed ve yoldaşlarının şahsında, onların katledilmeleri somutunda ders çıkarmalıyız. Bugün daha önemlidir. 3. Dünya Savaşı yaşanıyor. 3. Dünya Savaşı içinde Önder Apo’nun öngörüsü, ideolojik-politik çizgisi bir Rojava Kürdistan’ını ortaya çıkarmıştır. Savaşın bir tarafı değil, kendi tarafı olarak bir iradi güç olarak ortaya konulan tutum böylesi sonuç yaratmıştır. Devrimi yaşatmak da, devrimi ileriye götürmek de ancak bu şekilde olur. Tabii ki bunu yaparken uluslararası, bölgesel koşullar değerlendirilecektir ama onlara bağlı şekilde sonuca ulaşacağını sanmak bir hayaldir. O koşulların oluşmasına neden olan ilişki, çelişki, çatışmalar belli bir noktaya geldiğinde doğal olarak onun varlığını da tehlikeyle karşı karşıya getirir. Onun da önüne geçmek öz güce dayanmaktır, varlığını korumaktır.
Rojava Devrimi 10’uncu yılındadır. 10’uncu yılındaki tüm kazanımlar da bunun somut göstergesi olacaktır. Bu yönüyle Rojava Devrimi’ni güçlendirmek aynı zamanda Qazî Muhammed ve yoldaşlarının anısına bağlılığın gereğidir. Bu vesileyle Qazî Muhammed ve yoldaşlarını saygı ve minnetle bir kez daha andığımı belirtmek isterim.”