HABER MERKEZİ – KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, ANF’ye verdiği röportajın ikinci bölümünde İspanya’nın Madrid kentinde düzenlenen NATO zirvesinde Kürtler üzerinden yapılan pazarlığı, Rojava’ya yönelik işgal tehdidini, AKP-MHP iktidarının Türkiye ve Kürdistan’daki baskılarını ve Irak ile Başûr’da yaşanan siyasi krizi değerlendirdi.
İşgalci Türk devletinin Medya Savunma Alanlarında sıkışıp kaldığını bundan dolayı Rusya-Ukrayna savaşını fırsat görerek yönünü Rojava’ya çevirdiğini söyleyen Bayık, Rojava halkının saldırılara karşı şimdiden tedbir alması gerektiğini vurguladı. Madrid’deki toplantıda ABD ve NATO’nun gerçek yüzünün bir kez daha ortaya çıktığını kaydeden Cemil Bayık, NATO, ABD ve Avrupa’nın Türk devletinin soykırım siyasetini kabul ettikten sonra Türk devleti saldırılarını daha da arttırdığını ifade etti.
Türk devletinin Irak’ı, Başûr’u ve Barzani’yi rehin aldığına dikkat çeken Cemil Bayık, “Türk devleti bu temelde Misak-ı Milli amaçları doğrultusunda yeni Osmanlı hayallerini gerçekleştirmek istiyor. Irak’ta var olan parçalanmayı daha da büyütmeyi ve Başûr’u Türkiye’nin bir vilayeti yapmayı amaçlıyor. Hem Başûr hem de Ortadoğu halkları, Erdoğan-Bahçeli’nin yürüttüğü siyaseti iyi bilmelidir. Tarihte Osmanlı’nın ne yaptığını iyi biliyorlar. Tekrar aynı durumu yaşamak istemiyorlarsa Türk devletine ve KDP’nin işbirliğine tepki vermeliler” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın ANF’ye verdiği röportajın ikinci bölümü şöyle:
Türk devleti Rojava ile Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehditlerini arttırdı. Türk devletinin Rojava ve Suriye’yi tamamen işgal etmek istediği biliniyor. Türk devleti neden böyle bir süreçte tehditlerini artırdı? Uluslararası gelişmelerle ilgisi var mı?
Türk devleti ve AKP-MHP faşist rejimi Kürt halkının düşmanıdır. Kürtleri soykırımdan geçirmek istiyorlar. Yürüttükleri siyaset de bu temeldedir. Rojava’yı hedef yapmışlar. Açık bir şekilde Rojava’ya girip diğer alanları da işgal edeceğini söylüyor. İşgal de edecekler. Şimdiye kadar etmemelerinin sebebi pazarlıklarını sürdürmelerindendir. Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan halkımız bu gerçeği unutmasın; Türk devleti sadece Kürtlere karşı değildir, bütün Suriye halklarına, demokrasiye, özgürlüğü karşıdır. Kendilerine hizmet etmeyen herkese karşılar. Bu yüzden Kuzey ve Doğu Suriye halkı bu gerçeği iyi görmeli ve kendilerini kandırmamalıdır. Rahat davranmamalılar, kendilerine inansınlar, örgütlensinler, kendilerini Devrimci Halk savaşı için hazırlasınlar. Türk devleti işgal için yeni bir adım attığında buna karşı durmalı, mücadele etmeli ve direnmeliler.
Türk devleti Kürtleri Rojava’nın her yerinden çıkarıp, kendilerine bağlı çeteleri ve ailelerini yerleştirmek istiyor. Demografiyi değiştiriyorlar. Efrîn’de, Serêkaniyê’de, Girê Spî’de de bunu geliştiriyor. Birçok alanı işgal edip daha sonra siyasi hamlelerle Hatay gibi o bölgeleri de Türkiye’ye katmak istiyorlar. Çetelerini de bunun için kullanıyorlar. El Nusra’yı bunun için Efrîn’e getirdiler. Yeni yerleri işgal etmek ve saldırmak için kendilerini hazırlamışlar. Bunun pazarlığını yapıyorlar, sonuç olarak saldıracaklar. Bu yüzden halkımız asla dış güçlere inanmamalıdır. Kendi gücüne inanmalı, kendini büyük bir savaşa hazırlamalı. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’de bazı sonuçlar alındı diye tahmin ediyorum. Eğer işgalci Türk devleti oralara girdiyse, demografiyi değiştirdiyse sebeplerden biri dış ülkeler, ikincisi, oralarda yaşanan bazı eksiklikler ve yanlışlardır. Tahmin ediyorum ki bu eksiklik ve yanlışlıklardan ders çıkarıldı.
Eğer Türk devleti bir kez daha işgal saldırılarında bulunursa, Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’de yaşanan pratiklerin tekrarlanmayacağına inanıyorum. Çünkü halkımız köylerinden, topraklarından, evlerinden, ülkelerinden ayrılmanın nasıl bir şey olduğunu çok iyi anladı. Halkımız köleliği asla kabul etmeyecektir. Bundan dolayı askeri gücü ile birlikte Devrimci Halk savaşına her şekilde kendini hazırlayacaktır. Eğer halkımız askeri gücü ile birlikte mücadele ederse, direnirse Türk devleti ve çeteleri sonuç alamayacaktır. Halkımız belki bazı zorluklar çekecektir ama sonunda kazanacaklardır. Türk devleti 2022 yılında Medya Savunma Alanlarını hedef alıp gerillayı tasfiye etmek istedi. Fakat Rusya-Ukrayna savaşı başladığında Türk devleti bunu kendisi için bir fırsat olarak gördü. Baktı ki Medya Savunma Alanlarında ne kadar savaşsa da sonuç alamıyor, gün geçtikçe gerilladan daha büyük darbeler yiyor, bu yüzden Rusya-Ukrayna savaşını fırsat görerek yönünü Rojava’ya çevirdi. Şu anda da Rojava’yı işgal etmek için pazarlıklarını sürdürüyor.
Türk devletinin işgal tehditlerine karşı Rojava halkı ve Kuzey ve Doğu Suriye güçleri nasıl bir tutum sergilemelidir?
Halkımız askeri gücü ile birlikte saldırılara karşı kendisini hazırladığı takdirde Türk devleti sonuç alamaz. Hatta eğer savaş koordinasyonu, savaş taktikleri doğru gelişirse AKP-MHP’nin sonunu da getirebilirler. Halkımızın bunu hedeflemesi lazım. Bu büyük bir hedeftir ve büyük sonuçlar ortaya çıkaracaklardır. Türk devleti NATO’ya üye bir devlet. Rusya-Ukrayna savaşı başladığında, Rojava’ya yönelik yeni adımlar attığında NATO, ABD ve Avrupa’nın karşısında durmayacağını hesapladı. Hatta göz yumacak ve yardım edeceklerini hesapladı. Yine NATO, ABD ve Avrupa’nın Rusya’ya cephe oluşturmasının ardından Rusya’nın çok sıkıştığını gördü ve bundan da faydalanmak istedi. AKP-MHP iktidarı bu güçlerin belli noktalarda Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu gördüler. Bunun sonucunda da şantajla bazı taleplerini kabul ettirmek istediler. Bu yüzden yönünü Rojava’ya verdi.
Halkımızı Kuzey ve Doğu Suriye’deki tüm halklarla birlikteliğini güçlendirmeli. Birlikte işgale karşı durmalılar. Savaş hazırlıklarını beraber tamamlamalılar. Çünkü Türk devleti uçak, tank, top kullanacaktır. Halkımız bombardımanların kendilerine zarar vermemesi için sığınaklar yapmalılar. Savaş için tedbirlerini almalılar. Mesela halkımızın suyunu kesiyorlar. Eğer savaş olursa bunun daha fazla yaşanma olasılığı var. Bu yüzden tedbirlerini almalılar. Erzak, ilaç gibi temel malzemeler için tedbir almalılar. Öz Savunma temelinde köylerde, evlerde eğitim almalılar, örgütlenmeliler. Kendilerini tamamen savaşa hazırlamalılar. Askeri güçlerine destek olmalılar. Eğer savaşa bu şekilde hazırlanırsa halkımız Türk devleti ve çetelerini yenilgiye uğratabilir. Büyük başarılar elde edebilirler.
Son dönemde AKP-MHP faşizminin demokratik kurumlar ve Kürt halkı üzerindeki baskısı daha da arttı. Özgür basın kurumları basıldı ve çok sayıda Kürt gazeteci tutuklandı. Yine Van ve Hakkari’deki köylere saldırdılar, halka işkence yaptılar. Bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz? AKP-MHP faşizmi bu süreçte neden şiddet ve baskıyı bu kadar artırdı?
AKP-MHP iktidarı zayıfladı ve iktidardan düşeceğinden korkuyor. İktidardan düşmemek için de bu kadar baskı yapıyor ve zulmediyorlar. Bu şekilde ayakta durmaya çalışıyorlar. Kendilerini mahkemelerden kurtarmak, faşist sistemlerini kalıcılaştırmak istiyorlar. Zulüm dışında ellerinde yapacak bir şey kalmamış. Eğer zulüm, katliam, tutuklama, hakaret, işkence, linç etmezlerse iktidarlarını sürdüremeyecekler. Bu yöntemlerle kendilerine karşı olan tüm halkları sindirmeyi ve teslim almayı hedefliyorlar. Zindanlarda da aynı zulmü yürütüyorlar. Birçok insanı sebepsiz yere tutukluyorlar, işkence ediyorlar. İradelerini kırmak ve teslim almak istiyorlar. Teslim olmayanları katlediyorlar; ya hastalıktan öldü ya da intihar etti, diyorlar. Ailelerinin bile cenazelerini görmelerine izin vermiyorlar. Çünkü yaptıkları işkencelerin ortaya çıkmasını istemiyorlar. Teslim olmayanlardan bazılarını ise cezaları bitmelerine rağmen bırakmıyorlar, yeni cezalar veriyorlar. Bu şekilde zindanları teslim almak istiyorlar. Dışarıdakileri de bu şekilde korkutup eylemlere katılmalarını engellemeyi amaçlıyorlar.
Türk devleti Kürt halkını katleden, özellikle yurtsever insanlarımızı katleden katilleri mahkemelerde serbest bırakıyor. Bunun anlamı nedir? Yani katillere ‘Öldürdüklerinizin hepsi Kürt’tü, sosyalistti, demokrattı, elinize sağlık’ diyor. Kürt halkına karşı katliam yapmak isteyenlere de bu şekilde cesaret veriyorlar. Böyle kirli bir siyaset yürütüyorlar. Bütün insanlık değerlerini ayaklar altına alıyorlar. Kürdistan ve Türkiye’yi işkencehaneye çevirmişler. Sadece zindanlarda değil sokaklarda, mahallelerde her yerde açık bir şekilde işkence yapıyorlar. Böyle bir zulüm yapıyorlar.
Türkiye ve Kürdistan’ı zindana dönüştürmüşler, kimsenin nefes almasına dahi müsaade etmiyorlar. Sanatçıların hepsini yasaklıyor, birçok gazeteciyi tutukladılar, hala da tutukluyorlar. Yeni bir basın kanunu çıkardılar. Kimse onların yaptığı işkenceyi, savaşı görsün, yazsın istemiyorlar. Herkesi bu şekilde kandırmak istiyorlar. Gerçekleri yazan gazeteciler var. AKP-MHP iktidarı ve devlet gerçekleri ne kadar saklamak isteseler de bu mümkün değil. Özgür basın gerçekleri ortaya çıkardığı için gazetecileri susturmak istiyorlar. Bu şekilde herkesi susturup iktidarlarını sürdürmek istiyorlar. Ama başaramayacaklar, gazetecileri, halkı susturamazlar. İktidarlarının sonu geldi.
Güney Kürdistan ve Irak’taki siyasi gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Irak’ta seçimler yapıldı ama hükümet hala kurulamadı. Seçimde en fazla milletvekili çıkaran Sadr hareketi meclisten çekildi. Irak’ta siyasi bir kriz var, bu krize neden bir çözüm bulunamıyor? Sizce çözüm nedir?
Irak’taki krizlerin gün geçtikçe derinleşmesinin sebepleri var. Çünkü demokratik bir zihniyet ve yaklaşım yok. Bir yerde demokrasi gelişmezse orada sürekli sorunlar yaşanır. Eğer Irak’ta sorunlar çözülmüyorsa, kriz daha da derinleşiyorsa, sebebi demokrasinin olmamasıdır. Irak’ta ulus devlet esas alınıyor. Irak gibi bir yerde ulus devlet esas alınırsa sorunlar çözülmez. Ulus devlet zihniyetinin değişmesi lazım. Demokratik bir sistemi geliştirmeleri lazım. Sorunlar o zaman çözülür. Seçimde halk bu talebini açık bir şekilde gösterdi. Halkın büyük bir kısmı sandığa gitmedi. Seçimlere, partilere inançları kalmamış. Halk demokratik bir sistem, demokratik bir ulus istiyor. Bu yüzden seçime katılmadılar. Irak’ta siyaset yapan herkes bu gerçeği görmeli ve değişime gitmelidir.
Irak’taki sorunların büyümesinin bir diğer nedeni de dış devletler. Dış ülkeler Irak siyasetinde büyük bir rol oynuyorlar. Irak’ı, Irak halklarını düşünmüyorlar, çıkarlarına göre siyaset yürütüyorlar. Toplumda parçalanmayı, düşmanlığı geliştiriyorlar. Eğer kriz büyüyorsa sebeplerinden biri de budur. Yine hem Irak’ta hem de Başûr’da bu krizleri derinleştiren devletlerden biri de Türk devletidir. KDP’nin de desteği ile Başûr ve Irak’ta amaçlarına ulaşmaya çalıyorlar. Hem Başûr’da hem Irak’ta sorunları daha da derinleştiriyorlar. Basında da çıktı; MİT’in Kerkük ve diğer alanlarda örgütlendiği açıklandı. Bu gerçektir. Türk devleti birçok yere askeri üs kurmuş. Başûr’a yönelik işgalini her geçen gün daha da büyütüyor. MİT Parastin’in yardımı ile Musul, Kerkük gibi yerlerde çalışma yapıyor hatta Bağdat’a da el atmışlar.
Türkiye Irak’ı, Başûr’u, Barzani’yi rehin almış. Bu temelde Misak-ı Milli amaçları doğrultusunda yeni Osmanlı hayallerini gerçekleştirmek istiyor. Büyük bir tehlike var. Irak’ta var olan parçalanmayı daha da büyütmeyi ve Başûr’u Türkiye’nin bir vilayeti yapmayı amaçlıyor. Hem Başûr hem de Ortadoğu halkları Erdoğan-Bahçeli’nin yürüttüğü siyaseti iyi bilmelidir. Tarihte Osmanlı’nın ne yaptığını iyi biliyorlar. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyorlarsa Türk devletine karşı durmalılar, KDP’nin işbirliğine tepki vermeliler. Eğer böyle yaparlarsa Türk devleti Irak’ı bu şekilde rehin alamaz.
Rusya-Ukrayna savaşının ardından NATO güçleri arasındaki ilişkiler daha da güçlendi ve NATO’nun devreye girmesi yeniden gündeme geldi. Madrid’de yapılan son görüşmede Rusya ile birlikte ilk kez Çin de tehdit olarak kabul edildi. Çin Dışişleri Bakanlığı bu durumu soğuk savaş dönemine dönüş olarak tanımladı. Sizce gelecekte dünyayı nasıl bir tablo bekliyor?
Kapitalist modernite sistemi bir kriz yaşıyor ve bu krizden çıkmak istiyor. 3. Dünya savaşı bundan dolayı yaşanıyor. Merkezi, Ortadoğu ve Kürdistan’dır. Bu savaşta yaşadığı krizi çözmek istiyor. Rusya-Ukrayna savaşının gelişmesi de bunun sonucudur. Yani kapitalist modernite krizi bu savaşı ortaya çıkardı. Çünkü Rusya kapitalist modernite sisteminin içindedir. Fakat buna rağmen küresel sermaye ile tam olarak işbirliği yapmış değil. Bu durum da küresel sermaye için bazı sorunlar yaratıyor. Rusya’yı tamamen küresel sermayeye katmak istiyorlar. ABD, NATO bu yüzden Rusya’nın üzerine gidiyor. Rusya’yı zayıflatmak ve kendilerine mecbur etmek istiyorlar. Tek hedefleri bu değil tabii ki. Çin’in de önünü almak istiyorlar. Çünkü Çin de ekonomik ve teknik anlamda birçok adım attı. ABD ve kapitalist sistem Çin’in gelişimini kendileri ve çıkarları için bir tehlike olarak görüyorlar. Bunun da önünü almak istiyorlar.
Çin de kapitalist sistem içerisindedir ama aralarında bazı çelişkiler var. Herkes gücüne göre sistemde yer almak istiyor. Bazıları sistemdeki yerini beğenmiyor, daha güçlü bir yer edinmek istiyorlar. Kapitalist modernite sistemine öncülük eden İngiltere ve ABD bunu kendileri için tehlikeli görüyorlar. Bunun önünü almak istiyorlar. 3. Dünya savaşı ile sistemi dizayn etmeyi hedefliyorlar. Fakat kapitalist modernite sisteminde yaşanan sorunlar öyle kolay kolay çözülemez. Sorunları çözmeye çalıştıkça yeni sorunlar yaratıyorlar. Çin yeniden soğuk savaş dönemine dönüldüğünü söylüyor, bu doğru değil.
Çin de, Rusya da kapitalist sistemin içerisindedir, ideolojileri, felsefeleri birdir. Bu yüzden geçmişteki soğuk savaş gibi bir savaş gelişmez. Aralarındaki temel çelişki kapitalist sistemdeki yerleri. Kapitalist sistem var oldukça bu çelişkiler de devam edecektir. Asıl çelişki, kapitalist modernite ve demokratik modernite arasındadır. Yani halklar ve kapitalist modernite arasındadır. Gerçek budur. Sonucunun ne olacağına ilişkin şimdiden bir şey diyemeyiz ama Rêber Apo savunmalarında, kapitalist modernite ile demokratik modernite arasında bir dönem uzlaşma sağlanacağını söylüyor. Belli ki böyle bir ihtimal yaşanıyor.
Türk devleti Kürt halkına yönelik yürüttüğü savaşı bir fırsata dönüştürmek istiyor. Madrid’deki toplantıda İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye için şart koştu ve Kürtlere karşı savaşta kendisine destek olunmasını istedi. Bu durumu ve sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? NATO neden Kürtlere karşı savaşta Türk devletini destekliyor? Buna karşı Kürt halkı nasıl bir politika izlemelidir?
NATO hareketimizin kurulmasından bu yana Türk devletine yardım ediyor. Türk devletinin NATO’ya üye olmasının, AB’ye girmek istemesinin sebebi tamamen bir Türk devletinin kurulmasıdır. Diğer halkların, dillerin ortadan kaldırılması amaçlandı. Sadece Türkçe dili, Türk milleti, Türk devleti, Türk bayrağı bırakacaklardı. Bunun için de birçok katliam yaptılar. Kürtlere karşı yürüttükleri siyasetin de amacı budur. Türk devleti katliam yapıyor, halkları soykırımdan geçiriyor ama kimse ses çıkarmıyor. Yine gerillaya karşı kimyasal silah, taktik nükleer silah, farklı farklı bombalar kullanıyor kimse ses çıkarmıyor. İşgali büyütüyor, katliamlar yapıyor, demografiyi değiştiriyor kimse ses çıkarmıyor. Çünkü NATO ülkesidir. Türk devleti bütün bunları NATO’nun yardımı ile yapıyor. Eğer NATO kabul etmeseydi Türk devletinin bunları yapma gücü yok.
Hareket daha ilk kurulduğunda Olof Palme’yi katlettiler ve suçu PKK’ye attılar. Olof Palme, Kürtlerin ve ezilen halkların dostuydu. Olof Palme, PKK ve Kürtlerle ilişkilenmek, yardım etmek istiyordu. Bunu gördükleri için önünü aldılar. Hem Olof Palme’yi katlettiler hem de suçu PKK’nin üzerine attılar. Böyle bir komplo ile PKK’yi ‘terör’ listesine aldılar. Türk devleti de bundan faydalanarak, ‘PKK neredeyse öldürebilirim, bu benim hakkımdır’ diyor. NATO ve yabancı devletler bu zemini hazırladı. Hareketimizin geliştiğini, Kürt halkını ölümden döndürdüğünü fark ettiklerinde bunun kendilerine tehdit oluşturduğunu gördüler. Çünkü Kürt sorununu kapitalist modernite çıkarmıştı. Kürdistan’ı parça parça yapan, Kürtlere imha siyasetini reva gören, Lozan’da Türk devletini kabul eden, Rêber Apo şahsında halkımıza komplo kuran kapitalist modernite ve kurumu olan NATO’dur.
Bütün bunları yapmalarına rağmen hareketimiz yine de gelişti ve halklara umut oldu. Şu anda Rêber Apo’nun fikirlerinin, paradigmasının yayıldığını görüyorlar. Bu onlar için tehlikedir. Bu yüzden yeni bir komplo geliştirmek istiyorlar. Madrid’de de hareketimize, Kürt halkına, Rojava’ya yönelik yeni kararlar aldılar. Erdoğan açık bir şekilde, ‘Herkes yürüttüğüm siyaseti kabul etsin, ben de İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini kabul ederim, yoksa etmem’ dedi. Madrid kabul etti ki İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye olsun. Bunun anlamı nedir? Demek ki Erdoğan’ın PKK’ye, Kürt halkına karşı yürüttüğü siyaseti kabul etmişler. Erdoğan’ın PKK’ye karşı yürüttüğü siyaset tasfiyedir, Kürt halkına karşı yürüttüğü siyaset soykırımdır, bölge halklarına karşı yürüttüğü siyaset ise yeni Osmanlı’dır. Demek ki bu siyaset Madrid’de kabul edildi.
NATO Rojava işgalini onaylıyor
Bu toplantı ABD ve NATO’nun gerçek yüzünü bir kez daha ortaya çıkardı. Rusya-Ukrayna savaşında da işgale karşı olduklarını, Ukrayna halkının yanında olduklarını söylediler. Kirli yüzlerini bu şekilde temizlemek istediler. Bazı sonuçlar da aldılar. Savaşa karşı olan halklar ABD ve NATO’nun yanlarında olduğunu sandılar. Fakat Madrid toplantısında gerçek yüzleri ortaya çıktı. Ne kadar ikiyüzlü oldukları, ne kadar çıkarlarını düşündükleri, halkları nasıl kandırdıkları ortaya çıktı.
Türk devleti katliamlar yapıyor, Kürt halkını soykırımdan geçiriyor. Kürt halkı Türk devletine bir tehdit oluşturmuyor, tam tersi Türk devleti Kürt halkı için bir tehdittir. Kürt halkını ortadan kaldırmak istiyor. Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırmak istiyor. Savunulması gereken Türk devleti değil, Kürt halkıdır. Kapitalist modernite Türk devletinin soykırım siyasetine destek veriyor. Halkımız bunu çok iyi görmelidir. Türk devletinin Rojava’yı ‘terör’ listesine alma talebini kabul etmediler ama toplantıda alınan kararlarla Türk devletinin isteği yerine getirildi.
Kimse Kürt halkını Rêber Apo’yu ve PKK’yi teslim alamaz
Türk devleti her gün Rojava’da katliam yapıyor, halkı şehit ediyor. Bu işgal değil mi? Demek ki Rojava’ya ilişkin aldıkları kararlar da Rojava’nın lehine değil. ‘Rojava’nın dostuyuz, Rojava’yı savunuyoruz’ söylemleri doğru değil. Böyle bir şey yok. Türk devletinin işgal kararını onaylıyorlar. Bu yüzden halkımız özellikle Rojava’daki halkımız NATO, ABD ve Avrupa’nın gerçek yüzünü görmelidir. NATO, ABD ve Avrupa Türk devletinin soykırım siyasetini kabul ettikten sonra Türk devleti saldırılarını daha da arttırdı. Hem Rojava, hem Başûr, hem gerillaya yönelik saldırılarını, katliamlarını arttırdı. Türkiye’de demokrat, gazeteci, sanatçı herkesi yasaklıyor, tutukluyor, işkence ediyor. Demek ki Türk devleti taleplerini kabul ettirdi.
Herkes AKP’nin, Türk devletinin DAİŞ ile ilişkisini biliyor. NATO da, ABD de, Avrupa da biliyor fakat çıkarlarından dolayı göz yumuyorlar. Sanki hiç bilmiyorlarmış gibi davranıyorlar. Güya DAİŞ’e karşıyız, diyorlardı. Rojava, Kürt halkı, HPG gerillaları DAİŞ’e karşı büyük bir mücadele yürüttü, binlerce şehit verdi. İnsanlığı DAİŞ tehlikesinden kurtardılar. Peki bu güçler nasıl DAİŞ’e karşılar, nasıl Kürtlere dostlar? Bunların hepsi yalan. Eğer gerçekten DAİŞ’e karşı olsalardı, kim DAİŞ’e karşı savaştı, kim büyük bedeller ödedi, kim insanlığı savundu, bu açıktır, Kürtler, YPG ve PKK’dir. Buna saygı duymaları gerekirdi. Ama saygı duymak bir yana Türk devletinin soykırım siyasetini doğru görüyorlar ve kabul ediyorlar.
Halkımız bunu görüyor. Kimse artık Kürt halkını kandıramaz. Kimse Kürt halkına yönelik katliamlar üzerinden siyaset yürütemez, çıkar sağlayamaz. O devir geçti, Kürt halkı artık bilinçlidir. Bu yüzden kimse Kürt halkını, Rêber Apo’yu, PKK’yi teslim alamaz. Türk devleti ne yaparsa yapsın, içerdeki ve dışarıdaki işbirlikçileri ne yaparlarsa yapsınlar, Türk devletini kurtaramazlar, Kürtleri bitiremezler, PKK’yi Rêber Apo’yu teslim alamazlar. Bundan vazgeçsinler artık. Kürt halkına saygı duysunlar. Kürt halkına borçlular, bu borcunu ödemeleri lazım. Rêber Apo’ya ve PKK’ye doğru yaklaşmalılar. Onlardan isteğimiz budur.