Stêrk TV’de yayınlanan özel programa konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Türk devletinin işgal saldırılarına karşı Güney hükümetinin PKK’yi suçlayan açıklamalarına tepki gösteren Bayık, PKK’ye karşı hazırlanan raporlara dikkat çekti.
Türk devletinin kirli savaş politikalarına karşı Kürt halkına dikkatli olma çağrısında bulunan Bayık, “Türk devleti, Kürt kadınları, gençleri ve çocukları şahsında Kürt halkının iradesini kırmak, teslim almak istiyor. Bu yüzden kadınlara saldırıyorlar. Çünkü kadınlar faşizme, işgale, zulme, köleliğe karşı çıkıyor, özgürlüğü, demokrasiyi temsil ediyor.
Kürt gençleri askerde öldürülüyor Türk devleti, ‘yok kalp krizi geçirdi, yok düştü, bilmem ne oldu’ diye açıklama yapıyor. Hem öldürüyor hem cenazeye bayrağını sarıyor, gelip tören yapıyor. En son Serhat’ta aile bu durumu kabul etmedi. Düşmana karşı böyle durmak gerekir. Kürt gençleri özellikle Kürt genç kadınlar Türk subaylarına, askerlerine, polisine, MİT’ine, çetelerine, korucularına, devlet temsilcilerine yaklaşmamalıdır. Celladına aşık olmamalı, cellatlarından hesap sormalıdırlar” diye konuştu.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın Stêrk TV’de yayınlanan röportajı şöyle:
Êzidî halkının 2007’nin Ağustos ayında yaşadığı 73. fermanın üzerinden 13 yıl, 3 Ağustos 2014 yılında DAİŞ çetelerinin gerçekleştirdiği katliamın üzerinden ise 6 yıl geçti. Her iki katliamda da binlerce Êzidî katledildi. Son saldırılarda Çağdaş Derwêş ve Edûlêler, Êzidî halkına yönelik soykırımın önünü aldılar. Bu saldırıların amacını nedir? Fermanların engellenmesi için ne yapılması gerekiyor?
Öncelikle Mam Zeki, Serdeşt ve Berivan yoldaş şahsında tüm Êzidîxan şehitlerini saygı ile anıyorum. Şehitlerimize ve Êzidî halkına verdiğimiz sözü tekrarlıyorum. DAİŞ Êzidî halkımıza neden saldırdı, amaçları neydi? Bunu iyi anlamamız gerekir. DAİŞ çetelerinin katliam yapmasının arkasında bir zihniyet var. Ortadoğu’da olan zihniyeti açığa çıkaran DAİŞ o zihniyetle Êzidîxan’a ve Êzidî halkımıza saldırdı. Eğer Ortadoğu’daki zihniyeti anlamazsak, Êzidîxan’a saldıran DAİŞ zihniyetinin de anlamayız. Bazıları bugün biz DAİŞ’e karşıyız diyor ama bu ne kadar doğru? DAİŞ’e karşı olanların DAİŞ’in ortaya çıkardığı zihniyete de karşı durması gerekir. Eğer durmazsa konuşmalarının hepsi boştur, kandırmacadır.
Ortadoğu’da güçlü bir zihniyet var. Nedir o zihniyet? Milliyetçilik, ırkçılık, din, ahlak, toplum bunların hepsi var. Eğer DAİŞ Ortadoğu’da çıkmışsa, yaşanan zihniyetin bir sonucudur. DAİŞ bu zihniyette en üst aşamayı temsil ediyor. DAİŞ Ortadoğu gerçekliğini temsil etmiyor tam tersi Ortadoğu gerçekliğinin dışındadır. Çünkü Ortadoğu’da din, vicdan ve ahlak vardır. DAİŞ’in ortaya çıkması bunlara karşıdır. O yüzden Êzidîxan’ı işgal edip soykırım yapmak istedi. Çünkü ırkçı, ulusal devlet zihniyetinde o var. Halbuki geçmişte Ortadoğu’da insanlar birlikte yaşıyordu, aralarında bir sorun yoktu. Toplum, vicdan ve ahlak vardı. Bundan dolayı Ortadoğu halkı rahat bir şekilde kardeşçe yaşıyordu. Ne zaman ki ulus devlet düşüncesi gelişti bu durum Ortadoğu’yu bozdu. Ortadoğu halklarını parçaladı.
Ortadoğu’da kendini güçlü görenler zayıfları yok etmek istiyor. Êzidî halkımız da kadim bir halktır, kadim bir dine sahip. Êzidî halkımızı zayıf gördüler ve soykırımdan geçirmek istediler. DAİŞ’in hedefi oydu. Tabi DAİŞ’in arkasında birçok güç vardı. Asıl destekçileri de Türk devletiydi. Bugün artık herkes bunu biliyor. DAİŞ’i Türk devleti güçlendirip Êzidî halkına saldırttı. Çünkü tarihte de Osmanlılar da Êzidîleri yok etmek için aynı saldırıları yapmıştı. Türk devleti de ulus bir devlet olduğu için diğer halkları ortadan kaldırmak istiyor. En zayıf, en kadim olan da Êzidî halkımızdı. Bu yüzden DAİŞ ile Êzidî halkı şahsında bölgede yaşayan halklara büyük bir darbe vurmak istediler. Irkçı devlet zihniyeti bunu istiyor.
KDP VE IRAK HÜKÜMETİ ÊZİDÎLERİ DAİŞ’İN ELİNE BIRAKTI
Bilindiği gibi ne KDP ne de Irak hükümeti Êzidî halkımıza sahip çıkmadı. Neden çünkü oradaki halkı ve toprakları kendilerine ait görmediler. Sadece orada nasıl iktidarımızı sürdürürüz, nasıl ulus devletçiliği, ırkçılığı geliştiririz, Êzidî halkını nasıl köle yaparız diye düşündüler. Bu yüzden oradaydılar. Eğer o halkı, o toprakları kendilerinden görseydiler sahip çıkardılar. Êzidî halkımızı DAİŞ’e teslim etmezlerdi. Halkımıza karşı o katliamlar yaşanmazdı. Musul’a bakalım, DAİŞ Türk konsolosluğunu ele geçirdiği zaman kimseyi öldürmedi. Ama biliyoruz ki DAİŞ kimi esir alsa öldürüyor. Neden Türk konsolosluğunu ele geçirdiğinde kimseye zarar vermedi? Çünkü Türkiye ile ilişkileri vardı, Türkiye onları destekliyordu. Eğer Türk devleti ile DAİŞ arasında bir ilişki olmasaydı DAİŞ Êzidî halkımıza, Şengal’e o şekilde saldıramazdı.
Êzidî halkımız büyük bir felaket yaşadı. Eğer HPG, YPG-YPJ savaşçıları zamanında müdahale etmeseydi ferman amacına ulaşacaktı. Yani bugün Êzidî, Şengal, Êzidîxan’a dair ortada hiçbir şey kalmayacaktı. O müdahalenin olacağına kimse inanmıyordu, çünkü o tür müdahaleler yüzde 1 sonuç alıyor, yüzde 99 sonuçsuz kalıyor. Fakat PKK, HPG, YPG-YPJ savaşçıları Rêber Apo’nun talimatlarını kendilerine esas alarak Êzidîxan’a, Êzidî halkına sahip çıktı. Doğru birçok katliam yaşandı, binlerce kadın çocuk esir alındı ama hedefleri Êzidîlerin hepsini ortadan kaldırmaktı işte özgürlük savaşçıları bu hedefe ulaşmalarını engelledi. Buradan bir sonuç çıkarmamız lazım. Êzidîxan halkımızın buradan tarihi bir görev edinmesi gerekir. Biz Êzidî halkımız, Kürt halkımız ve insanlık için görevimizi yerine getirdik fakat bu yeterli değil.
Êzidîxan halkımız gördü, KDP, Irak hükümeti onlara sahip çıkmadı. Eğer Êzidî halkımızın örgütlü kurumları olsaydı, öz savunma güçleri olsaydı kendilerini savunabilirlerdi. Bugün bu esaslar üzerinden bazı atılımlar geliştirdiler. Fakat bu atılımları biraz daha güçlendirmeleri lazım. Êzidî halkımızın her şeyden önce kendilerine inanmaları lazım. Çözümü kendilerinde bulmalılar. Önceden KDP ve Irak’ta buluyorlardı çözümü, ama iki güç de onlara sahip çıkmadı. Şimdi bu durumdan bazı sonuçlar çıkardılar. Ama daha da örgütlenmeliler, birliğini, iradelerini güçlendirmeliler, mücadele ile imkanlar yaratmalılar, kendileri için demokratik özerkliği geliştirmeliler.
3 AĞUSTOS ÊZİDÎ SOYKIRIMI OLARAK KABUL EDİLSİN
Eğer demokratik özerkliği geliştirmezlerse, kendilerini örgütlemezlerse, siyasi, diplomatik, ekonomik, askeri olarak gelişmezlerse yine fermanlar yaşayacaklardır. Yeni fermanlar yaşamamak için bu esaslar üzerinden hareket etmemeliler. Örgütlü bir toplum olmak onların hakkı. Bütün Kürtlerin de onlara destek vermesi gerekir. Irak ve uluslararası kurumların da bu durumu kabul etmesi lazım. Yine herkesin bu soykırımı kabul etmesi lazım. 3 Ağustos Êzidî soykırımı olarak kabul edilmeli. Êzidî halkımızın da bunun için çalışmalar yürütmesi gerekir.
Êzidî halkımız nerede olursa olsun yönünü Şengal’e vermelidir, ancak orada yaşayabilirler. Şengal dışında dinlerini, kültürlerini, gerçekliğini, toplumsallığını savunamazlar. Zaten Êzidîlere yönelik katliamın amacı da Şengal’i dağıtmaktı, sonlarını getirmekti. Bu da Êzidî halkımızın kendilerine sahip çıkmasının bir sebebi olmalıdır. Şu an Başur’da bazıları Şengal silahlı güçlerin, teröristlerin yeri falan olmuş diyor. Yani Şengal’i hedef gösteriyorlar.
“Bize leke getirmediğiniz için, hürmetimizi korudunuz, bizleri yaşattınız size teşekkür ederiz, size borçluyuz” demek yerine, niye örgütleniyorsunuz, kendinize niye sahip çıkıyorsunuz, niye irade sahibi oluyorsunuz diye karşı çıkıyorlar. Yani halkın iradesini kabul etmiyorlar. Bu ne anlama geliyor? Êzidî halkını köle olarak görüyorlar, onlara hizmet etsin istiyorlar. Halbuki HPG-YPG-YPJ sadece Êzidîxan’a sahip çıkmadı, Kürt halkına, Başur’a, Başur hükümetine, bu konuşmaları yapanlara, insanlığa sahip çıktılar. Bu yüzden herkes onlara borçludur.
Heftanin direnişi devam ediyor. Türk devletinin işgal saldırıları da 2 ayı geride bıraktı. Heftanin’deki direniş ne aşamaya geldi, oradaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Heftanin’de savaşan kahramanları selamlıyorum, saygılarımı sunuyorum. Heftanin şehitleri insanlık için şehit düştü, kahramanca direnişleri ile tarihteki yerlerini aldılar. Bu yüzden herkesin bu şehitleri kendi şehitleri gibi görerek sahip çıkması lazım. Bu destansı direnişi kendi direnişleri olarak görmeliler. Orada iradelerini, geleceklerini, özgürlüklerini görmeliler. Doğru olan odur. Şu an Heftanin’de zor ve imkansız koşullarda gerilla destan yazıyor. Düşmana büyük darbeler vuruyor. Faşist Türk devletinin amacına ulaşmasını engelliyor. Buna karşı fedailik yapıyor, canını veriyor. Herkesin bu gerçeği görmesi gerekir. Bunu neden söylüyorum, çünkü KDP her gün ‘Eğer Türkiye saldırıyorsa sebep PKK’dir’ diyor. Kürt halkını kandırıyorlar. Eğer Türk devleti PKK’ye saldırıyorsa sebebi var. Çünkü PKK Kürt halkının soykırıma uğramasını engelliyor.
PKK olmazsa Türk devleti Kürt halkına karşı rahat bir şekilde soykırım siyaseti yürütecektir. Sadece Bakur’da değil tüm parçalarda bunu yapacaktır. Türk devleti, Rêber Apo’nun geliştirdiği hareketin, gerillanın kendisine karşı fedai bir şekilde durduğunu ve Kürt soykırımını engellediğini gördüğü için bütün imkanları ile PKK’ye saldırıyor. Halkı da kandırmak istiyor. Diyor, ‘Ben Kürtlere karşı değilim bakın KDP ile, ENKS ile ilişkilerimiz var. Ben PKK’ye, terörizme karşıyım.’ Bu şekilde önündeki engelleri kaldırmak istiyor. Tarihte de Kürtler ne zaman ayaklansa bunlar eşkıya, bunlar medeniyete karşılar, gericiler bu yüzden onları engelliyoruz diyerek insanları kandırmışlar. Zannediyor ki Kürt eski Kürt, dünya da eski dünya. Eskiden nasıl herkesi kandırıp soykırım yaptıysa şimdi de yapacağını sanıyor. Bu mümkün değil. PKK gerillası da buna müsaade etmiyor. Bu yüzden KDP’nin açıklamalardan vazgeçmesi lazım. Kimseyi kandırmasınlar.
Bazı raporlar hazırlanmış, bu raporları parlamentoya sunmak ve bunun üzerinden siyaset yapmak istiyorlar. Buradan herkesi uyarıyorum, kimse PKK’ye karşı rapor falan hazırlamasın, buna ilişkin bir adım atılmasın. PKK Heftanin’den de çıkmıyor, yıllardır yürüttüğü mücadeleden de vazgeçmiyor. PKK gerillaları Kürt halkını ve insanlığı sonuna kadar savunacaktır. Çünkü bu tarihi bir görevdir. Kürt halkı ve bölge halkı için bu görevi yerine getirecektir kimse buna engel olamaz. Buna kimsenin gücü de yetmez. Bu yüzden alacakları kararları Türkiye’ye karşı almalılar, Türkiye Güney’den, topraklarımızdan çıksın dememeliler. Alacakları karar bu olmalıdır. Türkiye’ye karşı verilen direnişi kendi direnişleri olarak görmeli ve destek vermeliler. O şehitleri, o kahramanları kendi şehitleri ve kahramanları olarak görmeliler.
KDP’nin köyleri savunma adı altında çeteleri ve korucuları yerleştirmek istediğini basından takip ediyoruz. Türkiye Bakur’da da bunu geliştirdi. Türkiye ilk önce köylülere sadece silah alıp köyünüzü savunacaksınız demişti, fakat herkes biliyor ki mesele o değil. Bütün korucuları kontralaştırarak Kürt halkına karşı kullanıyorlar. Başur’da atılan adımlar da buna yöneliktir.
KDP’nin amacı nedir peki?
Dediğim gibi KDP, insanlarla toplantılar yapıp korucu olmalısınız, köyünüzü savunmalısınız diyor. Açık bir şekilde Türkiye bunu istiyor, biz de bu esaslar üzerinden hareket ediyoruz diyemiyor halka köyünüzü savunacaksınız diyor. Bilindiği gibi 1992 yılında da Türk devleti “karakol inşa edin” dedi, bütün maaşlarını da Türk devleti veriyordu. Fakat Başur örgütünün eliyle veriyordu. Şimdi de öyle bir plan yürütüyor. Başur halkımız yurtsever ve yıllarca büyük bedeller ödemiş bir halktır. Saddam ve çetelerinin başlarına ne getirdiğini iyi biliyorlar. Bunları yaşayıp, Kürdistan için yıllarca bedel verenler bugün nasıl korucu olacak? PKK’ye karşı duracak, Türk devletinin işgaline hizmet edecek.
Başur halkı yurtsever ve kahraman bir halktır. Kimliği, iradesi, kültürü için büyük bedeller ödemiştir. Nasıl korucu, çete olup gerillaya karşı duracak? Bu büyük bir gaflettir. Bu durumda ısrar etmek ihanete götürür. Bu yüzden Başur halkımızı özellikle uyarıyorum. Özellikle Şeladizê, Deralok, Amedîye halkı bu planlarda asla yer almamalıdır. Para peşinde koşmamalılar. Bazı ekonomik sıkıntılar yaşanıyor olabilir ama bu işgalcilere hizmet edileceği anlamına gelmiyor. Para için onurlarını ayaklar altına almamalılar. Başur halkımız bazı partilerin isteklerini asla yerine getirmemelidir. İşgale karşı durmalılar. Buna engel olanları da kabul etmemeliler. Gerillanın yanında yer alarak Türk devletine karşı mücadele etmeliler. Kürtlere karşı katliam yapan devleti Başur’dan kovmalılar.
Başur gençleri gerilla saflarında yer almalıdır. Halkımız Türk devletinin işgaline karşı her gün yürümelidir. Gerillaya, şehitlere, direnişe sahip çıkmalıdır. Halkımız Türk devletine karşı ayaklanıyor bakıyoruz ki önlerini kesiyorlar, halka saldırıyorlar. Türkiye’yi niye protesto ediyorsunuz diyorlar. Halkımız, Başur kadınları ve gençleri bu siyaseti asla kabul etmemelidir.
Daha önceki röportajlarınızda Bakur’da ama özellikle Botan bölgesinde çok yönlü bir soykırım siyasetinin yürütüldüğüne dikkat çektiniz. O değerlendirmelerinizin ardından taciz, tecavüz olaylarının daha sık gündeme geldiğini gördük. Bu cinsel saldırıların sebebini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk devleti şu an Kürt halkına karşı soykırım siyaseti yürütüyor. Bunu saklamıyor. Özellikle AKP-MHP faşist ittifakı iktidarını bunun üzerinden yürütüyor. Eğer burada sonuç alamazlarsa iktidarda kalamazlar. Zaten iktidarları gün geçtikçe zayıflıyor. Şu an küçük bir grubun iktidarı olmuş durumdalar. Önceleri tabanları genişti ama o taban çok daraldı. AKP-MHP’nin yanında kalanlar siyasi çıkarları için kalıyor. Bu yüzden iktidarda durmak için Kürt soykırımında ısrar ediyorlar. Kaderini buna bağlamış. Türkiye’de zaten bir kanun var, kim Kürtlere karşı soykırımı esas alırsa iktidar olabilir. Bu soykırım politikalarını yürüten iktidarda durabilir.
Türk devleti ulus bir devlettir sadece Türklüğü esas alıyor. Diğer tüm halkları yok etmek istiyor bu yüzden buna engel olan Kürt halkına tüm imkanları ile saldırıyor. Kürtlere yönelik yürüttüğü siyaset Kürtleri tamamen ortadan kaldırma siyasetidir. Sadece PKK’yi yok etmek değil amacı. PKK’yi ortadan kaldırmadığı sürece bu amacına ulaşamayacağını biliyor. Soykırım siyasetinin amacına ulaşması için bütün kanunları ayaklar altına alıyor. Bu yüzden Türkiye’yi, Türkiye halklarını düşünmüyorlar, nasıl iktidarda kalırız derdindeler.
Hem Türk devleti Kürtleri yok etmek için her taraftan saldırıyor, hem de kapitalist modernite sistemi Kürdistan’da topluma karşı duruyor. Her ikisi de Kürt toplumunu yok etmek istiyor. Çünkü Kürt toplumunu ortadan kaldırırlarsa amacına ulaşabilirler. Bu yüzden toplumun ahlakına, vicdanına, değerlerine, kültürüne saldırıyorlar. Çünkü toplumu ayakta tutan bu değerlerdir. Eğer bunlara saldırırsan o zaman toplumu yok edersin. O toplumu toplum olmaktan çıkarıp köle yapabilir. Hem kapitalizmin hem de Türk devletinin amacı budur. Çünkü Kürt halkının da gücü toplumundadır. Eğer şimdiye kadar Kürt kalmışsa bu yüzden kalmıştır.
KADINLAR ÖZGÜRLÜĞÜ TEMSİL EDİYOR
Vicdan, ahlak, insanlık, değerlerine, kültürüne bağlılık Kürt toplumunda güçlüdür. Bu yüzden düşman kolay kolay sonuç alamaz. Bu yüzden Kürt toplumunu yok ederek Kürtleri köleleri, Kürdistan’ı da toprakları yapmak istiyorlar. Böyle bir siyaset yürütüyorlar. İşte burada kadınlara, çocuklara, gençlere, siyasi iradelerine, coğrafyalarına saldırıyorlar. Kürt halkını göçe zorluyorlar, dağlarını ateşe veriyorlar, mezarlarını talan ediyorlar yani Kürt ve Kürdistan adına ne varsa saldırıyorlar. Tabi bu saldırılarda daha çok kadınları ve çocukları hedef alıyorlar. Çünkü kadın onların gerçekliğini ortaya çıkarıyor. Kadınlar özgür geleceğin motor gücü olmuş durumdalar. Özgürlüğü, demokrasiyi geliştiriyorlar. Bu yüzden kadınlara saldırıyorlar. Tecavüz ediyorlar, tutukluyorlar, öldürüyorlar hatta bazı uzman çavuşlar cafe açıp Kürt genç kadınları aşk adı altında oralarda da fuhuşa zorluyorlar. İradelerini kırıp, ajanlaştırarak kullanmak istiyorlar.
Kürt kadınları, gençleri ve çocukları şahsında Kürt halkının iradesini kırmak istiyorlar, teslim almak istiyorlar. Bu yüzden kadınlara saldırıyorlar. Çünkü kadınlar faşizme, işgale, zulme, köleliğe karşı çıkıyor, özgürlüğü, demokrasiyi, yaşamı temsil ediyor. AKP-MHP faşist iktidarı ise bunlara karşı duruyor. İslamiyet, Türklük adı altında halka saldırıyor. Yani bu Türk devletinin soykırım siyasetinin bir parçasıdır. Kürdistan’da bu siyaseti yürütenler kimdir? Polistir, askerdir, uzman çavuştur, subaydır, korucudur, valileridir, din adı altında çalışan birtakım kişilerdir. Bunların hepsi bu siyaseti örgütlü ve bilinçli bir şekilde yürütüyor. Bu şekilde soykırım amacına ulaşmak istiyorlar. Özellikle kadınlar soykırıma karşı duruyor, ulusal birliği, demokrasi ve özgürlüğü temsil ediyorlar, faşizme darbe vuruyorlar. AKP-MHP gerçekliğini herkesin anlamasını sağlıyorlar. Bu yüzden kadın ve gençler şahsında düşmanlık yapıyorlar.
Halkımızın bu siyasete karşı güçlü bir duruş sergilemesi gerekir. En son Şırnak’ta gençler bu siyasete karşı ayaklandılar, onları tebrik ediyorum. Halbuki diğer şehirlerin de buna karşı ayaklanmaları lazımdı. Tarihte kadına yönelik cinsel saldırılar başkaldırı sebebi olmuştur. Şimdi de herkesin tarihine, değerlerine, ahlakına, onuruna, şerefine, namusuna sahip çıkması gerekir. Kadınlar şahsında bir ülkeyi tasfiye etmek istiyorlar. Herkes için namusun en büyüğü odur. Sen vatanını, toprağını savunursan kendini savunabilirsin. Bu yüzden Türk devletinin yaptıkları başkaldırı ve direniş sebebi olmalıdır.
Kürt halkını bu devletle, kurumları ile yaşamaması lazım. Bu devletin kurumları, asker, MİT, korucu, polis, vali, kaymakam hepsi Kürt halkını yok etmek istiyor. Kürt halkı bunu nasıl kabul eder? Bunlara karşı çıkmalı, Türkiye halkları ile mücadelesini büyütmelidir. Eğer mücadeleyi güçlendirirlerse zayıflayan AKP-MHP iktidarı ayakta duramaz.
15 Ağustos Atılımı’nın yıldönümü yaklaşıyor. 36 yıldır Kürdistan dağlarında komutan Egîd ve savaşçıları direniyor. 36 yıl önce yok olmak üzere olan bir halkı yeniden dirilten 15 Ağustos Atılımı ne anlama geliyor?
15 Ağustos Atılımı’nın öncüsü komutan Egîd şahsında Engin Sincer, Sinane Sor ve tüm özgürlük şehitlerini saygı ile anıyorum. Şehitlerimize büyük bir söz verdik. O sözümüzle hareket ediyoruz. Bugün Heftanin’de direnenler verdikleri sözü esas alıyorlar. Kürt kahramanlarını, Egîd’i esas alıyorlar. Rêber Apo ve heval Egîd’in gerillada geliştirdiği çizgiyi temsil ediyorlar. Bu yüzden destanlar yazıyorlar. Kürt halkı ne kazanmışsa 15 Ağustos hamlesi sayesinde kazanmıştır. 15 Ağustos hamlesi ile birçok atılım gelişti, devrim içinde devrim gelişti. Toplumsal, kültürel, kadın, ulusal devrimler yaşandı. Kürt toplumunda büyük bir değişim sağladı. Dünyada 100 yılda yapılanları kısa bir sürede yaptı.
12 Eylül darbesi Kürdistan’ı karanlığa sürüklemek istiyordu. Herkesi köle yapmak istiyordu fakat 15 Ağustos buna izin vermedi. Kenan Evren’in getirmek istediği karanlığı parçaladı bunu sadece Kürdistan’da değil, tüm Ortadoğu’da yaptı. Çünkü Türk devletine karşı çıkmak öyle kolay değil. Tek bir devlete karşı mücadele edilmedi, NATO devletine karşı mücadele verildi. NATO’nun desteği ile Kürtlere karşı katliamlar yapılıyor. Böyle bir devlete karşı başkaldırıldı. Bu yüzden 15 Ağustos hamlesi tarihi bir hamledir. Kürt halkı bu hamle ile kendini temizledi. Kendini insanlık için fedailik yapan bir halka dönüştürdü. Hamle böyle bir halk ortaya çıkardı. Bugün dünyada Kürtler tanınıyorsa, Kürtlere saygı duyuluyorsa bunda 15 Ağustos hamlesinin payı var. Yoksa Kürt halkı böyle bir aşamaya gelemezdi.
Eğer Kürdistan’ın bütün parçalarında mücadele veriliyorsa, Kürtler arasında ulusal birlik gelişmişse bu da hamle sayesindedir. Bu yüzden 15 Ağustos hamlesi sadece Bakur için değil tüm Ortadoğu ve insanlık için büyük bir hamledir. Bundan dolayı bugün PKK, Rêber Apo, Kürtler insanlık için bir umut oldu. Bu hamle öyle rahat gelişmedi. Çok zor ve büyük emeklerle gelişti. Kimse böyle bir hamlenin gelişeceğine inanmıyordu. Hamle gerçekleştikten sonra bu hamlenin devam edeceğine de kimse inanmıyordu. Herkes hamlenin ömrü 24 saattir diyordu ama bugüne kadar devam ediyor. Hem de öyle bir aşamaya geldi ki insanlık için umut oldu.
HALKIMIZ RÊBER APO VE KOMUTAN EGÎD’İN EMEĞİNİ UNUTMAMALIDIR
15 Ağustos hamlesinde Rêber Apo’nun çok büyük emekleri vardır. Herkesin bunu iyi anlaması lazım. Rêber Apo imkansızlıklar içinde bu hamleyi geliştirdi. Bu hamlede heval Egîd’in de emeği çok büyüktür. Çünkü bu hamleyi pratikleştiren komutandır. Halkımız Rêber Apo’nun, Egîd’in ve şehitlerin emeğini asla unutmamalıdır. Bunu neden söylüyorum? Gerilla bunu sadece Kürt halkı için değil, insanlık için bir temel oluşturdu. Bunu yaparken de şehit düşeceğini biliyordu fakat şahadetleri ile Kürt halkını ölüm uykusundan uyandıracağını, Kürt halkının adını tarihe yazdıracaklarını biliyorlardı. Bu yüzden şahadet göze aldılar. Kürtler için alaşağı giden tarihi yeniden yazmak için bütün zorlukları göze aldılar.
O tarihten bu yana gerilla destan yazıyor. Bu yüzden insanlık için umut oldu. Gerillanın yürüttüğü mücadele, yaşanan şahadetler hiçbir zaman boşuna olmadı. Amacına ulaştı. Kimse bunu inkar edemez. Bu kahramanlar kendileri için değil Kürt halkı için fedailik yaptılar. Bu şekilde Kürt halkı tüm dünyada tanındı, saygınlık kazandı. Bu da Kürt halkının gerilla ile kazandığını ispatıdır.
Bugün gerilla Heftanin’de de Kürt halkı ve insanlık için bu kahramanlığı yapıyor. Bu yüzden gerilla başarılıdır. Kimse gerilla hareketinin önünü alamaz, bunu söyleyenler hayal görüyorlar. Geçmişte de gerillayı bitireceğiz, yok edeceğiz diyorlardı fakat her dediklerinde gerilla daha da güçlendi, büyüdü. İnsanlık için umut oldu gün geçtikçe de bu umut daha da büyüyor.
Kürt gençleri Avrupa ve Kürdistan başta olmak üzere örgütlü bulunduğu her alanda ‘Harekete geç’ adı ile bir kampanya başlattı. Tüm saldırılara karşı gençler HBDH, YPS-YPJ JIN ve Ateşin çocukları inisiyatifi ile metropollerde eylemler gerçekleştiriyor. Gençlerin bu tutumunu ve direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle HBDH ve YPS milislerini selamlıyorum, onlar Kürt ve Türk toplumuna karşı görevlerini yerine getiriyorlar. Daha büyük görevlerde de yer almak istiyorlar. AKP-MHP faşizminde yaptıkları şeyler az değil. Çünkü faşizm 2 insanın bir araya gelmesini dahi engelliyor. Gençler bu şartlarda direniyorlar bu yüzden anlamlıdır. AKP-MHP faşizmine karşı duranlar bunu kendilerine esas almalılar. Gençlerin faşizme karşı geliştirdikleri bu hamleyi daha da güçlendirmeleri lazım. İnanıyorum ki daha da geliştirip, güçlendireceklerdir. PKK bir gençlik hareketidir. Gerilla zaten gençlik örgütüdür. HPG’de tamamen gençler yer alıyor, kahramanlık yapıyor. Bu yüzden binlerce şehitleri vardır. Bu vesile ile Kürdistan gençliğini selamlıyorum.
Kürdistan gençliği diğer ülkelerdeki gençlik gibi değildir kendilerini de öyle görmemeliler zaten. Kürdistan halkına yönelik yürütülen soykırım siyaseti tarihte belki de hiçbir halka karşı yapılmadı. Böyle bir ülkenin gençliğidir onlar. Bunu hiçbir zaman unutmamalılar. Eğer bunu unutup diğer ülkelerdeki gençlik gibi olurlarsa büyük bir yanlışa düşerler. Toplumun öncüsü olma görevleri vardır. Toplum, halkın savunma güçleridirler. Bu yüzden işgalci Türk devletine karşı durmalıdırlar.
Devlet Kürdistan’da fuhuşu, eroini, ahlaksızlığı, aşk adı altında ajanlığı, ölümü, katliamı geliştiriyor. Kadın, çocuk ve gençlik şahsında Kürt toplumuna büyük bir darbe vurmak istiyor. Kapitalizim de bunu istediği için AKP-MHP faşizminin arkasında duruyor. Hem toplumumuz hem aileler hem de gençlerimiz bunu bilmelidir. Gençler kendilerine, topluma sahip çıkmalıdır. Toplumu savunmalıdırlar. O zaman Kürdistan gençliği olurlar, topluma öncülük edebilirler. Eğer kendilerini sorumlu görmezlerse, toplum için görevlerini yerine getirmezlerse, Türk devletine karşı durmazlarsa gençlik olmuyorlar. Kendilerine gençlik deseler bile olamazlar. Hatta tarihleri ile de ters düşüyorlar.
KÜRDİSTAN GENÇLİĞİ TÜRK DEVLETİNE KARŞI NE İSTERSE YAPABİLİR
Kürdistan gençliğinden istenen her yerde bir araya gelmeliler. 2, 3, 4, 5 kişi bir araya gelip örgütlenmelidir. O zaman Türk devletine karşı ne isterlerse yapabilirler. Bu onların hakkı ve görevidir. Bu yüzden her yerde örgütlenmeliler. Birbirini tanıyanlar, birbirine inananlar bir araya gelip örgütlenmeli ve düşmana karşı ne yapabiliyorsa yapmalılardır. İşgalci devletin kadınlara, gençlere, topluma yaptıklarının intikamını almalılar. Anında cevap vermeliler. Onlardan istenen budur.
Nasıl Şırnak’ta gençler ayaklandıysa diğer yerlerde de ayaklanmalılar. Bir yerde katliam mı oldu bunu ayaklanma sebebi yapın. Kürt gençleri askerde öldürülüyor, Türk devleti yok kalp krizi geçirdi, yok düştü, bilmem ne oldu diye açıklama yapıyor. Hem öldürüyor hem cenazeye bayrağını sarıyor, gelip tören yapıyor. En son Serhat’ta aile bu durumu kabul etmedi. Onları selamlıyorum. Düşmana karşı böyle durmak gerekir.
Kürt gençleri özellikle Kürt genç kadınlar Türk subaylarına, askerlerine, polisine, MİT’ine, çetelerine, korucularına, devlet temsilcilerine yaklaşmamalıdır. Celladına aşık olmamalı, cellatlarından hesap sormalıdırlar. Bu yüzden hem aileler çocukları üzerinde durmalı hem de her Kürt, her genç Kürtlüğüne, kültürüne, insanlığına, sahip çıkmalı. Türk devletinin hiçbir şeyini kabul etmemeliler. Faşizme, Türk devletine karşı çıkan Türk gençleri ile ilişkilerinizi güçlendirin, onlarla üniversitelerde, okullarda örgütlenin. Birlikte Türkiye tarafında eylemler gerçekleştirin gençlerden istenen budur.
Son günlerde Kürdistan’da ulusal birlik görüşmeleri yapılıyor, birtakım anlaşmaların imzalandığı söyleniyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Biz de basından bazı şeyleri takip ediyoruz. Gerçekliği nedir tam olarak bilmiyorum. Mesela bir petrol şirketi üzerinden ittifak yapıldığı söyleniyor, hatta Suriye rejimi de bunu kabul etmediğini, yasadışı olduğunu, “petrolümüzü çalıyorlar” gibi şeyler söyledi. Suriye uluslararası alanda kabul edilen bir devlet. Bu yüzden Suriye’nin yer altında, yer üstünde bulunan tüm kaynakları halka aittir, birilerinin değildir. Yani kimse bunları mülkü yapamaz. Biz de, Özerk Suriye yönetimi de petrol, yer altı, yer üstü zenginliklerinin hepsinin Suriye halklarının olduğunu söylüyoruz. Doğru olan da budur. Petrol şirketi ile yapılan anlaşmanın ne çerçevede olduğunu bilmiyorum. Eğer Suriye ve Kuzey-Doğu Suriye’de yaşanan ekonomik sorunları göz önünde bulundurarak o anlaşma yapılmışsa, bunun üzerinden bir ittifak kurulmuşsa bir şey diyemeyiz. Ama öyle değilse bunun üzerinde durulması lazım.
Ulusal birliğe ilişkin de bazı adımlar atılıyor, açıklamalar yapılıyor, bunlar hangi esaslar üzerinden gelişiyor bilmiyoruz tabi. Fakat bir gerçekliği var. Rêber Apo yıllarca orada kaldı, büyük bir emek verdi. Eğer Rojava Kürtleri arasında ulusal bilinç geliştiyse Rêber Apo’nun çalışmalarının sonucudur. Çünkü Rêber Apo 20 yıl orada bir çalışma yürüttü. Eğer Rojava devrimi geliştiyse bu çalışmalar temelinde gelişti. Rêber Apo’nun geliştirdiği paradigma sonucu Rojava devrimi demokratik bir devrim oldu.
Bu yüzden bir teşekkür edilecekse başta Rêber Apo’ya edilmelidir. Çünkü kimse Rêber Apo gibi bir çalışma yürütmedi orada. Ulusal birlik görüşmeleri için toplantılar yapılıyor. Bu Rêber Apo’nun emekleri sayesinde oldu. Rêber Apo’nun geliştirdiği paradigma, verdiği emekler olmasaydı orada ne devrim olurdu ne ulusal birlik toplantıları alınırdı. O yüzden herkesin önce Rêber Apo’ya teşekkür etmesi lazım. Eğer Rêber Apo’ya değil de başkalarına teşekkür ederlerse bu büyük bir gaflet olur. Bu durumu kimse kabul etmez.
Rojava halkı da bunu kabul etmez. Özellikle Rojavalı kadınlar ve gençler kabul etmezler. Çünkü onlar Rêber Apo ile gerçekliğe ulaştılar, ne kazandılarsa Rêber Apo sayesinde kazandılar. Zaten bunu her gün dile getiriyorlar. Rêber Apo’yu her gün esas alıyorlar.
Türk devleti Arap coğrafyasında saldırılarını sürdürüyor. Libya’da Ömer Muhtar’ın torunları ve Kaddafi çizgisinde olan Arap yurtseverleri de Türk devletine karşı duruyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk devleti, AKP-MHP iktidarı şu an çetelerden oluşan bir savaş makinası geliştirmiş durumda. Bu makinayı kullanıyor. Rojava’da, Suriye’de, Başur’da, Libya’da, Yemen’de, Azerbaycan’da Ermenistan’a karşı bu makinayı kullanıyor. Bu makina ile bölge halklarına dönük katliamlar gerçekleştirmek istiyor. Bazıları AKP-MHP’nin Osmanlı siyaseti yürüttüğünü söylüyor. Osmanlı siyasetinde ulus devlet ve halkların inkarı yoktu. Gittikleri yerleri işgal ediyorlardı ve vergi alıyorlardı. Savaş zamanında asker alıyordu. Onun dışında herkes özerk yaşıyordu. Şu an Türk devleti bir ulus devlettir. İslamiyet’le hiçbir alakası olmadığı halde İslamiyet’i kullanarak Türklüğü geliştiriyorlar. Bu yüzden halklara düşmanlar. Sadece Kürtlere karşı düşmanlık yapmıyorlar, bütün halklara yapıyorlar.
Eğer sadece Kürtlere düşmanlık yapsaydılar Libya’ya gitmezlerdi, Libya’da, İdlib’de, Akdeniz’de Kürt yok. Ama görüyoruz Akdeniz’de herkesle anlaşmazlık halindeler hatta savaşacağız diyorlar. Libya’ya çeteleri doldurmuş, İdlip yine aynı durumda. Azerbaycan’da, Yemen’de PKK yok. Demek ki mesele sadece Kürt meselesi değil. Halklara, kültürlere, dinlere düşman. Sünnilik mezhebi dışındaki tüm dinlere, mezheplere saldırıyor. Türkler dışında bütün halklara saldırıyor. Sadece Türkleri, Sünni mezhebini, Türk kültürünü kabul ediyor herkes de bunları kabul etsin diyor. Bunu kabul etmeyen herkes düşmandır ve yok olmalıdır diyor. Türkiye’de de dışarda da bu siyaseti yürütüyor.
Nereyi işgal ederse devletini kuruyor, orayı Türkiye’nin bir vilayeti olarak görüyor. Efrîn’de, Serêkaniyê’de bütün Türk kurumlarını yerleştiriyor, kendi kurumları dışında hiçbir kurumu kabul etmiyor. Her şeyi yasaklıyor, ortadan kaldırıyor, talan ediyor. Türk okulları kuruyor, Türkçe dilini dayatıyor, her yere bayraklarını asıyor. Polis, istihbarat teşkilatını oluşturuyor, her yere kaymakam, vali ve müdürlerini yerleştiriyor. Arap olan Hatay’ı nasıl Türk yaptıysa, şimdi de Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî, Kıbrıs’ta da bu politikayı yürütüyor. Yani nereye girerse orayı mülkü yapıyor.
AKP ÇETELERDEN SAVAŞ MAKİNESİ YAPTI
Bazı Araplardan ve diğer ülkelerden getirdiği çetelerden bir grup oluşturdu. Bunları örgütlüyor, eğitiyor, silahlandırıyor ve nerede egemenliğini geliştirmek istiyorsa bu çeteleri oraya gönderiyor. Gittiği yerde vahşetler yapıyor, herkesi korkutuyorlar. Savaş makinesi, soykırım makinesi yapmış ve bu makineyi her yerde kullanıyor. Bu şekilde herkesin teslim olmasını istiyor, teslim olmayanlara yaşam hakkı vermiyor. Libya’da da bu politikayı yürütüyor. Basında 17 bin çete gönderdikleri yazıyordu.
AKP-MHP milyonlarca insanı Suriye’den bilinçli bir şekilde Türkiye’ye getirdiler. Neden? Çünkü aileler aracılığı ile çeteleri kontrol altında tutmak ve amaçları için kullanmak istediler. Hem Suriye için kendisine bir alt yapı oluşturuyor, hem getirdiği mültecileri Türkiye’de ucuz işgücü olarak kullanıyor, hem de aileler aracılığıyla çeteleri de rehin alıyor ve kendine yeni çeteler yaratıyor. Bu çetelerden 17 binini Libya’ya gönderdikleri hatta oraya çeteleri yerleştirip, onlara kimlik çıkardıkları söyleniyor. Libya’yı talan edip, korku ile teslim almak istiyor.
Tarihte Ömer Muhtar işgale, soykırıma karşı nasıl direndiyse, şimdi de torunlarının direndiği belirtiliyor. Bu yerinde bir durumdur. Yine Kaddafi çizgisinde yer alanlar Türk devletinin çetelerine karşı duracaklarını söylüyorlar. Libya’nın Türk devletinin eline geçmesini engelliyorlar. Kaddafi’nin yurtsever Arap bir çizgisi vardı. Bu çizgide Kürtleri de dost olarak görüyordu, Kürtlere yardım da etti. Bunu biz de biliyoruz. Özellikle Başur Kürtlerine destek oldu. Kürtlere dostluk yapıyordu. Yurtsever Arap çizgisini geliştiriyordu bu yüzden Kaddafi’den memnun değillerdi. Bunun için Kaddafi’yi tasfiye etmek istediler.
KÜRT VE ARAP HALKI BİRLİKTE TÜRK DEVLETİNE KARŞI DURMALI
Bugün hem Kaddafi’yi hem Ömer Muhtar’ı esas alanlar Libya’ya sahip çıkıyor. Türk devletinin işgaline ve çetelerine karşı direneceğiz. Libya’nın Türk devletinin eline geçmesine engel olacağız diyorlar. Doğrusu da budur. Bu onların hakkı. Bu yüzden Türk devleti sadece Kürtler için değil, Araplar için de büyük bir tehlikedir. Zaten bazı Arap devletleri, aydınları, yazarları bunu dile getiriyor.
Bu devletin işgalci ve soykırımcı bir devlet olduğunu söylüyorlar tabi Osmanlı’nın tarihini de biliyorlar. AKP-MHP’nin Osmanlı’dan daha tehlikeli olduğunu görüyorlar. Bu yüzden Kürt ve Arap halkı birlikte Türk devletine karşı durmalıdır. Çünkü 1. ve 2. Dünya Savaşı’nda Ortadoğu’da en büyük zararı görenler Kürt ve Araplardır. Kürtlerin ve Arapların parçalanması üzerinden bir siyaset geliştirildi. Şimdi de Türkiye bu siyasette ısrar ediyor. Bütün hareketleri tasfiye etmek istiyor. Herkesi kölesi yapmak istiyor. Buna karşı Arap ve Kürtler ittifak kurarak durabilirler.
AKP hem Kürt hem Arap düşmanıdır. Eğer Kürt ve Arap buna karşı ittifak kurarsa AKP iktidarı Kürtlere ve Araplara karşı işgal ve soykırım politikası yürütemez. Çünkü çok zayıf. Bugün de o kadar zayıf düşmüş ki sadece küçük bir grubun iktidarı olmuş. AKP-MHP ağırlıklı olarak Arap gençlerinden bir çete grubu oluşturmuş durumda. Bunları Arap halkının üzerine salıyor. Bunların eliyle Arapları öldürüyorlar, katliamlardan geçiriyorlar. Arap halkı, yazarları, akademisyenleri, aydınları, yani halkın vicdanını temsil edenler bu durumu nasıl kabul edecek. Kabul etmemeleri ve buna karşı çıkmaları lazım. Toplumu da bu duruma karşı bilinçlendirmeli ve harekete geçirmeliler. Biz de bu esaslar üzerinden çalışmalar yapıyoruz. Eğer bu çalışmalar birleşirse bu iktidarın sonu gelir. Hem Kürt hem Arap halkı da gerçekliğine kavuşmuş olur ve kardeşçe bir yaşam sürdürürler.