BEHDÎNAN – Koşullar zor olsa da bir örgüt yaratılabilir, mücadele edilebilir ve sömürgecilik yenilgiye uğratılabilir, diyen Halklar Önderi Abdullah Öcalan ve arkadaşlarının, imkansızlıkları şikayet konusu değil, mücadele gerekçesi yapan bir anlayışla ilk adımlarını attığını belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Mevcut Kürt gerçekliğini kabul etmeyi, normal görmeyi Kürtlüğe ihanet olarak görmüştür. Bu düzeyde ret ve kabul ölçüleri ortaya koyunca Apocu grubun da, PKK’nin de yaşam, örgüt ve mücadele ölçülerini en yüksek düzeyde tutmuştur. Apocu grup o koşullarda hiç kimsenin, hiçbir örgütün, siyasi gücün inanmadıklarına inanarak farklılığını ortaya koymuştur. Apocu grup, söylediklerine inanan, buna göre yaşayan, davranan, örgütlenen ve mücadele eden bir grup olarak kısa sürede hiç kimsenin beklemediği gelişmeler yaratmıştır” şeklinde konuştu.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, PKK’nin kuruluşunun 44. yılı vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı. Söyleşinin ilk bölümü şöyle:
PKK her anı mücadeleyle geçen 43 yılı geride bıraktı, 44. PKK yılına giriliyor. Çıkış dönemini ve günümüzü karşılaştırdığınızda, PKK 70’li yılların başında hangi koşullarda ve misyonla, nasıl bir karakterle ortaya çıktı, günümüz koşullarında nasıl bir rol oynamaktadır? Bu süreçler boyunca neler değişti? Buna karşı PKK’nin kuruluşundan günümüze kadar değişmeyen ve devam eden karakteristik özellikleri nelerdir?
1970’li yıllar dünyada devrimci hareketlerin ve ulusal kurtuluş hareketlerinin geliştiği yıllardır. Topluluklar ve ezilen halklar kurtuluşu sosyalizmde aramaktadır. Kürtler ise on milyonlarca nüfusuyla varlığı inkar edilen halk konumundadır. Bu inkarcılığın en yoğun uygulandığı Kürdistan parçası ise o zaman Orta-Kuzey-Batı olarak ifade ettiğimiz Bakurê Kurdistan’dır. Rêber Apo, 1970’li yılların başında bu gerçekliği görerek bu ülke, bu halk özgürleşmelidir, demiştir. Bu özgürleşmenin de o dönemin yükselen yıldızı olan sosyalizm ideolojisiyle olacağına inanmıştır.
DÜŞMAN GERÇEĞİ VE KÜRT GERÇEKLİĞİ
Soykırımcı sömürgecilik altında Kürtler, Kürdistan’ın dört parçasında baskı ve zulüm altında çırpınır durumdadır. Bakurê Kurdistan’da ise Kürtler ölüm döşeğine yatırılmıştır. Kürtlük en büyük suç haline getirilmiştir. Kürtlük ölüm, Türkleşme ise yaşam kapısı olarak gösterilmektedir. Kürtler var ama Türkleşmekten başka geleceği olmayan bir halk durumuna düşürülmüştür. Rêber Apo, Kürdistan’da bir özgürlük mücadelesi verilmesi gerektiğini düşünmesiyle birlikte Kürdistan sömürgedir, demiştir. Türk devletinin sömürgeciliğini tanımlarken bu sömürgecilik, Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmek, istiyor tespitini yapmıştır. Türk devletinin toplumsal, ekonomik, eğitim, kültür-sanat, siyasal yaşam, güvenlik, yargı, diplomasi, spor ve tüm yaşam alanlarıyla ilgili politika ve uygulamaları, Kürt’ü Türkleştirmeye yöneliktir. Anayasa da ulusal strateji de tüm kurumlar da bu amaca yönelik şekillendirilmiştir. Kürtler zor, baskı ve şiddet yanında kültürel soykırım kıskacına alınmıştır. O zaman şimdiki gibi soykırımcı sömürgecilik demiyorduk ama Kürtlerin üzerinde dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir soykırım politikası uygulanmaktaydı. Rêber Apo’nun, Apocuların, PKK’nin en temel farklarından biri bu gerçekliği derinden hissetmeleriydi. Rêber Apo’yu tarih sahnesine çıkaran da bu düşman gerçeği ve bunun yarattığı Kürt gerçekliğidir.
Türk devleti, Kürtleri kimliği, dili ve kültürü ile yok edip Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmek için her türlü baskı ve zulmü uygularken, tüm dünya böyle bir soykırıma sessiz kalmaktadır. Türkiye, NATO üyesi olma konumunu da kullanarak Kürtleri yok etme politikasını açık ve pervasız bir biçimde uygulamaktadır. NATO ülkeleri Sovyetlerin güneyinde Türkiye’ye verdikleri rol nedeniyle Türkiye’nin tüm yaptıklarına ve işlediği suçlara göz yummuşlardır. Aslında Avrupa ve ABD, 100 yıldır uygulanan bu soykırım politikasının suç ortaklarıdır.
HİÇ KİMSENİN İNANMADIĞI BİR ÇIKIŞ
Kürtler soykırımcı sömürgecilik altında böyle yok oluşa doğru giderken, var olan örgütlerin Türk devlet karakterini doğru değerlendirme, Kürtlerin karşı karşıya olduğu tehlikeyi görme ve buna denk bir ideolojik-siyasi duruş, örgütsel yaklaşım ve mücadele anlayışları soykırımcı sömürgeciliği durduracak nitelikte değildi. Halkta da soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadele edilemez gibi bir yargı vardır. Her bakımdan cesaret kırıcı bu ortamda mücadeleye sevk edici ve inanç yükseltici etkenler neredeyse yok gibidir. İşte böyle bir ortamda Rêber Apo hiç kimsenin düşünmediği ve inanmadığı bir çıkış gerçekleştirdi. Koşullar zor olsa da bir örgüt yaratılabilir, mücadele edilebilir ve sömürgecilik yenilgiye uğratılabilir, demiştir. İmkansızlıkları şikayet konusu değil, mücadele gerekçesi yapan bir anlayışla ilk adımlarını atmıştır. İğneyle kuyu kazar gibi Apocu grubu yaratmış ve geliştirmiştir.
RET VE KABUL ÖLÇÜLERİNİN DÜZEYİ
Rêber Apo, ilk önce zihniyette büyük bir değişiklik yapma çabası içinde olmuştur. Mevcut durum kabul edilemez, demiştir. Mevcut Kürt gerçekliğini kabul etmeyi, normal görmeyi Kürtlüğe ihanet olarak görmüştür. Bu nedenle bu durumun kabul edilemeyeceği anlamında “Kendisine ihanet ettirilmemiş Kürt bırakılmamıştır” biçiminde bir değerlendirmede bulunmuştur. İşte bu düzeyde ret ölçüleri; güçlü kabul ölçüleri ortaya koymak demektir. Zaten bu nedenle Apocu grubun da PKK’nin de yaşam, örgüt ve mücadele ölçülerini en yüksek düzeyde tutmuştur. Apocu grup o koşullarda hiç kimsenin, hiçbir örgütün, siyasi gücün inanmadıklarına inanarak farklılığını ortaya koymuştur. Apocu grup, söylediklerine inanan, buna göre yaşayan, davranan, örgütlenen ve mücadele eden bir grup olarak kısa sürede hiç kimsenin beklemediği gelişmeler yaratmıştır. Apocu grubun böyle gelişeceğini hesaplamayarak devlet de diğer gruplar ve birçok kesim gibi büyük bir yanılgı içine düşmüştür.
BAŞINDAN BERİ ÖZ GÜCE DAYANMAK
Biz soğuk savaşın keskin sürdüğü bir dönemde tarih sahnesine çıkmıştık. O dönem bizler açısından sosyalizmin varlığı ve ulusal kurtuluş hareketlerinin gelişmiş olması güç veriyordu. Bunun dışında tüm etkenler aleyhimizeydi. Biz zaten o dönemin sosyalist ülkeleri olarak bilinen ne Sovyetlerle, ne Çin’le, ne de Arnavutluk’la bir ilişki içindeydik. Hatta bu ülkelerle ilişkili sol güçlerin çoğunluğu bize karşıydılar. Biz ne bu ülkelerden güç aldık ne de bu ülkelerde sosyalist denilen sistem yıkılınca etkilendik. Biz başından itibaren öz gücümüze dayandık. Neredeyse kurduğumuz her 3-4 cümlede özgüce vurgu yapıyorduk. Sadece ideolojimize, inancımıza ve örgütlü gücümüze güvenen bir hareket olarak tarih sahnesine çıktık. Biz tarih sahnesine çıktığımızda 6-7 tane Kürt örgütü vardı. Bunlar neredeyse kendilerini Kürdistan’ın sahibi olarak görüyordu. Bizim gibi bir hareketin gelişmesine şans tanımıyorlardı. Bizim grubumuzun tümüne yakını işçi, köylü ve yoksul aile çocuklarından oluşmuştu. Diğer örgütleri oluşturanlar ya ağa, bey, aşiret, reisi yada ekonomik durumu iyi olan ailelerin çocuklarıydı. Bu farklılığımız çok belirgin ve çarpıcıydı.
DARBE VE DİĞER ÖRGÜTLERİN DAĞILMASI
1970’li yıllarda Türkiye’de sol güçlerin, Kürdistan’da ise PKK başta olmak üzere Kürt grupların önemli bir örgütlülüğü gelişmişti. Bu durum NATO’nun önemli ülkesi olan Türkiye’yi zayıf düşürdüğünden NATO ve Kürt egemen sınıflarına korku yaşatıyordu. Bu gelişmelerin önünü almak, Kürt Özgürlük Hareketi’ni ve sol güçleri ezip tasfiye etmek için Türk ordusu 12 Eylül 1980’de askeri faşist bir darbe gerçekleştirdi. İşte bu faşist darbe dünyanın en zor mücadelesi olan Kürt halkının özgürlük mücadelesi açısından bazı netleşmeleri ortaya çıkardı. Kürdistan devriminin zorluklarına göre örgütlemeyen ve kadro duruşunu ona göre şekillendirmeyen diğer Kürt örgütleri bu baskı ortamında dağıldı.
İLK GÜNDEN İTİBAREN DOGMATİK DEĞİLDİ
1980’li yılların sonrası aynı zamanda Sovyetler, Doğu Avrupa, Arnavutluk, Çin gibi ülkelerin sosyalist rejimlerinin yıkıldığı yıllardı. Çin zaten devlet kapitalizmine yönelmişti. Bu ve başka nedenlerden dolayı Çin’e yönelim olmadı. Ulusal kurtuluş mücadeleleri veren ülkeler de kısa sürede kapitalist modernist sistemin yörüngesine girdi. Birçok sol güç ideolojik olarak sağa kaydı; sistem içi partiler haline geldiler. Sosyalist ve ulusal kurtuluş hareketlerinin gerilediği bir dönemde PKK örgütsel, siyasi ve askeri olarak daha etkin ve mücadele eden bir güç haline geldi. Öz güce dayanarak gelişmiş PKK’nin Önderliği sosyalizmde ısrar insanlıkta ısrardır, diyerek bu gelişmelere karşı tavrını ortaya koydu. Daha ilk günlerden itibaren dogmatik düşünce tarzına sahip olmayan Rêber Apo, reel sosyalizm yıkılmadan önce de bazı yanlışlıkları eleştiriyordu. Reel sosyalizmin çözülüşünü esas olarak iç etkenlerden gördüğünden ideolojik ve politik alanda geliştirdiği eleştiriler o yılların sosyalizm karşıtı rüzgarları karşısında PKK’yi sadece ayakta tutmadı, aynı zamanda gelişmesini de sağladı.
PKK’Yİ AYAKTA TUTAN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Kuşkusuz 1973’te başlayan grup aşamasından bugüne kadar dışındaki birçok etkenin değişmesi yanında; PKK’de de önemli değişiklikler yaşandı. Zaten gelişip güçlenmesi de PKK açısından yeni durumları ortaya çıkardığı gibi, yeni sorunlarla da karşılaştı. Ancak PKK’yi bugüne kadar ayakta tutan ve değişmeyen etkenler çok önemlidir.
PKK’nin en temel kimliği başından itibaren tüm geriliklerle, sistemle bağını koparmaktır. PKK insanlığı ve Kürt halkını zulüm, baskı, sömürü ve soykırım altında tutan sistem ve onun yaşam tarzıyla bağını koparmıştır. Arkasındaki geri ilişkileri bırakıp köprüleri yakmış, tamamen Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamına kilitlenmiştir.
Öz gücü dışında hiçbir güce dayanmamıştır. Kendine öz güveni esas almıştır. İmkansızlıkları ve zorlukları hiçbir zaman şikayet konusu yapmamıştır. Kürdistan devriminin her zaman zorluklarla karşılaşacağına inanmış; bu nedenle karşısına çıkan her zorluğu mücadele gerekçesi ve mücadeleyi daha güçlü verme gerekçesi olarak ele almıştır.
Örgütü ve yoldaşlık ilişkilerini en temel güç kaynağı olarak görmüştür. Bu var olduğu müddetçe mücadelenin hiçbir saldırı karşısında yıkılamayacağı inancıyla tüm zorluklar örgüt gücü ve yoldaşlıkla aşılmıştır.
PKK militanları özgür ruhlu olmuş; bu özgür ruh da hiçbir baskı ve zulüm karşısında boyun eğmeyeceğinden tüm düşman saldırıları boşa çıkmıştır. PKK’nin bu değişmeyen yanları değişen yanları ile birlikte PKK’yi her zaman güçlü tutmuş, bugün sadece Kürtlerin değil; tüm Ortadoğu halklarının ve insanlığın umudu haline gelmiştir.
HAREKETİ PARTİLEŞTİRMEK GEREKİYORDU
43 yıllık kesintisiz mücadelenizde önemli değişim ve dönüşüm süreçleri oldu. İlk grup döneminden başlayarak, Kürdistan’a açılım, Partileşme, zindan direnişi, 15 Ağustos Atılımı, KONGRA-GEL ve KCK ilanları, PKK’nin yeniden inşa süreci, devrimci halk savaşı stratejisine evrilme, demokratik ulus modeli ve demokratik modernite paradigması… Bu önemli atılımlar ve değişim-dönüşüm süreçleri ile birlikte PKK nasıl bir hareket halini aldı?
Ocak 1976’da Ankara’da yapılan bir toplantıyla grubun artık tümüyle Kürdistan’a taşınması kararı alındı. Bu tarihten önce de Kürdistan’ın birçok şehrinde çalışmalar oluyordu. Bunların bir kısmı dönemsel çalışmalarken, bir kısmı da süreklileşen çalışmalardı. Ancak grup tümüyle Kürdistan’a yönelmemişti. Ocak 1976’dan sonra Ankara hala değerlendirilse de esas olarak Kürdistan’da çalışan bir grup durumundaydı. Tüm önemli kadrolar ve yeni kadrolaşmış arkadaşlar artık çalışmalarını Kürdistan’da yürütüyordu. Haki Karer’in 1977’deki şehadeti, genişleyen kitle ve artan kadrosuyla Apocular ciddi bir siyasi hareket halini almıştı. Bu nedenle önemli toplumsal zemine ve kadroya ulaşmış hareketi partileştirmek gerekiyordu. Böylece mücadelenin daha örgütlü, programlı ve planlı hale getirilmesi sağlanacaktı. Bu mücadeleyi yürütecek profesyonel bir organa kavuşması için 27 Kasım 1978’de 1. Kongre gerçekleştirildi. Bu aynı zamanda soykırımcı sömürgeci Türk devletine karşı mücadeleyi daha etkili geliştirme, mücadelede kararlılığı ve süreklileşmeyi ifade ediyordu. Ortaya konulan düşünce ve hedefler de güçlü bir iddia ortaya koyma oluyordu.
12 EYLÜL’E ZİNDANDA VE DAĞDA YANIT
Türk devleti, parti öncülüğünde mücadelenin gelişmesine 12 Eylül faşist darbesiyle karşılık verdi. 12 Eylül faşizmi, Kürt halkı üzerinde ağır bir baskı yürütürken tutsaklar şahsında PKK’yi zindanlara gömmek ve halkın özgürlük umudunu kırmayı hedeflemiş; ancak zindan direnişi düşmanın bu uğursuz amacını tersine çevirmiştir.
Zindan direnişinin ideolojik yenilgiye uğrattığı 12 Eylül faşizmine, 15 Ağustos’ta tarihi diriliş hamlesiyle karşılık verilmiştir. 15 Ağustos, 1990’lı yıllarla birlikte gerçekleşen serhildanlarla diriliş devrimine dönüşmüştür. Rêber Apo’ya yönelik uluslararası komployla Kürt halkının özgürlük mücadelesi tasfiye edilmek istendi. Ancak Rêber Apo’nun vurguladığı tarihsel komplolar gelişmeleri durduramaz hızlandırır, tespiti Rêber Apo’nun yeni paradigması temelinde PKK’nin yeniden inşası ile yaşadığı dönüşümle gelişip güçlenmesiyle doğrulanmıştır. KONGRA GEL kongreleri ve bu temelde ilan edilen ve inşa edilen KCK sisteminin kuruluşu ile birlikte PKK açısında yeni bir dönem başladı. Rêber Apo buna PKK açısından 3. Doğuş dedi. 3. Doğuş, kapitalist moderniteye karşı kadın özgürlükçü ekolojik demokratik toplum paradigmasıyla demokratik modernite alternatifini ortaya koymak oluyordu. Bu 5 bin yıllık erkek egemenlikli devletçi sisteme karşı kadın özgürlükçü devlet dışı bir toplumsal siyasi sistemi hedefliyordu. Bu da örgütlü demokratik topluma dayalı demokratik konfederal toplumsal ve siyasi sistemle demokratik sosyalizmi gerçekleştirmek anlamına geliyordu.
YENİ İDEOLOJİK POLİTİK YAKLAŞIMIN ETKİSİ
PKK bu önemli atılımlar, değişim-dönüşüm süreçleriyle yeni bir siyasal hareket haline geldi. Kuşkusuz önceleri de PKK’nin sunduğu ideolojik ve siyasi sistemi parça parça benimseyen ve mücadele eden ideolojik siyasi hareketler vardı. Ancak PKK bütünlüklü bir paradigma ve ortaya koyduğu yeni siyasi ve toplumsal programla o güne kadar var olan tüm siyasi hareketler, devrimci hareketler ve sosyalist hareketlerden çok farklı bir parti haline geldi. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin uluslararası ve bölgesel boyutu ve çok zorlu bir mücadele olması, böyle bir ideolojik güç ve politik yaklaşım ortaya çıkardı. Bu ideolojik politik yaklaşım Kürt halkının özgürlüğünü sağlayacak esas yol, yöntem, strateji ve taktik olduğu gibi, Ortadoğu’yu demokratikleştirecek ve insanlığı sömürü ve baskıdan kurtaracak bir ideolojik ve politik çizgidir. Hala dünyada yeterince tartışılmış değil, hala tüm Ortadoğu halklarına ulaşmış değil. Ancak Kürt halkının mücadelesi içinde pratikleşmesi Ortadoğu ve tüm insanlığın sorunlarına çözüm olacak bir nitelikte olduğunu gözler önüne sermiştir. Soykırımcı sömürgecilik ve onu destekleyen kimi uluslararası güçler PKK’nin bu yeni çizgisini görüp etkisiz kılarak tasfiye etmek isteseler de böyle düşüncelerin yeni yaşam projelerinin tasfiye edilmeyeceği tarihteki örneklerde görülmüştür. Yeter ki pratiğe girip siyasi bir güç olduktan sonra sapmaya uğramasın. Ancak bu yeni paradigma temelinde ortaya konulan ideolojik-politik çizgide iktidarcılık olmadığı için bu tehlikeyi bertaraf edecek bir öze sahiptir.
SİSTEM ÇÖZÜLDÜ, ALTERNATİFİ DE KONULDU
Rêber Apo’nun reel sosyalizmin yıkılış süreci ve sonrasındaki yoğunlaşmaları uluslararası komployla İmralı’da esaret altına alınmasıyla yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Rêber Apo için İmralı, yoğunlaşmasının zirveleştiği inziva süreci haline gelmiştir. 5 bin yıllık sömürücü, baskıcı, devletçi sistemin tüm şifreleri çözülmüştür. Artık erkek egemenlikli devletçi kapitalist modernist sistem kendi gerçeğini gizleyemez. Sistem çözüldüğü gibi alternatifi de güçlü biçimde konulmuştur. Klasik sosyalizmin içinde taşıdığı eksiklikler aşılmış; reel sosyalizmin durumuna düşmeyecek bir sistem gerçeği ortaya çıkarılmıştır. Günümüzün ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal sorunlarının neden arttığı ortaya konulduğu gibi, çözüm yolları da gösterilmiştir. Bu karakteriyle PKK, tüm insanlığa kurtuluş yolunu gösteren hareket haline gelmiştir. PKK, Kürt halkının varlığını güvenceye alacak ve Kürtlerin özgürlüğünü sağlayacak ideolojik-politik çizgiyi ortaya koyduğu gibi Demokratik Modernite, Demokratik Ulus, kadın özgürlüğü, Demokratik Konfederalizm, özgür birey ve demokratik komün, yeni demokratik toplum yaşamı, tüm insanlık için kurtuluş reçetesidir. Kuşkusuz mutlaka derinleştirilmesi, ayrıntılandırılması gereken yanları olacaktır. İmralı koşullarında yazılması ve dışarıya çıkarılma zorluklarının getirdiği bazı sınırlılıklar olabilir. Ancak insanlığın kurtuluşu için esas doğrultunun verildiğini düşünüyoruz. Bu açıdan Önderliğin düşünceleri ve PKK’nin mücadelesi, bugün evrensel karaktere kavuşmuştur.
ERKEN İKTİDAR HASTALIĞI
PKK’nin ideolojik, politik, örgütsel ve eylem çizgisi Kürdistan, bölge halkları ve dünya genelinde ne tür sonuçlar açığa çıkardı? Dünyadaki diğer devrim güçleri ve ezilen halklar açısından nasıl bir deneyim yarattı?
PKK başından itibaren Kürt halkının özgürlüğü için tarih sahnesine çıkmıştı. Sosyalist ideolojisiyle halkların kardeşliği temelinde bir mücadele çizgisine sahipti. Ancak ulus devlet anlayışının etkisi vardı. Özgürlüğü esas alan bir parti olarak devlet fikri yapılanması çok öne çıkmıyordu. Ancak ulus devlet teorisi düşünce ve pratiğimizde etkisini gösteriyordu. Böyle olunca zihniyet ve düşünce olarak ulus devlet temelinde Kürtlerin üzerinde soykırım uygulayan Türk devletinin argümanlarını aşmada yetersizlikler ortaya çıkıyordu. 1990’lı yıllarda gerilla çok büyümüş; Kürdistan’ı tümden özgürleştirecek hale gelmiştir. Ancak erken iktidar hastalığı nedeniyle imkanlar değerlendirilemedi; gerillanın eylemleri Kürdistan’ı özgürleştirme doğrultusunda geliştirilemedi. Türk devletini yıpratan bazı darbeler vurarak dönemi kurtaran bir durumdan çıkamadı. Bunda Rêber Apo’nun dediği gibi ortaya çıkan imkan ve gelişmeler karşısında bunu sonuç alıcı hamlelere dönüştürme yerine erken iktidar hastalığı ile değerlendirememe durumu yaşandı.
BİZZAT HALKI GÜÇ YAPMAYA DAYALI
Rêber Apo’nun yeni paradigması ulus devleti değil, özgür toplumu hedeflediğinden; halk adına güç olma değil, bizzat halkı güç yapmaya dayalı Demokratik Konfederalizm anlayışına sahip olduğundan kadın ve gençlik başta olmak üzere tüm toplumu demokratik örgütleme içine çekti. Özgür ve demokratik yaşamın örgütlenmesi devrim ve Kürdistan’ı özgürleştirme sonrasına bırakılmadan bugünden halkın güç olmasını sağlayan özgürlük ve demokrasi mücadelesi gerçeği ortaya çıktı. Artık tüm siyasi yapılar ve her türden örgütlenme, örgütlenerek güç olmuş halkı, gençliği ve kadını dikkate almak zorunda kaldı. Öyle ki iktidar ve devleti hedefleyen merkeziyetçi yönetim alışkanlıklara sahip siyasi partiler, hatta sivil toplum örgütleri olarak ifade edilen kuruluşlar, kadınların ve gençlerin bu örgütlü tutum ve duruşlarından rahatsızlık duymuşlardır. Yani merkezi ve sadece talimatlarla yönetememenin rahatsızlıklarını dışa vurmuşlardır.
Kuşkusuz PKK’deki eleştiri-özeleştiri kültürü toplumda da belli düzeyde yer etmişti. Ancak Rêber Apo’nun yeni paradigmasıyla birlikte toplum daha fazla düşünce belirten ve eleştiren duruma gelmiştir. Öte yandan demokratik ulus anlayışı, Kürdistan’daki tüm diğer etnik ve dinsel toplulukların özgürlük mücadelesine daha fazla yakınlaşmalarını beraberinde getirmiştir. Bir tek etnik kimliği ve inanç kimliğini esas alan bir Hareket olmadığımız daha net görüldü. Aslında PKK bugünkü demokratik ulus anlayışına yakın anlayışı başından beri savunuyordu.
KADIN ÖZGÜRLÜK İDEOLOJİSİ
Toplumsal değişim ve dönüşümde en büyük etkinin kadının örgütlenmesi ve özgürleşmesinden ileri geldiği çok iyi görüldü. Rêber Apo’nun kadın ve aile çözümlemeleri, 1990’lı yıllarda geliştirdiği kadın ordulaşması, 8 Mart 1998’de kadın kurtuluş ideolojisini ortaya koyması, İmralı’da daha kapsamlı bir ideolojik teorik derinliğe kavuştu. Rêber Apo’nun paradigması, ideolojisi ve özgürlükçü demokrasi sisteminin merkezine oturan kadın özgürlük ideolojisi sadece PKK’de değil, toplumda da çok büyük değişiklikler ortaya çıkardı. Kadınlar artık örgütsel yapıların ve siyasi mücadelenin en temel aktörü haline geldi. Rêber Apo’nun siyasi örgütlenmeler ve tüm örgütsel yapılarda eşbaşkanlığı ve kadın-erkek eşit temsilini savunması zihniyette, toplumsal, kültürel ve siyasal yaşamda çok ciddi değişiklikler ortaya çıkardı. Güneşin doğuşuna bakar gibi tüm dünya kadınları Kürdistan’a ve Kürt kadınına bakmaya başladı. Herkes şunu gördü; kadındaki büyük değişim ve dönüşüm toplumsal yaşam ve siyasette radikal dönüşüm anlamına gelmektedir. Özgürlük ve demokrasi bilincinin toplumsallaşmasının esasının kadının özgürlük mücadelesiyle sağlanacağı en somut biçimde Kürt toplumsal gerçeğinde görüldü.
HALKLARIN NEFES ALDIĞI ZİHNİYET
Rêber Apo’nun ortaya koyduğu demokratik ulus anlayışı zaten Kürtler açısından demokrasi ve özgürlükleri esas alan siyasi anlayışı geliştirdiği gibi bölge halklarının da Kürtlere bakışını değiştirdi. Başta Türkiye ve Suriye’de olmak üzere Kürtlerle Türkiye halkları, Kürtlerle Suriye halkları arasında kardeşlik ve eşitlik temelinde ortak yaşama dayalı anlayış gelişti. Milliyetçilik, dincilik ve mezhepçiliğin yükseltildiği Ortadoğu’da demokratik ulus, halkların nefes aldığı bir zihniyet ve kültür yarattı. Özgürlüğü devlet olmada gören anlayış yerine özgürlüğün ancak örgütlü topluma dayalı demokratikleşmede olduğunun görülmesi de demokratik ulus anlayışının gelişmesinde etkili oldu. Bu durum Kürtlerde özgürlüğü kazanma için demokrasi kültürü ve demokrasi mücadelesini geliştirmesi gerektiği bilincini yükseltti. Bu aynı zamanda özgürlük için tüm halkın seferber olmasını beraberinde getirdi. Kürdistan’ın özgürlüğü açısından tüm Kürt halkının harekete geçtiği yeni bir dönem başlattı. Çünkü Kürt halkının ve Kürdistan’ın özgürlüğü çok somut hale geldi. Toplumsal özgürlük, bireysel özgürlük ve bir bütün olarak Kürt halkının ve Kürdistan’ın özgürlüğü iç içe geçti. İşte bu gerçeklik Kürdistan halkının özgürlük mücadelesine yönelik her türlü saldırıya karşı durmasını sağladı. Kürt halkı ve Kürdistan’ın özgürlüğünün bizzat toplumun demokratik örgütlenmesi ve demokratik yaşamına dayandığının görülmesi, kuşkusuz çok önemli bir zihniyet değişimidir. Bu da politik mücadele ve özgürlük mücadelesine çok büyük bir güç katmıştır.
ORTADOĞU HALKLARI İÇİN KURTULUŞ YOLU
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Rêber Apo’nun yeni paradigması temelindeki ideolojik ve politik çizgisine kadar Ortadoğu bir çıkmazı yaşıyordu. Sorunların nasıl çözüleceğini bilmiyordu. Neredeyse despotik iktidarlar, Ortadoğu halklarının kaderi gibiydi. Ortadoğu’daki özgür ve demokratik yaşamdan yoksunluk değişmeyecek bir kader gibi duruyordu. Rêber Apo’nun yeni paradigması ve ideolojik-politik çizgisiyle birlikte Ortadoğu halkları için de bir kurtuluş yolu açıldı. Kuşkusuz Rêber Apo’nun ideolojik-politik çizgisi hızlı ve yaygın biçimde Ortadoğu halklarına yansıtılamadı. Bu nedenle Arap halkının her yerde ayağa kalkışı doğrultusuz kaldı. Kuşkusuz bu ayağa kalkışta Kürt halkının özgürlük mücadelesinin belli bir etkisi olmuştur. Ancak doğrultusuz kalması, DAİŞ’in bu ayağa kalkışı yönlendirerek kendi sapkın siyasi anlayışına alet etmesi gerçekleşti. Rêber Apo’nun düşünceleri daha erken ve yaygın Arap halkına ulaşsaydı DAİŞ ortaya çıkmaz, halkların arayışı kadın özgürlükçü demokratik ekolojik toplum ve demokratik ulus çizgisinde demokratik konfederal sisteme yönelebilirdi. 5 bin yıllık devlet ilk çıktığı alanda en ağır çöküntüsünü yaşarken alternatif yönetim modeli demokratik konfederalizme yönelim sağlanırdı.
ROJAVA DEVRİMİ MODELİ
Rojava Devrimi ile başta Araplar olmak üzere tüm Ortadoğu halklarına bu model gösterildi. Zaten DAİŞ esas olarak askeri alanda değil bu alanda yenildi, daha doğrusu Rêber Apo’nun demokratik ulus ve demokratik konfederalizm çizgisi halklar tarafından görülmeseydi DAİŞ sadece askeri olarak yenilgiye uğratılamazdı. Askeri yenilginin yaşatılması böyle bir paradigmanın toplumlar tarafından görülmesi ortamında sağlandı. Ortadoğu halkları milliyetçilik, mezhepçilik ve iktidar çatışmasına girmeden barış, kardeşlik ve huzur içinde yaşanılabileceğini gördü. Bu nedenle artık Ortadoğu’da despot iktidarlar eskisi gibi yönetemezler ve ayakta kalamazlar. Halkların iradesi bölge ülkeleri tarafından da uluslararası güçler tarafından da şöyle ya da böyle dikkate alınacaktır.
Şu anda Suriye’de, Irak’ta ve tüm Ortadoğu’da halklar, Kürtlere Abdullah Öcalan sadece sizin değil bizim de önderimizdir, diyor. Zaten kadınlar Rêber Apo’yu kendileri için yeniden doğuş olarak görüyor. Ortadoğu’da halkların Kürtlere bakışı değiştiği gibi PKK’nin ideolojik-politik çizgisi her geçen gün Ortadoğu halkları için de daha fazla benimsenmekte; Ortadoğu’nun insanlık tarihinde yeniden yükselişe geçmesi bu çizgide görülmektedir.
ROJAVA DEVRİMİ’NE İLGİ
İktidara, devlete dayalı demokrasiyi esas almayan reel sosyalist pratiğin çökmesi sonrası ütopyasız, doğrultusuz hale gelen insanlık ve halklar için Rêber Apo’nun ideolojik-politik çizgisi, bunun teorik çerçevesi büyük bir umut yarattı. Klasik sosyalist anlayışta olan hareketler olsa da bunlar halkların özlemlerine tam karşılık olamıyorlar. Çünkü iktidarcı devletçi zihniyetten tam kopamıyorlar. Sosyalizmle demokrasinin buluşturulmaması hala birçok sosyalist devrimci hareket için bir sorun olmaya devam ediyor. Bu açıdan Rêber Apo’nun çizgisi bu siyasi hareketler için bir değişim, tam anlamıyla demokrasiye dayalı bir sosyalist hareket olmalarında önemli etkide bulunmaktadır. İdeolojik olarak belli arayışlar yaşayan devrimci demokratik güçler özgürlük mücadelemizi daha iyi tanımaya yönelmişlerdir. Bu nedenle Rêber Apo’nun paradigması doğrultusunda pratikleşen Rojava Devrimi’ne yüzlerini çevirmişlerdir. Rojava, Rêber Apo’nun çizgisini az düzeyde pratikleştirebildiği halde kadın özgürlüğü ve devletsiz yaşam demokratik sol güçlerin ilgilerini çekmektedir. Bu gerçeklik Rêber Apo çizgisi tam uygulandığında halklar için daha büyük bir heyecan yaratacağını göstermektedir.
Rêber Apo’nun kadın özgürlükçü ekolojik demokratik toplum paradigmasının Bakurê Kurdistan’da yarattığı toplum gerçekliği de mevcut haliyle dünya halklarını, demokrasi ve özgürlük güçlerini etkilemektedir. Bakurê Kurdistan’a dünyanın dört bir köşesinden giden heyetler, kişi ve çevreler Kürt halkının yaşadığı değişimden, özgülük ve demokrasi anlayışından etkilenmektedirler. Rêber Apo’nun teorik olarak kapsamlı ortaya koyduğu demokratik sosyalist çizgi, bunun Bakurê Kurdistan ve Rojava’da yarattığı toplumsal yaşam dünya halkların ilgisini çekmektedir. Avrupa’daki Kürt halkının örgütlülük düzeyi ve yaşamı da halkları ve devrimci güçleri etkilemektedir. Dinciliğin ve milliyetçiliğin sadece Ortadoğu halkları için değil, dünya halkları için tehdit oluşturduğu günümüzde PKK’nin demokratik ulus anlayışı; dine demokratik devrimci anlayışla doğru yaklaşması dünya halklarını etkilemekte, bu yönlü deneyimler dikkatle takip edilmektedir.
Devam edecek…