HABER MERKEZİ – KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık Stêrk TV’de katıldığı özel programda gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride ilişkin konuşan Bayık, Türk devletinin hukuki sahtekarlıklarla Halklar Önderi’ne disiplin cezası verdiğini belirtti. Tüm baskılara rağmen Türk devletinin Kürt halkı ile Önder Apo arasındaki bağı koparamayacağına vurgu yapan Bayık, Önder Apo’nun fikirlerinin her geçen gün daha fazla yayıldığını ifade etti.
Antep ve Derik’teki katliamın sorumlusunun tamamıyla AKP-MHP iktidarı olduğuna dikkat çeken KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Bunlar kaza değil katliamdır. Halkımız o katiller başsağlığına geldiğinde onları kabul etmemelidir, kovmalıdır. Hem insanlarımızı her yerde katledecekler, hem de başsağlığına gelecekler ve halkımız bunu kabul edecek. Bu doğru değil. Bu durum yurtseverlik, insanlık ve ahlak değerleri ile bağdaşmaz.” dedi.
Gerillanın Zap, Avaşîn ve Metîna’da çok büyük zorluklarla mücadele ettiğine dikkat çeken Bayık, Kürt halkının gerillaya destek vermesi gerektiğini ifade etti. İleri tekniğe rağmen Türk devletinin gerilla karşısında tıkandığını hatırlatan Bayık, bu savaşın AKP-MHP’nin sonunu getireceğini vurguladı.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın Stêrk Tv’ye verdiği röportaj şöyle:
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan büyük bir tecrit altında. Buna rağmen Türkiye’de gündem Önder Apo’nun etrafında dönüyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için Strasbourg’da nöbet eylemi var, İngiltere’de sendikalar tarafından kampanya başlatıldı, yüzlerce aydın, yazar açıklama yaptı. Türk devletinin soykırım siyasetine karşı duran, Önderliğin fiziki özgürlüğü için mücadele eden herkesi bu vesile ile selamlıyor, hürmetlerimi sunuyorum. Çok kutsal bir mücadele yürütüyorlar. Çünkü Rêber Apo’ya sahip çıkmak özgürlüğe, demokrasiye, halklara, insanlık değerlerine sahip çıkmaktır. Önderliğe yönelik tecridin bu kadar ağırlaştırılmasının birçok sebebi var. Birincisi Rêber Apo’dan korkuyorlar. Halklara sesinin ulaşmasını istemiyorlar. Çünkü Önderliğin halkları ne kadar etkilediğini çok iyi biliyorlar.
Tecridin derinleştirilmesinin bir diğer nedeni; Önderlik zindanda 24 yılı geride bırakıyor 25. yıla az kaldı. Avrupa’nın kanunlarına göre Türk devletinin Önderliğe uygulanan cezayı tekrar gözden geçirmesi gerekiyor. Hatta Rêber Apo’nun zindandan çıkarılması lazım. Ama Türkiye Önderliği sonuna kadar zindanda bırakmak ve yok etmek istiyor. Bu yüzden hukuki açıdan sahte iddialar üretiyorlar. Örneğin “disiplin suçu işlemiş” diyorlar. Türk devletinin Eylül ayına kadar Avrupa’ya bir cevap vermesi lazım. Türk devleti de bu sahte disiplin cezaları ile bunun önünü almak istiyor. Halkımızın özellikle de avukatların bunu çok iyi anlaması ve ciddi bir şekilde üzerinde durması gerekir. Türk devletinin hukuki sahtekarlıklarını boşa çıkarmalılar.
Türk devleti ne yaparsa yapsın Önderliğin Kürt halkı ile, PKK ile, halklarla, insanlıkla bağını koparamaz. Bu mümkün değil. Rêber Apo artık halkların özellikle de kadınların gönlünde yer almış. Türk devletinin bunu değiştirmesi mümkün değil. Bu yüzden sadece kendini kandırıyor. Çünkü Rêber Apo’nun fikirleri, felsefesi gün geçtikçe daha çok yayılıyor. Özgürlük, demokrasi ve sosyalizm için mücadele edenler Rêber Apo’yu her geçen gün daha çok sahipleniyorlar. Rêber Apo, “Savunmalarım neredeyse ben oradayım” demişti. Rêber Apo’nun Savunmaları şu an her yerde. Rêber Apo’yu okuyan, anlayan herkes ona sahip çıkıyor. Bu yüzden herkesten çok bu hareketin kadroları Rêber Apo’nun fikirlerinin daha fazla yayılmasını sağlamalı. Rêber Apo’ya sahip çıkmak Kürt halkına sahip çıkmaktır, AKP-MHP faşizmine, soykırımına karşı durmaktır.
Derik ve Antep’te geçtiğimiz günlerde katliam yaşandı kaza deniliyor ama bir nevi katliamdı. Açıklamanızda Türk devletinin Kürt halkına olan düşmanlığının bu katliamlara yol açtığını belirttiniz. Hatta 3. bir tır olduğu basına yansıdı. Siz bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bilindiği gibi Türk devleti Kürt halkını tanımıyor ve Kürt halkına karşı soykırım siyaseti yürütüyor. AKP-MHP iktidarı soykırım siyasetini en üst boyutta sürdürüyor. Bunu saklamıyor da. Her gün basına ne kadar Kürt öldürdüğünü açıklıyor. Türk devleti, AKP-MHP iktidarı sadece PKK’ye veya Bakur Kürtlerine düşmanlık yapmıyor, nerede Kürt varsa hepsine düşmanlık yapıyor. Şu an devam eden 3. Dünya Şavaşı’nı da kendileri için bir fırsat olarak görüyorlar. Bu fırsatı değerlendirerek Kürt halkına yönelik soykırımı tamamlamak istiyorlar. Bu yüzden tüm imkanlarını devreye koymuşlar. Kaderlerini PKK’nin yok olmasına ve Kürt halkının soykırıma uğramasına bağlamışlar. İktidarda kalmak için Kürtlere karşı sınırsız düşmanlık yapıyorlar.
DAİŞ nasıl katliam yapıyorsa, Türk devleti de onu yapıyor. DAİŞ nasıl araba, motosiklet ile halka saldırıp katliam yapıyorsa, Türk devletinin yaptığı da budur. Antep’te de, Derik’te de büyük katliamlar yaşandı. Bunlar tesadüf değildi, kimse kaza olduğunu söylemesin bilinçli yapıldı. Bu vesile ile Antep ve Derik’te yaşamını yitirenlerin ailelerine ve halkımıza başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum. AKP-MHP iktidarı Derik ve Antep’te olduğu gibi kaza yöntemi ile insanları öldürüyor, zindanlarda “hastaydı, kaza geçirdi, öldü” diyerek insanları katlediyor. Yine birçok yerde kadınlar öldürülüyor. İşte en son Uludere’de, Amed’de kadınlar vahşi bir şekilde katledildi. Kadınları bu şekilde korkutmak ve kadın hareketlerini etkisiz kılmak istiyorlar. Kadınlara yönelik katliamlar tesadüf değil.
Nereye bakarsak Kürtler adına ne varsa saldırıyorlar
Yine bilindiği gibi Kürdistan’da doğa katliamı yapılıyor. Ağaçlar kesiliyor. Kürdistan coğrafyası tahrip ediliyor. Kürtlere bir yaşam alanı bırakmıyorlar. Sadece ağaç kesme değil mesele. İnsanların, hayvanların tüm yaşamlarını ortadan kaldırıyorlar. Başur’da pikniğe giden insanları katlettiler, birkaç gün önce Hesekê’de 4 çocuğu şehit ettiler, 11 çocuğu yaraladılar. Bu çocukların hepsi de DAİŞ saldırılarında anne ve babasını kaybeden çocuklardır. Türk devleti bilinçli bir şekilde DAİŞ’in intikamını alıyor. Nereye bakarsak Kürtler adına ne varsa saldırıyorlar. Sadece PKK değil hedefleri, Kürt ve Kürdistan’dır.
Antep ve Derik’teki katliamın sorumlusu tamamıyla AKP-MHP iktidarıdır. Bunlar kaza değil katliamdır. Halkımız o katiller başsağlığına geldiğinde onları kabul etmemelidir, kovmalıdır. Hem insanlarımızı her yerde katledecekler, hem de başsağlığına gelecekler ve halkımız bunu kabul edecek. Bu doğru değil. Bu durum yurtseverlik, insanlık ve ahlak değerleri ile bağdaşmaz. Özellikle Süleyman Soylu her gün insanlarımızı katlediyor, her gün bunu ilan ediyor. Bütün silahları kullanıyor. Katliam yapıyor sonra da halkımızın yanına geliyor kimsenin bunu kabul etmemesi lazım. Kürdistan’da Türk devleti her gün suç işliyor. Halk da buna karşı her gün ayaklanmalıdır.
Uludere’de, Amed’de katledilen kadınlar ayaklanma sebebidir. Hesekê’de, Irak’ta katledilenler ayaklanma sebebidir. Yine doğa katliamı isyan sebebidir. Demokrasi ve özgürlük için mücadele edenlerin bunları kabul etmemesi ve buna karşı ayaklanması lazım. Eğer isyan ederlerse iktidar böyle bir siyaset yürütemez. Herkesi korkutup sindirdiklerini düşündükleri için bu siyaseti yürütüyorlar. Bu yüzden herkesin bireysel hesap yapmaması lazım. Özgürlük, demokrasi ve ülkesinin hesabını yapması gerekir.
Soykırımcı Türk ordusunun Zap, Avaşîn ve Metîna’ya yönelik saldırıları sürüyor. Bu saldırılara karşı gerillalar da destansı bir direniş sergiliyor. Türk ordusunun şimdiye kadar 1500’den fazla kimyasal kullandığı belirtildi. Türk devleti görüntülerde fark etmeden kimyasal silah kullandığına dair görüntüyü de yayınladı. Buna rağmen gerillanın direnişini kıramıyorlar. Gerillanın direnişi ve savaş şu an hangi aşamada?
Rêber Apo en büyük tekniğin insan olduğunu söyler. Çünkü tüm teknikleri kullanan insandır. Bu yüzden teknikten büyüktür. Önderliğin söylediğini Zap, Avaşîn ve Metîna’da çok iyi görüyoruz. Türk devleti, nükleer, fosfor, termobarik, kimyasal bütün silahları kullanıyor, her gün onlarca kez keşif uçakları uçuyor. Tank, top, füze yani ellerinde ne varsa kullanıyorlar. NATO destek veriyor, Barzani her anlamda yardım ediyor, çeteleri de kullanıyorlar. Fakat yine de netice alamıyor. Bu da gösteriyor gerilla Türk devletinin tüm tekniğine karşı kendisini hazırlamış. Bu yüzden Türk devletine büyük darbeler vuruyor. Düşman bir kaç haftada tüm alanları işgal edip, gerillayı ortadan kaldırmayı hedeflemişti.
Bugün 4 aydan fazladır ama hala bir adım ileri atamıyorlar, gerilla karşısında tıkanmış durumdalar. Birçok sorun yaşıyorlar. Kimse anlamasın diye cenazelerini bile bombalıyorlar. Fakat halk arasında da farklı propaganda yapıyorlar. Gerillaya darbe vurduklarını söyleyip özel savaş yürütüyorlar. Burada birçok askerleri ölüyor, bunların çoğunu açıklamıyorlar. Çok azını açıklıyorlar. Hem bu şekilde halkın onlara olan inancını diri tutmak istiyorlar hem de bunun üzerinden siyaset yapıyorlar. Gerillaların elinde askerlerin cenazeleri var, arkadaşlar isimlerini de açıkladı. Hatta herkesin inanması için künyelerini bile açıkladılar. Ailelere gelin cenazenizi alın çağrısında da bulundular. Türk devleti bu hale düşmüş . Bu kadar yasaklı silahı, kimyasal silahı kullanmasının nedeni de gerilla karşısında kaybetmesidir.
HPG ve YJA Star gerillalarını kutluyorum. Kürt halkının ve insanlığın onurunu savunuyorlar. Bunun için canlarını feda ediyorlar. Rêber Apo’ya, gerillaya ve şehitlere bağlılar, Rêber Apo’nun felsefesini ve ideolojisini esas almışlar, halka, özgürlüğe, demokrasiye, toprağına aşıklar. Kahramanca bir direniş sergiliyorlar. Bu yüzden sadece Kürt halkının değil insanlığın kahramanlarıdırlar. Çünkü faşizme, soykırıma karşı mücadele ediyor ve canlarını veriyorlar. Bu yüzden herkes gerillanın etrafında kenetlenmeli ve eylemlerini büyütmelidir. Bütün yük gerillaya bırakılmamalıdır. Onlar zaten görevlerini yerine getiriyorlar. Herkes gerillanın direnişi ruhu ile her alanda mücadele etmeli. Şuan bazı eylemler oluyor ama eksiktir. Daha fazla eylemsellikler olmalı.
Onlar çok büyük kahramanlıklar yapıyorlar
Zap, Avaşîn ve Metîna’daki arkadaşlar çok büyük zorluklarla mücadele ediyorlar. Belki günlerce yemek yemiyorlar, belki aylarca banyo yapamıyorlar, ellerinde bir silah var bu şekilde gece gündüz düşmanın tekniğine karşı direniyorlar. Türk devletine büyük darbeler vuruyorlar. Bu yüzden herkesin bunu görmesi lazım. Gerilla bu şartlarda mücadele yürütsün, biz de diyelim ‘Biz onların yoldaşlarıyız, onlara bağlıyız’ diyelim ama görevlerimizi yerine getirmeyelim. O zaman ters bir durum ortaya çıkıyor. Bunun farkına varılmalı. Gerillaların yürüttükleri taktik yeni bir taktik. Bu yüzden Türk devletine büyük darbeler vuruyor.
Bunu sadece biz söylemiyoruz, geçmişte Türk devletinin özel kuvvetlerinde yer alanlar söylüyor. Gerilla kendini yenilemiş, çok güçlenmiş, bu şekilde sonuç alamayız itirafında bulunuyorlar. Bu gerçektir. Belki bazıları söylediğimiz şeyleri abartı görüyor olabilir ama düşman kendisi böyle olduğunu itiraf ediyor. Demek ki burada abartı yok gerçek var. Bunu da herkesin görmesi ve üzerine düşeni yapması gerekiyor. Bir kez daha HPG ve YJA Star gerillalarını kutluyorum, onlar çok büyük kahramanlıklar yapıyorlar. Tüm dünyaya örnek oluyorlar. Herkes de bundan güç alıyor.
Gerilla şuan tünel ve tim taktiklerini yürütüyor. Bunlar birbirini tamamladığı için hem Türk devleti darbe yiyor, hem de teknik ve taktiklerine rağmen sonuç alamıyor. Bu yüzden tıkanmış durumdalar. Bundan nasıl kurtulacaklarını bilmiyorlar. Bu yüzden bazı yerlerde savaşı daha da büyütmek istiyorlar. Fakat bundan da sonuç alamıyorlar. Kurtulmak istedikleri yerde daha da batıyorlar, daha fazla darbe yiyorlar. Bu yüzden büyük bir savaş yürütülüyor. Bu savaş AKP-MHP’nin sonunu getirecek. Faşizme karşı mücadele eden güçler bu gerçeği esas almalıdır. Gerillanın mücadelesini kendi mücadelesi olarak görmeli ve görevlerini yerine getirmelidir.
Savaşın ne kadar çetin geçtiğinden bahsettiniz. Gerilla da 4 aylık savaş bilançosunu açıkladı. Bilançoya göre 1871 işgalci cezalandırıldı, 84 gerilla da şehit düştü. 1532 kez taktik nükleer ve kimyasal silah kullanıldı. Savaşın son aşamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Karargahımız zaten sürekli bilanço açıklıyor. Bu bilançolardan savaşın boyutunu anlayabiliriz. Türk devleti çok büyük darbeler yedi bu savaşta. Gerillanın da şehidi var. Fakat kıyasladığımız zaman yürütülen savaşa göre gerillanın kaybı çok değil. Bu da gerillanın düşmanın tekniğine karşı yürüttüğü mücadelenin sonucudur. Gerilla hem az kayıp veriyor, hem de düşmana büyük darbeler vurarak tekniğini boşa çıkarıyor. Özgürlük mücadelesi yürütülen halklar şuan Zap, Avaşîn ve Metîna’daki direnişten birçok sonuç çıkarabilir. Eskisi gibi savaşmamalılar, çünkü o şekilde sonuç alamazlar. Fakat Zap, Avaşîn ve Metîna’dan sonuç çıkarırlarsa, kendilerini eğitirlerse işgale karşı demokrasi ve özgürlük mücadelesini çok rahat bir şekilde sürdürürler.
Durum eskisi gibi değil, kapitalist sistemi teknik ve taktikte değişiklikler geliştirmiş. Özellikle de gerillaya karşı geliştirdiler ki gerillayı özgürlük gücü olmaktan çıkarsınlar. HPG ve YJA Star gerillaları da yeni taktiklerle düşmana karşı savaşıyor. Türk devleti bu yüzden NATO’nun, Barzani’nin yardımına ve kimyasal silah kullanmasına rağmen sonuç alamıyor. Medya Savunma Alanları’nda savaşan arkadaşlar sadece bu hareket veya Kürt halkı için değil tüm insanlık için örnek teşkil ediyorlar. Belki çok zorlu şartlarda, imkansızlıklarla bu mücadeleyi yürütüyorlar fakat bilinçli bir şekilde yürütüyorlar mücadelelerini. Yani PKK için, halk için, insanlık için ne yaptıklarını biliyorlar. Eğer bilinçli olmasalardı, güçlü bir irade, güçlü yoldaşlıklar olmasaydı güçlü bir mücadele de yürütülmezdi. Kimse bir gün bile o alanlarda yaşayamazdı.
Bugün gerillalar 4 aydan fazla bir süredir amansız bir direniş sergiliyorlar. O imkansızlıklarda böyle destansı bir direniş sürdürmelerinin temelinde Rêber Apo’nun felsefesi ve ideolojisi var. Gerilla üzerine düşen görevi kahramanca yerine getiriyor. Herkesten istenen şey gerillanın o şartlarda verdiği mücadeleyi anlamak ve bu temelde görevini yerine getirmektir. Gerillaların nasıl imkansızlıklarda savaş yürüttüklerini biz biliyoruz. Bu yüzden o arkadaşlara nasıl layık oluruz, mücadeleyi nasıl daha fazla büyütürüz diye düşünüyoruz. Bunun dışında başka bir amacımız yok. O arkadaşlar için ne yaparsak yapalım borcumuzu ödeyemeyiz. Çünkü onlar bizim için, halkımız için, insanlık için tarihi bir görevi yerine getiriyorlar.
Eğer gerillalar o şartlarda kahramanca direniyorlarsa bizim dışarıda o ruh ve irade ile daha fazla mücadele etmemiz gerekir. O arkadaşlara layık olmamız lazım. Arkadaşlar bilmelidir ki ne olursa olsun onlara olan borcumuzu ödeyeceğiz ve bu temelde mücadele yürüteceğiz. Arkadaşlar bunu da bilmelidir düşman ne kadar propaganda yaparsa yapsın gerilla karşısında kaybetmiştir ve daha da kaybedecektir. Bu temelde bir kez daha YJA Star ve HPG gerillalarını tebrik ediyorum, minnetlerimi sunuyorum.
NATO toplantısından sonra Erdoğan-Putin görüşmesi gerçekleşti. Hemen ardından Kürtlere yönelik saldırılar arttı. Siz bu görüşmeleri ve egemen güçlerini plan ile politikalarını nasıl yorumluyorsunuz?
İspanya’da gerçekleşen NATO toplantısında yeni üyeler kabul edildi. Bu üyelerin kabul edilmesi için de Türk devletinin taleplerini yerine getirdiler. Türk devletinin talepleri nedir? NATO’nun Türkiye’ye yardım etmesi, PKK’ye karşı yürüttükleri savaşa destek olmaları, karşı durmamaları ve silah talepleriydi. Yani Türk devleti ne yaparsa yapsın kimse karşı çıkmamalı. Türk devletinin PKK karşısında savaşacak ve soykırım yapacak gücü yok. Bu soykırım siyaseti Lozan’da geliştirildi, Türk devleti de bu siyaseti yürütüyor. Eğer Türk devleti soykırım ve tasfiye siyasetinde bu kadar ısrar ediyorsa arkasında NATO var. NATO’ya çağrım; Türk devletinin soykırım siyasetine ortak olmayın. Türkiye ile Kürtler üzerinden siyaset yürütmemeliler. Kürtler artık eskisi gibi değil, özgürlük kararını vermişler bunun için bedel de ödemişler. Kimse Kürtlere yönelik soykırım üzerinden çıkar sağlayamaz.
Tahran’da bir toplantı yapıldı. Türkiye hem Rusya, hem de İran’ın taleplerini kabul etmelerini istedi. Türkiye’nin talepleri nedir peki? PKK’nin tasfiyesi, Kürt halkının soykırımdan geçirilmesi. Özellikle de Rojava’da yeni yerlerin işgal edilmesi. Rojava’nın statüsünü tamamen ortadan kaldırmak istiyorlar. AKP-MHP Tahran’da bunu talep ettiler fakat kabul edilmedi. Ama toplantıda hiçbir şey kabul edilmedi anlamına gelmemeli bu durum. Bazı şeyler kabul edildi. Türkiye’nin Suriye ile yeniden ilişki kurması, Suriye rejiminin Rojava’da iktidar olması, istihbarat alışverişinde bulunulması üzerinden bazı kararlar alındı. Fakat Erdoğan’ın talepleri bunlar değil. Bu yüzden Soçi’ye gidip Putin ile görüştü. Orada Putin’den daha fazla şey istedi. Erdoğan Türkiye dönüşü “Putin ile Kuzey ve Doğu Suriye üzerinde duracağız, birlikte çalışacağız” dedi. Bu açıklama her şeyi gösteriyor.
Soçi’de Rusya belli ki bazı sözler vermiş. Hava sahasını kapatmayacaklarının sözünü vermişler, pratikte de bu görülüyor. Çünkü Türk devletinin hava saldırılarına ses bile çıkarmıyorlar. Yine istihbarat paylaşımları var. Bu yüzden Türk devleti Soçi’den sonra Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını artırdı. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgal ve saldırılar hiç durmadı. Eğer Rusya bu saldırıların yolunu açmasaydı Türk devleti saldıramazdı. Türk devleti her gün çocukları, kadınları, yaşlıları katlediyor.
Bu katliamlardan hem Amerika, hem de Rusya sorumludur. Rojava halkımız da bunu söylüyor bu yüzden saldırılar karşısında geri adım atmıyor. “Bedeli ne olursa olsun topraklarımızı bırakmıyoruz, sonuna kadar direneceğiz” diyorlar. Doğru olan da budur. Halkımız için direniş dışında başka bir yol yok. Ancak direniş ile yaşayabilirler. Bu güçlerin halkımıza katliam, sürgün, göç ve demografi değiştirme dışında verdikleri bişey yok. Lozan’da geliştirdikleri soykırım siyasetinde bir değişiklik yapılmadığı sürece Kürtlere yönelik katliamlar devam edecektir. Halkımızın bunu iyi bilmesi lazım. Halkımızın herşeyden önce kendine inanması lazım. Kimseden bir beklenti içerisine girmemelidir.
Bedeli ne olursa olsun kimse köyünü terk etmemelidir
Türkiye Suriye rejimi ile ilişki kurmak istiyor ama bu öyle rahat olacak bir şey değil. Çok büyük sorunlar var. İdlib’te Türk devletinin desteklediği bir hükümet var, yine Türk devleti birçok yeri işgal etmiş, binlerce çeteden oluşan sahte bir ordu kurmuş. Bunlar nasıl olacak? Bir diğer önemli nokta ise şu; Erdoğan’ın bir kadın bakanı çıkıp, “Suriye halkını bilinçli bir şekilde Türkiye’ye çektik. Çünkü bir amacımız vardı onu yerine getirmek için milyonlarca insanı getirdik. Onlardan faydalandık, AB’den para aldık, Türkiye’de ucuz çalıştırıp büyük kazanç elde ettik, Suriye’deki tüm fabrikaları Türkiye’ye getirdik, aralarındaki çetelerden ordu kurup her yerde kullanıyoruz şimdi de onları tekrar Suriye’ye yerleştirmek istiyoruz. Hem de Kürtlerin bölgelerine.” Bunu açıkça söyledi. AB ve ABD mülteciler için yıllardır Türk devletine para ödüyor. Yani Türkiye’nin soykırım siyasetine destek veriyorlar. Yıllardır buna hizmet ediyorlar.
Rojava halkı ve savaşçıları DAİŞ’e karşı savaştı, çetelere büyük darbe vurdu. İnsanlığı büyük bir beladan kurtardılar. İnsanlık Rojava ve Kürt halkına borçludur. Fakat Türk devleti her gün o insanları katlediyor. En son DAİŞ çetelerine karşı savaşıp yaşamını yitirenlerin çocuklarını okulda şehit ettiler. AB ve Amerika’nın bunu görmesi lazım. Bu anlamda Türk devletine maddi manevi destek vermemeli, soykırıma ortak olmamalıdır. Halkımız da bilsin ki kendilerine karşı çok kirli bir siyaset yürütülüyor. Köyleri boşaltmak ve halkı göç ettirmek istiyorlar. Bu yüzden köylere saldırıyorlar. Bedeli ne olursa olsun kimse köyünü terk etmemelidir. Terk ederlerse Türk devleti amacına ulaşacaktır.
Yine kadroları, yönetimi ortadan kaldırarak hareketi zayıflatmayı hedefliyorlar. Şu an bu taktiği yürütüyorlar. Yani hem halkı, hem de askeri gücü zayıflatmak istiyorlar. Kürtleri katlederek Erdoğan’ın iktidarda kalmasını istiyorlar . Halkımızın bunu unutmaması ve kendini her anlamda hazırlaması lazım. Düşmanlık yapan kim olursa olsun ona karşı mücadelesini vermelidir. Doğru olan budur.