Kadınlar, Cezayir’in bağımsızlığından bir buçuk yıl evvel, 11 Aralık 1960 gösterilerinde önemli bir role sahip oldular.
HABER MERKEZİ – 1957 “Cezayir Savaşı” sonrasında Fransa, Cezayir’deki tüm muhalefeti yok ettiğini belirtilir. Oysa 11 Aralık 1960 pazar günü ve akabindeki günlerde, Cezayirliler bağımsızlıklarını elde etmek için halk gösterileri düzenler. Ve o Cezayirliler bugün tarihin sayfalarından silinmiş gibiler.
Cezayir (şehir) merkezinde yer alan Belouizdad semti (eski, sömürge dönemi ismiyle Belkur) 11 Aralık 1960’da ve izleyen günlerde yeni bir halk hareketinin sahnesi olmuştu. Binlerce Cezayirli erkek Fransız sömürgeciliğine karşı ve özgürlük için yürümüştü. Cezayirli kadınlar da yürümüştü. Tarihin bu parçası ne yazık ki bilinmez kalmıştır ve Cezayir Bağımsızlık Mücadelesi’nde kadınların görünmezleştirilmesini ortaya koyar.
“Bütün kadınlar öldü”
Aslında, 11 Aralık 1960’a adanan müzenin karşısındaki bir kafede görüşülen tüm erkekler gösterilere ya katılmış olduklarını ya da katılanları tanıdıklarını belirtiyorlar. Fakat onlara kadınlar sorulduğunda “Hepsi öldü” diye cevap veriyorlar. Erkekler hala buradayken kadınlar niye ölmüş olsun ki? Bu soruya ne cevap vereceklerini bilmiyorlar. Müzede de sadece erkekler var ve onlar da kadın göstericiler hakkında konuşmaya isteksizler. Müzenin önünden geçen yeşil örtülü, büyük siyah gözlü bir kadın gösterilere katıldığını belirtiyor fakat daha fazla konuşmak istemiyor. Cezayirli kadın, “Onlar [Fransız askerleri] bizi öldürdü ve dahasını da yaptılar” diyor, cinsel şiddete maruz kaldığını ya da bu konu hakkında konuşmaları duyduğunu ima ederek.
Göstericilerin silinen izleri
Öte yandan, “bir düzine kadın göstericiyle” buluşma sözü veren gazeteciler ve Kasbah militanı olan seçilmiş bir kişi randevu günü ortaya çıkmıyor. Hatta bağlantılardan biri “Gösterilere hiçbir kadın katılmadı” diyor fakat kanıt karşısında utanıp sıkılıyor: Halbuki fotoğraflarda kadınlar ne de çok… Kadınlar sadece görünmez kılınmıyorlar, aynı zamanda bu olayların belleği bunları örgütlediğini iddia eden (hem geçmişteki hem de günümüzde iktidar olan) Ulusal Kurtuluş Cephesi’yle anlık ortaya çıkan gösteriler söz konusu olduğunu belirten yurttaşlar arasında çatışma konusu oluyor. Hocine Hamouma da bu yurttaşlardan. Bağımsız araştırmacı zamanını ve parasını, içinde yer aldığı toplanmalar üzerine gerçekleri yeniden kurgulamaya adıyor. Ayrıca Kasbah ve etrafına yönelik bir ziyaret esnasında bunları canlandırmayı öneriyor. Kendi yayınladığı iki ciltlik “Aralık Çocukları” kitabı için kadın ve erkek göstericilerin tarihini yeniden oluşturmak ve kadınları bulabilmek için yıllarını ortaya koymuş.
Bu kadınlardan biri hikayesini TV5 okurlarıyla paylaşmayı kabul etti. Söz konusu kadın “Fatiha”. Bu onun direnişçi ismi. Cezayir’in rağbet gören, sonraları ise Fransa’da rağbet gören mahallelerin de buranın imgesiyle inşa edildiği, Clos Salembier mahallesine ulaşmak için teleferiğe binmek gerekiyor. Burada insan ‘şehitler’ anısına yapılan anıttan gözlerini alamıyor.
Fatiha A. 28 Ocak 1944 doğmuştu. 11 Aralık 1960’ta 16 yaşındaydı. “Ben Kasbah’da önce Marengo Sokağı’ndaki yerli kızlar okuluna ve ardından Pasteur Bulvarı’ndaki Micheline dikiş okuluna gittim” diye başlıyor hikayesini anlatmaya.
Cezayir’de 11 Aralık 1960’tan bir kadın protestocu “Fatiha A.”
“Gösterileri Clos Salembier mahallesinde kulaktan kulağa konuşmalar sırasında duydum ve devrime burada başladım. 10 Aralık günü, dışarıda uyuduk. En başından beri kadınlar vardı. Cezayir dışına bile yemek ve ilaç da taşıyorlardı” diyor mücadeledeki kadın arkadaşlarının ve kız kardeşlerinin isimlerini vererek. Bu genç kızı ayaklanmada yer almaya iten neydi? “Ben bağımsızlık için ve yaşamak için eylem yaptım” diyor basitçe. Yakınları nasıl tepki göstermişti? “Fransız arkadaşlarımız vardı fakat Müslümanlarla yaşıyorduk. Onların, Fransızların, her şeyi vardı”. Böylece daha iyi bir varoluş için “bağımsızlığın gücü”ne inanmış.
Ailesi gösterilere katılmasına izin vermiş. “Kasbah’da doğan babam siyasetten etkilenmişti. Ailem bize yaşadıklarını anlatırdı ve babam radyo sayesinde gelişmelerden haberdar kalıyordu. Evimiz bir silah deposuydu”. Komşular da çocuklarının gösterilere katılmalarına izin vermişler: “11 Aralık 1960’ta devrim yapmayanlar bile sokağa çıktı!”
“Ve sonra, bağımsızlığın ardından ‘Eve dönün’ emri”
Fatiha tutkuyla ve ayrıntılı olarak “üç gün süren” toplanmaları anlatıyor: “Ben bir bluz, bir etek giymiştim ve başörtüm yoktu” diye belirtiyor başındaki çiçekli, uzun, bej renkli örtüyü sallayarak. “Kadınlar zılgıt çekiyordu. Onları duyan sokağa çıkıyordu. Mahallede turluyor ve ‘Yaşasın Müslüman Cezayir!’ diye bağırıyorduk. Çok fazla asker vardı ve üzerimize ateş açıyorlardı. Ölenler oldu… O zamanlar kadınlar cenazelere katılabiliyordu”.
“Korkarsan hiçbir şey yapmazsın”
Peki o ölmekten korkmamış mıydı? Direnişçi kadının oğlunun dizlerinde oturmuş, annesini vaiz dinler gibi dinleyen küçük kızının karşısında kendinden emin bir şekilde “Korkarsan hiçbir şey yapmazsın” diye yanıtlıyor Fatiha. Daha sonra Fatiha erkek bir direnişçiyle evlenmiş, çocukları olmuş ve evde olmak zorunda kalmış. Ailesinin önünde daha fazlasını söylemek istemiyor fakat omuzlarını yukarı kaldırıp derin iç çekerken arzuladığının bu olmadığını düşünmeye dalıyor.
Fatiha A.’nın kaderi başka bir kadınınkiyle de kesişmiş: Kocasının annesi. “Yaşadığı son güne kadar şehit düşen oğlu Tahar’ın ölümüne ağladı. Tahar, Cezayir Savaşı sırasında işkenceyle öldürülmüş ve yıllar sonra kan lekeli pantolonu annesine verilmişti. Kayınvalidem sürekli onun hakkında konuşurdu” diye anlatıyor.
Yürütülen mücadelelere dair aklındaki en iyi hatıra neydi? Tereddütsüz atlıyor: “1962’de Cezayir halkı tarafından koparılan ‘Bağımsızlık’”. Ve çok sayıda kadının bu mücadelenin içinde olduğunu hatırlıyor.
Fatiha A. TV5 Monde’a, Constantine Üniversitesi’nde tarihçi Ouarda Ouanassa Tenghour’un “unutulmuş isimsizlere daha fazla görünürlük sağlamak için” tam olarak kadınların rolü üzerine çalıştığını belirtiyor. Cezayir sokaklarında ve diğer şehirlerde Aralık 1960’ta “çok fazla genç kadın vardı” diye teyit ediyor:
Kadınlar sokakları arşınladılar, koştular. Kuvvetli bacaklar gerekiyordu!
“Siyasi bir amaç için evden dışarı adım atmak devrimci bir eylemdi”
Tarihçi Ouarda Ouanassa, ‘Kadınların rolü neydi?’ sorusunu şöyle cevaplıyor:
Kadınlar öncü olarak mevcutlardı. Harikulade olan, örtülü veya örtüsüz kadınların varlığıydı. 1950-1960’larda Cezayir’in nasıl bir yere benzediğini hayal etmek gerekiyor: Siyasi bir amaç için evden dışarı adım atmak gerçekten devrimci bir eylemdi. Bu, bağımsızlık fikrinin küçük bir grupla sınırlı kalmış bir slogan değil, topluma temellenmiş ve gürleşen bir şey olduğuna işaret ediyor. Aileleri kadınların gösteri yapmalarına karışmamıştı; önlerinde hiçbir engel kalmamıştı. Tabii ki savaşın başlamasıyla işler bayağı değişmişti; örneğin evlerde tanıdık olmayan erkekler misafir ediliyordu.
“Cezayir Savaşı” boyunca militan ve direnişçi olan ve 8 Ekim 1957’de ‘Cezayir Kent Çarpışması’nda Kasbah’ta öldürülen Hassiba Ben Bouali’nin murali.
Ouarda Ouanassa, “Kadınlar aynı zamanda protestolar esnasında kullanılan bayrakları dikmişler, protestocuları coşturmak için zılgıt çekmişler ve ‘Yaşasın Cezayir’ diye bağırarak sokakları doldurmuşlardı” da diyor.
Birçok şehirde eş zamanlı gösteriler de düzenlendi:
Her birinin kendine özgülüğü vardı ama hepsi de aynı slogan, aynı arzular etrafında birleşiyorlardı. Sonra, halk sokaktaydı; elit bir kesimin ya da bir grubun sesinden başka bir çağrı sesi duyuluyordu. Kadınların kamusal alana bu muhteşem çıkışı başkalarını da beraberinde getiriyordu.
Peki ama neden böylesine görünmez kılınıyorlar? Ouarda Ouanassa’nın tespiti şu şekilde:
Bağımsızlığın devamında gelen heyecanın ardından bir silinme yaşandı. Ulusalcılık böyle bir ikilem barındırıyor: Kitleleri harekete geçiriyor fakat gücü eline alınca onlara eve geri dönmelerini buyuruyor. Bu özellikle de Müslüman toplumlardaki kadınlar için geçerli.
Cezayir halkının bağımsızlığını geri kazanmasına yol açan Aralık 1960 protestolarının ve diğer olayların unutulan kadınlarına yönelik hikayeleri tanıtmak için Cezayir’in dört bir yanına giden tarihçi sözlerine son verirken bir gerçeği daha ortaya koyuyor:
Ölenler olduğunu biliyoruz fakat kaç kadının öldürüldüğünü bilmiyoruz.