HABER MERKEZİ
Dağ deyince adeta ödü kopan iktidar gerçekliği üniversitelerden camilere, haberlerden filmlere dek birçok aracı kullanarak dağı ve dağlıları kötülemeye ve Türk halkının da bilincini karartmaya çalışıyor.
Oysa Dağ iyilik ve özgürlük sembolüdür ve sadece insanlık düşmanlarını, kötüleri-kölecileri, kan emicileri korkutacak bir yerdir.
Dağın insan ruhunu sarıp sarmalayan bir rengi, bir sesi vardır. Onu hep karanlık göstermeye çalışan iktidar bununla kendi karanlığını gizlemeye çalışıyor. Karanlığa karşı aydınlığın binlerce yıldır süren savaşında dağ hep aydınlık sembolü oldu. Dağ, hayatın sırrının çözüldüğü yerdir. Dağ manadır!
Dağa saldırarak anlam dolu yaşamı yok etmek istiyorlar. Türk halkının da buna alkış tutmasını sağlıyorlar. Dağda yaşamanın hangi mecburiyetlerden kaynaklandığını ve güzelliğini bilmeyenler maalesef bu kara propagandalardan etkileniyor. Buna karşın Kürdistan dağlarıyla hiç ilgisi olmadığı halde dağları bizim gibi anlatan yazar Jale Sinar belki cevap olabilir.
Dağlı bir halktan olup bir de dağdaysanız adı “Dağ Sesi” olan bir kitap ilginizi herkesten çok çeker. Güzel tanımlamalar yapmış dağ ve dağda olmakla ilgili:
“Yolum dağlaradır. Uzaklara…” diyor çünkü dağlar “altüst olmuş dünyada yaslanacak tek yer!”
Bu tanımlama en çok da dağlı halk için geçerli, fakat şimdi baskıcı rejimlerin olduğu her yere bir dağ lazım. Türkiye’de durum ortada. Baskıyla, zorbalıkla herkesi susturup kanlı iktidarlarının keyfini süreceklerini sanıyorlar. “Ah bir de şu dağlar ve dağlılar olmasa!” halkların tüm değerlerini gasp edip, emeklerini sömürüp saraylarında nasıl da mutlu yaşarlardı!
Siyasi görüşü ne olursa olsun “alt-üst olmuş dünyada yaslanacak tek yer” diyerek dağların hakkını vermiş Jale Sinar. Fakat dağ sesini daha da çarpıcı tanımlamış:
“Aslında en dışavurumcu’ydu dağlar, sessiz gibi duran. Hiçbir şeye benzemeyendi. Çoğulu içinde saklayan çok renkli, hareketi sona ermeyen tek sesti. Aslında sesi barındırandı dağ sesi. Bazen denizi aşan bir çalkantıydı… Bir isyandı bazen!”
Sonra orada, dağlarda “yüksek sesle bağırmak ve dağların dansını yapmak”tan bahsetmiş. Doğayla kurulan iletişim sayesinde özgürce nefes almak mümkündür ve bu yüzden de dağlarda kimsenin yaşlanmadığını söyleyebiliriz. Niye gizleyelim ki, onlar bizleriz! O da söylemiş:
“Bir dağ doruğuna çıkma gayretini sonuna dek kullanan insanın yaşlanacağına inanmıyorum. İnsan aşk’ı terk ederse yaşlanır. Bu demektir ki dağ dorukları aşktır. Aşkın sesidir dağ sesi… Tanrım nasıl bırakır da gider bunları insan?”
Jale Sinar hangi sebeple olursa olsun bu satırları Balıkesir dağları için söylemiş. Homeros İlyada’da o dağlardan bahsederken “bol pınarlı, vahşi hayvanların anası” diye tanımlamış. Şimdilerde kapital için yok edilmek istenen ve halk direnişine vesile olan dağlar…
İda ya da diğer adıyla Kaz Dağları direnişini selamlarken doğa sevgisi sayesinde Türk halkının dağlı halkı daha iyi anlayabileceğini umuyoruz.
Neticede “yaşadığımız dünyaya ayak uydurmak ahlaki intihardır” diyerek yaşanılası bir dünya özlemini ortaya koyan Jale Sinar’dan ödünç aldığımız “Dağ Sesi” tanımlamaları Kürdistan dağlarında varlığını, özgürlüğünü, onurunu korumak isteyen Kürt halkı için neden geçerli olmasın ki?
Üstelik bu dağlarda sadece doğa güzelliği yok, sadece kendini koruma yeri de değil; bu dağlar insanlığa dayatılan tek tip düşünce ve yaşam tarzının yıkılıp yenisinin kurulduğu düş-mekanlarıdır. Afaki, soyut değildir. Özgür düşünce ve özgür yaşam alanlarıdır. Zamanın hiç eskimediği, anlam zamanında yaşanılan, acısında bile umut olan bir dünya kuruludur burada.
Dağlar umutların sürekli taze kaldığı yerdir. Kar altındayken bile yeşil çimenlerin parladığı bu dağlarda umut yaşamın adıdır. Umutsuz tek bir an, tek bir ruh hali, tek bir davranış yaşamın bitişi olur. Bu dağlarda umutsuzluğa yer yoktur. Çünkü karamsarlık saçan tarih anlayışına karşı yeni bir tarih anlayışı, yanıltıcı özgürlük anlayışına karşı hakikatin özgürlük anlayışı ve çürüyen iktidar mantığına karşı canlanan toplumsal kültür ilkin bu dağlarda yaşayan ve direnen insanlar arasında inşa ediliyor. Doğa, yaşam, insan ilişkileri iktidarın ulaşamayacağı, bozamayacağı özgürlük ilkeleriyle örülüyor. Bu yüzden iktidar çok fazla karalıyor, özellikle de Türk halkı bu gerçekliği görmesin, tanımasın diye çok fazla yalan uyduruyor.
Dağların kükremesi denizlere, ovalara, şehirlere yayıldığında yaşanılacak bir ülke ortaya çıkacaktır. Bunun için: Dağların sesine ses verin!
Yeni Özgür Politika/Nurettin Demirtaş