HABER MERKEZİ
Dağbeg yani beylerin dağı. Bu isim Asilliğinden almış olsa gerek. Doğa ananın yaratımları karşısında hangimiz şaşkın ve hayran değiliz ki? Sanki kaybolan bir şehirden geriye kalan mimari bir yapı, demografisi kalabalık bir şehir, kayaları özel yontularak insan biçimi verilmiş. Kimi arkadaş bir kayayı dedesine, kimisi kucağında çocuğu olan bir anaya, kimisi tanrıçaya…
Simetrisi o kadar çarpıcı ki hayran kalmamak elde değil alıp götürüyor seni tarihin derinliklerine. Akan kültürlerden geriye kalan ne varsa sahiplenmeye ve yaşatmaya değer. Yüz yıllık ceviz ağaçları, üzüm bağları ve fındık ağaçları, tam ortasında yosunların içinden akan iç ferahlatıcı suyu Temmuz sıcağında öyle iyi geliyor ki yorgunluğun silinip gidiyor.
Dağbeg: Dersim merkeze yaklaşık 94 km uzaklıktadır. Doğusunda Çakırkaya, Güney doğuda Danzik, Güneyde Harçık ve Zimek, Güney batıda Askirek, Batıda Gurik, Kuzeyde Munzur ve Erzincan bulunmaktadır. Dağbegte her zaman Munzurların mis gibi esintisi eser ve ciğerleri tertemiz tutar. Çakırkaya köyünün elmaları damak tadımızı değiştirir. Harçık’ın balı, Gurik yaylalarının sükûneti ayranı, yoğurdu, torağını zannetmiyorum kimse dünyanın en güzel yemeğine değişsin. Askirek bizim için hep hazır bir hedef. Dağbeg’in arazisi labirentlidir. Çoğu kez arkadaşlar kaybolmuş şafakta noktaya varmıştır. Hiç kimse için bu sorun olmuyordu çünkü her yerinde rahatlıkla kalabilir ve sana kucağını açarcasına koruyor.
2011 yılı bizim için çok zor geçti. Çok ağır bedeller ödemiştik devrimimizin adeta hazinelerini kaybettik. Hiç birimiz yaşanılan şehadetleri kabullenemiyorduk. Düşmandan hesap sormak için uygun koşulları bekliyorduk. Genç dinamik moralli bir birliğimiz vardı. Durmadan çalışıyorlardı istekli moralli oluşları bizi motive ediyor ve çalışmaya teşvik ediyordu. Bir eylem planlaması hazırladık. Öncelikle karakola çalışan aracı yakacak ve sonra düşmanı araziye çekip arazide pusulama yapıp, küçük birimler halinde mevzilenip ağır silahlarla vuracaktık. Bütün grupların hazırlıkları ve cephanesi tamamdı. Vedalaştık sarıldık birbirimize. Bizim grup üç kişiydik önümüzü kontrol ede ede yerimizi aldık.
İkinci gün öğlen ilk grup karakoldan çıkan aracı yaktı. Düşman araziyi yoğun kobralarla vurdu fakat o gün araziye çıkmadı. Pusuda beklemek büyük büyük bir sabır istiyor çünkü saatleri, dakikaları sayıyorsun. Bir, iki, üç, dört gün geçti ama düşman gelmiyor erzağımız azalıyor hava sıcak dürbün elimizden düşmüyor. Karartılar görüyoruz ama nafile, hayvan çıkıyor. Beşinci gün öğlen saat 2’ye kadar bekledik düşman gelmeyince noktamızı değiştirmeye karar verdik heval Vîyan ile heval Şahîn eşyalarımızı topladı yavaş yavaş gitmeye hazırlanırken son bir kez araziye dürbün attım. Çakırkaya köyünün yukarısından kırka yakın asker kendini bırakıyordu. Hemen pusu atmak için aşağıya koştuk hızlıca mevzilendik. Sessizce askerlerin ilerlemesini bekledik. Asker ve komutanları çeşmede ara verdi. Tek sıra halinde caddeden geçtiler son takımı hedef alıp üçümüz birlikte vurmaya başladık. Her biri bir tarafa dağıldı. Bizim ilerimizdeki grupta vurmaya başladı. Hızla geri çekilmeye başladık buluşma noktasına daha çok vardı.45 dk sonra kobralar geldi araziyi yoğun vurmaya başladı çok sık fındık ağaçları vardı içinden çıkmak için kendimizi çok zorladık. Nihayet çıkabildik hava neredeyse karardı temmuz sıcağında susuzluktan dudaklarımız çatladı gece Dağbeg de yürümek gerçekten zor derin oyuklar uzun koridorların içine giriyorsun. Ama yönümüzü biliyorduk. Arkadaşlar çok susamıştı suya gidelim dediler daha yolumuz vardı onun için temkinliydim. Çünkü suyun etrafı düzlüktü. Suya doğru ilerledik suya varır varmaz mermiler yağmaya başladı. Kendimizi hemen yere attık düşman çok yoğun vuruyordu. Suyun içine düştüğümüz için sırılsıklam olmuştuk. Mermiler durunca sürünmeye devam ediyorduk.
Vîyan’ın pratikteki ilk yılıydı. Fakat buna rağmen çok cesaretliydi. Hemen bombasını çıkardı “gelsinler de günlerini gösterelim, ikinci bir eylem yaparız” dedi. Gözleri görmemesine rağmen çok iradeliydi. Yüz metrelik bir düzlüğü sürünerek geçtik sabaha doğru buluşma noktasına vardık. Diğer gruplar daha noktaya varmamıştı. Sabah keşif yerine gittim her dört tarafımızda düşman vardı bizi çembere almıştı. Mümkün mertebe hiç ses çıkarmamak için bütün arkadaşları uyardık. Herkes fısıldayarak konuşuyordu. Karşımızda mevzi yapıyorlardı. Gün boyu düşman hareketliliğini izledik. Top yerleştirdiler ağır silahlar koydular. Öğleden sonra yerde birilerini sürükleyerek getirdiler. Arkadaşlarda henüz gelmedikleri için çok kaygılandık acaba çatışmamı yaşandı? Arkadaşlara bir şey mi oldu? Çünkü silah sesleri çok yoğun geliyordu. Heval Sarya çok endişelendi. Onu sakinleştirmeye çalıştım ama nafile. Diğer gruplar henüz gelmediği için iyice telaşlanmaya başladık. Gizliliği esas alarak görüntü vermeden arkadaşları bekledik. Akşama doğru arkadaşlar geldi. İki grupta düşmanı etkili vurmuştu. Sonra adını PKK verdiğimiz bir noktaya gelmişlerdi. Düşman araziye girmiş, sızmalı bir şekilde noktaya gelmeye çalışırken heval Gabar fark ediyor hemen orda atik davranıp düşmanı vuruyor. Gabar ve Taylan arkadaşın grubu da çok yorgun görünüyordu. Ama moralliydiler çünkü düşmana darbe vurmuşlardı. Susuzluk canlarına tak etmişti. Heval su yok mu su? Cevap olumsuz. Gabar arkadaş çok iradeli cesur ve korkusuzdu. İsyancı ruhu, emekçi kişiliği olmaz teorisini yenen katılımıyla aslında hepimizin komutanıydı. O olmayınca kendimizi boşlukta hissederdik. Zorluklarla dalga geçerek ezip geçerdi zorlukları. Felsefesi hallederiz, yapamayacağımız hiçbir şey yoktur.
Arkadaşların hepsi toplandı heval Azad dışında. Gruptan kopmuş akşama kadar gelmedi diğer günde gelmedi aklımız onda bütün sohbetlerimizde o var. Gün boyu radyoyu dinledik düşman haberlerinde hiçbir şey yansımıyor merakımız ikiye katlanıyor. Düşmanın tam çemberindeyiz helikopterler habire tepelere indirme yapıyor hiç gitmeye niyetleri yok. Ne su ne erzak nede tütünümüz kalmadı. Fakat arkadaşlar hiç bir şeyi sorun yapmıyorlar. Gece gizlice noktadan çıkmaya hazırlandık iki defa önümüze asker çıktı. Eylemden sonra üç gün geçti çemberden çıkmamız lazım ama nasıl? Bir arkadaş ‘birimiz fedaice düşmanın üzerine gidip dikkati üzerimize çekelim diğer arkadaşlarda bu esnada çıksın.’ Kimse bu öneriyi kabul etmedi herkes birlikte direneceğiz savaşarak çatışarak düşmana darbe vurmaktan yanaydı. Yaklaşık on arkadaş geçerken, tesadüfen bulduğumuz gizli bir deliğe girdik kamuflaja çok titiz yaklaştık sıfır hareket tarzı ile yaklaşmaya çalışıyorduk. Sabah erken düşman bıraktığımız noktaya geldi arama tarama yaptı bağrışmalarını duyacak kadar yakındık cephanemizi hazırladık. Bombalar elimizde bekliyoruz. Fakat bir şey bulamayınca geri gitti. Hiçbir şey yok yanımızda biraz un birazda patates vardı. On gün boyunca çiğ patates yedik. Herkesin karnı çalar saat gibi zil çalıyordu. Günde hepimiz yarım bardak su içiyorduk. Dokuzuncu gün yarım bardağın altına düştü. Çiğ patates biraz zinde tutuyordu. Ama arkadaşların tütünü bitmişti. Herkes sigara içtiğini unuttu. Suya gitmek eyleme gitmek gibiydi. Çünkü düşman çeşmeye pusu atmıştı. O yüzden suyumuzu çok idareli kullanıyorduk. Halen heval Azad’tan haber yok ve hepimiz onu düşünüyorduk. Bin bir çeşit senaryolar kafamızda kurguluyorduk. Düşman durmadan etrafımıza top atışları yapıyor, kobralarla vuruyor, havan atıyor. Etrafımız barut kokusundan geçilmiyor. Meşelerimiz, ceviz ağaçları yani evimiz cayır cayır yanıyor ve bizim içimiz kan ağlıyor. Ormandaki canlıların yangından dolayı attıkları çığlıkları duymamak içim kulaklarımızı kapatıyoruz. Helikopterler durmadan indirme yapıyorlar. Yaklaşık 12 gün geçti kaç defa çıkmayı denedik ama düşman her tarafı pusulamıştı. Hareketsizlik ve susuzluk ne kadar yıpratsa da büyük bir irade sergilenmişti. TC Ordusu umduğunu bulamamış on üçüncü gün geri çekilmeye karar vermişti.
Son gün artık hiç bir şeyimiz kalmadı. Arkadaşlar halsizlik ve hareketsizlikten dolayı yürüyüşte zorlanmışlardı. Ama her şeye rağmen 2 gecelik yolu iyi yürüdük ve önümüze gelen her dereden su içtik. O kadar çok su içtik ki, susamamışsak bile su içiyorduk. Epey ağırlaştık sık sık ara veriyoruz. Operasyon bölgesinden iki üç saat uzaklaştık. Bütün arkadaşlar uzun uzun Dağbeg’e baktı. 13 gün içinde yaşadıklarını düşündü derin derin… Gerillacılık yaşamı, savaşı, düşmanı, yoldaşlığı, adaleti, emeği, kısacası sana sen olmayı öğreten büyük bir rehberdir. Arkadaşlara bakıp düşünürken karşıdan heval Azad’ın tepeden kendini koşarak bıraktığını gördüm. Bütün arkadaşlara seslendim: ‘Azad heval geldi. Koşun o geldi.’ Hepimiz koşarak ona sarıldık hiç bir şey olmamıştı ona, iyiydi inanamıyorduk. Oda bizim gibi saklanacak korunaklı bir yer bulmuştu ve günlerce orada saklanmıştı iki üç defa yanımıza gelmeye çalışmış ama her seferinde düşmanla karşılaşmıştı ortamın sakinleşmesini beklemişti. Bizi tehlikeye atmaktan korkmuş, o yüzden gizlenmeyi esas almıştı. Herkes ona çok kızmıştı bir yolunu bulup bizi haberdar edebilirdi. Operasyon genişlemeden kendisini bize ulaştırabilirdi. Ona çok kızdık. Fakat yanımızda olmasından da çok moral almıştık. Arkadaşlar tek tek takılıyordu “boyunun kısalığı sana epey avantaj kazandırmış anlaşılan.” Hepimiz bodur ormanların içinden görüntü verirken heval Azad hiç vermiyordu. Çünkü o bodur ağaçlarıyla aynı boydaydı. Bir kaya oyuğunda bulduğu küçük bir kar deliği susuzluğunu karşılamıştı.
13 gün boyunca operasyon devam etti. Dağbeg; beylerin dağı, gerillanın barınağı, düşmana kapısını kapatan efsunlu mekan. Her gerillada unutulmaz izler bırakır.
Operasyondan bir ay sonra Dorşîn arkadaş bir pusu sonucu şehit düştü. Vîyan arkadaş 2016 yılında Güney’de bir tepe saldırısında şehit düştü. Gabar arkadaş bir karakol eyleminde saldırıda şehadete ulaştı.
Gerilla mücadelesinde nice imkansızlıkları başaran yiğitlerin anısına…