HABER MERKEZİ –
Bugünlerde gerillada yeni bir roman çalışması yayınlandı. Okuma fırsatımız oldu.
1992 yılında Garzan eyaletinde yaşanan bir pratiği anlatıyor. Hepimizi gerilere götürebilecek dokunaklı bir çalışma.
Romanda büyük halk ozanımız belki de Kürdistan’ın en güzel seslerinden olan Mizgin-Gurbet Aydın’ı- yine büyük ARGK komutanlarından Otomatik Mervanı, PKK Merkez Komite Üyesi Kemalê Sperti ve nice değerli yoldaşı işlemiş. Ve tabii ki romanı kaleme alan, mısralara döken Serbest Kıçi yoldaşın anılarını da.
Serbest, DAĞLAR KONUŞSUN diyor. Ve gerillayı ince, narin ve betimleme dolu imgelerle anlatıyor. Romanın girişinin bir yerinde Serbest Kıçi diyor ki; ‘Oysa şişeden fırlayan cin büyümüştü. Çoğalıp dağılmıştı. Adını gerilla koymuştu. Gece karanlığına karışmıştı. Gözlerden silinmişti. Ele avuca sığmaz olmuştu. Geniş arazilere serpilerek dağ oyuklarında sarp ve asiliklerinde en ücra orman kuytuluklarında derin vadi kaynaklarında çoktan kayboluvermişlerdi. Yani görünmeyenler ya da korkutucu olup gözle görünmezdir cinler. Şişenin kırıldığı yerin çevre kitlesi cin sözcüğü yerine Kürtçe “Yên ji me çêtir” derler. Gerillalar diyemezken düşman korkusundan fısıltıyla “Yên ji me çêtir” filan yeri basmışlar derlerdi. Sonra “Bizden iyi olanların” oklarıyla yırtılan korku perdesinin ardında gerilla diyen topluluğun sesi duyuldu. Açıkça gerillalar dağ oyuklarına orman kuytuluklarına girdiler. İbrahim’i, Zerdüşt’ü belki de her ikisi de. Ama net bir şey vardı ki, yine zalim tanrı krallara, Nemrutlara, Dehaklara bir meydan okunuş vardı. Artık sahte tanrılar Kürdün alnına gönlünden geçeni yazgı diye yazamazlardı ve bu halkın kader ağları çağdaş Olimpuslarda, Ziguratlarda değil, dağ oyuklarında ormanın ücra kuytularında irmik irmik örülecekti gerillanın elleriyle. Yüce çağrılar dağ zirvelerinden gelmişti her zaman bu topraklarda. Yine bir çağrı vardı. Özenle dağlar konuşsun.’
Evet, özenle dağlar konuşsun. Bugün Kürdistan halkı tam tekmil ayakta. Yedisinden yetmişine değil, beşiğinden doksanına hepsi tek bir yumruk, tek bir ses, tek bir yürek, tek bir haykırış ve tek bir vücut olmuş ayaktadır. Ve öyle görülüyor ki bu yekleşme, birleşme daha da gürleşerek gelişecektir.
Evet, Serbest Kıçi DAĞLAR KONUŞSUN derken o dağların konuşmasının zorunlu olduğu yılları görkemli anlatmış. Cinin nasıl şişeden çıktığını, çıktıkça da nasıl bir halkı cinleştirerek şişelere sığmaz hale getirdiğinin öyküsünü de anlatıyor.
Romanı okurken bugünlere ara sıra bir göz atarak okumaya devam ediyoruz. Ancak okumaya geçmeden önce de bu değerlerin nasıl yaratıldığını bilmeyen onca kendini bilmezi de düşünmeden doğrusu geçemiyor insan.
Bugün bir halk tam tekmil ayakta dedik. Ve bir halk görkemli yaratılış günlerini, yıllarını yaşarken cümle cemaat iblisler bu durumdan kendilerine pay çıkarmayı ihmal etmiyorlar. Ve binlerce cinleşerek canını Serbest Kıçi gibi vermiş yoldaşların onca emeğini görmezden gelerek işbirlikçiliğin, ihanetin en çiğine girişmeye de utanmıyorlar.
Bre kendini bilmezler, bre halkın başına hep musallat olmuş kişilikler, bu halkın ne kadar acı çektiğini bilmez misiniz?
Bre birkaç taklalık kırıntı için siz kendi halkınıza ihanet etmekten ne zaman vazgeçeceksiniz?
Adeta yeni yetme Rus mafyaları gibi gözü karaca kendi bireysel maddi çıkarları için adeta çıldırırcasına kendi halkına, özgürlük savaşçılarına karşı saldırıya geçmeyi ne zaman durduracaksınız?
Ne zaman düşmana maşa olmaktan vazgeçeceksiniz?
Ya da siz DAĞLAR KONUŞSUN diye o kadar emek sarf eden şişeden çıkmış cinlerin sizlere ortamı halkımızı soymak için açık bırakacağını mı düşünüyorsunuz? Böyle düşünüyorsanız ayıp ediyorsunuzdur. Böyle düşünüyorsanız yanlış düşünüyorsunuzdur. Ve doğrusu gafleti yaşıyorsunuzdur.
Dağlar Konuşsun diyor Serbest Kıçi yoldaş ve dağlar; bu çok acı çekmiş, eziyet görmüş, çile çekmiş halkın, gelecek aydın günlerini ve özgürlüğünü sağlayana kadar bu halka ölümüne bağlı kalacağını bilerek konuşacağının da sözünü veriyor.
Devam edecek…
Kasım Engin