HABER MERKEZİ
Evet, tecavüz her yerde. En çok ABD’de görülmekte olan tecavüz olayları, tecavüzün dünya genelinde ‘erkeklik’ kültürü olduğu gerçeğini deştirmiyor. Tecavüzü tek başına bedensel haz, iktidar kurma biçimi, kimliksizleştirme, boyun eğdirme, öç alma, aşağılama, onursuzlaştırma gibi gerekçelerle açıklamak yetmiyor. Bunlar elbette var ama bir başka toplumsal gerçeklik de yaşam biçimleri, sosyalleşme şekilleri, dini inançlar gibi faktörleri de görmemiz gerektiği.
İnternette şöyle bir dolanmanız yetiyor, toplumsal yaşam olarak, ekonomik olarak, sosyal, eğitim olanaklarının düşük olduğu ve İslam dininin yaşam şeklini belirlediği ülkelerdeki fotoğraflarda kadına rastlanmıyor. Kız çocuklarının fotoğraflarını belli bir yaşa kadar, okul öncesi çağa kadar görüyorsunuz, sonrasında o ülkelerde kadın yok adeta! Bu ülkeler arasında Suudi Arabistan, Afganistan, Somali, Hindistan’ın bazı bölgeleri, Sudan, Bangladeş, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen gibi ülkeleri görüyoruz. Çok enteresandır ki burada erkekler hep erkeklerle sosyalleşiyor, kadınlar görünmez oluyor. Ayrıca bu ülkeler, mesela Yemen ve Afganistan, uyuşturucunun merkezi olarak kullanılıyor. Yani bu ülkeler aynı zamanda farklı farklı biçimlerde uyuşturucunun çemberinde. Bunun sonucunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek.
Öncelikle Afganistan’da ABD eliyle o zamanki adıyla Sovyetlere karşı kurulup büyütülen Taliban’ı tanıyoruz. Kendilerini İslami cihat örgütü olarak tanımlayan bu örgüt, Sovyetler’i Afganistan’dan kovduktan sonra hükümeti de devirerek yerine gerici, şeriat devletini kurdu. Böylece Afganistan tüm demokratik ve çağdaş kazanımları yok edilerek yüzlerce yıl geriye gitti. Hala Afganlıların bitiremedikleri terör örgütü katliamlarla kana bulamaya devam ediyor. Bu arada Ortadoğu’daki Arap- İslam devletlerinin de finansal katkılarıyla DAİŞ adlı İslami yapı kuruldu. En büyük destekçisi Suudiler, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri oldu. Kullandığı en büyük şiddet, baş kesme, yakma, katliam, toplu tecavüzler, diri diri çukurlara atma ve ben- zeri yöntemleri dışında en büyük eziyet ve zulmü Şengal’deki Ezîdî kadınlara yönelik oldu. İslam’ın dışında gördükleri Ezîdî ve Alevi kadınlara tecavüzü hak ve İslam için cihadın gereği olarak görülüyor. Tecavüz, kadınları esir alıp köleleştirmek ve pazarlarda satmak, küçük kız çocuklarını eş olarak alıp tecavüz etmek gibi…
Suriye’de öldürülen DAİŞ imamlarından Ebu Sayyaf ’ın evinden çıkan belgelerin arasında bulunan, kadınlara tecavüz etmeyi yüzyıllar öncesine dayanan öğretiler ve din (İslam) hükümleri ile meşrulaştıran ve Fetva olarak isimlendirilen belgede tecavüze getirilen kurallar yer alırken kurallara uymayanları da cezalandırmaktan geri kalmıyor. Nitekim bu kurallar içinde şöyle maddeler de yer almıştır: “Kardeşlerimizden bazıları kadın kölelere davranma kurallarını ihlal etti. Bu ihlallere şeriat hukukunda izin yoktur”
DAİŞ tarafından köle olarak alınıp satılan, şiddet ve tecavüze maruz kalan kadınlardan kurtulabilen ve Irak’taki kamplara ulaşabilen kadınların yaş aralığı 8 ila 64 arasında. Bu kadınlarla rehabilitasyon çalışması yürüten psikoloji profesörü Jan İlhan Kızılhan, 1100 kadını kamptan alıp Almanya’ya götürmüş. Kızılhan, Al Monitor’a verdiği bir demeçte “Tecavüz sadece cinsellik meselesi değil. Özellikle ataerkil toplumlarda kadın namus kavramıdır. Böyle olunca tecavüzde bu toplumun onurunu, gururunu kırma işlevi görüyor. Örneğin, karısı savaşta tecavüze uğradığı için intihar eden erkek sayısı oldukça fazladır. Bosna’da tecavüz vakaları yoğundu. Fakat DAİŞ’in savaşında tecavüzün farklı bir anlamı daha var. Bu da erkekler tecavüz edince bu toplumun sahibi olduklarını sanıyorlar.” diyor. Bu saptama Ezîdî erkeklerin topluca katledilmesi ve kadınların sağ bırakılarak satılmasının, tecavüze uğramasının soykırım olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Birgün Gazetesi’nin “Eşcinselleri katleden IŞİD şaşırttı! Erkek erkeğe cihat nikahı.” Başlıklı haberinde özellikle eşcinselleri öldüren DAİŞ üyesi 19 yaşındaki sanık: “Benden ve benim gibi genç yaşıtlarımdan mescide gidip Kuran-ı Kerim okumamız istendi. Mescitte imamın odasına girdiğimde utanç verici bir manzarayla karşılaştım. İmam ve örgütten birçok emir, yaşı küçük genç erkekle cinsel ilişkiye giriyorlardı.” diye anlatıyor. Mescit imamının orada kendisine de cinsel tecavüzde bulunduğunu söyleyen genç, imamın tecavüzü sırasında yalnız olmadıklarını odada bulunanların tecavüzü görüntülediklerini söylüyor.
Sterk Tv’de yayınlanan ‘Soysuzlar Çetesi: DAİŞ’ adlı programda anlatılanlar ise tecavüzün nasıl sistematik olarak kullanıldığını açıkça gösteriyor. Aynı yaşlarda bir başka DAİŞ üyesi Mervan el Burayke olarak bilinen ve çok sayıda öğrencisi olan imamın da aynı şekilde kendilerini odasına götürerek cemaatten başkalarının katılımıyla ilişkiye girdiğini, ilişkiden önce ‘cihat nikahı’ kıydıklarını anlatıyor. Burada dikkat çeken konu ise tecavüzün kalabalık şekilde ayinle, bir tür dini kutlama şeklinde yapılması ve numaralandırılması. Bu ‘Nikah’ kasetlerinin şantaj olarak daha sonra kullanılması. O zaman bu toplu kutlama şeklinde de olsa erkek erkeğe nikah nasıl geçerli oluyor? Eğer İslami açıdan geçerli ise neden eşcinseller lanetleniyor ve katlediliyor? Bir başka soru ise neden kutlanan, ayinleştirilen ‘nikah’ şantaj olarak kullanılıyor?
Bütün bunlar İslam anlayışında kadını alınıp satılan bir zevk aracına dönüştüren yani mal, mülkiyet, meta haline getiren ataerkil anlayışın sonucudur. Bir başka konu ise ele geçirdikleri işgal ettikleri şehirlerde, köylerde ele geçirdikleri erkeklerin çoğunu öldürürken işbirliği yapmayan, birlikte savaşmayan erkeklere tecavüz ederek birlikte savaşa zorlamalarıdır.
Aslında bu olaylar vakıf, kuran kursları, yurtlardaki erkek çocuklara yönelik toplu tecavüzlerin nerelerden beslendiğinin göstergesi olurken; giyim kuşam, hal, hareketler, davranışları gibi gerekçelerle kadına yönelik şiddetin arttığını, saldırı, taciz, bastırmanın ve müdahalenin de arttığını görüyoruz. Giderek İslami referanslarla biçimlendirilmeye çalışılan günlük yaşam ve devletin politikaları bunların artarak devam edeceğinin de göstergesi.
Sonuç olarak yukarıda da resmetmeye çalıştığımız tablo içinde görüyoruz ki tecavüz sadece kadınlara yönelik olmaktan çıkmış neredeyse tüm canlılara yö- nelik bir tehdit halini almıştır. Türkiye’de gelinen noktada bu politikalara, tecavüz silahına karşı artık sadece feministlerin mücadele yürütüyor olmasının ötesine geçmek, mevcudu aşan mücadele pratikleri geliştirilmek durumunda. Toplumsal cinsiyetçi ve heteronormatif rollerin keskinleştiği bir dönem yaşıyoruz. Erkeklerin de o verili, cinsiyetçi, normatif rollerinden çıkıp seslerini çıkarmaları, tecavüzü yani ‘erkeklik’ ve ‘iktidar’ olma, hatta devletin yeniden inşası halini insanlık suçu olarak görüp ifşa etmeleri belki sorunu çözmeyecek fakat sorgulanmasına yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü devletler de bu cinsiyetçi rolleri pekiştirirken kendi varlıklarını, sürekliliklerini, toplum üzerindeki tahakkümlerini pekiştirme ihtiyacı ile hareket ediyorlar.
Gülistan Aydoğdu