Kapitalist moderniteyi eleştirip reddederken esas gücümüzü de Demokratik moderniteden alırız. Bu nedenle zihniyet dünyamızda iki moderniteyi çatıştırırız. Çünkü kapitalist modernite; yarattığı reel sosyalist zihniyetle dünyanın ve insanlığın birkaç kez sonunu getirecek kadar korkunç bir nükleer dehşet dengesi yaratmıştır. Dolayısıyla bu dehşet dengesinden etkilenmeyen, ona karşı çözüm aramayan hiçbir çevre yok gibidir. Herkes bu dehşet dengesindeki sorumluluk payını çözümleyerek kendi zihniyet algılarıyla hesaplaşma içerisine girmiştir.
Bu hesaplaşma sürecine giren her örgütlü özgürlük hareketi öncelikle içinde bulunduğu çağı tanımlamakla işe başlamıştır. 1900’lerin başında Lenin, “Emperyalizm” çözümlemesiyle kendi çağ tanımını; “emperyalizmin çöküş sürecine girdiği ulusal kurtuluş ve sosyalist devrimler çağı” olarak tanımlamıştı. Özgürlük Hareketimiz olan PKK’de başta bundan etkilenenlerdendi. Ancak reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte bu çağ tanımının eksik, yetersiz ve yanlışları da açığa çıkmıştı. Başkan APO; “toplumsal analizleri, dar sınıfsal veya ekonomik araçlarla yapmak, baştan itibaren gerçeğin asli, temel öğesini dışta bırakmak demektir. Bu büyük hata ve yanlış yapılmış, yanılgıya düşülmüştür” diyerek toplumsal çözümlemesini daha da derinleştirmiş ve reel sosyalizm paradigmasının toplumsal çözümlemede en “iddialı bir yaklaşımın sahibi olan Marksizm’in komünal toplum dediği doğal toplumu sanki binlerce yıl önce ömrünü tamamlamış, yok olmuş bir sistem gibi algılaması bu olumsuzluğu daha çok körüklemiştir” tespitinden hareketle Demokratik uygarlık toplum değerlerinin açığa çıkarılmasına yönelmiştir. Başkan APO, Marksizm’in “ömrünü tamamlamış, yok olmuş” sandığı toplumsal gerçekliğin esas uygarlık toplumu olduğunu görmüştür.
Gerçekleştirilen bütün arkeolojik çalışmalar da bu gerçekliği doğruladığından Başkan APO 21. yüzyılın çağ anlayışını, “demokratik, ekolojik ve kadın özgürlük çağı” olarak tanımlamıştır. Çünkü Başkan APO, sosyal bilimin doğal toplumun bağrından türeyen hiyerarşik ve devletli toplumların zıddı olan demokratik uygarlık toplumuyla çelişkisi ve çatışması yerine sınıf mücadelesini koymasını, sosyal bilimin “büyük körlüğü” olarak tespit etmiş ve “sanıldığının aksine toplumun ilerletici motoru sadece dar sınıf mücadelesi değil, komünal toplumsal değerlerin büyük direnmesidir. Başat rol oynayan, hep gezgin orman, dağ ve çöl göçebesidir. Form olarak yaşadıkları etnisite -kabile, aşiret, halk- hareketleridir; etnisitenin binlerce yıldır her tür amansız saldırılara ve doğal zorluklara dayanarak ayakta kalma gücüdür. Yarattıkları direnme kültürü, destanları, dilleri, saf ve soylu insani değerleri ve ahlâklarıdır.” diyerek demokratik toplum değerlerinin ahlakileşerek nasıl büyük bir değiştirici, dönüştürücü ve devrimci bir karakter kazandığının tespitini yapmıştır.
Başkan APO, bu temelde Kürdistan Devriminin temel gücünü de etnisitenin form kazanmış en üst birimi olan halk hareketi olarak tanımlamıştır. Günümüzde yürütülen Devrimci Halk Savaşı da bu gerçeğin ifadesi olmaktadır. Halkımız ve fedai Örgütsel sistemimiz, böyle bir gerçekliktir. Dolayısıyla tüm örgütsel yapısı da bu hakikatten hareket ederek, katılım sağlayanların birliğini ifade etmektedir. Yani, Kürdistan demokratik ulus formuna uygun olarak özgürlük talebini açığa çıkarmış, bunun için kendisini eğitmiş ve örgütlendirerek eyleme geçirmiş herkesin halk hareketidir. En yerelinden bölgeseline, ulusalından daha geniş enternasyonal birliklerine kadar kendini özgün ve konfedere örgütleme iradesi göstermiş bir bütünlüktür.
Bu bütünlüğü Başkan APO şöyle dile getirmektedir: “Dikkat edilmesi gereken bir husus da federe ve kendilik birimlerini çok zengin bir kapsamda düşünmektir. Bir köy veya şehir mahallesinde bile konfedere birliklere ihtiyaç olacağını anlamak büyük önem taşır. Her köy veya mahalle rahatlıkla bir konfedere birlik olabilir. Örneğin köyün ekolojik birimi yani federesinden özgür kadın, öz savunma, gençlik, eğitim, folklor, sağlık, yardımlaşma ve ekonomi birimlerine kadar çok sayıda doğrudan demokrasi birimi köy çapında birleşmek durumundadır. Bu yeni birimler birimine de rahatlıkla konfedere (federe birimlerin birimi) birim veya birlik denilebilir. Aynı sistemi yerel, bölgesel, ulusal ve küresel seviyelere kadar taşırdığımızda, demokratik konfederalizmin ne denli kapsayıcı bir sistem olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Demokratik modernitenin temel boyutlarından üçünün de birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğunu konfederalizm sistematiği ile daha iyi anlamak mümkündür. Her boyut bu sistem içinde kendini tartışma, değerlendirme, kararlaştırma, yeniden yapılandırma ve eylemselleştirme potansiyeline sahip olduğu için, toplumsal doğanın tarihsel toplum gerçekliği ve bütünselliği de en iyi biçimde sağlanmış oluyor.”
Demokratik toplum mücadelesinin temeli elbette Meşru Savunma olmaktadır. Meşru Savunma ve Öz Savunma olmaksızın hiçbir inşa çalışması mümkün değildir. Halk olarak yaşamın tüm alanlarında sömürgeci faşist rejimlerin ağır baskılarını yaşıyoruz. Hatta bu faşist yönelimler öz itibarıyla bir soykırım uygulamaları biçimindedir. Nitekim içinde bulunduğumuz savaş yılları tam da böyle bir gerçekliktir. Sömürgeci Türk özel savaş rejimi, soykırım savaşında hiçbir ahlaki kurala sığmayan teknikle savaşıyor. Dolayısıyla Meşru Savunma gücümüz olan HPG, kendisini düşmanın tekniğine göre yeniden düzenleyip “Demokratik Modernite Gerillacılığı” dedi. Demokratik Modernite Gerillacılığı ise; “ince kamuflaj, derin gizlilik ve tim örgütlenmesine dayalı tünel” savaşı olarak tanımlandı. Pratikte de görüldü ki, sömürgeci faşist Türk ordusu uyguladığı gayri ahlaki savaş yöntemlerine bütün teknik imkan ve üstünlüğüne rağmen yenilgi sürecinden kurtulamıyor. Böylece, bilinçli ve örgütlü insan karşısında hiçbir tekniğin üstünlük sağlayamadığı da açığa çıkmış oldu.
Bu nedenle her alanın ve her yerin pratikte doğrulanmış olan bu başarı ve zafer çizgisine göre kendisini örgütlemesi gerekmektedir. Açığa çıkan bu muazzam güç esas olarak Kürt halkının yaşam biçimini de belirlemektedir. Onun için yaşam ölçülerimizi “Savaşan Halk Gerçekliği” olarak tanımlarız.
Dolayısıyla savaşan halkın gençliği olarak bu hakikatten bağımsız yaşayamayız. Gerilla kendisini Demokratik Modernite ölçülerine göre düzenleyip uyarlıyorsa; biz de gençlik hareketi olarak kendimizi uyarlayabiliriz. Yoğun bir savaş yılı yaşanıyor. Sömürgeci faşist soykırım rejimi savaşta hiçbir ahlaki kural tanımıyor. Dünya genelinde yasaklanmış her türden kimyasal ve biyolojik silahlara, taktik nükleer silahından termobarik bombalara kadar her şeyi kullanıyor. Temin etmekte ve kullanmakta her hangi bir sıkıntı yaşamıyor. Çünkü Lozan anlaşmasına taraf olan ülkelerin hepsi Kürdün inkarına ve imhasına zaten onay vermiş bulunuyorlar.
Nasıl ki Kürdistan tarihinde yaşanan isyanlarda aynı yöntem ve ortak zihniyeti kullanmışlarsa bugün de aynı yöntemlere başvurmaktadırlar. Bu bakımdan Başkan APO’nun da fiziki özgürlüğünü kapsayan “Dem Dema Azadi yé” hamlesinde de kendi öz gücümüzden başka esas alacak bir silahımız yok. Emperyalist haydutlar çetesi Saddam’ı “nükleer silah üretiyor” diye alaşağı edip yargıladılar. Saddam, Arap’ların “tavuğundan” dolayı yargılandı ama Halepçe’de, Enfal’de, Şengal’de gerçekleştirdiği Kürt katliamlarının hiç birinden dolayı yargılanmadı. O da halkımıza karşı fosfor, napalm bombaları kullanmıştı. BM sözleşmelerine göre “her türlü kitlesel imha silahlarını kullanmak suçtu”. Onun için tarihi iyi okumak zorundayız. Dünya emperyalist güçleri Kürt katliamı karşısında birlik olmuş durumdadırlar. Bu bile kendi öz gücümüzden başka tutunacak dalımızın olmadığını gösteriyor. Onun için gençlik olarak kendimizi yaşadığımız yerin mücadele imkan ve taktiklerine göre donatıp, bulunduğumuz her yerden savaşa dahil olmak zorundayız.
Hiç kimse, düşman tekniğine ve uluslararası desteğine bakarak “bir şey yapamayız” dememelidir. Düşmanın imkan ve olanaklarını öyle abartmamalıdır. Düşman düşmandır, ancak oldukça da korkaktır. Zaten korkusundan kaynaklı olarak çakallar gibi ahlaksızca savaşıyor. Bunu bilerek kendi eylemsizliğimizi kırabiliriz. Örneğin, düşman şehirlerinden birkaç tanesini çok basit bir yöntemle birkaç gece karanlığa gömelim, bakalım düşmanın tekniği neye yarıyormuş. En basit eylem yöntemi. Kapitalist modernite, şehirleri kurarken kendisinin doğrudan kontrol edeceğini, her genci kısa sürede kendi sömürü sisteminin bir kölesi kılacağını düşünüyordu. Şehre köle olmadığımızı ve onu şimdi kendi özgürlük mücadelemizin lehine kullanmanın tam da zamanı. Yeter ki iyi örgütlensin. Örgütlenmesini doğru ve sağlam yapınca düşmanın kendisini en rahatta sandığı yerde hangi eylem yapılamaz. Yaratıcı düşün, düşmanı zihninde yen Demokratik Modernite gençliği olmaya karar ver ve eyleme geç. Kararını vermiş bir militan için atom bombası bile onun kadar etki yaratamaz. Düşman, kendi içinde iyi örgütlenmiş topluma bakınca kimin özgürlük savaşçısı kimin halktan biri olduğunu anlayamazdı ve “gündüz külahlı, gece silahlı” derlerdi. Onun için de baskıyı şiddeti daha fazla yaygınlaştırmıştı. Köy yakmalar, faili “meçhul” cinayetlerle Kürdistan’ı insansızlaştırmayı önüne hedef olarak koymuştu. Demokratik Modernitenin ruhuna uygun örgütlendirilmiş bir toplumda bu daha güçlü gerçekleştirilebilir. Hem yaşamın üretiminde hem de savunmasında olunduğunda bu ayrıştırma zaten yapılamaz.
Demek ki, “Demokratik Modernite Gerillacılığı” gençliğe de lazım. Sadece gençlik de değil, zaten yaşamın kendisi savaşan halk gerçekliği olduğu için toplumun hepsine gereklidir. Kendi tarihlerine devrimler sığdırmış halklar da böyle bir bütünlüğü yakaladıklarında zaferle buluşmayı başarmışlardır. Kübalı bir askere “devrim ne zaman olacak” diye sormuşlar, O’da “devrim, gerillanın üniformalı halk, halkın da üniformasız gerilla olduğu zaman gerçekleşecek” diye yanıtlamış. Savaşan Halk Gerçekliğinde devrim anını bundan daha güçlü tarif edecek başka bir anlatım elbette olamaz. Halkın katılmadığı ya da öncünün olmadığı bir devrim örneği tarihte olmamıştır.
Yine aynı biçimde gençlik dinamizminden, enerjisinden yoksun devrimler de yoktur. Gençliğin bu etki gücünden hareketle de düşman, gençliğin bu büyük enerji potansiyelini başka alanlara taşımak için gençliği içine çekebileceği bin türlü kirli kanallar oluşturmaktadır. “Rahat yaşam” adını koydukları güdülere hitap eden yoz yaşam alanlarından uyuşturucu bağımlılığına, fuhuşa, spora alıştırarak toplumsallaşmanın dışında tutacakları tuzaklarla gençlik yaşamını kuşatmaktadır. Oysa toplumsal yaşamda “rahat yaşam” diye bir kavram yoktur. Bu egemenlerin köle emeği üzerine ürettikleri bir zihniyet saptırmasıdır. “Rahattan” rahatsızlık duymayanın insanlığın da kuşku duymak gerekir. Toplumsallığın özünü “rahat” değil, özgür yaşam ölçüleri oluşturur. Özgürlüğü olmayanın “rahatı da” olamaz.
Bunun için kendisini iyi eğitmiş, sıkı örgütlenmiş ve derin gizlilik esasına dayalı eyleme geçmiş bir hakikate dönüştürmesi gerekmektedir. Toplumdan kopmadan, demokratik toplum inşasına en aktif bir biçimde kendisini vererek hem inşanın bir parçası olur hem de öz savunma görevlerini de en iyi yaratıcı bir biçimde geliştirebilir. Bu amaçla Başkan APO’dan uzun bir perspektif aktaracağız:
“Demokratik gençlik hareketinde böylesi nitelikler kazanmış kadrolar öncülüğünde gelişecek bir hamle genel demokratik toplum mücadelesinde başarının güvencesidir. Gençliğin dinamizminden yoksun bir toplum hareketinin başarı şansı sınırlıdır. Yaşlıların tecrübesi ve gençliğin dinamizmi tarihin her aşamasında kendini hissettiren birer olgudur. İkisinin bağını sağlam kuranların yürüyüşünde başarı oranı her zaman yüksek olmuştur. Günümüz gençliği için yüksek hayaller, ancak toplumsal sistem krizinden nasıl çıkılacağına ilişkin olarak anlam taşıyabilir. Hayalleri olmayan bir gençlik yozlaşmaktan ve yaşamı tümden kaybetmekten ancak gerçek hayallere dönüşle kurtulabilir. Kapitalist sistemin sonul krizi olan kaotik durumu kavramak gençlik için çıkış yapma şartıdır. Bununla birlikte demokratik, kadın özgürlüğü ve ekolojik toplum değerlerini özümsemiş olmak tarihsel başarı imkânını ona verecek, bir yandan kendini doğru yapılandırırken diğer yandan özlenen toplumu da yapılandırmada gerçek rolün sahibi kılacaktır. Her şey gençliğin tarihsel toplumsal hamleye yeniden doğru ve yetkin katılmasıyla belirlenecektir.
“Bunun karşılığında gençlik, dinamizmi ile destanlar yazabilecek ataklığa sahiptir. Amaç ve yöntemi iyi kavradığında başaramayacağı bir iş yoktur. Amaç ve yöntemli yaşamı temel disiplin olarak görüp seferber olduğunda, sabır ve inadı eksik etmediğinde, tarihsel davalara en önemli katkıyı gerçekleştirebilir.”
Kaynak: Yurtsever Gençlik Dergisi