Genç Kadınların Önündeki En Büyük Handikap Aile
HABER MERKEZİ-Kadın olmak hele de genç olmak her zaman kötülüğe açıkmış gibi bir algı oluşmuştur
Ataerkil aile kurumuna o kadar çok kutsallık atfedilir ki, yere göğe sığdırılamayan bu kurum aynı zamanda kadınların sistem için eğitildikleri, daha doğrusu terbiye edildikleri karargahlar gibidir. Ataerkilliğin ortaya çıkışından bu yana kullanılan semboller ile kadınlık özellikle de genç kadınlık yoğun bir ideolojik, düşünsel bombardıman altında tutulur. Kadın ne kadar çok bu sembollere kanarsa, gelecek nesillerin kontrol edilmesi o kadar rahat olur. Çünkü yeni neslin annesi, öğretmeni kadındır. O yüzden genç kadınlar hayatın her aşamasında belirli kurallar içerisinde tutulmalı, kafasını kaldırmasına fırsat verilmemelidir. Toplum da bu şekilde alıştırılır. Kadın olmak hele de genç olmak her zaman kötülüğe açıkmış gibi bir algı oluşmuştur insanların kafasında. Hepimiz biliriz bazı sözleri, örneğin “Kızını dövmezsen dizini döversin ya da kızını bırakırsan ya davulcuya ya da zurnacıya kaçar” gibi. Yani kızını her zaman baskı altında tut, kafası çalışmaz onun, her an bir hata yapabilir, namusunu beş paralık edebilir, çünkü o zayıf tohumdur, günaha, yanlışa meyillidir, o yüzden gölgen hep üzerinde olsun, hemen başı bağlanmalı der bu “atasözleri”.
Aynı zamanda bu gibi durumlar genç kadınların hangi geleceğe hazırlandıklarını iyi ifade eder. Egemen erkek aklı için kadın elde edilmesi gereken bir avdır. Bu avlama süreci kadın için çocukken başlar ve hayatının sonuna kadar devam eder. Gençlik aşaması bunun en acımasız sürecidir. Geleceği elinden alınır, hayalleri karartılır, henüz arayış içerisinde olan ruhu esaret altına alınır. Her şeyin farkında olan ve iyinin cazibesine kapılmaktan vazgeçmeyen, onarıcı ve iyileştirici masumiyeti işe yaramaz, ahmakça denerek yargılanır. Genç kadınların sistemin tuzağına düşmesi için ne gerekiyorsa fazlasıyla yapılır.
Cinsiyetçilik aileyi öyle bir hale getirmiştir ki, aile kızını bir köle, elden çıkarılacak bir eşya olarak görür
Ailede, okulda, sokakta, işte yani yaşamın her alanında kadını terbiye etme, biçim verme mekanizmaları oluşturulmuştur. Kadın başını nereye çevirse, yönünü nereye yöneltse sistemin sembolleriyle karşılaşır. Gözünün başka bir şey görmemesi gerekir, kulağı farklı bir şey işitmemelidir. Sistem ne diyorsa o kadar bilmeli, o kadar anlamalıdır. Düşüncesi sistemin izin verdiği bilgilerden oluşmalıdır. Genç kızlar nasıl davranmaları, nelerle ilgilenmeleri, nasıl konuşmaları, kendilerine nasıl biçim vermeleri konularında yoğun bir eğitim altındadır. Birçoğumuz evdeyken sürekli toplumun bize nasıl bir hanım hanımcık kız olmamız gereken nasihatleri ile yaşamışızdır. Birçoğumuzun annesi bize defalarca “komşunun kızını görüyor musun, ne kadar akıllı, ne kadar terbiyeli, evin her işini yapıyor, çeyizini hazırlıyor, büyüklerinin karşısında ağzından bir laf çıkmıyor” gibi kendilerince doğru nasihatlerde bulunurlar. Elbette bu konuda sadece annelerimizi eleştirmiyoruz, çünkü onlar da kendi büyüklerinden böyle öğrendiler ve bu bir zincirleme olarak ilerlemeye devam ediyor. Toplumsal cinsiyetçilik aileyi öyle bir hale getirmiştir ki, aile kızını bir köle, elden çıkarılacak bir eşya olarak görür.
Beyaz atlı prens imgesinin arkasında onu bekleyen korkunç bir mavi sakal vardır
Genç kadınlar yıllarca iyi bir eş, iyi bir anne olmak için hazırlanır. Kadın farklı işlerle de uğraşabilir ama neticede bir genç kızın en iyi bilmesi gereken şey “evinin hanımı, kocasının eşi, çocuklarının annesi” olmaktır. Çünkü sistemin genç kızlar için gelecekteki yaşamları bu semboller etrafında şekillenir. Genç bir kadın mutlaka beyaz atlı prensi ile evlenecek, anne olacak, aile kuracaktır. Ama işin özünde beyaz atlı prens imgesinin arkasında onu bekleyen korkunç bir mavi sakal vardır. Onun ruhunu, benliğini, kişiliğini parçalayan bir mavi sakal. Ve günümüzde milyonlarca genç kadın yaşam enerjisini yitirmiş bir şekilde sistemin acımasızlığına kurban edilir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan-Eşitlik ve Özgürlüğe Yürüyüş kitabından alınmıştır
Devam edecek…