HABER MERKEZİ
Bilindiği üzere son yüzyıllar, Avrupa’da, dünya’da ulus devletlerin ve modern sanayileşmenin geliştiği,
yaşama yön verdiği yüzyıllar oldu. Feodalizmin tasfiye edilmesi, modern teknolojik-endüstriyel gelişim,
beraberinde hem yeni bir egemen sınıf olan burjuva sınıfını hemde yüzyıllar boyunca kendisine
politik argüman haline getireceği ulus devlet ve temsili demokrasiyi geliştirmiş, bir sistem haline
getirmiştir. Modern kapitalist çağın yeni egemeni olan burjuvazi, Fransız ihtilaliyle Avrupa merkezli bir
egemenlik geliştirmiş, bunu ilerleyen yıllarda dünya üzerinde bir emperyalist egemenlik haline getirip,
dünya savaşlarına yol açacak, insanlığı felaketlere sürükleyeceklerdi.
Köleci ve feodal sistem koşullarında, tanrı ve din faktörü, sistemi topluma kabul ettirme, meşru hale
getirme konusunda en etkili silahlar olarak kullanıldılar. Köleci ve feodal sistemler kendilerini tanrının
yeryüzündeki sistemleri olarak kabul ettirip, toplum üzerinde yüzlerce, binlerce yıl egemenlik kurdular.
Aydınlanma olarak değerlendireceğimiz Rönesans ve gelişim, feodalizmi tasfiye etmiş, kimi yeniliklere
yol açmıştı. Burjuva sınıfı, feodalizme karşı zafer kazanana ve kendi iktidarını güçlendirene kadar, ilerici
bir rol oynadı yada öyle göründü. Bütün sistemler bazı toplumsal değerler üzerinde gelişim sağladılar,
bu değerler üzerinden varlık göstermişlerdir.
Özellikle kapitalizm egemenlik kurmak ve kendisine toplumsal meşruiyet kazandırmak için, toplumsal
değerleri ardına kadar kullanmıştır. Son yüzlerce yılın siyasal argumanı, katı ulus devlet, ve demokrasi
olmuştur. Dikkat edilirse, burjuva kapitalist düzen partileri, sürekli, toplumsal etiketler taşırlar, toplumsal
sorunları dillerinden düşürmezler, topluma hizmet konusunda sınırsız söz ve vaatlerde bulunurlar, bunu
özelliklede seçim süreçlerinde sıkça yaparlar. Kapitalizmde adı geçen demokrasi, adalet, özgürlükler
aslında hepsi birer maskedir, sahtedir ve toplumu kandırma araçlarıdırlar. Topluma dayanmayan ve
toplumdan destek almayan bir sistemin ayakta kalma şansı yoktur. Rönesansla belli bir ilerleme yaşayan
toplumlar üzerinde din ve tanrı maskesini kullanarak egemenlik kurmak zorlaşınca, yeni çağda bunun
aracı ve argumanı, ulus devlet, milliyetçilik, demokrasi ve adalet olmuştur.
Burjuva-yandaş medya burada bu adı geçen değerleri, toplum üzerinde kullanmakla görevli olup,
sistemi toplum nezdinde vazgeçilmez kılma ve sistemin ihtiyaç duyduğu insan ve toplum tipini
oluşturmadır. Kapitalizm ve ulus devlet, dünyayı aslında açık cezaevi haline getirmiştir. Sınırlar,
savaşlar, sınıflar, sömürü bu sistemin topluma dayattığı yıkımdan başka birşey değildir. Vatan millet Sakarya, devlet millet ele ele zihniyetinin, Türkiye’de günümüze kadar ne gibi sonuçlara yol açtığını
hepimiz görüyoruz ve biliyoruz. ”Aziz milletimiz” argumanı onlarca yılda Türkiye burjuvazisine siyasi olarak çok iyi prim yaptırdı. Bunun sonucunda Kürt sorunu onlarca yıldır çözülmüyor, Türk halkı ve emekçi
sınıfı derin sınıfsal ve ekonomik sorunlar yaşıyor.
Türk-İslam sentezi anlayışıyla hareket eden Türk katı ulus devleti, yukarıda adı geçen siyasi argumanları,
dünya devletleri içinde en çok kullanan devlet olmuştur. Yani milliyetçi siyasetin en çok kullanıldığı ve
toplumu etkilediği ülke Türkiye’dir dersek, doğru bir tanımlama olur. Kapitalizm dünya genelinde
toplumlara savaşı, yıkımı ve sömürüyü dayatmaktadır. Derin sınıfsal sorunlar ve çelişkiler yaşanılmaktadır.
Katı ulus devletler, toplumlara düşmanlığı dayatmakta. Toplumlar, kapitalist-emperyalist savaşlara, milli-ulus devlet çıkarları maskesiyle alet edilmekteler. Yani esasen sermayenin emperyalist amaçlarla yürüttüğü egemenlik savaşları, ulusun-milletin savaşı olarak gösterilip, halklardan destek alınıyor, halklar bu kirli
emperyalist savaşlara yüzlerce yıldır alet ediliyorlar.
***
Türk halkı, bu zihniyetin faturasını çok ağır ödedi, hala ödüyor. Son birkaç yılda bazı sesler cılızda olsa,
yükselmeye başlıyor ve bunun devamı geleceğe benziyor. On yıl öncesine kadar, asker cenazelerinde
”şehitler ölmez, vatan bölünmez ” diyorlardı. Yasal zeminde HDP’nin çalışmayı büyütmesi, Türkiye
halkına açılması, taktik amaçlıda olsa, çözümün tartışılması, açılımdan söz edilmesi, Türk halkının önemli
bir bölümünde bazı gerçekleri görmesini sağladı. Yani onlarca yıldır Kürdistan’daki mücadelenin dış güçlerle
bir ilgisinin olmadığını, bunun aldatmaca olduğunu Türk halkı anlamaya başladı. Son yıllarda kimse artık,
” şehitler ölmez vatan bölünmez ” demiyor. Çünkü sorunun bir Kürt sorunu olduğunu Türkler anlamaya
başladı. Öyle yıllardır söylendiği gibi, dışarıdan gelen bir saldırı olmadığı, bir iç sorun olduğu artık anlaşılıyor. Türkiye 1923’den günümüze kadar hangi ülkeyle savaştı?? Kürtlere karşı asimilasyon ve katliam savaşı verdi ve Türkiye’yi uçurumun kenarına getirdiler. Kürtleri inkar, Türkiye’ye birşey kazandırmadı ama
çok değer kaybetmesine yol açtı.
”Bizim çocuklarımızı ölüme gönderiyorlar ama kendi çocuklarını göndermiyorlar” diyen çok Türk insanı gördüm. Önceki yıllarda sadece hükümete yöneltilen eleştiriler, şimdi hem hükümete ve hemde sisteme yönelik gelişiyor. Türkiye’de küçük bir yandaş kesim dışında, kimse AKP’den memnun değiller, hem AKP ve hemde sistemden memnun değiller. Yasal zeminde HDP Türkiye’nin 3. partisi olmayı ve alternatif bir sistem oluşturmayı başarmıştır. Son yıllardaki seçimlerde, Türk halkı HDP’ye hatırı sayılır bir destek ve oy vermiştir. Bu gerçekliği gören, özel savaş hükümeti AKP-MHP, HDP’ye yönelik saldırı ve baskıları yoğunlaştırdılar, belediyelere kayyumlar atadılar, tutuklamalar, gözaltılar durmadan devam ediyor. HDP’nin Türk şehirlerinde teşkilatlanmasını engelliyorlar. Kürtleri kaybeden ve çılgına dönen özel savaş rejimi, Türkleri kaybetmekten daha çok korkuyor. Çünkü sona yaklaşıyor. Faşizmi devreye koyması bundan dolayıdır.
Katı ulus devletler, milliyetçilikle ve emperyalist savaşlarla halkları düşmanlaştırıyor, bir birine kırdırıyor. Kapitalizm işçi sınıfını ve emekçileri korkunç bir yoksulluğa mahkum etmiştir. Kapitalizmin bir ürünü olan katı ulus devlet olduğu sürece, halkların kardeşliği gerçekleşmeyecektir. Kapitalizm olduğu sürece, işçi sınıfı, emekçiler ve halklar yoksulluğu bir kadermiş gibi yaşamaya devam ederler. Halklar çözümsüz değiller. Kürt Halk Önderi Öcalan’ın geliştirmiş olduğu demokratik ulusçuluk ve komünalizm, son 300 yıllık kapitalizmi ve toplamda 5000 yıllık olan sınıflı devlet sistemini tarihin çöplüğüne atacaktır. Özgürlük Hareketi, halklara ışık oluyor, özgürlüğün ve kurtuluşun yolunu gösteriyor. Emperyalizmin-global sermaye güçlerini en çok korkutanda budur. Sınıflı sistem ve son 300 yıllık kapitalizm ve katı ulus devlet, halklara ve insanlığa çok zarar verdi. Artık dünyamız ve insanlık bunu kaldıracak durumda değil. Dünyamız ve insanlık tehlike altındadır. İnsanlığı ve dünyayı kurtarmanın ve halkları özgürlüğe taşımanın yolu, demokratik ulusçuluk ve komünalizmdir. Demokratik ulusçuluğun ve komünalizmin olduğu yerde, savaşlar, sınıflar, sömürü, sınırlar olmaz ve halklar gerçek demokrasiyi içselleştirerek yaşarlar. Bundan dolayı, demokratik ulusçuluk ve komünalizm insanlık için vazgeçilmezdir…
Kemal SOBE