HABER MERKEZİ
Dersim’in direnişçi kadınları tarihinine bir yenisi eklendi. Kürtlerin doğuş günü olarak bilinen 15 Ağustos gününde Jindar Ezgi öncülüğünde, Dersimli kadınlar şahsında Kürt kadının uyanış ve diriliş günü olduğuna bir kez daha şahitlik ettik. Dersim’in intikamını almak için Dersim’e giden Jindar’ın kendine dair anlattıklarını onun cümleleriyle okumak gerekir.
Jindar Ezgi katılımına dair şunları söylüyor. “Adım Jindar Ezgi, gerçek adım Pınar Yıldırım 1979 yılında Dersim’de dünyaya geldim. Ailem yurtsever değildi. Ama katılımımdan sonra etkilendiği yurtsever olduklarını duydum. 5 kardeştik en büyükleri bendim.”
‘Sistemi kabul edemedim.’
“Ankara’da Hacettepe üniversitesi psikoloji danışmanlık bölümünü okudum. Bitirdikten sonra katılım kararı aldım. 21 Temmuz 2001’de dağa geldim. Ama örgütü çocukluktan tanıdığımı söyleyemem. Üniversiteye gittikten sonra ilgimi çekmeye başladı. İnsan yeni bir yaşam arayışına giriyor. Sistemi yaşadıkça, sistemle yüz yüze kaldıkça görüyorsun ki sistem bize göre değil. Ben bunları hissettim. Üniversiteye gittiğimde de ben kendime sordum; ‘Nasıl bir yaşam yaşayacağım?’ dedim. Bu sistemi %100 kabul mu edeceğim? Diye düşündüm. Bu arayışlarım vardı ve hissediyordum ki bu yaşam bana göre değildi. Kendimi bu yaşama ve bu sisteme ait hissetmiyordum. Çoğunlukla sezgiseldi, derin bir ideolojik düşünme ve yoğunlaşma oldu diyemem. İçten içe bir reddetme vardı bir arayışa yönlendiriyordu buda.
Türk solu vardı okulumuzda YCK’e vardı. Önce hepsini izledim hemen bir örgüte yaklaşmadım. Yavaş yavaş YCK’ye bir ilgim oluştu. Çünkü o arkadaşların duruşu bir başkaydı, şimdi bile düşündüğümde o arkadaşlar bir çok noktada benim için örnektirler. YCK kadroları da vardı Türk solu kadroları da ama benim gördüğüm Türk solu kadroları o zamanlarda sistemle aynı yaşamı sürüyorlardı çok farklı bir yaşam şekiller yoktu ama YCK öyle değildi, duruşları, birbirlerine duydukları saygı, yaşamları, tartışmaları doluydu. Manevi anlamda çok derindi, yoldaşlıkları bana çok farklı gelmişti. Çalışmalara katıldıktan bir süre sonra Önderlik alındı, Önderlik alındığın da ilk başta duygusal anlamda bir acı, diyorlar ya insan darmadağın oluyor, karışıyor. Önderlik alındıktan sonra dedim zaten ben kararımı kesin veriyorum bu sistemde kesinlikle yaşayamam. Bir kadın olarak bir Kürt olarak onurlu bir yaşam PKK’dedir. O zaman kararımı netleştirdim. Yeniydim örgütü çok tanımıyordum. Bu yüzden arkadaşlarda direk katılmamı çok uygun görmediler. Bu yüzden 2 yılda üniversite de gençlik çalışmalarında kaldım. Bu yıllarda okuluda bitirdim. Üniversiteye devam ediyorum diye de aile yönünden çok dikkat çekmedi. Devlet tarafından da bir deşifre durumu yaşanmadı. Okul bittiği dağa geçtim. Aslında bu babamında sözüydü, bana hep diyordu: “Kızım ne yapıyorsan yap benim sana inancım sonsudur. Ama eğer farklı bir hayat yaşamak istiyorsan üniversiteyi bitir sonra ne yapıyorsan yap. Ne senin karşında olacağım, ne de seni yargılayacağım. Ama bir ölçüm var okulunu bitireceksin.” Hem biraz tesadüfte oldu, hemde ‘Babamın sözünü yerine getireceğim.’ Dedim. Diploma çıktıktan 1 ay sonra dağa geldim.”
Zagros’ta, Cilo’da yeniden dünyaya geldim
“Direk dağa geldiğim, 3 arkadaş dağa geldik. 3’ümüzde aynı üniversitede okuyorduk, 3’ümüzde Dersimliydik. Biri heval Zozan’dı, biz geldiğimiz de grubumuzdaki en genç arkadaştı. Kandil’e geldik. Düzenlememiz oldu ben ve heval Hebûn bir şubeye gittik, heval Zozan bir şubeye gitti. Uzun süre heval Hebûn’la kaldık sonra heval Hebûn benden önce HPG’ye geldi. HPG basınında uzun bir süre kaldı. Daha sonra Botan’a gitti. 2010 yılında şehit düştü. Ben yalnız kaldım aslında şimdi ikisi içinde gideceğim Dersim’e. O dönemde gençlik çalışmaları örgütlenecekti, benim düzenlemem de oraya oldu. 4 sene gençlik çalışmalarında kaldım. TCAK örgütlenmişti bende o dönem. Bu çalışmalarda 4 parça Kürdistan halkını ve gençliğini tanıma fırsatımız oldu bu yüzden benim için bir avantajdı. Daha sonra bu çalışmalardan çıkıp Türkiye çalışmalarında kaldın, ondan sonra siyasi parti çalışmalarına katıldım ve son olarak PAJK çalışmalarında 2 aya yakın kaldım. 2008 yılından sonra benim isteğimle de düzenlemem YJA-Star’a oldu. Ben geldiğimde baharın başlarıydı ve düzenlemem Zagros’a oldu. Yürüyerek geldiğimizde Zagros arazisini uzaktan görmüştüm ve bana çok heybetli gelmişti. Zagros’ hiçbir el değmemiş, kirlenmemiş, kirlilikler hala gitmemiş oralara. Ben kendimde istedim arkadaşlarda uygun gördü, 2008’de Zagros’a geçtim. 2008-2009 Cilo taburunda kaldım. Belki Dersim’de dünyaya geldim, Türkiye şehirlerinde çok gezdim ama ben Cilo’ya gittiğim zaman yeniden dünyaya geldim. Diyordum ki annem Zagrostur, Cilo’dur beni dünyaya getirmiş. Sen topraklarını, doğayı o kadar çok seviyorsun, halkı gördüğünde, yoldaşlığı gördüğünde dünyaya geldiğini hissediyorsun. Ruh olarak, kişilik ve beyin olarak geliyorsun dünyaya. Annemin kucağı bu kadar rahat gelmiyordu bana demişim kaç defa. Her anlamda tamamlandığını hissediyorsun. Tarihsel olarak, insanlık olarak, kadın olarak, devrimci olarak tamamlandığını hissediyorsun. Yarım kalmıyorsun Gever’de ben bu duygularımı çok güçlü yaşadım. O zamanda demiştim demek ki insanın dünya kadar gücü var, her şeye karşı açlığa, soğuğa, işkenceye, ölüme bütün zorluklara karşı sırtını yoldaşına verebilirsin ben bunları hissettim bu heybetli topraklarda. Ülkeni seversen, halkını seversen, tarihini seversen her şey senin için kutsal bir hal alıyor. Alanda yaşadığım zorluklar bile benim için çok çok değerliydi. Zorlanmalarımızdan şikayet etmedik çünkü sen biliyorsun ki sen kutsal bir şey için bir savaş yürütüyorsun. Bir amaç için yapıyorsun zorluğu, zahmeti tabii ki olacak çünkü insan amacına ulaşmak için ne kadar zorlanırsa bağlılığı da o kadar farklı oluyor. Emek verip karşılığını görünce daha büyük adımlar atmak istiyorsun. Cilo’da halk için çok küçük bir şey bile yapsan çok büyük bir bağlılık oluşuyor aranızda. Ben orada gördüm ki gerilla ve halk bir olursa hiç bir güç bizi yenemeyecektir. Halkımız olmazsa biz ayakta duramayız ve bizde olmasak halk tarihine, kültürüne sahip çıkamayacaktır. Gerilla ve halk birbiri için olmazsa olmazdır. Zagros, insanlığın, neolotiğin yeridir. Her şeyde Zagros’ta başlamış, hepimizin başlangıcı Zagros’tadır. Yürüdüğümüz zaman her yorulduğumda artık bir adım atacak halim kalmadığında, kafamı kaldırıyordum ve Cilo’yla konuşuyordum ‘Ne istiyorsun, bu ne sınavdır, acaba ben geçebilecek miyim geçemeyecek miyim?’ diye o kadar tartışıyordum, konuşuyordum ki. Çünkü biliyordum ki beni hissediyordu, sanki yukardan beni izliyordu, diyordu ‘Bir adım daha at, gel…’ İlginçti gerçekten ben daha önce hiçbir araziyi bu kadar çok hissetmemiştim. Çünkü biliyorsun tarih oradan başlamış ve kadının eliyle yaşam orada örülmüş, bu kadar asi ve zor bir arazide her şey kadının eliyle yaratılmış. Ve sen her vadide, patikada, şikeftte hissediyorsun ki senin gibi direnen insanlar buradan geçmiş ve sen onların takipçisisin.”
‘PKK’de sınırlar yok.’
“PKK’yi sözlerle kavramlarla anlatmakta zorlanıyor insan. PKK denilince aklıma hiç kuru bir şey gelmiyor. PKK’ye dair söyleyebileceğim her söz canlıdır. PKK hem çok sadedir, hem çok renklidir, hemde çok derin bir anlam taşıyor. Yaşamda her şey sınavdır PKK’de sen her adım attığında yaşamın parça parça olduğunu ve her adımında yaşamın farklı bir yönüyle yüz yüze kalıyorsun. Senin içinde son yoktur. PKK’de gerçekten son yoktur sınırsızdır etrafında çitleri yoktur. PKK’de en çok ilgimi çeken maneviyatıdır. PKK’yi tanımadan önce kitapla okuduğumda, dervişler, keşişler vardı ben okuduğum da çok dikkatimi çekiyordu, diyordum nasıl kendilerini sistemden koparıp bu kadar farklı bir hayat yaratmışlar kendilerine. Dışardan baktığında sade maddiyetten ve diğer şeylerden tamamen koparılmış bir yaşam ama içindede bir o kadar derin ve renkli. PKK’ye geldikten sonra anladım PKK kat be kat geçmiş bu yaşamı. Doğaya göre, doğanın özelliklerine göre yaşıyorsun. Dışardan her gün ne yapacakları belli rutin bir yaşam gibi gözüküyor, ama yaşamda o kadar derin ki. Her defasında farklı bir yoğunlaşmaya giriyorsun bazen diyorsun dünyada ne kadar kitap varsa ben hepsini okumuşum sanki. İnsan kendini o kadar derin hissediyorum . Dedim ya sade ama bir o kadar da derin ve anlamlı. En güzel yanı da sen gerçekten yaşıyorsun, başkası anlatmıyor sana yaşamı, sen kendin yaşıyorsun, yaşamı, yaşamın rengini hissediyorsun. Bazen arkadaşlara diyorum şehit düşmeden bir iki dakika önce vaktimiz olursa konuşabilirsek; ‘Biz yaşadık diyelim, acısını da yaşadık acısı asla unutulmaz ama yaşadığımız mutluluklarda asla unutulmaz. Onun için dedim ya dolu dolu yaşıyorsun. Konuştuğunda bile boş boş konuşmadığını biliyorsun sen yaşamışsın o yüzden konuştukların yaşadıkların oluyor. PKK’yi ne kadar tanısan da az kalıyor, yeter ki insan cesaretli olsun ve yaşasın PKK başka türlü yaşanmıyor.”
Dersim’e gidiş…
“Mahsum Korkmaz’a Akademisinden çıktıktan sonra önerim Bakur oldu bu esas üzerine de düzenlemem Dersim’e oldu. Bakur manevi anlamda bizim için farklıdır. Benim görüşüme göre Kürdistan’ın yüreği Bakur’dur. Mücadelesi belirleyicidir. Böylesi bir süreçte bende etkili bir şekilde yer almak istiyorum bu konuda da bir iddiam var. Ben sadece gidip rutin bir pratik sahibi olmak istiyorum. Etkili bir şeyler yapmak istiyorum süreci değiştirebilecek bir şeyler yapmak istiyorum. Adım atmakta, gelişmelerde rol oynamak istiyorum. Bunun içinde kendimi gösterebileceğim en iyi yer olarak Bakur’u gördüm. Benim kendi önerimde Dersim’di bu da biraz Dersim belki Küridstan’da tarih olarak, şimdiki duruşu, gerilla ve kadın içinde gerçekten çok ilgi çekici bir yerdir. Birde biz orada yaşadığımız zaman sistemin Dersim’deki oyunlarını çok görüyorduk. Bizim zamanımızda bile ne kadar oynandığını bozulduğunu, kültüründen uzaklaştırıldığını görüyorsun öyle bir aşamaya gelmiş ki sen tanıyamıyorsun artık. Ama bu kadar oynanmaya rağmen hala çok derin ve güçlü bir zemini var. Çok canlıdır da aslında belki çok parçalanmış çok dağılmış ama hala çok canlıdır.”
Kendimi Dersim halkına ve kadınlarına borçlu hissediyorum
“Dersim’e sahip çıkmak gerekiyor ve ben kendimi Kürdistan tarihine karşı borçlu hissediyorum. Yaşanan olaylar çok uzak değil yani hala bu katliamı yaşayanlardan hayatta olanlar var. Ama buna rağmen bu kadar tarihsel hafızasını unutması insanın çok zoruna da gidiyor ben bireysel olarak bile bunu kabul edemiyorum mesela. En azından intikamını almalı ve büyük bir darbe vurabilmeliyiz bu sisteme. Özellikle Dersimli kadınlar. 1000’lerce kadın düşmanın eline geçmemek için kendini uçurumlardan atmış, kendini munzur suyuna atmış. Onurlu, demokratik ve komünal yaşamlarına devam edebilecek için. Benim görüşüme göre bu kadınların sesi ve elleri bizim örgütümüze yetişti. Önderlik bu kadınların ellerinden tuttu ve seslerini yükseltti diyorum ya bir yere kadar ben kendimi Dersim halkına karşı borçlu hissediyorum çünkü bizde o halkın içinde yaşadık ve belli bir süreye kadar yaşanan bu katliamadan haberimzi bile yoktu. Sistem bizimle o kadar oynamıştı ki kendi tarihimizi bile bilmiyorduk.”
Yarım kalan Dersim İsyanını tamamlamak…
“Yarım kalan Dersim isyanını insan tamamlamak istiyor. Bunun bir parçası olmak istiyor. Dersimli kadınlara bunu söylemek gerekiyor, isyanınız, direnişiniz, kendinizi uçurumlardan atışınız boşuna değildi. Buna sahip çıkan kadınlar var ve bu rolü üstlenende PKK’li kadınlardır. İnsan bu olayların yaşandığı yere gitmeli bir devrimci olarak bir Dersim kızı olarak gidip intikamını almalıdır. Dersimli kadınlara gençlere söylemek gerekiyor kendi örneğini vermeli, sistemi ama bunun karşısında gerçekliğini, özünü ve tarihini anlatmak gerekiyor. Sonuna kadar da bunun çabasında olacağım.”