HABER MERKEZİ
Devletçi ideolojilerinin esas özünü anlayabilmemiz için Ulus Devlet ve Demokratik Ulus arasındaki ince çizgiye dikkat çekmek gerekir.
- ve 20 yüzyıl savaşları devletleşme ve uluslaşma adına yürütülen savaşlardır. İlk ulus devlet 1840’ta ingilterede başladı. Devleti olanlar devletlerini nasıl ulus-devlet’leştirecekelerini, ulusu olanlar nasıl bir devlet sahibi olacaklarının savaşını veriyordu. Örneğin Suriye daha önce devlet değildi Osmanlının bir parçasıydı ve Fransa’nın yardımı ile ayrılmış Araplar ulusu olarak yeniden yapılandırımıştır. Günümüzdeki sorun ise Ezilenler ulus olma mücadelesi veririken Devlet de ulusunu ulusların üstünde tutma savaşı verip kendine nasıl bir ulus yaratacağı savaşını vermesidir.
Devlet kendi ulusunu oluşturduğunda diğer ulusları katliamdan ve soykırımdan geçirmektedir. Nasıl ki İngiltere İrlanda’ya, Fransa Korsika’ya, ve İspanya Baskokatolonya’ya aynısını uygulamışsa, Türkler’de Kürtleri, Ermenileri, Çerkezleri ve Lazları öldürüp Türkten daha iyi bir ulus yok “ne mutlu türküm diyene” diyor yine Ortadoğu’da Suriye de, benim Arap devletim ve ülkem diyordu, ve zaten sonrasında bu yaklaşım bir kültür haline geliyor. Bir anlayış haline gelen, her ulusun bir devleti ve her devletin bir ulusu olmalı feraseti halkları soykırım ve asimilasyona uğratma politikarının gelişmesine neden oldu bir zamanların ve hala devam eden milliyetçi faşist söylemlerinin başında gelen “Uluslar içinde benim ulusum, devletler içinde benim devletim.”gibi söylemler politikaları belirler oldu. Ulus devlet zihniyetine karşı direniş mücadelesine geçen gerilla savaşları başlamıştı ve bu gerilla hareketlerinin çıkış aşamasında iki hedefi vardı birincisi “biz ülkemizi özgürleştirip bağımsız olacaz” ikincisi ise ülkemizi demokratikleştireceğiz” idi. PKK Hareketi dışında tüm gerilla hareketleri savaşlarını sonuçlandırıp zafere ulaştıklarını ilan ettiler. Komboçya, Vietnam, Angola, Mali ve Gine gibi birçok gerilla hareketi bağımsızlaştılar. Ama hiçbiri ülkesini demokratikleştiremedi. Ülkelerini özgürleştirip yönünü devlete verip demokratikleşmeyi sağlayamadılar.
Günümüzde oluşan zihniyet ve akıl ulus-devlet ağırlıklıdır. Bugüne kadar oluşan tüm iktidar zihniyetleri ulus devlet zihniyeti ile oluşmuştur. Ulus devletin oluşturduğu kavramlar iktidarı ve üst tabakayı ifade eder.
Wilson prensibi olarak adlandırılan “Her ulusa bir devlet gerekli” söylemi bugünkü ulus devletlerin savaşında perspektif niteliği taşımaktadır. Öyle ki bu kendisiyle askeri uluslaşmalara götürdü. Geç oluşan İitalya ve Almanya buna örnektir. Son araştırmalara göre 200 yıllın son savaşlarında ulus devlet savaşlarında ölen insan sayısı başka hiçbir savaşta yaşanmamıştır. Wilson prensiplerine geri dönersek ona göre bir halkın ulus ve ulus devleti sayılabilmesi için beş prensibin hepsinine sahip olunmalıdır. Bunlar: tek toprak, tek dil, tek tarih, tek kültür, ve son olarak ortak pazar yani bir tek pazarda buluşulmalıdır. Bu durumda konumuz gereği akla takılan soru şu oluyor: “Peki Kürtler bu prensiplere göre bir ulus’mudur değil midir?”
Şu haliyle biz Kürtler ulus sayılmıyoruz çünkü ortaya konulan ulus devlet prensiplerini barındırmıyoruz. Halbuki çok zengin ve farklılıklara sahip kültürleri de içinde barındıran bir halkız. Tarihi ezenler yazdığından beri Kürtlere ait yazılı bir tarih çok nadir bulunur. Ortadoğu’da ortak bir dil, ortak bir tarih, ortak bir dil, ortak bir kültür ile yaşayan bu toprakların en kadim halkı bir adamın prensiplerine göre ulus sayılmıyor. Bunun derin çözümlemesini yapan ve ulus kavramını yeniden ele alıp özüne kavuşturan Önder APO tüm Wilson prensiplerini red ederek bir halkın ulus sayılabilmesi için ortak bir zihniyetin olmasını yeterli görmüş ve bunu Demokratik ulus olarak tanımlamıştır.
Halen ulus Devlet zihniye6tini yaşamsallaştırmak isteyen Kürt kesimleri bulunmaktadır. Halbuki özü itibariyle ‘Devletçi ideolojiler’ Kapitalist, sosyalist, ulusal üniter ve federalist demokratik sınıf devletleri hiyerarşik toplumun din, cins, etnisite, çevre ve sınıf sorunlarını çözmek şurada kalsın, bu sorunların bizzat kaynağı durumundadırlar. Böyle zihniyet yapısına sahip devlet ideolojisi Kürt halkına getirisinden çok zararları daha fazla olacaktır.
Önderliğin formüle ettiği gibi ‘ne kadar devlet, o kadar sorun’, yine ‘ne kadar az devlet, o kadar çok çözüm’.
Bu formül, devletçiliğin ortaya çıktığı Sümer’den bu yana toplumsal yaşamı ne düzeyde etkilediği üzerinden yapılan analizler sonucu ortaya çıkmış bir tespit niteliğindedir. Devlet yaşamının getirilerini doğru liderlerin başa geçmesi durumunda, ne tür faydaları olacağını bir önceki yazımızda ifade etmiştik. Ancak Devletçiliğin başlı başına bir sorun olduğu ve doğası gereği sınıflar arası uçurumları kapatmaktan ziyade arayı açmaya güdümlü olduğuda çok belirgindir. En değme sosyalist hükümdarların dahi iktidarda bulunduğu dönemlerde, hükmettikleri toplum da çinler arası devasa boyutta adaletsizlikler belirmiştir. Bu bir tarafa, Devlet yönetim biçimi demokrasiden yoksun olduğu için kısa sürede hükümete yakın kesimlerin gücü eline geçirmesi ile birlikte toplumu istediği biçimde değişime uğratma emelleri göstermiştir.
Kurulacak olan herhangi bir büyük veya küçük Kürt Devleti’nin günümüz Kürdistan’ında beliren sorunlarına çözüm olmayacağı körün görebileceği sağırın duyabileceği açıklıkta duruyor. Kürdistan Devleti’nin kurulması vaziyetinde nelerin değişeceğini iyi analiz etmek gerek. 2 Arap, 1 Sovyet destekli ve 1’de Avrupa destekli ülke ile sahip olacağımız sınırların yangın yeri olması içten bile değil. Ekonomik bağlamda her nekadar zengin bir alt ve üst yapıya sahip olsak da kendimize ait bir pazarımızın olmayacağı ve bu pazardan tüm toplumun faydalanma fırsatı olmayacağı çok açık. ABD kendi ülkesinde her ailenin maddi durumunu iyi düzeye taşıyamıyor değirmenine su taşıyacak bir fakir kesimi her daim elde tutuyorken, destek vererek kurduracağı bir Kürdistan Devlet’inde de ciddi bir kesimi eskisinden daha beter hale getirecektir. Afrika’ya giden İngiltere, Afrika’ya özgürlük ve refah götürmedi, açlık, susuzluk, kıtlık ve fakirlik götürdü. Bunun denk örnek olduğu çok açık. İngiltere Dünya pazarını eline geçirme adına bunları yaptı ve şuanda Dünya pazarını eline geçirmeye çalışan güç ABD. Aynı şekilde Çin ve Rusya gibi komünist görünümlü devletlerinde pazarı eline geçirmeye çalıştığı son dönemdlerde yaşanan keşmekeşlerden anlaşılıyor. Bu gerçeklerle kurulacak olan bir Devlette tüm toplumun refaha kavuşacağı iddiası ne temelinde ne de zirvesinde bir doğruluk payı taşımıyor. Öz bir biçimde bir Devlet yapılanmasının Kürt halkına getireceği şey kuru bir Kürdistan adı, tüm toplum tarafından saygı görmeyecek hatta lanet okunabilecek bir bayraktır. Devletleşmenin başka bir getirisi yoktur.
Militan Rêhat
İlk Yazı; https://www.nuceciwan47.com/2020/05/23/kdpnin-devlet-olma-hayalleri/