HABER MERKEZİ
Son dönemlerde Kurdistan ve Türkiye’de çocuklara uzanan kirli ellerin sayısında bir artış gözlenirken, aynı zamanda kadınlar üzerindeki sindirme, tüketme siyaseti hız kesmeden devam ediyor. Bu yazıda sizlere çocuklara yönelen tecavüzcü zihniyetin tarihini açmak ve devletin amaçlarına bir kez daha dikkat çekmek istiyorum.
Kurdistan’ın yakın ve uzak tarihini bilenler Kurdistan’da tecavüzlerin artması ile devlet politikaları arasındaki doğru orantıyı bilirler. 1938 Dersim katliamında yaşanan tecavüzler hala toplumun belleğindedir. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası ev aramaları, köy baskınları ve rehin almalarla gelişen tecavüzler yine aynı politikaların sonucudur.
Dünyada ezilen halkların maruz kaldığı en yaygın saldırı biçimi tecavüz eylemidir. 1994 yılında Ruanda’da gelişen iç savaşta sadece dört ay içinde 250 bin kadın tecavüze uğradı. Bosna’ da yaşanan soykırım sırasında resmi kayıtlar 20 binden fazla Müslüman kadının tecavüze uğradığını belgelemiştir. Her iki olay çok açık biçimde tecavüzle etnik temizlik arasında bir bağ olduğunu gösterir.
Örneğin ABD’de güvenlik kayıtlarına göre her doksan saniyede 12 yaşından büyük biri tecavüze uğruyor. Eğer salt denetlenemeyen cinsel güdülerle ilgili olsa cinsel ilişkiler önünde engellerin olmadığı, genel evlerin, ucuz fuhuşun yaygın olduğu Avrupa ve ABD gibi toplumlarda da tecavüz bu denli yaygın olmazdı. Tecavüz cinsel ve bireysel bir saldırı değildir. Gerçekte tecavüz tarihi bir olaydır.
Devletlerin eliyle gelişen tecavüz ezen-ezilen diyalektiğine bağlı olarak artış gösteriyor, faşizm her arttığında çocuklara ve kadınlara yönelik tecavüz-şiddette eş zamanlı bir artış gösteriyor. Aklımızda daha da somutlaşsın diye yakın zamandan bir kaç örnek vermek istiyorum.
2006 yılında yüzde 42,5 olan çocuk tecavüz suçlularının oranı 2016’da yüzde 58,8’e çıkarak ciddi bir artış gösterdi. Tecavüz mağduru olan çocukların yüzdesi de 2014’ten 2016’ya yüzde 33 arttı.
Bu tarihlerde faşizmin Kurdistan ve Türkiye’deki faaliyetlerine bakalım, 2006 Amed Serhildanları dönemi, 2016 Özyönetim direnişleri… Her şey açık bir şekilde gözlerimizin önüne seriliyor aslında, devletlerin geliştirdiği, tecavüz mantığı tamamen iradesizleştime mantığıdır. Yine Türkiye’de gündemin yoğun olduğu dönemlerde, Münnever Karabulut ve Özgecan Aslan gibi kadın katliamlarının yaşanması normal bir zemine dayandırılamaz ya da bu yaşananlar sadece ahlaksızlık ve canilikle tanımlamak yeterli olmayacaktır.
Kendini her yerde yaşatmayı planlayan faşizm bu yollarla gözdağı veriyor, eğer devletin dediklerini yapmazsan iradenin teslim alınacağıyla seni tehdit eder. Peki devletin istediği ne mi? Sadece Diyanet’in son dönemlerde gerçekleştirdiği bir açıklamayı hatırlatmak istiyorum, ‘Üvey kız dedesine helaldir.’ Devletin mantığı tam olarak bu ne bir fazla ne bir eksik.
Çocukluk hayalleri çalınan çocuklardan bahsediyoruz insanlık, bir önemi var mı dininin, dilinin, ırkının! Faşizm ise ‘Yılanın başını küçükten ezeceksin’ diyor. Hayalleri ve yaşamları çalınan o çocuklar bizi hiç affetmeyecekler, henüz 7-13-15 yaşında yaşamı çalınan o çocuklar bizi hiç affetmeyecekler. Peki sesleri olmadığımız o çocuklar bizi affetmezken, vicdanımız affedecek mi bizi?
Ey insanlık! Küçücük çocukların avuçlarındayken gökyüzü bunu karartanların her gece rahat uyumasına izin mi vereceğiz?!
NC//Axin Mahir Dicle