HABER MERKEZİ
Ataerkil uygarlık ana-kadının özgürlük sistemini yıkmak için onursuzlaştırdığı gençliği koçbaşı gibi kullanmıştır. Uygarlığın kurulması ve günümüze kadar varlığını sürdürmesinde düşürülen gençliğin payı belirleyici önemde olmuştur. Köleleştirilen gençlik tarihte en lanetli bir rolü oynamıştır, oynatılmıştır. Ama gençliği sadece uygarlık çizgisi ile sınırlamak ve onun saflarında değerlendirmek tarihi ve gençliği egemenlerin zihniyetiyle ele almak olur ve kesinlikle insanı hakikatin inkârcısı kılar. Oysa bir de demokratik uygarlığın tarihi ve çizgisi söz konusudur. Milyonlarca yıldan günümüze kadar varlığını kesintisiz olarak sürdürmüştür. Tarihin hiçbir döneminde hakikatten sapmayı ifade eden uygarlık çizgisi topluma mutlak anlamda hakim olamamıştır. Sapma olan hastalıklı olandır. Esas değil geçici olandır. Uygarlık gasp ettiği tüm toplumsal değerleri toplumu mutlak köleliğe mahkûm etmek için kullansa da asla tam başarılı olamamıştır. Ne ideolojik gücü ne devasa orduları ne de sömürü tekelleri; yani kurduğu yalan ve zorbalık düzeni insanlığı teslim almaya yetmemiştir. Toplum hiçbir dönem uygarlığın lanetini kabul etmemiştir, aksine ona karşı kesintisiz direniş ve mücadele içinde olmuştur. Bu direnişin en ön saflarında kadınla birlikte gençlik yer almıştır. Demokratik uygarlık çizgisinde gençlik, hakikatin en yaman savaşçısı rolünü oynamıştır.
Yaşlı erkek, şaman ve askeri şef ancak doğal toplumdan kopanbaşıboş kimseleri ve gençliğin bir kısmını etrafında toplayabilmiştir. Uygarlık güçleri ne başlangıçta ne de tarihin hiçbir döneminde tüm gençliği hizmetine sokamamıştır. Aksine onur savaşıcısı gençliği her zaman sistemleri için en büyük tehlike ve tehdit olarak görmüşlerdir. Gençliğe karşı daima tetikte olmuş, diken üstünde yaşamışlardır. Uygarlığın kuruluş aşamasında da toplum ve gençliğin ezici çoğunluğu ana-kadının demokratik komünal sistemine tutkuyla bağlı kalmıştır. Uygarlık sisteminin özgürlüklerinin inkârı olduğunu kavramış ve direnişe geçmişlerdir. İktidarcı-devletçi uygarlık kurulduktan sonra da yaklaşık iki bin yıl doğal toplum okyanusundaki adacıklar olmaktan öteye bir varlık gösterememiştir. Hakim olma savaşı iki bin yıl amansız bir tarzda sürmüştür. Mitolojik destanlarda bu direniş süreci yoğunca işlenmektedir. Gençlik ana-tanrıçanın özgür toplum saflarında direnişin öncülüğünü yapmıştır. Zaten, gençliğin doğası hiyerarşi, iktidar ve devlete aykırıdır. İktidar ve devlet, tanrı-kul, efendi-köle felsefesine dayanır. İktidar ve devletin olduğu yerde özgürlük yoktur. Yarattığı dogmalar yığını üzerinde gelişir ve yükselir. Oysa gençlik akışkandır, enerji ve canlılığı ile ele avuca sığmaz. Muazzam özgürlük arayışçısıdır. Efendiliğe de köleliğe de gelmez ve bunlara tahammülü yoktur. Gençliğin karakterine ve doğasına en uygun yaşam ve sistem ana-kadının demokratik komünal yaşam ve özgürlük sistemi olduğundan onu savunmada kararlı ve ısrarlı olmuştur. Önder Apo, Bir Halkı Savunmak kitabında jerontokların bilgi ve tecrübeleri ile gençliğe uyguladıkları baskı ve bağımlılaştırmanın tüm uygarlık tarihi boyunca egemenler tarafından katlanarak uygulandığını ifade ettikten sonra Gençliğin her zaman özgürlük istemesi fiziki yaş sınırından değil, bu özgül toplumsal baskı durumundan ileri gelmektedir. Ayyaş, toy delikanlı kavramları gençliği küçük düşürmek için uydurulan temel propaganda sözcükleridir. Yine hemen cinsel güdüye bağlamak, serkeşliğe çekmek, ezbere katı doğmalara bağlamak, gençlik enerjisinin sisteme yönelmesini engellemek ve düzeni sağlamakla bağlantılıdır demektedir. İktidarcı-devletçi uygarlığa karşı başından itibaren toplumsal direnişlere gençlik öncülük yapmıştır. Sümerlerden günümüz ABD’sine kadar tüm sömürgecilere karşı yaşamın her alanında direniş içinde olmuştur.
Sümer kolonyalizmine karşı özgür kabile ve aşiret direnişlerinde nasıl en önde olmuşsa, peygambersel çıkışlarda, sosyalist devrimlerde, 68’ gençlik devrimi ve en son Apocu Harekette de en önde ve öncü konumda olmayı sürdürmüştür. Halkların kahramanlık destanlarının ana teması cesur, fedakâr, yiğit gençlerdir. Özcesi toplumlarıngerek etnik, kültürel, inanç ve sosyal gerekse de sınıf temelli tüm özgürlük hareketlerinin öncülüğünü gençler yapmıştır. Devrimlerin ideolojik-politik, örgütsel ve eylemsel yükünü omuzlamışlardır. Peygamberler, filozoflar, dervişler, ozanlar, halk önderleri özünde birer gençlik önderi olarak çıkış yapmışlardır. Toplumun sömürüye karşı direniş meşalesini en zor koşullarda taşımaktan kaçmamış ve vazgeçmemişlerdir. Gençliğin toplumsal sorunlara çözüm arayışı sürekli olmuştur. Ne tanrı-krallara, ne de imparator ve sultanlara boyun eğmemişlerdir. İşkence, zindan, sürgün, açlık ve şehadetler özgürlük mücadelesinden geri adım attıramamıştır. Bu baskı ve saldırılar aksine gençlerin inanç, kararlılık ve iradelerini daha fazla keskinleştirmiş ve güçlendirmiştir. Her çağda, zaman-mekan ve koşullar gereği farklılıklar olsa da her devrim hareketinde başı çekmişlerdir. Ancak bununla birlikte devrim hareketlerinde de gençliğe yanlış ve yanılgılı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.
Gençliği sadece bir askeri savunma ve eylem gücü olarak görme, ideolojik-teorik ve felsefik öncülük yönünü ihmal etme yoğunca yaşanmıştır. Gençliğin kendisi de bu yaklaşımların etkisinde kalarak kendini sadece eylem gücü olmayla sınırlayabilmiştir. Yine egemenlerin gençliği biyolojik yönlü ele alma ve çarpıtma yaklaşımlarından etkilenerek çokça sosyolojik yönü ihmal etmiştir. Gençliğin rolü ve sorunları denince sadece biyolojik olarak toplumun belli yaş sınırını kapsayan kesiminin karşı karşıya kaldığı sorunları kendi sorunları olarak görme yanılgısına düşebilmiştir. Oysa toplum bir bütündür ve toplumun yaşadığı tüm sorunlar gençliğin kendi sorunlarıdır. Sorunları bu bütünlük içinde tanımlamadan doğru bir mücadele ve çözümde üretilemez. Uygarlığa karşı gelişen özgürlük hareketleri çıkışlarında ahlaki-politik toplum değerlerine dayansa ve özgür yaşamı hedeflemiş olsalar da demokratik komünal yaşam sistemini bir alternatif olarak örgütleyemedikleri için devletçi uygarlığa eklemlenmekten kurtulamamışlar ve uygarlığın ömrünü uzatmasına yol açmışlardır. Büyük değerler yaratılmış ama kalıcı demokratik komünal bir sisteme kavuşturulamamıştır. Aşiret direnişlerinden ulusal kurtuluş hareketlerine, büyük peygambersel çıkışlardan sınıfsal hareketlere kadar kesintisiz direnişler devletçi uygarlığı sarsmış ama paradigmasını aşamamış ve yenilgiye uğratamamıştır.
Uygarlık sisteminin ilk sömürge seferlerinin hedefi neolitik devrimin beşiği Kürdistan ve yaratıcısı Kürt halkı olmuştur. Aynı zamanda devletçi uygarlığa karşı ilk direnişin gerçekleştiği coğrafyadır. Kürt halkı gençlik ruhu en diri halklardan biridir. Kürt gençliği içerisinde Enkidu’dan Burkay’lara kadar ihanet çizgisi gelişmiş olsa da, tarihte en onurlu yerini alan Demirci Kawa’dan Önder Apo’ya kadar kesintisiz gelişen direniş asıl belirleyici çizgi olmuştur. Tüm soykırım saldırılarına karşı Kürdistan gençliği direnmiş ve saldırıları boşa çıkarmıştır. Önder Apo ve PKK öncülüğünde gelişen ve zafer sürecine giren özgürlük mücadelesine kadar gerek Kürdistan gerekse de dünyada gelişen demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadeleleri amaçlanan kalıcı hedeflere ulaşamamıştır. Geliştirilen çözümler kalıcı bir sisteme dönüştürülememiştir. Tüm direnişler sonuçta devletçi uygarlık sistemini aşamamışlardır. İlk defa Önder Apo demokratik sosyalizm ideolojisi ve demokratik-ekolojik-kadın özgürlükçü paradigma temelinde demokratik modernite alternatifini geliştirmiş ve somutlaştırmıştır. Özgürlük mücadelesini zaferin eşiğine getirmiştir.