HABER MERKEZİ –
İktidar, oldukça baştan çıkarıcı bir gelişmedir
Bir gün sizi bıraksam, en yakınımızdakiler de dahil olmak üzere, inanılmaz ölçülerde, belki de geleneksel toplumun birçok özelliğinden daha geri oluşumlara yol açacaktır. Biraz da yorulup sıkılmışlar, patlayıp eski Kürt’ün ne kadar kokuşmuş yanı varsa, onu her tarafa yayacaklar. Son yıllarda bunu önlemeye çalıştık. Sınırlı da olsa, bu konuda biraz gelişme sağlandı. İç kolektif çalışmaya gelememe, yeterlilik, duyarlılık, sınırlarını yakalayamama, üzerine düşenin hangi yönlü olduğunu görememe, partiye dayanarak aslında çok ölçüsüz yaşama veya hamal gibi partinin bütün yükü altına girme durumlarınız var. Yani ulusal hareketlerde, birisi çok hırsızca bir şeyler koparmak peşindeyken, birisi de her şeyini verir, fakat diğerinden hesap sormasını bilmez. Kendine, “ne yapıyorum, kimin için yapıyorum”, sorusunu bile sormaz. Sorduğu zaman da çok sakıncalı sorar. Bütün bunlar Kürt sorunun ayrılmaz parçalarıdır. Sanırım bunları da bu kadar açık söylememe rağmen, fazla anlamaya yanaşmıyorsunuz veya az anlıyorsunuz.
Yükselen bir iktidar var ve bu çok önemlidir. İktidar, oldukça baştan çıkarıcı bir gelişmedir. İnsanı asar, keser duruma da getirebilir, bir çırpıda kahraman düzeyine de çıkarabilir. Şunu düşünün; bir aile veya bir birey çıkarı için ömür boyu çalışır. Para buldu mu, zenginlik ve güç buldu mu, “Ben zengin oldum, ağa oldum, şöyle güçlü oldum” der ve kendini yitirmeye başlar. Etrafını dağıtır, evde çocuklarını, kadını köle gibi kullanır, köylüsünü bastırır, yani kısaca bey olur ve gittikçe daha da acımasız olur. Kürt tarihindeki bu tip örnekler bilinmektedir; astığı astık ne kadar bey ya da beylik vardır, kavga, dövüşleri halen dillere destandır. Şimdi bu gerçeklerin farkındayız. Bazılarınız o kadar iktidar cazibesine kapılmış ve onun etkisine girmiş ki, adeta kendini yitirmiş.
Osmanlı geleneği fazla çağdaş değil, çok ilkel. Aşiret durumundan çıkıp Bizans’ın mirasına konuyor. Roma-Bizans mirası, çok büyük, cezbedici ve baştan çıkartıcı bir miras. Osmanoğulları da güçlü bir aşiret kültürüne sahip. Bu iki güç karşılaştığında, en ufak bir karşı kıpırtı bile “Asalım” şeklinde bir karşılık bulur. Çelebi Mehmet, kardeşi Musa Çelebi’yi nasıl idam etti? Daha da ötesi var; Fatih Sultan iktidara gelir gelmez ilk yaptığı iş, bunu hemen bir kanunname haline getirmektir. Fatih Sultan, “Devletin selameti ve bekası için, bütün kardeşlerin katli vaciptir” biçiminde bir fetva hazırlar. Neden buna yöneldi, özellikle neden bir kanunname haline getirdi? Fatih, Bizans’ı en son zapt eden ve başkentini alan kişidir. İstanbul son derece büyük bir uygarlık merkezidir, çok cezbedicidir ve Fatih’in gözlerini kamaştırır. Ama diğer yandan da baş veziri Çandarlı Halil vardır. Çok tecrübeli bir vezir ve Osmanlıların güç kazanmasında oldukça etkilidir. Fakat kendisi de biraz iktidar kazanmış, oldukça söz sahibi biridir. Fatih İstanbul’u alır almaz, iktidarını biraz pekiştirir pekiştirmez, derhal onun kellesini vurdurtur. Bu bir iktidar olayıdır. Osmanlı ailesinden değil, ama ikinci büyük aileyi temsil ediyor. Dolayısıyla Fatih, onun soyunu sopunu ortadan kaldırır. Bir iktidar alternatifi kalmasın diye o aileden hiç kimseyi sağ bırakmaz. Bu sefer kendi ailesine yönelir. Ufak bebeler olan kardeşlerini kendisi için tehlike olarak görür. Onların da hepsini ortadan kaldırır. İktidar için altı aylık bebekleri bile vurdurabiliyor, böylece alternatif belirtilerini bile ortadan kaldırıyor. Daha sonra da bunu bir kanunname haline getiriyor.
Mustafa Kemal’de de bu devam eder, en son Güreş Paşa’ya kadar da gelir. Biraz saygılı olup bunları anlayacaksınız, eğer anlayamazsanız içimizde bir dakika bile kalamazsınız. Size iktidarın can alıcı noktalarını öğretiyorum, çünkü sizi anı anına koruyan benim. Eğer sen güçlü çıkarsan sen onu boğarsın, o güçlü çıkarsa o seni boğar. Fakat zayıf olduğunuz için, düşman hepinizi boğar. Bu tip çok çağ dışı, geri ve kuralsız durumlara düşmemeniz için bunları belirtiyorum. Deliyseniz kaçıp gidin, ama akıllıysanız iktidar sürecini biraz kavrayacaksınız. Söylediğiniz her şey, attığınız her adım bilinçli gelişmek, yeterli ve cevap verici olmak zorundadır.
Türklerin merkeziyetçi iktidarı halen dünyadaki en merkeziyetçi iktidardır
Türklerde bu tamamen bir gelenek haline gelmiş ve halen de işliyor. Peki biz niye böyle yapıyoruz? Veya benim başıma gelen nedir? Onu biraz iyi anlamanız gerekir. Kürdistan’da yükselen otoriteye bayılıyorsunuz, onun karşısında gözleriniz kamaşıyor. Hepinizi de, kendimi de iyi tanıyorum. Kendimi bu kadar boş yere ortaya koymuyorum. Ne kadar Allah’ın fukarası bir kişiydim, ama kendimi nasıl geliştirdim? Etkili ve yetkiliyim, fakat bunun emekle, üslupla bağlantısını çok iyi kurdum. Örgütlülükle bir kişiyi ilişkiye çekmek için ne kadar dil döktüm? Bir teori sahibi olmak için, yıllarca nasıl kütüphaneleri aşındırdım? Bunları size anlattım, çünkü yükselen iradenin, otoritenin neye dayanarak böyle olduğunu anlamanızı istedim. Bunu bilemezseniz PKK’yi anlayamazsınız, ulusal otoriteyi anlayamazsınız.
“Babadan kalma yöntemlerimiz” diyorsunuz. Babadan kalma neyiniz var? Osmanlı da, TC de hepinize yapabileceği bütün kötülükleri yapmış. Bir hayvana verdiği değer kadar bile değer vermemiş. Türklerin merkeziyetçilik fikrinin çok güçlü olduğunu da biliyorsunuz. Halen dünyadaki en merkeziyetçi iktidardır. Bu, bir kişi dışında veya merkezi irade dışında, hiç kimseye şans vermemek demektir. Kürt söz konusu olduğunda bir mezar bile vermemektir, nefes bile alamayacak uygulama altında tutması demektir. Tüm bunlar temel gerçekliklerdir. Bunları anlamadan güç gösterisinde bulunamaz, ucuz laf sarf edemezsiniz. Ben iktidarın ruhunu, kanunlarını size anlatıyorum. Fransız Devrimi’ndeki, kanunların ruhunu biliyor musunuz? “Hükümdar”, “Siyasetname” gibi onlarca kitabın neden yazıldığını bilmelisiniz. Bu kitapları yazanlar akıllı insanlar ya da iktidar sürecini kan pahasına yaşayanlardır. Bunları okumanız gerekiyor. Madem iktidarla uğraşıyorsunuz, ilk yapacağınız bu klasikleri biraz gözden geçirmek olmalıdır. Eğer anlama kabiliyetiniz sınırlıysa veya bizden anlamak istemiyorsanız, başka şeylerden anlayın.
Kürtlere iktidar olma, güç olma, siyaset yapma, belirli adımlar attırma durumunu biraz sağladık. Siyaset yapmada belli adımlar attırma yaşandı ve bunu belli bir aşamaya kadar getirdik. Hepinizde iktidar çatışmasını görüyorum, siz de bunu söylüyorsunuz. Yeni yönetimlerle eski yaklaşımlar arasında küçük iktidar çatışmaları her yerde var ve bu doğaldır da. Ama doğal olmayan yönleri de var. Çılgınca iktidar heveslerine kapılıyorsunuz. Keşke Çandarlı Halil gibi veya Osmanlı şehzadeleri gibi çarpışarak iktidar olabilseydiniz gam yemezdim. Teslim olarak iktidar olmaya çalışıyorsunuz. Fırsat bulsanız gözü kara bir biçimde düşmana gidebilirsiniz, ama biraz da çekiniyorsunuz. Çünkü giderseniz “acaba öldürürler mi” diye kaygılanıyorsunuz. Bunu düşünecek kadar birer zavallısınız. Parti içinde yaşayamıyorsunuz, kaldı ki dışarıya gitseniz hiç yaşayamazsınız. Ortalıkta yığılıp kalırsınız. Bunun ne anlama geldiğini iyi bilince çıkarmak gerekiyor. Lafla, “Ben öyle değildim, aslında ruhi dengem bozulmuştu, aslında önümde diktatörlük vardı” demek ucuz kelimelerdir. Dikta bile olsak, acımasız bile olsak, önce tanıyacaksın. Kaldı ki böyle bir dikta da yok. Kaldı ki, kimse ricayla, minnetle “gelin, ulusal harekete katılın” demedi. Kendilerine bilmem kaç yıllık savaşçıyız diyorlar. Madem ki bu kadar yıl düşmana karşı savaşmışsın o zaman bu savaşımı bir günde nasıl durdurabilirsin? Bu, acaba geriye nasıl döneriz, işbirlikçilerle nasıl şöyle şöyle siyaset yaparız anlamına gelmektedir. Osmanlı’da altı aylık bebeğin bir suçu da yoktu, Çandarlı Halil veya başka bir şehzadenin direkt devlete yönelmesi de yoktu. Sadece payını biraz büyük istedi. Benim için pay da önemli değil, eğer yemesini, kullanmasını bilirseniz alın size bu kadar yetki, hatta alın bu kadar para, imkan, ne isterseniz. Ama bir Osmanlı şehzadesinden, paşasından daha tehlikeli kullanırsanız, bir halkın umutlarını bir çırpıda sağa yatırırsanız, ben de sizden hesap sormak zorundayım. Siz beni çok mu geri buluyorsunuz? Bu halk bana bu kadar umut bağlayacak, benim de sizden hesap sormayacağımı mı sanıyorsunuz?
PKK Önderliğinin klasik önderliklerle, otorite anlayışıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur
Kürt feodalitesi, Kürt ailesi çok namussuzdur, çok fanatiktir. Kürt isyanlarına bakın; hemen hepsinde başlangıçta akrabalık esas alınır, ama ikinci gün en tehlikeli şekilde, en can alıcı yerinden ihanet etme gerçekleşir. Aslında bu bir Kürt kanunu, Kürt gerçekliğidir! “Ağacın kurdu ağaçtan olur” atasözü tam da bunu anlatıyor. Öyle bir kemirme noktası var ki, halen çok etkili. Hastalıklı bünye devam ettikçe, bu böyle olacaktır. Kurt kemiriyor, hem de için için, ama bunları da ilaçla yok ederler. Bağımsızlık ağacını kurutmak istersen, o zaman onun için çalıştığını söyleyemezsin, çünkü sen ağacın içini oyuyorsun. Örgüt birliğinin içini oymak, ağacın kurdu olmak demektir; örgütü geliştirmemek demektir. Örgütün genel normlarına gübre ol, su ol, hava ol, ama kurdu olup kemirme! Her gün bir damarı kesebiliriz, ilaç varsa ilaçla, ilaç yoksa kurdu çekip atabiliriz. Bağımsızlık ağacı, soy ağacı eğer doğruysa, onun kurdu değil, bir yönüyle ona hizmet eden, onu geliştiren bir özelliğini esas almak gerekir. Bunlar önemlidir.
Sizi çok iyi tanıyorum. Osmanlı oğullarının suçlarının bu kadar büyük olduğunu sanmıyorum. Hatta Türk olayına bakıyorum; M. Kemal’in hikayesini de size boşuna anlatmadım, çevresindekilerin hepsi cephe savaşı kazanmış adamlardır. Örneğin, Kazım Karabekir olmazsa, Mustafa Kemal adım atamaz. Ali Fuat Cebesoy olmazsa, otoritesi sıfırdır. Rauf Orbay olmazsa, onu kimse ciddiye almaz. Ama hepsine idam verildi, sanıyorum bazılarını zorla, o da denge hesapları nedeniyle bıraktı. Bunlar başarıda katkısı olan kişilerdi, ama sonları bu oldu. Şimdi kendinize bakın; herhangi ciddi bir katkınız olmadığı halde talepleriniz beni bile aşıyor. Kürt olayı! Talepleriniz deveyi havuduyla yutmaktır veya hiç oralı olmamaktır.
PKK Önderliğinin klasik önderliklerle, otorite anlayışıyla ve eski yöntemlerle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Yöneten olsun, yönetilen olsun kendinizi bu gerçeğe katmazsanız, eskiyi tekrarlamış olursunuz. Çok küçük örneklerden sonuç çıkartabiliriz. Yapmanız gereken; son derece büyük bir hassasiyetle kendini eğitime vermek, varsa gücün veya bazı yeteneklerin, bazı başarılarla mutlaka bunu kanıtlamaktır. Bunu kanıtlamadıktan sonra, içine girdiğiniz tutum; kendi yenilmiş durumunu partiye dayatmak, eğer bu kabul görmezse olay çıkarmaktır. Bu da kesin bozgunculuktur. Oldukça yenilmiş, sonuç alamayan birçok şeyinizin hesabını vermek yerine, bizim iyi niyetimizi, yoldaşça yaklaşımlarımızı fırsat bilip PKK yoldaşlık tarzının son derece uzağında, altında feodalizm yatan bir yaklaşım sergiliyorsunuz. Gözü kara Kürt beyliği, gözü kara küçük burjuva yaklaşımının canlanması söz konusudur. Bunlarla atağa geçmeniz sizi ilk günde bitirir. PKK’de sınıf mücadelesi yok mudur? Elbette ki var. Tanıyanlar bizi tanır ve büyük mücadele verdiğimizi bilir. Barzanilere karşı yirmi beş yıl, Talabani’ye karşı bir o kadar süredir mücadele veriyoruz. Bunların birisi küçük burjuvazinin, birisi feodalizmin temsilcisidir. Siz küçük beyninizle tüm bunları göremeyeceksiniz ve onların bile karikatürü olamayacak birtakım yaklaşımlar içine gireceksiniz; bu mümkün değildir. Tabii tam böylesiniz demiyorum, ama buna zemin ve fırsat bulsanız böyle yaklaşımlara girebilirsiniz. Neredeyse bu tip önderlikleri bizim önümüze örnek diye koyup, bizi de diktatör ilan edecek olanlar var. Hepinizin durumu da ortadadır. Bu duruma nasıl adapte oldunuz? Beni ne kadar esas aldınız? Bizim temsil ettiğimiz bir otorite, bir hareket var. Buna ne kadar güç getirdiğiniz ortada.”
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ı 11 Ağustos 1994 tarihli çözümlemesi