Kürdistan’da yüzyıllardan beri ne anlama geldiğini ve nelere yol açtığını çok iyi biliyoruz. Bundan sonra da bizim damla damla biriktirdiğimizi bir anda nasıl boşa akıtacağını görüyoruz. Bunlar hayati meselelerdir. Türkiye’de eskiden solculuk adına, halk adına her türlü sorumsuzluğa, bin bir kılıf biçilebiliyordu. Bu solculuğu eleştirdik ve eleştirdiğimiz oranda da uzaklaştık. Böylece kendi özgül yapımızı ortaya çıkardık. Şimdi bu hikayeleri bir de içimizde tekrarlamak aklın alacağı bir şey değildir. Tedbir alacağız, daha da üzerine gideceğiz. Neye mâl olursa olsun bunu yapacağız! Çünkü biz kazanmak zorunda olan bir hareketiz. Mesele doğru yaşamasını bilmektir, şu veya bu kestirme yöntemlerle sonuç almak değildir, basit bir durum düzeltmesi hiç değildir. Doğru kişiliğe tam ulaşılmayı ve hiçbir bahaneyle bunu savsaklamamayı uygulamada esas alıp hakim kılacağız. Dikkat edilirse bizi bugün en çok tehdit eden bu durumdur. Şüphesiz bugün Partimiz’in gidişatını ortadan kaldıracak bir tehdit değildir, buna gücü yoktur. Ama eğer güncel olarak tümüyle üzerinde durmazsak, gerekeni yapmazsak bunlardan kaynaklanan olumsuzluklar büyür. Bugün bir bölgede, yarın bütünüyle ülke somutunda ve bütün Parti faaliyetlerimiz içinde örneklerini çok gördüğümüz tasfiyecilik biçimleriyle bizi karşı karşıya getirebilirler ve hakkımız olmayan, hiçbir biçimde kabul etmememiz gereken yenilgileri bize tattırabilirler. Böylesi kişiler iyi niyetleriyle, kendilerini de bitirerek böylesi sonuçlara yol açabilirlerdir. Bu, elbette Kürdistan’daki o yüzyılların kör direnme ve hep kaybetme türündeki umutsuz yaşamın kalıntılarının temsilinden başka bir anlama gelmeyecektir. Bu yapıdan gelenler isyancıdır, direnir, koşar, teslimiyetle isyancılık arasında bocalayıp durur, fakat devrimci bir politikaya ve doğru bir çalışma tarzına yönelmez. Buna ne güç getirir, ne de çıkarı elverir. Bunlar Parti’de bu temelde yürür, bu biçimde kendini Parti’ye dayatır. Dayatmada ısrar etmek felakete götürür, bunun örnekleri çoktur. Bunlarla mücadelemiz biliniyor, son yıllarda mücadelemiz gittikçe arttı. PKK’nin biraz açılım sağlaması da bununla mümkün oldu. Türkiye Solu’nun yanaşmaya cesaret bile edemediği ve Kürdistan’da ilkel milliyetçiliğin derinleştirmek istediği bu olumsuzluk, bizde büyük bir karşı direnmeyle cevap buluyor. PKK’nin özgünlüğü burada ortaya çıkıyor. Sizin tüm olumsuzluk ve yetmezliklerinize rağmen, Parti sizi dayatmayla geliştiriyor. Bunlar önemlidir. Çünkü bu tip tutumların sahiplerini bıraksak kendi başlarına yaşamaları bir yana, bir günü bile kurtaramayacakları çok açıktır. Bir günü kurtaramamanın, örgütü kurtaramamanın anlamı nedir? Yıkımdır! Onurun ve her şeyin yitirilmesidir. Buna kim cesaret edebilir? Bunlar, sizlerin de baş sorunlarınız. Halen çeşitli bölgelerimizden gelen raporlarda ve çok çeşitli düzeylerde yürüttüğümüz ilişkilerde ortaya çıkan durum, bizim faaliyetlerimizi ve dikkatimizi daha çok arttırıp yoğunlaştırmamızı emrediyor. İyi niyetlerle, söz vermelerle yetinmememiz gerektiğini ortaya çıkarıyor. İnsanlarımızın kendini kandırma özellikleri çok güçlüdür. Bir çok şeyi oluruna bırakarak kaderci bir anlayışı yaşayabiliyor. Bunu Parti’de, çeşitli biçimler altında rahatlıkla sürdürebiliyorlar. Bunun aşılması gerektiğini ortaya koyacağız. Bunları aşarak yetkinleşmenin nasıl mümkün olduğunu göreceğiz. Parti eğitiminin özü budur. Bu işe mademki girilmiştir, hakkını vermek gerekir. Şu veya bu kişisel özelliği hiçbir şansa bırakamayız. Çünkü çoğunuzun geldiği özellikler, devrimci olmanızı emreden özelliklerdir. Devrimcilikten başka hiçbir işe yaramayız. Ve devrim muazzam özgürleşme imkanı veriyor. Hem de hiçbir maddi değerle kazanamayacağınız bir özgürleşme imkanı veriyor. Her zaman söyledik, kimse kölemsi özellikler kokan isteklerini sunmamalıdır. Çünkü bunlar değersizdir. Değersiz olanın peşinden koşmak ise, bırakalım apolitikliği, düpedüz ahlaksızlıktır. Bu işe değerli gençliğinizi ve yaşamınızı sunuyorsanız, o halde bu sunuş doğru biçimde bir karşılık bulmalıdır. Halkımızın yüzyıllardan beri muhtaç olduğu önderlik olayını yaşamalısınız. Bundan daha değerli ne olabilir? Ölüm diyecekseniz, her zaman var. Bilakis devrimci yaşamın kendisi, umudu ve bir halkın özgürlüğünü yaratmada, insanı ölümsüzlüğe kadar götürebiliyor. Güncel yaşamın özgürce geliştirilmesi, aile sorunlarınızın, ekonomik sorunlarınızın çözüme kavuşması devrimle mümkün olabilir. Bunlar da çok önemlidir. Çünkü ülkemizde insanlar açtır. Sosyal sorunlar arı kovanı gibi beynimizi sarsıyor. Bunlardan kurtulmak bir nimettir. Yaşayanlar biliyor. Bırakalım olumlu yönde önemli kazanımları, olumsuzluklardan kendinizi sıyırmak istiyorsanız, bu yaşama büyük bir değer biçeceksiniz. Eğer gerçekler buysa, o zaman cana minnet diyeceğiz ve bu çalışmaların hakkını vereceğiz. Dolayısıyla hiç kimse, “acaba hesap hatası mı yaptım, düzenle daha fazla alışverişim olamaz mıydı?” şeklinde düşünmemelidir. İşte düzen, işte alışverişin bilançosu diyoruz. Bizim sunduğumuz önemli oranda bir tasarıdır, gelecekte emekle kazanılacak olandır. Bunun için çaba gerekiyor. Bu bir tablodur, bilançodur, diğeri de tasarıdır. Düzenle olan ilişkiler, aslında çoğunuzun yaşadığı bir özlemdir. Bu, tıkanma denilen, gelişmeyi yaşamama denilen olaydır. Bilinçli veya kendiliğinden geçmişle yaşama durumu var. Geçmiş hayalde, ruhta, ahlakta ve davranışta bilinçaltındaki kalıntılar biçiminde yaşanır ve onunla tam bir hesaplaşma gerçekleştirmezseniz, çeşitli zincirlerle ona bağlı kalırsınız. İleriye doğru adım atmanızı önler. Gelişmeyi tam yakalayamamanızın, çalışmalara ve gelişmelere hakim olamamanızın, beyninizi süratli çalıştıramamanızın, ruhunuzun tam yücelmemesinin nedeni budur. Sistemsiz, dağınık, yoğunlaşmamış, kendisini her düzeyde formüle edememiş yaşamın nedeni budur. Biz bu hesapların dökümünü yaparken, kendimiz için tercih edilmesi gerekeni bu şekilde açıklıyoruz. Devrimci insan, kendi kendisini disipline eder, “hakikat budur” der ve sağduyulu davranır. Ama Kürdistan’da ve Türkiye’de insan çok düşürülmüştür. Kararda muazzam kararsızlık ve döneklik, pratik tavırda kendini tanınmaz hale getirme, tutarlı tavrın sahibi olmama, bukalemun gibi her gün, her saat bin bir renge girme egemen özelliklerdir. “Gemisini kurtaran kaptandır” denilen ve övgü yağdırılan lanetli tip budur. Bu tipin elle tutulur hiçbir yanı yoktur. Bu tipi mahkum ediyoruz. Bu mahkumiyet doğru kişiliğin, kendisini ve çevresini aldatmayan kişiliğin yaratılma şartını ortaya çıkartıyor. Bu şart yerine getirildiği oranda saygın kişiler ortaya çıkar. Buna da herkes muhtaçtır. Çok çeşitli hafifliklerle, yüzeyseliklerle yaşama saygısızlık edemeyiz. Vermek istediğimiz en önemli husus da budur. Kimsenin bile bile bu tip olumsuz özelliklerle bir arada yaşama, bunu ortamımızda sürdürme gücü olamaz, böyle bir istemi olamaz. Bunun hiçbir gerekçesi de yoktur.
HAZİRAN 1988
Önder APO