HABER MERKEZİ –
Saflarımız beyni ve yüreğiyle katılımı esas alanların yeridir
Büyük bir kavga kişiliğine ulaşmak gerekir. Kavga kişiliği de öyle sizin sandığınız gibi değil, çok iyi eleştiren ve çok iyi yapabilendir. Nereden gelirsek gelelim, ne kadar yoldan çıkmış olursak olalım, burayı yakalayacağız. Bunu her yerde temsil edecek gücü hemen herkese karşı göstereceğiz. Aksi halde bütün bu çabalarınız sonuç vermeyecek ve ömrünüz gerçekten boşa gidecektir. Kapasiteli olmayı, gidilen her yerde görev adamı olmayı sağlayıncaya kadar bu çabalarımız sürecektir. Bunun dışında bizim başka bir sorunumuz yok. Başka türlü yapamayız, müdahale edemeyiz. Başka türlü bir günlük bile idareniz mümkün değil. Biraz daha gevşetsek, bıraksak gene her tarafta inançsızlar, dolayısıyla aşağılık tipler, hainler diz boyu olup gider ve hiçbiriniz de bu tehlikenin altından kurtulamazsınız. Bu iyi bir şey midir veya sizi bitirmez mi? Onun için diyorum ki, en büyük mücadele parti tarzında hem netleşme hem de onu herkese karşı, her görev için başarıyla yürüyecek kadar kendinde kesinleştirme, kararlaştırmadır. Böyle bir kişiliği her konumda sağlam tutma ve yürütmedir.
Son dönemlerde yapılanlar, bunu çarpıtma, saptırma, parçalama ve bunun yerine herkesin kendine göre kişiliğini parti adına dayatmasıdır. Hep bu kişiliklerini dayatmayı bekliyorlar. En büyük tehlike budur. size tehlikeyi çok açık gösteriyorum. Siz sözümona keyfi iradenizle yaşamaya çalışırken, farkında olmadığınız örgütten, mevziden, dolayısıyla güçten düşme hesaplarınızı alt-üst eder. Gidecek hiçbir yeriniz yok. Şu anda örgütle, yürüttüğümüz politikayla ayakta duruyorsunuz. Ancak bunu anlamamak ve sonuç çıkarmamak sizin hoşunuza gidiyor. Bunun üzerinde yanlış hesaplar yapmak, bu yaşamın kendiliğinden bir yaşammış gibi üzerine dayanmak neredeyse hepinizin rahatlıkla kendine kabul ettirdiği en gafil, dolayısıyla en tehlikeli sonuçlara götüren özelliğinizdir.
Çok fazlasıyla bencil, bireyci ölçülerle saflara geldiniz ve halen ısrarlarınız var. Aslında kolektif bir yaşama da fazla inandığınızı sanmıyorum, çünkü ona da öfkelisiniz. Bu, birbirinize yaklaşımlarınızdan bellidir. Kimin kime ne yapmak istediği belli değil. Kimin kimi yoldaş mı, yoksa rakip mi olarak gördüğü belli değil. Kimin kimi ne kadar kendine gerekli gördüğü, ne kadar dava arkadaşı olarak görmek istediği belli değil. Bununla hiçbir yere varılır mı? Bu yaklaşımlarınız almış başını yürümüş. Bu en ilkel bencilliktir. Düzenin son dönemlerde tahrik ettiği kişiliklerin “özgürlük” dedikleri olay budur. Zaten kişiliğinizin tarihi temeli de, halkı esas alması da yok. Ve burada büyük bir çıkmaz içindesiniz.
PKK’lileşmek iradeye sonsuz çaba, özgürlük ve başarı imkanı vermek demektir
Ben şu sözlerinizi hiçbir gerekçeyle kabul edemiyorum: “Biz çaresiziz, biz bitiğiz, biz bu noktada iddialı olamayız, büyük bir dönüşüme kalkamayız.” Biz bunu kendimize, partimize, halkımıza büyük bir saygısızlık ve bütün tehlikelerin en büyük kaynağı olarak görüyoruz. En tehlikeli tutum budur. “Benden bu kadar, ben ancak böyle olabilirim” demek, en büyük düşmandır. Bütün gelişmeleri durduran en büyük tutuculuk özelliğidir. Bu her şeyi durdurmadır. Ve ısrarla takıldığınız noktalar burasıdır. PKK’lileşmek, bu anlayışların dışına çıkmak demektir. PKK’lileşmek, bu durumu bir kader gibi görmek değil, onu paramparça ederek iradeye sonsuz çaba, özgürlük ve başarı imkanı vermek demektir. PKK, PKK Önderliği budur. Bu düzeyi yakalayamazsanız, size bir kurbanlık koyun olmaktan öteye bir şans tanımak mümkün değildir.
Bu kişiliklerinizle hiçbir yere varamazsınız. Onun için hesabınızı sağlam yapın ki, bizi bu vicdan azabından kurtarasınız. Ben kendime artık acımıyorum. Çünkü kendimi çalıştırıyorum, yaşatıyorum. Ben size acıyorum, çünkü kendinizi çalıştıramıyor, engelleri aşamıyorsunuz. Şimdi sizi ne yapacağım? Düzende sıradan bir vatandaş olarak kalsaydınız bir işe yarardınız veya çoğunuzun hiç olmazsa kendinizi kurtaracak bir işi olurdu. Devrime kalktınız, ama onun kişiliğine cevap veremediniz. Savaşa kalktınız, ama onun hiçbir sorununa kendinizi yatıracak gücü ortaya koyamadınız. Benden de tam bu noktada adeta oyun bekliyorsunuz, icat bekliyorsunuz, uydurmalar bekliyorsunuz. “Ne olacak, böyle de idare ederim” diyorsunuz. Siz çılgın mısınız? Savaşa kalkan, özgürlüğe kalkan hiç bu durumda bunları söyler mi? Benim ıstırabım tam da bu noktadadır.
Böyle bir idare ediş tarzına kendimi yatırmam. Bunları bu haliyle idare edeyim demem, herhalde kendime yapacağım en büyük kötülük olurdu. Sizi neden böyle kabul edeyim? Ya siz çekip gideceksiniz ya ben sizin tüm bu özelliklerinize karşı sonuna kadar mücadele edeceğim. Artık bu işkence bitmeli. Çünkü böyle devrime kalkan hiçbir el başarıya ulaşamaz. Çok sahte bir komuta, çok sahte bir yönetimi yıllardır bana dayatıyorsunuz. Size bu uydurmalarınızı bırakın diyorum. Siz ise bunu gururunuza yediremiyorsunuz. Bu daha da kötüdür. Gururun varsa, onu doğru tarzda göster. Ben illa zafer, destan peşinde değilim. Kimse sizden de böyle bir şey istemiyor. Ancak sallantılı, ikircikli, ecinni gibi bir durumu da kabul edemem. En sıradan görevler var, onlara bile bu kadar terslikle yaklaşırsanız, sizi kabul edemeyiz.
Özgücünüze dayanmayı ve çare olmayı bilin
Biz yoldaşlar olarak birbirimizle, başarımızla sürekli gurur duymak isteriz. Ancak bu çok başarısız halinizle sizinle nasıl gurur duyacağız? Örneğin ben bizzat böyle olmak istiyorum. Benim yaşamım halkın ve siz bütün partililerin de gururudur, güvencesidir, cesaretidir. Peki siz niye bunu gösteremiyorsunuz? Yiğitlik, çevresi için gurur, başarı ve cesaret kaynağı olmak değil midir? Kendinizi başka sahte ölçülerle nasıl yutturacaksınız? Zorlamalarla, oyunlarla kendini yutturmayı denemek düzenin yaptıkları değil midir? Bütün düzen politikacılığı, düzenin köşe dönmeciliği bu değil midir? Biz bunu kabul edebilir miyiz? Kaldı ki, bunları PKK içinde uygulamak mümkün müdür? PKK içinde bunları uygulamak, benim için en öldürücü yaklaşımdır.
Demek ki bu noktada eleştiri yapmak kendini düzeltmektir. Ben bunun önünde ciddi engel görmüyorum. Engeller varsa da her an bu engelleri süpürelim. Böyle doğru bir noktaya ulaşmanızı kim engelliyor? Karşınızda kimse var mı? Varsa gösterin. Eğer bunları gerçekleştiremezseniz, o zaman siz bir ana kuzususunuz demektir. Bu halinizle hangi savaşın üzerine yürüyeceksiniz? Bu yürekle, bu beyinle, düşman üzerine yürünemez. Şimdi ben tek başıma savaşıyorum, bu halinizle sizinle birlikte savaşmam. Onun için varsa bir çareniz, varsa bizimle bu çerçevede yürüyecek gücünüz, ortaya koyun. Gücünüzü açıkça, sıkılmadan ve aldatmadan ortaya koyun. Biz de kimlerle birlikte yürüdüğümüzü bilelim. Tutabileceğiniz kadar bir sözünüz olsun. Sizden destan istemiyoruz, ama en basit bir işi de gidip bozmayı veya ona hakkını vermemeyi de normal görmüyoruz.
Bu noktada ısrarla şu denilmek isteniyor: “Bırak böyle geçsin, bırak herkes bildiğini okusun.” Peki böyle olursa sonuç ne olur? Sonuç, hiç kimsenin birbirini iflah etmediği, en kötü, bozulmuş ve bitmiş bir PKK ortaya çıkar. Hangi yürek bunu kabul edebilir? Vicdan, yürek sorgulaması bu noktada olmalı. Böyle bir sonucun başa gelmesini nasıl önleyeceğiz? Kendini bu kadar saygısızlığa layık gören acaba ne durumda olur? Siz istiyorsunuz ki, zor günlerin içinde yığılıp boğulup gidelim. Veya tehlikeyi fark etmiyor, “Böyle günler bizden uzaktır” diyorsunuz. Bunlar doğru değil. Eğer tedbiri alınmazsa bu tehlikeli günler çok yakındır. Çok büyük bir dirençle karşılanmazsa, bu günler başınıza gelebilir. Sanki bu yalnız benim işim. Ben, sizi sağlam tutmaya; şerefinizi, onurunuzu hep ayakta tutmaya mecbur muyum? Tek başıma sizi nasıl ayakta tutacağım? Hatta bu zorlamanıza, bu yetmeyen kişiliklerinize ve hep bozmaya elverişli dayatmalarınıza rağmen bu işleri ben nasıl yürüteceğim? Ucuz bir ölüm sizden uzak olsun. Sürekli başarısız bir yaşam uzak olsun. Kendiniz için çare bulun. Gecenizi gündüzünüze katarak kolay ölmemenin, başarısız ve sefil yaşamamanın çaresini bulun. En başta gelen göreviniz budur. Çare yalnız bende bitmez, çare sizsiniz. Sahte hayallere, sahte güvene, sahte ilişkilere, sahte kişiliklere dayanmayın. Özgücünüze dayanmayı ve çare olmayı bilin.
Bir savaş sürecine girmek ve birçok görevin üzerine yürümek istiyorsunuz. Ancak bu sıradan olmamalı. Burada en büyük silahınız örgütlenme gücünüz, örgütün iradesini temsil eden kadro gücünüzdür. Bunun dışındaki hiçbir silah sizi kurtarmaz. Kadro, partimizi temsil etme gücüdür. Kadro, savaşta, cephede, ülke içinde ve dışında temsil gücüdür, en büyük kurtarıcıdır.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 25 Mart 1997 tarihli çözümlemesidir