HABER MERKEZİ
Yüreğimiz sığmayınca evrene, evreni sığdırdık yüreğimize!
Yeni bir yıla NÇM’nin kuruluş yıldönümü ile girdik. Yıllardır kültürel soykırıma karşı varlığımızı korumaya ve özgürlüğümüzü sağlama çalışan bir halkız. Özgürlük mücadelemiz açısından kültür-sanat ve edebiyat alanının hayati öneminden dolayı üzerinde ciddiyetle durmayı gerektirmektedir. NÇM’e hangi koşullarda , nasıl bir mücadele ile hangi bedellerle ve hangi değerler üzerinde kuruldu? Kurumsallaşması toplum için neyi ifade etmektedir ? Nasıl gelişti? Günümüzdeki durumu nedir? NÇM’nin kuruluşunu doğru anlamadan , ifade ettiği değerler temelinde yaşamadan, yüklediği görev ve sorumluluklara göre mücadele etmeden ne sanatçı ne yurtsever ne de insan olunamayacağı açıktır.
Öncelikle kültür, sanat, edebiyat nedir ve ne anlıyoruz? Bu konuda günümüzde başta sanatçılar olmak üzere toplumda hala ciddi kafa karışıklıkları yaşanmaktadır. Kapitalist sistem en başta yürek ve beyinleri tutsak kılma sistemi olarak bunu çok bilinçlice yapmaktadır. Bu durum hem kuramsal hem de felsefik olarak ciddi bir tartışmayı gerekli kılmaktadır. Çünkü kültür sanat, zihniyet ve vicdan devriminin temel alandır. Anlam, ahlak ve estetik yitimini aşmanın ve iyiye, güzele, doğruya ulaşmanın, ahlaki-politik toplumun demokratik komünal değerleri temelinde özgür yaşamı inşa etmenin biricik alanı ve yolu olmaktadır. Oldukça kapsamlı bir tartışmayı gerektiriyor, burada kısa birkaç vurgu yapma ile yetineceğiz.
Kültür-sanat ve edebiyatı tarihsel gelişim süreci içerisinde iki ana çizgi temelinde ele almak ve değerlendirmek , doğru anlaşılması açısından yararlı olacaktır.
Birinci çizgi veya gelenek kadın etrafında ve öncülüğünde şekillenen yüzbinlerce yıllık zamanı kapsayan doğal toplumun emeğe, paylaşıma, dayanışmaya, demokrasiye, eşitliğe ve özgürlüğe dayanan demokratik komünal kültürel değerleridir. Nasıl ki insanın varoluş koşulu toplumsallığı ise; toplumsallığın varoluş koşulu da ahlaki-politik değerlerdir. Ahlaki-politik toplum ve insanlaşma da ancak demokratik komünal kültürleşme ile mümkündür. Ki kültür en genel anlamda toplumun tüm maddi ve manevi değerlerinin toplamıdır. Bu maddi ve manevi değerler olmadan, toplumdan dolayısıyla insandan da söz edilemez. Doğal toplum, insanın kendisini gerçekleştirdiği ve özgür yaşadığı en uzun tarihsel süreçtir. Bu süreç Yukarı Mezopotamya da gerçekleşen Neolitik Tarım-köy devrimi ile en görkemli bir aşamaya ulaşmıştır. Bu tarihin en büyük insanlaşma hamlesi olmaktadır. Gerçekleşen öncelikle kültür devrimidir. Düşünce devrimidir, duygu devrimidir. Doğal toplum ve neolitik toplum kültürü insanlığın kök kültürüdür, özgür yaşam kültürüdür. Bu demokratik komünal kültür var oldukça toplum var olabilir.
Doğal toplumun demokratik komünal yaşamı, kültürel zenginliğin, çeşitliliğin, farklılığın bir arada ve birbirini güçlendirme temelinde yaşandığı sistemdir. Her kabile, aşiret, kendi dili, rengi, inancı ile özgürce yaşamaktadır. Baskı, sömürü, inkar söz konusu değildir. Dolayısıyla doğal toplumun bu özgür yaşam kültürü sanatın ve edebiyatın da kaynağıdır. Sanat ve edebiyat ancak özgür yaşamda en güçlü şekilde var olup gelişebilir. Gerçekleşen de bu ilk büyük sanat devrimi olmuştur. Ki Doğal toplumun en güzel tanımı şiirsel toplum ve şiirsel yaşam tanımlamasıdır. Duygunun ve düşüncenin özgür olması yaşamı bir bütün sanatsal kılmaktadır. Neolitik döneme ait arkeolojik belge ve bulgular da kültür-sanat ve edebiyatın ne kadar gelişkin olduğu çarpıcı bir biçimde görülmektedir. Müzik, şiir, resim, öykü, roman, destan, söylence vb. hem de ilk örnekleri en etkileyici bir tarzda geliştirilmiştir. Doğal toplum kültür gibi sanat ve edebiyatın da doğduğu, geliştiği toplum olmaktadı. Kürdi olduğu kadar evrensel bir kültürdür. Kürdistan bu kök kültürün geliştiği coğrafya, Kürt halkı ise bu kültürü yaratan ve hala en köklü yaşayan öncü halklardandır. Bu gelenek günümüzde demokratik modernitenin demokratik komünal kültür-sanat çizgisinde temsilini bulmaktadır.
Diğer çizgi ve gelenek ise doğal toplumun demokratik komünal kültürüne karşıt olarak gelişen erkek egemenlikçi zihniyete dayanan, hiyerarşik, iktidarcı, devletçi, sömürgeci kültür(süzlük)dür.
Uygarlık kültürü, toplumsal emeği ve değerleri sömürerek kendini var eden, hakikati, toplumu, özgür yaşamı inkar eden, yalana, hileye, zulme dayanan bir kültürdür. Tekçi ve inkarcıdır. Kültürel farklılığa, çeşitliliğe ve zenginliğe kapalıdır. Tam bir toplum kırımcıdır. Toplumu etnik, inanç vb. her yönüyle parçalamıştır. En çokta kültürel soykırımı, sanat kırımını geliştirmiştir. Duygu da, düşünce de, ruhta mutlak anlamda köleleştirmeyi geliştirdiği için sanatın ve edebiyatın da düşmanıdır. Kültür-sanat ve edebiyat uygarlık güçlerinin toplumsal hakikati parçaladıkları alanların başında gelmektedir. Sömürü sistemini meşrulaştırmak için ilkin zihin ve yüreklerde öze yabancılaşmayı gerçekleştirmiştir. Çünkü toplum ve bireyin duygu ve düşüncesinde özgürlük değerleri aşındırılmadan köleleştirmeyi asla başaramazdı. Köleliğin olduğu yerde ise ne sanattan ne edebiyattan ne de sanatçıdan söz edilebilir. Bu sömürücü gelenekte günümüzde kapitalist modernitenin popüler kültürü olarak kendini sürdürmektedir.
İki gelenek arasındaki köklü farkı ve çetin mücadeleyi görüp kavramadan ne doğru ve anlamlı bir yaşamın sahibi olunabilir ne de özgür yaşamın en kutsal çalışması olan kültür-sanat çalışması yürütülebilir. Bunu özellikle vurgulamamızın nedeni , kapitalist sistemin zihin ve yürekleri felç eden kara propagandası ile hakikati ters yüz etme çabası ve bunun belli düzeyde sonuç almasıdır. Bu durum gerek toplum gerekse de sanatla uğraştığını ifade eden bir kesim insan da ciddi yanılgılara yol açmaktadır. Öyle ki sanatçı maskesi ile ortalıkta gezen bazı soysuzlar, sanatın ideoloji, politika ve örgütlülükten uzak durmayı şart kıldığını, bunları terk etmeden sanatın gelişemeyeceğini, dolayısıyla sanatçı olunamayacağını papağan gibi tekrarlamaktadır. Onlara göre sanat, sınırsız bir bireycilik ve sınırsız para kazanma kurnazlığıdır. Bunlar toplumsal değerlerin ve sanatın sömürülmesi üzerinden yaşamak isteyen, iktidar ve devletin sömürü çarkını meşrulaştırmaya çalışan asalaklardır. Bu tipler, tarihte gerçek sanatçıları toplumundan koparamayan egemenlerin kucağında beslediği saray soytarılarıdır. Bu söylemlerin tersi doğrudur. Yani ideolojisiz, felsefesiz, politikasız ve örgütsüz sanat olmaz! Toplumsallığın kendisi örgütlülüktür, insanların birbiri ile ilişkisi zaten onların örgütlülüğünü ifade eder. Toplum dışında bir yaşam olamayacağına göre, örgütsüz bir yaşam da olamaz. Yine yaşam dışında bir sanat mümkün olamayacağına göre örgütsüz bir sanatta mümkün olamaz. Hakeza ideolojisi olmayan, düşünce sisteminden, değerler bütününden yoksun bir toplum olamaz. İdeolojisiz sanat ise hiç olmaz. Sanat, en derinlikli ve kapsamlı ideolojik faaliyettir! Politika demek toplumun tüm işleri, bir bütün yaşamı demektir! Peki o zaman bu çok bilmişlere(!) soralım; Toplumun tüm yaşamsal işleri dışında sanat olabilir mi?
Bir diğer önemli ve aslında asıl amaçlarını ifşa eden söylemleri ise; Özgürlük Hareketinin kültür-sanatın ve sanatçıların gelişmesini engellediği biçimindedir. Bunu söyleyenler kesinlikle ya sistemin ajanıdır yada gerçeklerden bihaber kara cahildir. Çünkü bu söylem ve zihniyet sahipleri kadar başka hiçbir şey hakikate karşı bu düzeyde saygısızlık yapamaz. Özgürlük Hareketine yönelik en büyük hakaret bu olsa gerek. Gerçi bunlar yabancısı olduğumuz saldırılar değildir. Tarihin her döneminde Tekelci Uygarlık güçleri, Demokratik Uygarlık çizgisinde toplumsal özgürlük mücadelesi veren devrim hareketlerini bastırmak için her türlü kirli yöntemi kullanmaktan geri durmamıştır. Ve en önde de sanatçı maskesi takan fukaraları kullanmıştır. Fakat asla toplum ve halkların özgür yaşamlarına damgasını vuran bu tipler olmamıştır. Her devrim hareketinde ve özgürlük mücadelesinde toplumun öncülüğünü yapan gerçek sanatçıları, ozanları olmuştur. En zor koşullar da ve imkansızlıklar içinde yaşamış , her zorluğu göğüslemiş, bedel vermekten asla çekinmemiştir. Toplumun sanatçıları özgür yaşamın hem inşa edenleri hem de savunanları olmuştur.
PKK; Önder APO’nun, binlerce kahraman şehidin ve onurundan ödün vermeyen bir halkın özgür yaşam arayışı, tutkusu ve mücadelesi ile yaratılan değerler bütünüdür. Önder APO ve PKK, beş bin yıllık tekelci uygarlığa karşı özgür toplum ve özgür yaşam hareketi olarak ortaya çıkmıştır. PKK, Kürt halkı şahsında insanlığın kök kültürüne dayatılan kültürel soykırım politikalarına karşı , doğal toplumun ana kadın etrafında şekillenen demokratik komünal kültürünü savunma ve geliştirme hareketi olarak doğdu. Kapitalist sistem ve işbirlikçisi yerel despotik güçlerin inkar ve imha saldırılarının kapsamı nedeni ile zorunlu olarak askeri ve siyasi mücadele ön plana çıksa da; PKK askeri ve siyasi bir hareket olmaktan çok daha fazla tarihin belki de en büyük kültür-sanat hareketidir. İnsanı insan yapan ve nerede ise yok olma ile karşı karşıya kalan özgürlük değerlerini yeniden canlandırmıştır. Emeğe, paylaşıma, dayanışmaya, adalete, eşitliğe, özgürlüğe dayanan değerleri esas almıştır. Amed zindanında en zor koşullarda geliştirilen direniş, hem insanlığın kök kültürü olan demokratik, özgür ve eşitlikçi değerlere tutkuyla bağlılığın hem de o değerleri her ne pahasına olursa olsun koruma, geliştirme iradesinin ifadesidir. Kemal Pir arkadaş yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz! diyerek PKK’nin özgür yaşam değerlerine bağlılığını en çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. 12 eylül darbesinin faşist zihniyetini yenilgiye uğratan irade, gücünü insanlığın özgür yaşam kültüründen almıştır.
Henüz gerilla mücadelesi başlatılma da, 1980’lerin başında Avrupa da ilk kültür-sanat çalışmaları örgütlenmeye başlamıştır. Daha sonrasında ise en zor koşullarda büyük emekler sonucunda Koma Berxwedan oluşturuldu. Mücadele geliştikçe kültür-sanat çalışmaları da daha fazla geliştirilmiştir. Zindan direniş ruhu gerilla ile dağlara ardından da Kürt halkının bulunduğu her alana taşırıldı. 1980’lerin sonu 1990’ların başı ile birlikte Kürdistan tarihin en büyük halk serhildanlarına sahne olmuştur. PKK öncülüğünde tarihin en görkemli diriliş ve kültür devrimi gerçekleştirilmiştir. Kürt halkı şahsında insanlığın kök kültürü yeniden dirildi. Dili, kimliği, ismi dahi yasaklanan , tarihin en kadim halklarından biri yeniden doğuşunu gerçekleştirmiştir. Bu büyük bir Rönesans ve kültür devrimiydi. Aynı zamanda kadın ve gençlik devrimiydi. Bu tarih boyunca her türlü soykırım saldırılarına karşı dengbejleri, çirokları, masalları, destanları vb. kültürü ile direnmiş bir halkın büyük özgürleşme hamlesini ifade etmektedir. Kürt halkı korkunun ve köleliğin zincirlerini parçalamıştır.
Kürdistan da ölüm kaybetmiş ve özgür yaşam kazanmıştır. Binlerce şehit verilmiş, işkence ve zulümle karşılaşılmış ama özgür yaşam iddiasından bir adım dahi geri adım atılmamıştır. Halkın yüreği ve beyninde kurulan karakollar yıkılmıştır. Duyguları ve düşünceleri özgürleşmiştir. Başta Kürdistan olmak üzere Kürt halkı bulunduğu her alan ayağa kalkmış, her yer serhildan alanına dönüştürülmüştür. 1990’lara gelindiğinde belki de neolitik tarım ve köy devriminden sonra tarihin en büyük kültür devrimi, insanlığın kök kültürü üzerinde yine aynı topraklarda ve aynı halk öncülüğünde gerçekleştirilmiş oluyordu.
Bu Kültür ve Diriliş devriminin yarattığı ruh ve zemin üzerinde NÇM’nin kuruluşu gerçekleşti. Verilen destansı mücadele ve kahramanca şehadetlerle gelişen kültür devrimi sanatında gelişmesinin yolunu ardına kadar açmış oldu. Her alanda sanatı yapma ve geliştirmenin muazzam imkan ve olanaklarını yaratmıştır. Sanatın yolunu ardına kadar açmıştır. Gerisi bu yolda aşkla yürüme iddiasında olanların dürüstçe emek ve çabalarına kalmıştır. Kültür-sanat ve edebiyat konusunda vicdan sahibi olan kimselerin PKK’yi suçlamak bir yana minnet ve şükran duyacağı kesindir.
NÇM, halkın özgür yaşam mücadelesinde en kutsal kurumsallaşmayı ifade etmektedir. İnsanlık tarihinin demokratik, özgür ve eşitlikçi kök kültürü ve son kırk yılda yaratılan değerlere dayanmaktadır. Kapitalist hegemon sistem ve yerel acenteleri olan faşist devletlerin saldırılarının hedefi olmuştur. Yirmi yılı aşkın bir zamandır tüm saldırılara karşı direnmiştir. Bu yönelimler boşa çıkarılmış ve devrimci kültür-sanat çizgisinde ısrarı olunmuştur. NÇM, İstanbul gibi en büyük kültür-sanat ve Kürt mezarlığında kurulmuş , bunu İzmir, Adana ve ardından da Kürdistan’ın bir çok şehrindeki kurumsallaşma takip etmiştir. Kişilik, yaşam ve mücadeleleri ile ölümsüzleşen kültür-sanat şehitlerimiz devrimci bir gelenek ve alternatif çizgi yaratmıştır.
Ş. Aram Tigran, Ş. Mizgin, Ş. Sefkan, Ş. Ali Temel, Ş. Hêvi, Ş. Sarya, Ş. Serhat ve Ş. Delila’lar özgür yaşam ve sanatın en diri gücü olmayı başardılar. Kültürel soykırıma karşı zafer çizgisinin temsilini layıkıyla gerçekleştirdiler. Ancak günümüzde bu büyük sanat şehitlerinin takipçisi olmada ciddi yetersizlikler yaşanmaktadır. Kültür-sanat ve edebiyat alanın da kültürel soykırıma karşı mücadele de zayıflıklar yaşanmaktadır. Kapitalist sistemin popüler kültürünün hastalıklarından etkilenme devrimci sanatın geliştirilmesini engellemektedir. Yeniyi geliştirme bir yana yaratılan değerler dahi korunamamaktadır. Popüler kültür değerleri özünden boşaltarak meralaştırmaya çalışmaktadır.
Kapitalist sistemin kırım politikalarına karşı zihniyet ve vicdan devrimini gerçekleştirmeden güçlü bir sanatsal duruş sahibi olunamaz. Önder APO’nun yüzlerce ciltlik çözümlemeleri yine İmralı işkence sisteminin en zor koşullarında kaleme aldığı ve her biri kültür-sanat , edebiyat manifestosu değerindeki savunmalarından yeterince ilham almamak acı vericidir. Oysa Önder APO tarihte eşine ender rastlanacak şekilde kültür-sanat ve edebiyat hakkında kapsamlı değerlendirme ve çözümlemeleri yapmıştır. Kaldı ki, her önder aynı zamanda sanatçı bir kişiliktir. Eğer sanatçı toplum ve bireyi, yaşamını, duygu, düşünce ve ruhunu yeniden yaratıp inşa etmekse ki öyledir- Önder APO tarihin en büyük sanatçılarından biridir. Hem tarihsel olarak insanlığın kök kültürüne, hem de son kırk yılda yaratılan değerlere rağmen sanat yapmamayı anlamak gerçekten zor. Demek ki duygularda, ruhta aşınma var. İlkin zihniyet ve vicdan devrimine yönelmeden sanatsal üretime yönelmek özgür yaşamı yaratma da beyhude bir çabanın ötesine geçemez.
Duygu ve düşünceler özgür yaşama tutku ve aşk düzeyinde bağlanmadan ne demokratik komünal kültürel değerler korunabilir ne de bunlara dayanarak devrimci, alternatif sanat ve edebiyat geliştirilebilir.
Mücadele tarihimizin en kritik sürecinden geçmekteyiz. Kapitalist modernite ,tarihinin en zayıf dönemini yaşamaktadır. Bölgemizde adeta üçüncü dünya savaşı yaşanmaktadır. Önder APO halkların özgürleşme perspektif ve projesini en somut ve yalın bir şekilde sunmuştur. Demokratik Modernite , demokratik ulus perspektifi ile Rojava’da gerçekleşen Devrim hem halkımız hem bölge halkları hem de insanlık için büyük bir umut kaynağı olmuştur. Devrimi kalıcılaştırma ve yayma da başarılı olmak sömürgeciliğin sonunu getirecektir. Önder APO demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa hamlesiyle de sorunları demokratik siyasal yöntemlerle çözmeyi esas almaktadır. Fakat sistemin yaklaşımı hala inkar-imha da ısrar biçimindedir.
Yani askeri, siyasi, ekonomik, diplomatik vb. her alan da kıyasıya bir mücadele sürmektedir. Bu alanlarda ne kadar başarı kazanılırsa kazanılsın, mücadelenin sonucunu belirleyecek olan kültür sanat alanındaki mücadeledir. Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa sürecinin en temel çalışması da kültür-sanat çalışması olduğu kesindir. Sanat en özgür, en özgün, en yüce inşa ve yaratma faaliyetidir. Hiçbir askeri, siyasi vb. çalışma sanat kadar toplumun yüreğine, beynine hitap edemez. Sanatın dili hakikatin dilidir. Sanat dili ile hitap edilemeyecek ve kazanılamayacak yürek olmasa gerek. Askeri ve siyasi dilin kuruluğu ile toplumu hakikate çekmek çok zordur. Kapitalist sistemin yarattığı anlam, ahlak ve estetik yitiminin aşılmasının en etkili ve sonuç alıcı yolu sanattır. Müziğin, şiirin, resmin, sinema, tiyatro ve romanın toplumsal yaşamı kurma gücünden daha büyük bir güç olabilir mi? Dolayısıyla çok açıktır ki, beş bin yıllık süren mücadelenin sonucunu belirleyecek olan kültür-sanat alanıdır. Hangi sistem kendini inşa etme gücü ve yeteneğini gösterirse kazanan da o olacaktır.
Özgürlük mücadelemiz nihayi sonuca her zamandan daha yakındır. Tarihte eşine ender rastlanan kahramanlıklar yaşanıyor, bir yandan da halklar en büyük trajedileri yaşamaktadır. Toplumun her zamandan çok şiire ihtiyacı var , yine zaferin ezgisine , direnişin bestesine, dilsizlere dil, kör gözlere ışık olacak roman, tiyatro ve sinemaya ihtiyacı var. Hakikati his edecek ve topluma taşıyacak yüreklere ihtiyaç var. Tarihte ,her devrime sanatçılar en ön safta katılmış ve öncülük yapmışlardır. Günümüzde ise maalesef devrim , halk ve toplum yürekli sanatçılarını arıyor!
Sanatı her yönüyle geliştirebilme imkanları fazlası ile yaratılmıştır. NÇM’ler kültürel soykırıma karşı en güçlü direniş kalesi ve özgürlük mabedidir. Ş. Mizgin, Ş. Sefkan ve Ş. Delilaların hakikat tutkusu ile geliştirilecek devrimci sanat çizgisi demokratik modernitenin zaferinin teminatıdır.
Bizimkisi zamana ve mekana sığmayacak kadar büyük bir sevgi ve özlemin öyküsüdür trajik bir hikaye ve görkemli bir destandır.
Bizimkisi henüz romanı yazılmamış bir aşkın hikayesidir. Zamanın her anında yankılanan bir türkü notaya dökülmemiş bir klamdır.
Ve Şiiri yazılmamış şiirsel bir yaşamın öyküsüdür bizimkisi.