HABER MERKEZİ –
Önder Apo’nun çözümlemelerinden …..
– Bu devrenin eğitim çalışmalarına katılmış bulunuyorum. Ülkedeki mücadeleyle ortaya çıkan sorunlar ve ağırlıklı olarak burada geliştirmeye çalıştığımız çözümlemeler önemini koruyor. Mücadelenin sorunları, partileşme sorunları ağırlığını devam ettiriyor. Şahsınızda yaşananlar, hareketin bünyesine nefes aldırmıyor. Tüm gücümüzle sonuca gitmek istiyoruz, fakat elimizdeki malzemenin sürekli dökülmesi inşa faaliyetlerimizi çok ağırlaştırıyor ve sıkça da tekrar yıkıp tekrar yapma gibi bir sonuçla karşı karşıya geliyoruz.
Yanılgılı yaklaşımların çok tutucu bir tarzda kendini dayattığı, yaratıcılığın çok kısır olduğu, inanılmaz taktik dışılığın, taktik kişiliğe gelememenin esef edilecek noktalarda kendini sürdürdüğü biliniyor. Hiç şüphesiz Kürtlerin kişilik sorunları var. Kişiliğin yoğrulduğu sosyal, kültürel, siyasal ve ondan da öteye tanınmaz gerçekliği var. Ama yine de böyle olmaması gerekirdi. Özellikle kavramada ısrarlı olmamak, dürüst olmamak veya alabildiğine gafleti, sorumsuzluğu, iddiasızlığı, yüzeyselliği, davanın emrettiklerinin son derece çok gerisinde, mücadelenin çıkarlarının çok gerisinde bir durumu normal görmek; hatta bu konudaki dağınıklık, sistemsizlik, mevcut gelişmeleri karşılamak şurada kalsın, gelişmelerin ortaya çıkardığı sorunları daha da artıracaktır.
Ne yazık ki, elemanlarımızın nedeni yakalayıp sonuca gitme konusundaki kısırlığı da bir o denli gerçektir. Karşımızdaki kişilik sonuca gidemiyor. Sanıldığından daha fazla dökük, yıkık, zayıf ve bunu da demagojiyle kapatmaya çalışıyor. Yani söz ayrı gerçek ayrı, kapasite ayrı biçim ayrı olduğundan bu kişiliğin devrim gibi bir olay karşısında tutunması, sonuca gitmesi mümkün değil. Bunu halletmeye çalışıyoruz. Devrenin temel gündemi budur. Sonuca gitmeyi bilmek gerekir. Biraz kendinize güveniniz, sözünüze bağlılık varsa, bir çözüme veya sonuca ulaşmak gerekiyor. Neyi başarabiliriz? Karar verildiğinde, bir söz söylenildiğinde gereği kararlılıkla yapılır. Sözüyle bu kadar oynayan kişiliğin, devrimci mücadele gibi çok ciddi bir olayda umut vaat etmesi mümkün değildir.
Devrimci zavallılık, herhangi bir karşıdevrim etkisinden daha az tehlikeli değildir. Kendini esasta görememe, kararlaştıramama, son tahlilde kendini düşmanın saldırısından, egemenliğinden, hatta yaşam tarzından kurtaramamadır. Bir nevi teslim olmadır. Bu yaygın bir biçimde yaşanıyor. Bu aşılmadıkça bizde işlerin ilerlemeyeceğini görüyorsunuz. İçinizde kapıları yenilgiye kapatan kaç kişi var? Bir elin parmak sayısı kadar olduğunu sanmıyorum. Bununla kendinizi kavramaya vermediğinizi derinden fark ediyoruz. Burada sorumsuzluk ve çocukluk var. Bırakalım gerçeklere ulaşmayı, kavramaya bile yanaşmamaya ne ad vereceğiz? Bunun sınıfsallıkla, siyasallıkla ilişkisi nedir? “Biz böyleyiz” edebiyatını normal göremeyiz. Toplumumuzu bilirsiniz, köy fesatçılığı, mahalle kültürü, kahve kültürü, hatta kocakarı dedikoduculuğu tarzında bir yaşam, genel olarak toplumsal yapımıza çok egemendir. Bu gelenek sizde “kavrasak da olur, kavramazsak da” biçimindedir.
İnanç düzeyinde belirtiliyor, “Allah’ımıza inanıyoruz” deniliyor, fakat bu inancın savaşa ne kadar dönüştüğü belli değil. Allah’a inanmak eskiden bir savaş gerekçesiydi. Daha sonra soysuzlaştı. Şimdi bol bol laf var, ama Müslüman olmama sonuna kadar yaşanıyor. Devrimin de bazı kavramları adeta böyle öğreniliyor. Onu savaşa dönüştürme yok. Sürekli halk savaşından bahsettik, bu konuda kitaplar yazıldı, birçok arkadaşımız bu teoriye oldukça inandılar. Fakat pratikleri bu savaşı engelleme pratiğiydi. Hem bu kadar yazacaksın, hem de pratiğin bunu engelleyecek! İşte burada kendini aldatma ve ikiyüzlülük var. “Olmadı, ne yapalım” şeklinde bahaneler çok. Parti, örgütlenme ve diğer konularda da gereklerini yerine getirmede fazla başarılı değilsiniz.
Bir parti nasıl temsil edilir? Nasıl örgütlendirilir? Bu konuda pratiklerinizin ne söylediğine, bununla ne kadar çeliştiğinize bakalım. Ortaya koymaktan da öteye artık aşalım diyoruz. İddiacılık, tartışmacılık dönemi geçti, artık sonuca gitme dönemi olmalı. Yaşadıklarımız bunu hem zorunlu kılıyor, hem de mümkün kılıyor. Sonuca gidilecek bir aşamadayız. Bu konuda fazla taktikçi olmak, ısrar etmek iyi değil. Baştan önyargılı ve dogmatik kurulmuş kişilik, iflasa yatmış kişiliktir. Artık anlamlı değil, onu bırakmak gerek. Sonuca giden kişilik imkan dahiline girmiştir, işleri becerebilme imkanı vardır.
Kavrama gücünüzü biraz geliştirirseniz ve söylediğiniz gibi kendinizi biraz adarsanız, sonuca gidebilirsiniz. Bunun gerektirdiği birçok özelliği yakalamak temel uğraşınız olursa imkansız değildir. Mevcut durumla kararlaştırma önemlidir. Biz hiçbir zaman bir insanı basit ele almadık veya içimizden atmadık. Bu çalışmaları durumu kurtarmak için yapmıyoruz. Baştan beri pratiğimize damgasını vuran, mutlaka dönemi kurtarabilecek bir çalışmaya yol açmak istiyoruz. Bu bizim tarzımızdır. Bizi bu kadar tekrarlamayla karşı karşıya bırakmak; sizin açınızdan büyük kayıp anlamına gelir. Biz hareketi genelde yine yürütürüz. Neye mal olursa olsun hareket genelde yürüyor. Haklı veya haksız, yerinde veya yerinde olmayan tutumlarla kaybetmesi, hem de bir şey vermeden, talihsiz bir biçimde kaybetmesi çok kötüdür. Önemli rollerle sahnede yer almak gerekirken, mücadelede yer tutmak gerekirken, çok kısır, bir atımlık barut gibi patlayıp sönmeyin. Kişiliğinizin çok iddialı olması, sonuç alıcı olması, aslında karar verdiğiniz bir yaşam tarzı olup kendinize layık gördüğünüz veya içine girdiğiniz koşulların mutlak bir gereğidir.
Kayıplarımızın nedenlerine baktığınızda, biraz daha iyi anlarsınız. Kendini eğitime doğru dürüst verememeden tutalım tek düzeliğe kadar, yaratıcılıktan, savaş gerçeğinden çok uzak, düşmanı kavramaktan uzak, yol-yöntem ve taktikten uzak keyfi bir durum görülür. Dar bir yaşam tarzına alışmış, yeter ki kendini fazla yormasın, ya da yorarsa da hamal tarzı yorsun yaklaşımı söz konusudur. En kaba tarzda siyasi niteliği, devrimci niteliği, askeri niteliği olmadan savaşmayı, yaşamayı esas alıyor, bunu kolay sanıyor.
Savaş kişiliği taktik kişiliğidir. Sizde yirmi dört saat boyunca ayrılıkları gözeten, fark eden, ona göre davranış ortaya çıkaran kişilik yok. Hepsi Allah’ın zavallısı gibi. Bir yerde bir tarzı geliştirmek, diğer yerde tersini yapmak aklına bile gelmez. Yaşamı böyle kurtaramazsınız. Geleneksel kişilik sonuç alamaz. Mevcut çözümlemelerin özümsenmesi gerekirken, buna gereksinme bile duymazsanız, hayatın bin bir sorununu nasıl çözeceksiniz. Kavramaya bile yanaşmazsanız, hangi başarıdan söz edebilirsiniz? Çok ucuz kaybedersiniz ve nitekim böyle kaybediliyor. Bizim savaş düzeyimizi zafere doğru seyrettirmek deha gerektirmez. Sıradan gerçeklerimiz konusunda sorumlu, dürüst, biraz sağı solu yoklayan bir tarzda yaklaşılırsa bu iş yürür. Aslında objektif ajanlık bütün savaş gerçeğimizde, örgüt gerçeğimizde kendini böyle diken gibi batırıyor. Kendi aranızda yaşadığınıza bakın. Mevcut durumda birbirini güçlendirme değil, aykırılıklarla, çapraşıklıklarla boşa çıkarmalar var. Bunların düzeyinin ne olduğunu da halen anlayamadım. Bu düşman etkisinin sonuç almasıdır. Bütün pratiklerinize bakın; niye dürüst olamadınız, niye uyumlu bir güçlenmeyi başaramadınız? Sorumlusu kim? Kuru iddiacılık, birbirini çekememe bizim toplumumuzun egemen özelliğidir. Bunun düşmanla bağlantıları açıktır.
Biz devrimi yine de yürütürüz. Aslında pratikleriniz partiyi belki bin defa yıkmayı doğuracaktı, fakat bunun sorumluluğumuz altında mümkün olmadığını gördünüz. Çoğunuz kendi pratiklerinizi irdeleyin, yıkış pratiği olduğunu göreceksiniz. Hem de iyi niyetlisiniz, fakat çok yapıcı olmamanız sizin için bir yenilgidir. Bunu önlemeye çalışıyoruz. Yetmeyen nefes, yetmeyen dehalık, yetmeyen sabır gücü kimindir? Fırsatı değerlendirememe kimin özelliğidir? Dua edin ki bu yılları çok berbat bir yenilgi haline getirilmesine yine biz meydan vermedik. Bunu anlayın, gerçekleri yerli yerine oturtun, kendinize hakim olun, o da yeter. Olumlu bir adımın sahibi olamıyorsanız, yıkma adımlarının da sahibi olmayın. O noktada durun. Sizinle oynanmış, her türlü temel insanı gerçeklerden uzak büyütülmüş olduğunuzu anladık, ama sizin de bir insanlık davanız ve verdiğiniz bazı sözleriniz var. Artık sözlerinizin sahibi olacaksınız. Yaşam konusunda bütün doğrultularda olumlu yönden sizin de birkaç adımınızın olması gerekiyor. Devrim, yaratma ve düzenleme sanatıdır.
Açımladığımız militanlık zor mu anlaşılıyor, kişiliğinizde neden kabul görmüyor? Kişiliğiniz neden hala kapalıdır? Bundan sonra ulaşmak için hangi tedbirleri alalım? Birbirimize ne yapalım? Tartışma, eleştiri-özeleştiride ne yapmalıyız veya hastalıklarınız ne kadar derine işlemiş, tedavi için ne yapmalıyız, değişime dönüşüme inanıyor muyuz, başarabilecek miyiz? Sizi zorlamayalım, mümkün gördüğünüz gibi olsun. Devreye bu temelde yaklaşıyoruz. Bu önemlidir. İflah olmazlık varsa anlayalım. Çok ciddi gerilik durumları söz konusu ise, üzerine eğilelim, fakat bunu bir kader olarak da görmeyelim. Gafiller varsa, onları da görelim. En kötüsü de başarısız bir kişiliği kader gibi gören kişiliktir. Buna da bir son verelim. Biz zaferden başka hiçbir şeyin durumu kurtaramayacağı, bırak kurtarması, teslim olsak bile karşılığının bir hiç olduğu bir durumla karşı karşıyayız.
Bütün yaşam unsurları bizde şunu zorluyor; mutlaka başarırsan sana bir çıkış vardır. Bu baştan beri böyleydi. Bunu anlayacaksınız, bunu anlayamamanız sizi rahat, edilgen her tarafa açık bir yaşam ile karşı karşıya bırakıyor. Eğer siz mutlaka zorunluluğu görmüş olsaydınız ve bunu büyük bir sorumlulukla karşılasaydınız, militanlık düzeyinizin başarmaması mümkün değildi. Her el atılan görevde kesin başarı söz konusu olurdu. Son tahlilde kendini PKK’nin emrettiği tarzda örgütleyememe, kendini düzenleyememe, kendini dönüştürmeme, kendini bir bütün olarak militanlaştırmama sizi başarısız kılıyor. Başarısızlığın nedenlerini başka yerde aramayın. Başarı istiyorsanız bunun çözümlenmesi, sonuca gitmesi de bu temelde olur.
Anlamanızı önemle vurguladım, hiç olmazsa anlamaya yanaşacaksınız. Anlamaya yanaşmak demek, kendini konuşturmak, kendi keyfiliğini daha incelterek değişik bir tarzda sürdürmek, bu raporları böyle yazmak demek değildir. Hiç olmazsa arkadaşlar var. Onlar artık anlama işini tam başarmalılar ve önümüzdeki dönemde alacakları bazı görevlere başarı şansı verecek, imhayı dıştalayabilecek bir işlerlik kazandırmalılar. Yeni gelenler belki bizi tam anlamayabilirler. Yılların tartışmasının çözümlemelerine dayanarak bunları özlü geçiyoruz. Onları kavrayabilmek için çözümlemeler üzerine daha iyi duracaklar ki, bununla ne kastedildiğini anlayabilsinler. Fakat çok eski arkadaşlar var. Önemli bir kesiminin kavraması zor değil. Görevlere bu tarzda bir yaklaşımı sağlamanız zor değil.
Biraz da sizi dinleyelim. Bir şeyler yapmaya çalışırken sizi dinlemek gerekiyor. Durumlarınızı dinleyelim ki, daha iyi karşılıklar verebilelim. Bu çerçeveyi bundan sonra bir parti resmiyeti, bir parti sorumluluğu altında daha iyi yaşayalım diye çizdim. Artık keyfi devrimcilik, keyfi particilik yerine, sorumlu devrimciliğe, kolektif devrimciliğe, resmi devrimciliğe gelelim. Bunun ölçülerine biraz hakim olalım. Bu olmazsa kolektif hareket, bir parti hareketi, bir ordu hareketi düzenlenemez. PKK’nin sorunları ortadadır, PKK’nin kayıp nedenleri ortadadır, ama PKK’nin kazanma yönleri de ortadadır. Siz bu konuda ne yapabilirsiniz? İddianız nedir, gücünüz nedir? Hiç şüphesiz iddia ve güç isteriz, hem de önder düzeyde. Kesinlikle ihtiyaç da var ve bu benim yalnız sürükleyeceğim bir görev de değil. Bu noktadan sonra artık kaybetmemeliyiz. Fakat bu da gerçek önderlerle mümkündür. Başarabilen önderlerle her şeyiyle emre amade, gelişmeye amansız yol açabilen militanlarla mümkündür.
Devre bünyesinde, gelişmemekte ısrar eden var mı? Devreyi bu çerçevede kavramakta zayıflıklar halen ne düzeyde?
Numan: Başkanım, eski yaşam tarzının gelişmelere ayak uyduramaması ve dönüşümde zayıflık, tutuculuk biçiminde kendisini gösteren olumsuzluklar var. Bunun dışında esas itibariyle tedbirler alınmıştır. Parti Önderliğinin çözümlemeleri sağlam bir yürüyüş için yeterli ve gerekli tedbirlerdir, yürünebilir.
– Durumları daha iyi anlayalım. Bu çerçevenin gerekleri giderek hakim oluyor mu?
Nu.: Esas hakim olan budur Başkanım. Ağırlıklı olarak gerilikler vardır, yapının yenilikleri vardır. Bir bütün olarak eski arkadaşlarda dönüşümde zayıflık, yenilerde eğitimi kavramada zayıflıklar var, fakat giderek yoğunlaşılıyor. Devrenin önemli bir noktasıdır. O konuda da esasta egemen olan yan, gelişen yandır. Devrenin bütünü için bu söylenebilir.
– Raporlarda “tam amaca ulaşılamadı” diye yazmışsınız.
Nu.: Başkanım, o ilk on günlük faaliyetlerimizde bir bütün olarak yeni olma söz konusuydu. O konuda gerek yapıdan, gerek yönetimden arkadaşların bir bütün olarak olayın ağırlığını hissedip kendini yaşama katmasını bilmemekten kaynaklanan bir durumdur, fakat kısa sürede aşıldı.
– Ülkedeki sorunların bilinciyle mi hareket ediliyor?
Nu.: Esas olan odur Başkanım. Bu yönlü devre arasında tartışmalarımız da gelişti. Takım bünyelerinde de o yönde tartışmalar gelişti.
– Halen ülkedeki kadro savaşçı yapısı, açık ki kendinden çok emin ve başarıyı garantilemiş bir stilde görünmüyor. Devre bunu sıkı sıkıya göz önüne getirerek kendisine şekil vermek durumundadır.
Nu.: Asıl sorunumuz oydu. Tartışmalarda, toplantılarda devrenin hangi tarzda bir çalışmanın sahibi olması gerektiği üzerinde duruldu. Esas olarak parti edebiyatından, önderlikte devrimin bütün sorunlarına yeterli çözümlerin getirildiğini, burada sadece direnenin kişilikler olduğu, esasen kişiliklerin çözümlemesi gerektiğini ve bu temelde ancak verilen bu esaslar içinde yürünebileceğini, karar gücü, uygulama gücü olma, sonuç alıcı olma döneminin açıldığını belirttik.
– Devre buna cevap olacaktır. Biz yine kader gibi karşılamayacağız. Taktiğe asgari hakimiyetin sağlanamamasını bir hata veya suç düzeyinde telaki edeceğiz. Taktiğe ısrarla gelememe, çok kolay kaybetmeyi ciddi bir sorumsuzluk olarak değerlendireceğiz. Devrenin bu konuda sorumluluk bilinci ne düzeyde? Yani “bir kaderdir, ucuzca kaybedilebilir” demek artık bir suç durumunu ifade edecektir.
Nu.: Giderek daha fazla hissediliyor.
– Artık ölmek de durumu kurtarmaz. Giderek değil, çok hızla bu sonuca ulaşmak gerekiyor. Nedensiz kayıp, çok ucuz kayıp nedir, niye layık görülecek, niye kabul görecek? Hangi gerekçeyle bir taktiğe doğru dürüst işlerlik verememe, kendini ucuz kayba yatırma, örgütü yatırma, silahını kaptırmanın gerekçesi olamaz. Bunu önlemek zorundayız. Disiplinle, cezalandırmayla ucuz kayba giden yolları tıkamalıyız. Bizim çalışmalarımızın kişiden beklediği şudur; kolay kaybetmez, zaferi kesinleştirir, illa bir şeyin karşısında olacaksa, onu da gerektiği yerde ve zamanda verir. PKK bunun dışında bir savaşçılığa meydan vermiyor. Devrenin bu noktayı bütünüyle anlaması gerekir, yapımızın artık anlaması gerekiyor. Şimdiye kadar kişiliğinizin buna ulaşmama nedenleri ne olursa olsun, bundan böyle emredici bir tarzda ulaşacaksınız. Militana, militanın görev anlayışına artık bu temelde ulaşmalıyız.
Biz bunu ne kadar aştıysak, ülkeye gidenler o kadar tersini yaptı. Bu bir kader değil. Hayır! Belki buna ulaşmadıkları için o sorumluluk duyan birçok arkadaş, kendilerini de, bizi de çok kolay tasfiye ettiler. Hem de bu yıl, çok ileri düzeyde arkadaşlar vardı. İlk devrede gönderdiklerimiz vardı, en çok uyardıklarımız onlardı. Nedenleri ne olursa olsun, bir devrimci kendi emniyetini de garantiye almalı, bir komutayı devralan kişi, öncelikle içte-dışta her türlü tehlikeyi bertaraf eden bir çalışmanın, bir yürüyüşün sahibi olmalıdır. Mahirgil gitti, pratiğe yöneldi, bir ay geçmeden nedenleri ne olursa olsun kaybedildi. Sanırım düşmanın son taktik yönelimleri vardır. Aslında bizimkiler bir saldırı tarzına alışmış. Eskiden çok savunmacıydılar, şimdi de çok saldırmacı mı diyelim; düşman ikisini de kötü ödettiriyor. Biz bunun günlük olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledik. Emniyeti, taktiği, güttüğü saldırı ve savunmayı her alana yirmi dört saatte nasıl oturtabiliriz? Taktik önderlik budur dedik. Bu çalışma hususları söz konusu olduğunda, taktiğin gereklerini oturtamama ve birçok kayba yol açma kabul edilemez.
Bazıları çok daha sorumsuz davranıyor, aylar geçtiği halde kendini vermiyor. Bu konuda raporlar vardır. Ölümün onu bulabileceğini bilmiyor ve ölüm onu buluyor da. Ne yapmalıyım, nasıl önlemeliyim sorusunu kendisine sormuyor. Dağda her tarafı kuşatılmış, önünde bazı fırsatlar var, onları değerlendirebilse belki yaşayabilir, ama onu hiç görmüyor. Bir hayalin peşinde, bir gafletin içinde yatıyor ve ölüm onu bulduğunda vereceği ciddi bir cevabı yok. Bu durum bizi sarsıyor. PKK tarzında katılım bu değildir. Ben zaten bundan sonra bu tip raporları küfürle karşılayacağım, neye mal olursa olsun ciddiye almayacağım. “Yapamamış, kendini yere atmış” diyenleri artık içimizde tutmayacağız. Bu kişilik kaç para eder? Kendisiyle ve yaşamla bu kadar oynayan kişilik makul olamaz. Hazır imkanları bile değerlendiremeyenlere artık gereken saygıyı asla göstermeyeceğim. Biz bu hastaları, koca bebekleri, cüce adamları ne yapacağız? Biz naziktirler, büyümeye ihtiyaçları var, fazla yüklenmeyelim derken, siz kof bir yaşamın üzerine oturuyorsunuz. Geçmişte yaptık da ne oldu? Bu temelde gitmesi gereken gider, yapması gereken yapar. Aylarca boş dolaşma, imkanı değerlendirememenin sonu, ya örgütün tasfiyesi, ya da imhadır. Artık örgütümüzün geldiği düzey bunları kabul etmeme düzeyidir. Bunun derin bilinciyle hareket etmelisiniz. Tarzınız sizi sonuca ulaştırabilmeli. Ben bunun önünde ciddi engel görmüyorum. Her yerde, her zaman görevlere ulaşabilecek gücünüz olmalı. Zindan kadrosunun dönüşümü nasıl?
Nu.: Esas olarak dönüşüm ve gelişme vardır. Ama on beş yıllık bir birikimin üzerinde böylesine yavaş gelişme, mevcut gerçeklerimiz karşısında fazla başarılı bir gelişme sayılmaz. Esas olarak gelişen yan olumludur. Biraz ortamın yakıcılığını hissettirmemeden kaynaklanan bir yavaş dönüşüm görülüyor.
– Yani düzeni yaşamaya açık hale getirilmiş kişilik aşılıyor mu?
Nu.: Başkanım, onu objektif olarak yaşamaktan ziyade daha çok düzenin vermiş olduğu yaşam anlayışının özünü önemsememeden kaynaklanan, olaylar ve olgular karşısında bir PKK’li gibi tavır takınamama, bir PKK’linin reflekslerini gösterememe durumu var.
– Anlaşılıyor. O düzene açılma, PKK’nin disiplin, siyasi, askeri, örgütsel tarzından, çalışmasından kaçma ve düzenin yol verdiği, esas aldığı kişiliğe özenmedir. Çok fark etmeden, ince bir tarzda da olsa zaten fazla açık olamaz objektif olarak olur. Tabii yine bilinçli olmaz. Sizin yaşadığınız en büyük çelişki, bir davranış, bir his, bir yaşam tarzı olarak kendini buna açık tutmaktır. Bu çelişki parti lehine çözümleniyor mu? Burası çok önemlidir.
Nu.: Esas olan parti lehine çözülen yandır. Öbürü ise kavrandıkça aşılıyor. O eski yaşam tarzına fazla nefes alma olanağı verilmiyor.
– Bu nefes vermeme biçiminde değil, biraz da gönüllülük temelinde olur. Yani bir tercih olarak halen parti esas alınmıyor mu? Yoksa aksi halde reformizme ve tasfiyeciliğe gider.
Nu.: Esas alınan partidir, ama bu gerçeklerimiz karşısında yeterli değil. Önemli olan pratik yaşamdır.
– Pratik yaşamda da reformizmi davet eden yaklaşımlar var mı?
Nu.: Süreci geçiştirme görülüyor.
– Geçiştirme, reformizme kapıyı açık bırakmadır ve ilerde de er-geç tasfiyeci olurlar. Zindan pratiğini yaşayan arkadaşlar ne diyor? Bu ayda sanırım iyi bir netleşmenin doğması gerekirdi. Özellikle Konferanstan sonra bazı gerçeklerin çok çarpıcı bir biçimde kendini kanıtlaması gerekirdi. Başlangıçta geldiklerinde sanırım önyargı ve gaflet durumu güçlüydü değil mi? Bu bence çoğunluktaydı, yani birkaç kişiye özgü bir durum değildi.
Nu.: Bu büyük oranda yerle bir oldu Başkanım. Hepimizde de vardı.
– Bazılarında aşırı seyrediyordu. Gafil ve önyargılıydınız. İşi bizi dinlememeye kadar uzatmıştınız değil mi?
Nu.: Evet Başkanım.
– Ama bu ciddi bir zayıflığa işaret eder. Yani yine zorlama yok, görüş tarzınız partiden yanaysa kabul görebilir. Yoksa reformizmin ince bir tarzda sürdürülmesinin anlamsız olduğunu söyledim. PKK’nin yalnız kendi içinde değil, bütün Türkiye çapında da kapıları reformizme kapattığını görebilmeliyiz. Fakat gerçekten reformizme oldukça açık bir yönelimle partiye geldiğinizi kabul etmeniz gerekir ve bu objektif olarak en ciddi tehlikelerden birisiydi. İçerdeki PKK’lileşme durumu ile buradaki PKK’lileşme arasındaki fark iyi kavranılmalıdır. Bence kavranılmış olunmalı ve yaşatan PKK savaşır.
Bu gelişme istekli oluyor mu? Sanırım gereğine şiddetle inanma temelinde oluyor. Neydi içinde bulunulan durumla şimdiki durum, bunun üzerinde daha tartışırız. Sanırım devre sonuçlandığında biraz daha kesin sonuca ulaşabilir. Bu noktada aslında biçimi yaşıyordu. PKK’lileşme tarzında özde değil de, biçimde tehlikeli bir şey vardı sanıyorum. Bu konudaki değerlendirmelerimizin isabetli olduğu anlaşılıyor. O bütün cezaevi için öngörülen bir uç noktada seyretmeydi.
Özel savaşın kuşatması altında bir yaşamı, direniş pratiğini büyük bir çözümlemeye tabi tutamamasında, bir yandan karşı baskı ortamında ve yaşamın algılanışı tarzında zindanın kendine has sonuçları vardır. Değişik bir zafer anlayışına kaptırmış kendini. Daha doğrusu zindanın “direndik, kazandık” yanılgısını yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Bunun bir sapmasını yaşıyordu. “Direndik, kazandık” formülü hayli eleştiriye açık bir formüldür. Zindandaki direnme ve bu temelde kazanmanın kesin gözden geçirilmesi gerekiyor. Aslında biraz “direndik, kazandık” formülünün kurbanısınız. Yani nasıl direnildi, nasıl kazanıldı, bunu çok köklü bir çözümlemeye tabi tutamamanız, duygu ve hislerle bunu idare etmeniz, içine düştüğünüz yanılgının çok önemli bir nedeni oluyor, zindan yaşamının bir sonucu oluyor. Aslında direnme doğru, ama kazanma durumu doğru değil. Tamamen düşmanın kuşatması altında tam bir kazanmadan nasıl bahsedilebilir? Dört tarafı kuşatılmış tutsak bir direnmeyle, mutlak bir kazanma mümkün değildir. Ama buna kendini inandırma yanılgılara yol açabiliyor, sapmaya kadar gidebiliyor.
Burada da bizim karşımızda bazı arkadaşlar oldukça kendilerini kaptırmışlardı. Birkaç eylemi zafer olarak değerlendirme durumuna girdiler. Zafer dediklerinin arkasını biz getirmeseydik, kendi başına büyük bir yenilginin nedeni olabilir. Birkaç eylem, birkaç küçük başarıyı, yıllarca gıda haline getirilenler vardır. Sizin eylemlerinizin, birkaç pratiğinizin sonucu işlenmezse, gerekeni karşılamazsa bir felakete götürebilir. Bir karakolda on komando jandarma vurma, TC’nin bize karşı savaşını şiddetlendirir. Savaşın bir aylık karşılanması bile mucizeli bir çaba ister. Bizim militan bunlardan habersiz, bu çabayı gösterme gereğine bile inanmıyor. “Vurduk, başardık” diyor; bu kadar dar! Bu kadar sonuçsuz, bu kadar sonucu kestirilemeyen bir eylemle kazanma şurada kalsın, büyük bir felakete götürebilir. Nitekim Kürt isyanlarının hemen hepsindeki felaket bu anlayışla bağlantılıdır. Bunu çok işledik. Eğer bizim önderliksel çabalarımızı anlamak istiyorsanız, hemen hemen hepinizin zindan direnmesinin, pratiği de dahil, karakol baskınının bir felaketin nedeni olabileceğini görmeniz gerekir.
Direnmişsiniz, ama düşman imhayı dayatır. İmhayı boşa çıkarmak için muazzam bir örgütsel çabaya ihtiyaç vardır. Hem de çok özgür bir parti çabasına, önderlik çabasına ihtiyaç gösterir. Bunu göz önüne getirememe, kendini bir eylemle bir alanda sınırlama, geneli görememe, bu temelde direnmeyi zafer olarak değerlendirme, sanıyorum sizdeki bu çok kötü yanılgıları getirebilmiştir. Halen ülkedeki birçok militanımız da, sınırlı bir gelişmeyi mutlak bir zafer yerine koyabiliyor. Ama biz mutlak zaferden çok uzak olduğunuz noktada tedbirleri günlük olarak burada almazsak, her şeyin çok kısa bir sürede elimizden alınacağı açıktır. İşte sizin göremediğiniz bu! Görüp de tedbirlerini almazsanız, kaybedersiniz. Zindanda tedbir almak mümkün değil, gerillayı zindanda geliştiremezsiniz. Ama zafere kendinizi inandırmışsınız. Bu er-geç bir yanlışı idealize etmeye götürür. “İdealde başardık, tam PKK’liyiz, hem de kazanan bir PKK’liyiz” gibi bir sapmaya götüreceği kaçınılmazdır. Bu PKK’de yaygındır.
Ben şimdiye kadar bu temelde hiçbir başarıya kendimi inandırmadım, hatta onlara ciddi bir başarı bile demem. Bırakın zafer sarhoşluğuna kendimi kaptırma, ortaya çıkan ağır sorunlar altında adeta tüylerim diken diken olur. Sizin “direndik, kazandık” dediğiniz noktada, benim kıyamet kadar endişelerim, sorunlarım artıyor. Gerçekten de fark budur. Sanırım siz de bunu görüyorsunuz. Düşmanın bu kadar saldırısı var. Kim karşılayacak? Yeni eylemlerin gelişimine nasıl yol açılacak? Serhıldan örgütlenmesi, öncülük örgütlenmesi, HEP’in önünün açık tutulması, bela olmaktan çıkarıp bir gelişme aracına dönüştürülmesi, bir yığın başka çalışmalar var. Legal-illegal örgütlerin önünü açık tutmak için amansız bir çalışma gerekiyor. Kim bu çalışmayı yapacak? Hangi önder yapacak, militan yapacak? Olmazsa olur mu? Kendinizi bir gün bunun içine daldırın, yakanızı tutarlar, eylemliliğin sonunu getiremezsiniz. Zaten birkaç eylemin ardında boğuluyor, sonunu getiremiyorsunuz. Peki bu savaşı daha ileri boyutlara nasıl tırmandıracağız? Bunun bir sorumlusu olmayacak mı? Kim yapacak? Sizin idealizminiz burada. Kim yaparsa yapsın, o ideal PKK’lidir. İdeal PKK; pratik sorunlarını daha iyi çözen PKK ile mümkündür. Bu konuda gerçeğe cesaretlice yaklaşmak gerekir.
Günlük olarak yürütülmesi gereken PKK’ye cesaretiniz olmalı, kaçmamalısınız, bu konuda cesur olmalısınız. PKK’nin günlük gelişmesine günlük olarak güç getirme, onun savaşçısı olma -kadrosudur, silahıdır, pratik sorunlarıdır- ona güç getirme ve ideal PKK’ye gitme temel hedef olmalıdır. Bu konuda ben eskiden vicdanınız da yok diyordum. Herhalde biraz vicdan kazandınız. Pratikte boğulanlar da fazla PKK’yi geliştiremez. PKK’nin doğrultusunu sürekli açık tutma kadar, olumsuz pratikte onu boğma da tehlikelidir. Dar pratikçilik bir çoğunu boğuyor. Bunlara dikkat edeceksiniz
PKK; perspektif, plan ve öngörü demektir. Bunları biz biraz böyle yürüttük. Bu çabaları görüyorsunuz. Bu temelde PKK’lileşmeyi kabul ediyoruz. Bence zor da olsa PKK’ye yetişmelisiniz ve mutlaka başarmalısınız.