Dünyanın neresinde ve nasıl olursa olsun gerçekleşen her devrim ya kültür kaynağından beslenmiştir ya da beslenecektir. Çünkü devrimci kültür ve sanatın, hatta diğer kültür ve sanat yaratımlarının beslemediği bir toplumsallık olamaz. Toplumun anlam dünyası, artı manevi dünyası eşittir kültür. Toplumu kültürel niteliğinden ayırırsanız ortada ne toplum ne de devrim kalır. Bir devrimin ve onun üzerinden geliştiği toplumsal yapıların ana kaynağı, can damarı kültürdür. Toplumsallığın olduğu yerde kültür, kültürün olduğu yerde ise toplumsallık vardır. Bu açıdan biri olmadan diğeri söz konusu edilemez. Ayrıca bahsi geçen Kürdistan devrimi olunca kültür sorununa daha fazla eğilmeyi gerektirmektedir. Çünkü Kürdistan söz konusu edildiğinde kültürün, sanatın, edebiyatın hatta varlığın kendisinin bile büyük bir soykırım tehdidi altında olduğunu biliyoruz. Önderliğimiz ‘Toplum söz konusu olduğunda, dar anlamda kültürü anlam dünyası, ahlâk yasası, zihniyeti, sanatı ve bilimi olarak tanımlıyoruz. Politik, ekonomik ve sosyal kurumlar bu dar anlamla bütünleştirilerek geniş anlamda genel kültür tanımına geçilir. Bir toplum kurumsal olarak dağıtıldıktan sonra artık onun anlamından, dar kültüründen bahsedilemez. Bu durumda kurum bir tas su gibidir. Tas kırıldıktan sonra açık ki suyun varlığından bahsedilemez. Bahsedilse bile, o artık tasın sahibi için su değil, başka topraklar veya kapların sahiplerine akmış bir yaşam unsurudur. Zihniyet ve estetik dünyasını yitiren bir toplum çürümeye, vahşice parçalanmaya ve yenmeye terk edilmiş bir leşe benzemektedir. Dilin kendisi bir toplumun kazandığı zihniyet, ahlâk ve estetik duygu ve düşüncenin toplumsal birikimidir; anlam ve duygunun bilince çıkmış, ifadeye kavuşmuş kimliksel ve ansal varoluşudur. Dile kavuşan toplum, yaşamın güçlü gerekçesine sahip olmuş demektir. Dilin gelişkinlik düzeyi yaşamın gelişkinlik düzeyidir.’’ demektedir. Dolayısıyla toplumların, halkların, insanların özelde de kadınların kendilerine özgü ve geleceğe taşırılacak olan tüm maddi ve manevi değerler bütününü yaşamları pahasına korumaya çalışmaları bundandır diyebiliriz. İnsana ilişkin bir kavram olarak kültür, Neolitik devrimden birikerek, paylaşılarak kadın öncülüklü bir sistemin ve zihniyetin kendisi olduğunu ortaya koymuştur. Tarih içerisinde yaratılan ve insan emeğinden, özelde de ekin ekmekten gelen bir anlamı taşımasından ötürü kadın kimlikli bir anlam ve önemi vardır.
Ortadoğu özelde de Kürdistan toplumlarına dayatılan ise özünden çıkarılmış, yabancı, egemen ve iktidar odaklı bir kültür(süzlük)dür. Düşman, ulus-devlet sistemi ve zihniyetiyle demokratik devrimci halklar zihniyetini düş ve düşünce dünyasını değiştirmektedir. Giyim-kuşam, dil-ezgi, gelenek-görenek, din-inanç gibi tüm manevi ve ruhsal güç veren dinamikleri de hedefleyerek adeta toplumsal hafızayı silmeye çalışmaktadır. Erkek egemen zihniyet ve kurumları, tarihten gelen ve toplumsallığı esas alan, kadın merkezli ve özgürlükçü değerleri, normları adeta tersine çevirircesine özünden saptırmakta ve tam bir kültürel kırım uygulamaktadır.
Kadın özgürlük mücadelesi ve Kürdistan özgürlük mücadelesi bu gerçekliğe karşı Önder APO tarafından bir müdahale, bir mücadele hareketi ve hamlesi olarak geliştirilmiştir. Kürdistan’da daha gerilla mücadelesi başlatılmadan önce Önder APO kültür ve sanat alanına dair gerekli çalışmaları başlatmış, perspektifini vermiştir. APOCU hareket ideolojik, politik, felsefik ve askeri tüm faaliyetlerini yeni bir toplumsallığın örülmesi temelinde ele almıştır. Düşmanın dayattığı tüm şovenist, milliyetçi, ataerkil ve bağnaz zihniyeti reddetmiştir. Ulusal değerleri esas almak kadar evrensel değerleri de sahiplenerek, en güzel, en doğru ve en iyi olanı sentezleyerek yeni bir toplumsallığın inşa edilmesi için devrimsel bir çıkış gerçekleştirmiştir. Kürdistan’da gasp edilen, yakılan-yıkılan, harabeye çevrilen sanat ve kültür değerlerinin yeniden inşası elbette insanlığın ana beşiği konumundaki Mezopotamya topraklarında olmaktadır. Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Paradigmanın bedenleşmesi ve Önder APO felsefesi ile yaşamsallaşmasının bir kültür devrimi ve kültür devrimini gerçekleştiren öncü militan kadrolarla olacağı kesindir. Tepeden tırnağa devrim olmuş, devrimi kendi zihninde, kalbinde, düş ve düşüncesinde gerçekleştirmiş bir devrimcinin zaten başaramayacağı hiçbir şey yoktur.
Şimal Ülkem/PAJK Online