İSTANBUL
Devrimci gençlik derneği üyeleri Ezgi Ertürk ve Elif Üçerli ile Akp iktidarının gençlik üzerindeki baskı politikalarının nedenini, üniversitelerde iktidarın gençliğe yönelimini ve 19 Ağustos’ta Amed, Wan, Mêrdîn Büyükşehir belediyelerine atanan kayyımları konuştuk.
- Öncelikle Amed, Wan ve Mêrdîn Büyükşehir belediyelerine atanan gaspçı kayyımları nasıl yorumluyorsunuz?
Devrimci Gençlik Derneği üyesi Ezgi Ertürk, kayyumlarla beraber Akp iktidarından herhangi bir uzlaşma, normalleşme veya çözüm beklenemeyeceğinin anlaşıldığını belirten Ezgi konuşmasına şunlara değindi: “19 Ağustos günü Akp üç Büyükşehir Belediye Eş başkanı görevden aldı ve yerlerine kayyım atadı. Ve o günden sonra HDP’ye yönelik 400 yakın gözaltıyla aslında kayyımdan sonraki saldırı süreci de başlatmış oldu. Bu kayımlar üzerinden geçen 14,15 günlük süre için özetle değerlendirebileceğimiz bir kaç nokta var.
Bunlardan birincisi: O hal süreciyle başlayan 30 haziran seçimleriyle devam eden ve son olarak da 31 mart yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinin iptali ve son olarak da Kürt halkının siyasi iradesinin kayyımlarla beraber son noktası koyulan bir süreç var. Bu süreçle beraber halk nezdinde aslında seçim güvenirliğine dair bir şey kalmadı. Bunun öncesinde işçilere, kadınlara, öğrencilere Kürt halkına ve Cumartesi annelerine kadar aslında burada daha sayamadığımız pek çok kesime kadar toplumun tüm ezilen kesimlerine topyekun saldıran bu iktidara aslında herhangi bir uzlaşma, normalleşme veya çözüm beklenemeyeceğini bir kez daha anlamış olduk. Bunun dışında ikinci olarak: Aslında yerel yönetimler aracılığıyla yani kayyumlarla beraber bu halkın ve belediyenin birikimine el koyma sürecinin yeni modellerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Kaldı ki biz bunu önceki kayyumlardan da gördük. Üçüncü olarak aslında en önemli isi bu tablonun tamamında en açık gördüğümüz şey aslında AKP’nin burada sürdürdüğü gasp, sömürü, talan politikalarını Kürt halkını ve onların siyasi iradesine yönelik saldırıları, Suriye’deki politikalarından ve oradaki siyasetten bağımsız düşünülemez. Aslında AKP’nin oradaki savaşını ve politikalarının hesabını burada görüyoruz. Hepimizin anladığı dördüncü şey ise AKP iktidarına Kürt halkına veya adalet özgürlük veya onurlu bir barış vade dilemeyeceği. Bu kayım saldırılarıyla beraber aslında en gördüğümüz şey ise sokaktan gelen ortak bir mücadele bir dayanışma ve mücadeleyle sağlayabiliriz.”
- Gençlik üzerindeki baskı politikalarının temeli nedir? Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Aslında gençliğe dönük baskılar her dönem daha sık ve daha yoğun olsa da toplumun tüm kesimlerine olan saldırıyla doğru orantılı. Örnek verecek olursak 15 Temmuz ve OHAL sürecinde dışarıda uygulanan eylem yasakları eş zamanlı olarak üniversiteler de uygulanıyordu. Dışarıda süren operasyon, gözaltı ve tutuklama aynı zamanda üniversite içerisinde de devam ediyordu ve şu anda binlerce tutuklu olan sıra arkadaşımız var. Belediyelere atanan kayyumlar ve oralardaki talan ve sömürü politikası üniversite içerisinde de AKP tarafından atanmış rektörler aracılığıyla aynı politika yürütülüyordu.
Gençliğe saldırıların yoğun olmasının temelinde de aslında toplumun en dinamik ve en hızlı organize olma kabiliyeti yüksek olan kesimdir. Aslında Türkiye’nin tarihine de baktığımızda gençlik tarafından yazılmış bir tarih olduğunu görüyoruz. Gençlik memleket gündemini kendi iradesine göre değiştirebilen dinamik aktif bir kesimdir. Geleceksiz bırakılmış gençlik kesiminin son zamanlarda da gördüğümüz AKP’ye karşı sokakta büyük bir öfkesi bulunmakta. Bu durum da bu gençliğin ve genç öfkenin örgütlü, uzlaşmaz, militan, öncü, devrimci ve sokaktan yükselen bir mücadele hattında organize olma potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Dediğim gibi AKP bu birikimi ve potansiyeli görüyor ve bu nedenle, saldırmaktan, sindirmeye çabalamaktan başka bir manevra alanının kalmadığı son süreçlerde de o büyük hedef tahtasının en ortasına gençliği koyuyor.
- Devrimci gençlik derneği üyesi Elif Üçerli ise baskı politikalarına karşı gençlik ne yapmalı? sorumuzu şöyle cevapladı:
“Türkiye’de gençliğe baktığımızda özelikle üniversitelerde temel birkaç derdi var birincisi gelecek kaygısı yani geleceksizlikle karşı karşıyalar ve bu geleceksiz siyasi sorunlarla birleşince onları bir umutsuzluğa sürüklüyor ve bu umutsuzluk durumu da kendini ruhsal bunalımlara sürüklüyor. Hem Türkiye hem de dünya gençliğine baktığımızda gençliğin çok büyük bir misyonu var. Toplumsal mücadelede en ön safta yer alandır. Aslında bu geleceksizlik meselesinin de geleceğini elinden çalanlara karşı bir yaratma mücadelesi veren bir gençlik vardır. AKP’nin özelikle üniversitelere yaptığı saldırılara baktığımızda sadece muhalefet olan kesime değil, gençliğin tamamına bir saldırı söz konusudur. Üniversite kulüplerine, kampüsüne saldırıyor orayı bir mekansızlaştırmaya çalışıyor.
Bu saldırıların sebebi şu ki oda bu dinamiğin farkında ve bu dinamiği kökten yok etmek istiyor. Üniversiteler aslında bir kültürün bir üretimin olduğu yerdir işte AKP bu Kültürü yok etmeye çalışıyor. Mesela Yıldız Teknik Üniversitesi’nin millet bahçesi projesine baktığımızda evet burada bir rant meselesi var ama sadece rant meselesi değil aynı zamanda üniversitenin özgün yapısını bozup orayı üniversite olmaktan çıkarmaya çalışıyor. Pek çok üniversiteyi bölmesinde de biz bunu görüyoruz. Üniversitelerde daha çok bilimsel olarak ürettiği bazı şeyler var, sorgulayabildiği bazı şeyler var, insanlarla bir araya gelme ve tartışma ortamı var, bir şeylere karşı alternatif üretmenin olduğu yerdir.
Gençlik olarak özelikle böyle bir süreçte umutsuz olunmamalı şimdi örgütlü devrimci mücadeleye karşı ciddi ön yargılar var. Bazı yapılarda hatta bir geri çekilme olarak da baş gösterebiliyor. Ama insanları daha fazla devrimci mücadeleye katmak bunu yaparken daha fazla öz güvenli olmak gerekir. Yine gençlik örgütleri gençlik mücadelesi yürüten bütün mekanizmalar kendine daha güvenen bir tarzda hareket olmalı. Dünya tarihine baktığımızda gençliğin toplumsal mücadelenin en ön saflarında yer aldığı bir hali var. Bu tarihsel misyonun bilincinde olmak gerekiyor.
NC/Aldar DİREN