HABER MERKEZİ
Savaşan halk gerçekliğinin gereklerini doğru kavrayan ve bilince çıkaranlar düşman karşısında mutlak başarı dışında bir şeyi kabul etmezler. Bugün Önder Apo’nun iki sözcükle başlatmış olduğu devrimci halk savaşının birçok kazanımlar elde ettiği süreçlerden geçmekteyiz. Savaşan halk gerçekliğinin startını veren ‘’Kürdistan Sömürgedir’’ tezi aynı zamanda Kürdistan halkının mezar sessizliğinden kurtulmasının adı da oluyor. Yani faşist TC devletinin Ağrı Dağı katliamlarından sonra kendi deyimleriyle “Muhayyel Kürdistan” Ağrı Dağı’nın yedi kat derinliklerinde bir mezarı çizerek “burada meftundur” Kürt ve Kürdistan yoktur söylemlerine en büyük cevap ‘’Kürdistan Sömürgedir’’ ile yola çıkış olmuştur. İşte Önder Apo’nun ‘’Kürdistan Sömürgedir’’ tezi faşist TC devleti tarafından yerin yedi kat altına gömdükleri Kürt ve Kürdistan’ın o mezardan çıkışını ifade ediyor. Eğer Apocu Hareket Kürt ve Kürdistan’ı mezar sessizliğinden uyandırmamış olsaydı bir nevi faşist TC devletinin bu hayalleri gerçekleşmiş olacaktı. Fakat Kürt Özgürlük Hareketi TC devletinin Kürt’ü imha ve inkâr politikalarına dur diyerek Devrimci Halk Savaşı’na başlamıştır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin yaklaşık yarım asırdır yürütmüş olduğu Devrimci Halk Savaşı tamamen meşru ve haklı dayanakları olan bir savaştır. Yürütülen bu savaşın haklı ve meşru olması tek başına düşman karşısında başarıyı getirmeyeceğini iyi bilmek gerekiyor. Kuşkusuz yürütülen halk savaşında haklıyız. Bunda en ufak bir şüphe yoktur. Fakat ‘’Haklıyız kazanacağız, özgürlük direnen halkımızın olacak, vur gerilla vur Kürdistanı kur’’ vb. söylem ve sloganlar elbette önemlidir. Moral ve motivasyon sağlayabilir. Fakat sadece bu sloganlarla başarının gelmesini beklemek kendini kandırmak olur. Eğer gerçekten başarının ve zaferin gelmesi isteniyorsa bu sloganların gereklerine göre hareket etmek ertelenemez devrimci görevdir. Bunun için doğru temelde bilinçlenmek, örgütlenmek ve eyleme geçmek gerekir.
Örgütlenmek için bilinç gerekir
Nereden ve nasıl başlanılacağı bilinirse geriye kalan teferruat oluyor. Bizler ise nereden ve nasıl başlayacağımızı biliyoruz. Mademki Devrimci Halk Savaşı yürütüyoruz o zaman tarihimizi, halk gerçekliğimizi, düşman gerçekliğini bilince çıkarmamız gerekiyor. Her şeyden önce yurtseverlik bilinciyle örgütlenmek şarttır. Örgütlenmek için bilinç gerekir. Bilinç olmadan örgütlenilemez. Kişi örgütlenemeden bir saldırı karşısında kendini savunamaz. Demek ki yurtseverlik bir bilinçlenme olayı, örgütlenme olayı, bunlara dayalı bir eylem ve davranış olayıdır. Yurtseverlik olayı sadece ülkesini seven bireyler olarak tanımlanamaz. Bu eksik ve yanılgılı bir yaklaşım olur. Yurtseverlik kavramının özü Kürtçe karşılığında saklıdır. Yani ‘’Welatparez’’ kelimesinde. Yurtsever kelime olarak yurdunu ülkesini seven anlamına gelmesine karşılık Welatparez kavramı çok daha kapsamlıdır. Welatparez kavramı Türkçe’ye çevrildiğinde yurtseverlik kavramını tam olarak karşılamamaktadır. Aslında bunda da tarihsel bir bilinç saklıdır. Çünkü Türkçe karşılığı ülkesini savunan anlamı veriyor. Bu da Kürdistan halk gerçekliğini daha iyi ifade ediyor. Gerçek welatparezlik duygusu olan birey ülkesini elbette savunmakla görevlidir. Bu öyle sırtını dönüp bırakacak bir görev değildir. Burada savunma belirleyici oluyor. O zaman yurtseverlik için ülke savunması gerçekleşiyorsa anlamı olur. Zaten devrimci halk savaşı da bireyi olunan toplumu savunmaktan geçtiği unutulmamalıdır.
Devrimci Halk Savaşı Stratejisi, meşru savunma ve özsavunmanın kurumsallaştırılıp halk serhildanlarıyla düşmana karşı durmaktır. O zaman Meşru savunmayı çok genel bir ifade olarak saldırı karşısında kendini koruma olarak ifadelendirebiliriz. Başkalarının çıkarına dokunmayan, yönelmeyen ama kendini, kendi varlığını korumayı ifade eden bir savunma durumudur. Meşru savunma hakkı bireyler, kurumlar, örgütler, toplumlar ve halklar için vardır. Bir kişinin eylemi, bir kurumun eylemi, bir halkın eylemi, bir toplumun ve bir kesimin eylemidir. Yani meşru savunma saldırıya uğrayan kesimler tarafından yapılmaktadır. Öyle çok fazla başkasına bırakılmayan bir eylemdir. Böyle olunca meşru savunma ile öz savunma iç içe geçiyor, bir bütün oluyor. Özünde meşru savunma, gerçekte bir öz savunma oluyor. O zaman ortaya şu çıkıyor: Öz savunma bir anlayış ve bir bilinç olayıdır. Bir duruş, davranış, bir örgütleniş, bir eylem ve pratikleşmedir.
Yaşamına, çıkarına, onuruna zarar verecek saldırılar karşısında kendini savunabilmek için örgütlü olmak gerekir. Özsavunma ister sözle olur, ister pratikle olur, isterse çeşitli biçimlerde gerçekleşen bir eylem olabilir. Yine Öz savunma ve meşru savunma her zaman için kendini savunma olarak ele alınmamalıdır. Böyle bir anlayış tamamen pasifist bir yaklaşım olur. Düşman şehrime gelsin, mahalleme gelsin, kapıma gelsin, bütün insani haklarımı gasp etsin, tarihi kültürel değerlerimi yok etsin ben ondan sonra öz savunmamı geliştiririm yaklaşımı peşinen düşmana teslim olmak anlamına gelir. Onun için öz savunma düşman kapıya dayandığında geliştirilen bir refleks değildir. Aksine düşmanın varlığını hissettiğin an, düşman bilincinin geliştiği an özsavunma bilinci gelişir. Onun için özsavunmayı dar ve kaba ele almak kendini kandırmaktır. Zaten düşmanda Kürt ve Kürdistan halkına karşı imha ve inkâr saldırılarını tamamıyla ‘’meşru savunma’’ adı altında yürütüyor. Yani halkın özgürlüğünü ve varlığını koruma mekanizması olan meşru savunmayı kendi kirli emellerine alet etmekten geri durmuyor. Devletiktidar aygıtları da meşru savunmadan dem vurup duruyor. Devlet iktidar aygıtı halka ait olan meşru savunma hakkını daha çok kendi çıkarları doğrultusunda gasp etmiş bulunuyor. Bu gasp tamamen halkı denetim altına almak ve mutlak itaati sağlamak için yapıldığı bilinmelidir. Eğer bu doğru şekilde özümsenmezse toplumun en doğal hakkı olan meşru savunma hakkını düşmana devretmek olur. Devletiktidara devredilen meşru savunma en tehlikeli silah konumuna gelir. Savunmayı devlete emanet etmek toplumun kendi kendini prangalara vurması demektir. Böylelikle devletiktidar meşru savunmayı toplumun insani haklarını korumaktan ziyade ordusunu güçlendirme yoluna gideceği de tartışılmaz bir konudur. Onun içindir ki bugün devletler toplumun tepesinde orduyu adeta korku mekanizması olarak kullanmaktadır. “Ordu halkın meşru savunması için vardır” propagandası safsatalardan ibarettir. Aksine ordu, devleti ve devlet çıkarlarını korumakla yükümlüdür. Oysa öz savunma bunun tam tersidir. Özsavunma tamamen toplum ve toplumun değerlerinin savunulması için vardır.
DEVAMI GELECEK…
Kaynak: Yurtsever Gençlik Dergisi/Temmuz Ağustos sayısı-Mahir Botan
Dergiye şu adresler üzerinden kolaylıkla ulaşılabilirsiniz
https://www.ciwantv.com/category/yurtsevergenclik/
https://www.yumpu.com/user/yurtsevergenclik
https://issuu.com/yurtsevergenclik
https://drive.google.com/file/d/1wFeftoWtFygmkx0LtcMVucqwGPV74_wf/view?usp=sharing