HABER MERKEZİ
Devrimci Halk Savaşı’nın amaçları, başaracağı görevlerin neler olduğu, neleri yerine getirip gerçekleştireceği üzerinde de değerlendirmeler yapmak gerekiyor.
Çünkü ne yapacağımızı bilmezsek, nasıl yapacağımızı bilemeyiz. Hep taktik taktik denilmektedir, ama mutlak bir taktik yoktur. Gerillanın mutlak olarak bir tane taktiği vardır. O da “vur-kaç” taktiğidir. Bu taktiği, küçük, zayıf güç olmasından kaynaklanıyor. Düşmanı büyük, kendisi zayıftır. Ancak öyle bir düşmana vurma ve varlığını koruma bu taktikle mümkün olduğu için savaşta bunu esas alıyor. Onun dışında öyle mutlak olan bir şey yoktur. “Vur-kaç” diye tanımlanan taktik eylemliliği içinde de bazı eylem biçimlerini kullanıyor. Pusu atıyor, baskın yapıyor, sabotaj, suikast ve sızma yapıyor. Farklı silahları kullanıyor. Bunları iç içe kullanıyor. Fakat nerede neyi kullanacağı, ne yaparsa sonuç alacağını ve doğru yapacağını esas belirleyen olarak ne yapmak istediği ve hangi amaç için çalıştığıdır. Askeri kolaylık açısından bir şey yapmaya kalktın, hoşuna gitti, kolay geldi, yaptın ve sonuç aldın. Ama bunun siyasi-ideolojik amaçlara bağlı olup olmadığı, ona uygun olup olmadığına bakmak gerekiyor. Eğer uygun değilse sen istediğin kadar askeri sonuç almış ol, o sonuç yeterli, doğru bir sonuç olmaz. Başarı sayılmaz, zarar verici de olabilir.
O bakımdan da askeri çalışmaları, hangi eylemleri yapacağımızı belirlemeden önce ne yapacağımızı bilmemiz gerekiyor. Hangi görevleri yerine getirmek istiyoruz? Niçin savaşıyoruz? Niye Devrimci Halk Savaşı yapacağız? Bu savaşla hangi görevleri gerçekleştirmek istiyoruz? Hangi siyasi program dâhilinde savaşacağız? Bu savaş hangi siyasi hedefleri gerçekleştirecek? Bunları bilmek gerekiyor. Herhalde savaşmak için savaşılmaz. Sadece kan dökmek için, can sıkıntısı olduğu için de, savaş sevildiği için savaş yapılmaz. Toplum olarak da, hareket olarak da bizim öyle bir durumumuz yoktur. Ne savaş aşığı olduğumuz için, ne de canımız sıkıldığı için böyle bir savaş sürecine girmiyoruz. Bazı temel görevler yerine getirmek ve hayati işler yapmak istiyoruz. Onları yapmanın başka yolu, yöntemi, çaresi kalmıyor. Sadece bize savaş yolu bırakılıyor, bunun yarattığı zorunluluk gereği biz de böyle bir savaşa giriyoruz. Baştan beri böyledir. 1977’den bugüne PKK böyle hareket ediyor. Herkes bize saldırıyor, kendimizi doğru dürüst savunamıyoruz bile. Saldırı da her düzeyde geliyor, tek düzeyli de değildir. O halde, saldırılar karşısında da savunma yapacağız. İşin gerçeği budur.
Şimdi mevcut durumda da tek çare olarak savaşın kaldığını söylüyorsak, neyin tek çaresidir? Yapmak istediklerimiz, başka yolla yapılamaz mı? Ancak savaşla mı yapılabilir? O halde savaşacaksak biz bu savaşla hangi sorunları çözeceğiz, hangi görevleri yerine getireceğiz? Yaptığımız savaş neye hizmet edecek? Neyi yaratacak? Neyi yıkacak, neyi kuracak? Bunları belirlemek gerekiyor. Bu sorulara net cevap verir pozisyonda olmamız lazım.
Böyle şeylere bağlı olmayan, hiç amacı olmayan bir savaş yapmaya kalkarsak bu çetecilik olur. İdeolojik-siyasi amaçlardan kopmuş şiddet kullanımı çeteciliktir, gaspçılıktır, soygunculuktur. Öyle savunma savaşı olamaz. Savunma savaşı belli değerleri korumaya, hem de toplumun en yüce amaçlarını, görevlerini yerine getirmeye bağlı olan savaştır. Böyle olursa zaten ona, meşru savunma savaşı denir. Böyle olmazsa meşru savunma savaşı denmez.
Bu bakımdan da mademki savaşa gireceğiz, bu savaşla hangi amaçları gerçekleştireceğimizi bilmemiz gerekiyor. İlkelerimizi ve hedeflerimizi bilmeliyiz. İdeolojik ilke ve siyasi amaçlarımızı bilmeliyiz. İdeolojik çizgiye ve siyasi programa hâkim olmalıyız. Bunları bilmeyenler, savaş yapamazlar. Taktiksel olamazlar, doğru karar veremezler. Neye göre karar vereceğiz, bir şeyi yapmaya girişirsek hangi amaç için yapacağız? Farz edelim bir eyleme girdik, bir çarpışmaya girdik, bunu hangi amaç için yapacağız? Amaçsız yapamayız. Amaçsız yaptık mı, o çetecilik olur. Amaçla yapacaksak, o zaman hangi amaçla yapacağız? Bir amacı olacak. Siyasi programa bağlı olur, ona hizmet ederse bu doğru amaçtır deriz. Eğer ona bağlı olmaz, başka amaçlara bağlı olursa o zaten baştan yanlış olur. İstediği kadar askeri bakımdan başarı elde etsin, düşmana vursun, kendisi büyük askeri sonuç almış olsun, ama ideolojik-siyasi olarak bizim amaçlarımıza hizmet etmiyorsa o savaş yanlış bir savaştır, çizgi dışı bir savaştır. Öyle savaşçılık çeteciliktir. Çetecilik ideolojik-siyasi çizgiden kopmuş, ideolojik-siyasi amaçlara bağlı olmayan, hizmet etmeyen, onları geliştirmeyen şiddet kullanımına, savaş yapmaya deniliyor. Savaştaki yozlaşmaya çetecilik deniliyor. Bizde en fazla bu tür yozlaşmalar ortaya çıkıyor. Nereden çıkıyor bu yozlaşmalar? Savaşta ideolojik-siyasi amaçlar, hedefler kaybedildiğinde, ideolojik-siyasi önderliği, öncülüğü yok edildiğinde bu tür yozlaşmalar ortaya çıkıyor.
Demek ki savaş sadece savaşmak için yapılmıyor. Tarihi, ideolojik, siyasi görevlerin başarılması için yapılıyor. Peki, başarmak istediğimiz ideolojik-siyasi görevler neler? Önderlik, “Varlığını Korumak Ve Özgürlüğünü Kazanmak” dedi. Varlığını Korumak Ve Özgürlüğünü Kazanmak diyelim, ama bu genel bir kavram ve tanım. Bunun içeriğini nasıl dolduracağız? Varlığımızı nasıl koruyacak, özgürlüğümüzü nasıl kazanacağız? Varlığını korumak ve özgürlüğünü kazanmak ne demek? Nasıl olursak özgür oluyor, varlığımızı korumuş oluyoruz? Varlığımızı ne yok ediyor, ne koruyor? Bunları da netleştirmemiz gerekiyor. Bu konular tartışmalık konulardır. Bizim yok oluş dediğimize, başkaları varoluş diyorlar. Bizim varolma dediğimize, başkaları yok olma diyorlar ve onun için bizi tehlikeli görüyorlar. Aramızda birçok akımla yaşanan çelişkilerin, tartışmaların önemli bir kaynağı da burası oluyor. O nedenle bu konuları netleştirmemiz gerekiyor. Başka türlü olmaz.
Önderlik bu çerçevede Devrimci Halk Savaşı’nın amaçlarını ve görevlerini nasıl tanımladı? Önderlik en son görüşme notunda, “eğer siyasi çözüm biterse, KCK tümden devreye girer. KCK şimdiye kadar sadece siyasi yönü öne çıkardı. Bundan sonra sistemin bütün boyutlarıyla harekete geçer. Yani tüm programını uygulamaya koyar” diyor. Önderliğin bu kavramı, deyimi neyi ifade ediyor?
Biz üçüncü stratejik dönemde daha çok demokratik siyaseti öne çıkardık. Demokratik siyasi mücadele stratejisi dedik. Onun örgütlenme biçimi olarak, demokratik özerkliği öngördük. Siyasi partilerin örgütlenmesini, siyasi mücadeleyi, seçimleri öne çıkardık. Bu, Kürt sorununun siyasi çözümünü yaratmak içindi. Diyalogla, müzakereyle Kürt sorununu, Kürt olgusunu kabul edecek, dolayısıyla mevcut Kürt sorununa çözüm getirecek bazı siyasi kararlara ulaşmak içindi. Öncelikle onu aldık. Çünkü zaten siyasi mücadele yürütüyorduk. Diyalog, müzakere yöntemiyle siyaseten sorunu çözelim dedik. Bu gerçekleşseydi, Kürt sorununun siyasi çözümünü devletle müzakereyle netleştirseydik, buna göre bir hukuk sistemi ortaya çıkartsaydık, bazı kararlar ortaya çıkartsaydık, ondan sonra bu belirlenen çözümün içini dolduracaktık. KCK sisteminin diğer alanlarını bu siyasi kararlara, çözüme dayalı olarak örgütleyecektik. Örneğin ekonomiyi, eğitimi, sağlığı, sosyal alanı, sporu, kültürü, dili, diplomasiyi ve öz savunmayı örgütleyecektik. Böylece sorunun çözümünü gerçekleştirecektik. Kürt toplumunun demokratik örgütlülüğünü sağlayacak, yaşamını bu temelde sürdürür hale getirecektik. Ama bu olmadı. Siyasi çözümün sonuç vermemesi demek, siyaseti öne çıkartarak, siyaset alanından başlayarak, siyasi boyuttan başlayarak çözüm bulma imkânının, fırsatının olmaması, kaybedilmesi demek oluyor. Siyasi çözümü öne çıkartırken, başa siyasi boyutu almıştık. Bu çözüm vermezse o zaman demek ki artık siyasi boyut öncelikli çözüm olmuyor. O halde KCK sistemi devreye girer diyor, bunun da yöntemi olarak Devrimci Halk Savaşı’nı öneriyoruz.
Devam Edecek…