HABER MERKEZİ
Sonbaharın kendisini artık yavaş yavaş hissettirdiği günlerdi. Devrimci operasyonlar tüm hızıyla devam etmekteydi. Bir an önce Gostê’ye gitmemiz gerekiyordu. Gostê’ye ulaştığımız zaman uçaklar boğazı yoğun vurmuş ancak arkadaşlara bir şey olmamıştı. Kurê Mizgeftê’nin yamaçlarında bir yere konumlanarak Reşit
ve Çiçek yoldaşların talimatını bekledik. İki üç gün orada kaldık. Bu süreç zarfında ekmekçi grubumuz Hacıbeg suyunun önünde görüntü vermiş, uçaklar yoğun olarak görüntü aldığı yeri vurmuştu. Burada şehit düşen olmamış, ancak bir tim arkadaş ağır yaralanmış ve devreye giren bir grup arkadaş yaralıları Xakurkê’ye doğru yola çıkarmıştı. Bu olay 12 ya da 13 Eylül’de yaşanmıştı. Bir iki gün sonra da kervancı arkadaşlar keşif altında Xakurkê‘den gelmiş, Hacıbeg suyunu geçtikten sonra erzak taşınan dağıtım yerine çok yakın bir yerde keşif uçağının tespit etmesi sonucu öğleye doğru uçaklar bu alanı da vurmuştu. Burada Numan Serhat arkadaş şehit düşmüş, birçok katır ve erzak telef olmuştu.
Hamlenin başlangıcında güçlü bir performansla yürütülen savaş düşmana kayıplar verdirmiş, ancak bunun yanında bazı yetersiz yaklaşımlar da yaşanmış ve bu durum arkadaşları birçok noktada yüzeyselliğe götürmüştü. Savaş alanına girerken başlangıç önemli olduğu kadar sonucu belirlemek de önemlidir. Bu yüzden de iyi ve doğru bir planlama yapmak ve her şeyi iyi hesaplamak gerekmektedir. Ancak bu konuda yetersizliklerin yaşanması istenilen başarıyı elde etmemizi engellemiştir.
Ayın 14’ünde verilen talimatla grubumuzun Evliya Boğazı’na gitmesi söylendi. Hareket edeceğimiz günün akşamı uçaklar yoğun olarak koordine yerini vurmuş, arkadaşlara bir şey olamamıştı. Evliya Boğazı’nın sırtlarına ulaştığımızda bu hamlenin emektarı ve komutanlarından Reşit ve Çiçek yoldaşı görmüş, hamlenin tüm izlerini bu arkadaşların yüzlerinden okuyabilmiştik. Onları gördüğümüz zaman daha bir heyecanlanmıştık. Komutanlarımızın öğreticiliğinde savaş derslerini çıkartacak ve acemiliklerimizi bu şekilde aşacaktık. Her bir komutanımız bir tarihti adeta, yeter ki biz öğrenmesini bilelim. Onların yanına ulaştığımız gibi bir yoğunluğun içerisine girmiştik bile. Daha öncesinden düşman tarafından tutulan Şikêrê Sipi tepesine yönelik bir planlama yapılmıştı. Ve bizim grubumuz da bu planlamayı gerçekleştirmek üzere çağrılmıştı. Grubumuz deli dolu genç arkadaşlardan oluşuyordu. Bu gençlerle neler yapılmazdı ki…
Oraya ulaştığımızda basıncılarımız kameralarıyla işlerine koyulmuşlardı. Hem şehit Reşit hem de Çiçek yoldaş ile röportaj yapıyorlardı. Reşit ve Çiçek yoldaşlar bize çağrılmamızın sebebini söyleyerek, bir an önce hazırlığa başlayıp harekete geçmemiz gerektiğini belirttiler. Her zaman olduğu gibi dürbün ellerinde, hedefi keşfediyorlardı. Birlikte hedefi keşfetmeye, düşmanın konumlanma ve hareket tarzını incelemeye başladık. Sonra nasıl bir planlamayla başarılı bir eylem gerçekleştirebileceğimiz üzerine tartışmalar oldu.
Bu arada iki üç gündür çatışmada olan Bêrîtan Roboskî, Ferzad, Cigerxwîn, Azad Rojhilat, Kawa arkadaşlar da geniş bir manevra yaparak bulunduğumuz alana gelmişlerdi. Yorgunluklarına rağmen gözleri parlıyor, yüzleri gülüyordu. Sıcak kucaklaşmalarla özlemimizi giderdik. Yoldan gelen bu arkadaşlar daha dinlenmeden, Reşit yoldaş tüm arkadaşları toplayarak toplantı yaptı. Araziyi tanıyan arkadaşlar hamleye başından beri katılan arkadaşlardı. Bizimle gelen iki üç arkadaş da araziyi tanıyan arkadaşlarla birlikte son kez hedefi keşfettiler. Bu esnada komutan Reşit ve Çiçek yoldaş da planlamanın ayrıntılarını arkadaşlara kavratma çabasındaydılar. Düzenlemeler yapıldı, kol komutanları ve gruplar belirlendi. Düşman hedefine iki koldan saldırı yapılacak, tepe ele geçirilecekti. Operasyon ayın 15’inde, sabaha doğru 03.30’da başlayacaktı. Zaten ayın 14’ünde oraya ulaşmıştık. Tam o gün, gündüz arkadaşlar Haruna Karakolu’na dönük eylem gerçekleştirmiş, kahramanca savaşmış, birçok mevziyi imha ederek karakola girmişlerdi. Eylem düşmanı şaşkınlığa uğratmıştı. Bu eylemde düşmanın birçok kaybı olmuş, sekiz can yoldaşımız da şehitler kervanına katılmıştı. Şehit düşen yoldaşlar Cuma, Newal, Ekin, Dünya, Çınar, Mordem, Aşilar ve Karwan yoldaşlardı. Onlar yüreklerimizin abideleri oldular. Bir nevi yapacağımız eylem onların da intikamının alınması temelinde olacaktı. Eylemin kapsamını arkadaşlar daha öncesinden ayrıntılı tartışmışlardı. Bizim grubumuza düşen de bu eylemi başarıyla gerçekleştirmekti. Ayın 15’inde gerçekleştirilmesi gereken eylem bazı hazırlıkların ve arkadaşların gecikmesi, yine yolun sarp ve uçurum olması nedeniyle gidilmesi zaman alacağından bir gün sonrasına ertelendi.
Arkadaşlar son hazırlıklarını yaparak yola koyuldular. Vedalaşamadan, bazı yoldaşlarla kucaklaşamadan yola çıkıldı. Son sözlerimizi içimize gömdük. Yalnızca “serkeftin‘’ sözleri yankılanıyordu. Saat 11.30 olmuştu ki, bir anda silah sesleriyle uyandık.
Sesin geldiği yönü daha iyi görebilecek bir tarafa geçtik. Arkadaşlar düşman pususuna düşmüşlerdi. İlk vuruşta Cigerxwîn Muş ve Azad Rojhilat arkadaş şehit düşmüşlerdi. Düşman tepeden sürekli taramaya devam ediyordu. Temas yaşandığı andan itibaren keşif uçağı bu alan üzerine geldi. Daha sonra kobralar vurmaya başladı. Bizler yalnız izleyebiliyor ve cihazdan durumu anlamaya çalışıyorduk. Ara sıra bağlantımız kopunca arkadaşların şehit düştüklerini düşünüyorduk. O anın duyguları çok karışıktı. Eylem sabote olmuş, düşman tekniğini devreye koymuş ve yiğit yüreklileri sürekli hedef alıyordu. Kobra saldırı kolumuzun görüntüsünü almış yoğun vuruyordu. Bu arada Gabar ve Marya yoldaş yaralanmış, diğer iki arkadaş da basınçtan etkilenmişlerdi. Düşmanın yoğun vuruşları arasında tekrar Bêrîtan yoldaşın sesini duyduk. Saldırı kolumuz yolu kaybetmişti ve yaralılar olduğundan ağır bir tempoyla hareket ediyorduk. Cihaz üzerinden Bêrîtan yoldaşa yolu tarif ettik ve arkadaşları bulundukları alandan uzaklaştırdık. Keşif hiç durmaksızın arkadaşları keşfediyordu. Bêrîtan yoldaş adeta bu savaşın koordineliğini yapıyordu. Soğukkanlı, sakin, akıllıca hareket etmeyi elden bırakmıyordu. Onun soğukkanlı duruşu bize cesaret ve güven veriyordu. Bir süreden sonra cihazdan sesleri kesildi. Elimiz yüreğimizde, her bir arkadaşın sureti tek tek gözlerimizin önünden gelip geçiyordu. Sabah olabilecekleri kestirmeye çalışıyorduk. Bir tedirginlik kapladı içimizi. Bizi asıl korkutan yaşanan sessizlikti.
Sabaha kadar öylece sırtta bekledik. Sabah olunca da sabah keşfini yaptık. Bizden görünen, tepede belli bir hareketliliğin olduğuydu. Ancak arkadaşlar sağlam bir yere ulaşmış mıydılar, bu konuda bilgimiz yoktu. Bunları düşündüğümüz sırada, iki F-16 savaş uçağının kulak patlatan sesini duyduk. Kurê Mızgeftê’nin bizden görünmeyen yamacına, Nêrkola’ya bakan kısmına dalış yaparak sürekli kazan ve roketlerini indiriyordu. Roketlerin inişini dahi görebiliyorduk. Her roket, kazan yüreklerimize iniyordu adeta. Hiç durmaksızın bir saate yakın sürekli dalış yaparak arkadaşların bulunduğu yere vuruyorlardı. Acaba arkadaşlar neredeydi? Bir arada mıydılar, yaralı arkadaşların durumları nasıldı? Bizimkisi sessiz bir bekleyişti. Ancak yüreklerimizde fırtınalar kopuyordu. Yoğun vuruş ardından ortalık sakinleşti diye düşündüğümüz esnada bu sefer diğer saldırı kolumuz görüntü verdi. Tepeden düşman A-4 ile sürekli şehit Sîpan’ı, arkadaşların gidecekleri hattı vuruyordu. Tepedeki düşman tekrar harekete geçmişti. Öğleden sonraki ilk saatlere kadar silah, obüs, kobra sesleri iç içeydi. Ortalık biraz sakinleşince Reşit yoldaşın da derin bir sessizlik içinde olduğunu gördüm. Derin düşüncelere dalmıştı. Yanında bulunan genç Xeyrî’yi, yalnız başına uçağın vurduğu yere göndermişti. Ve hepimiz bekliyorduk. Aramızdan ayrılan yoldaşlarımız kimlerdi? Acaba kurtulan var mıydı? Buna benzer yüzlerce soru kafamızı kurcalıyordu
Düşmanın dikkati o alan üzerinden dağılıncaya kadar beklemeye karar verildi. Ağır bir atmosfer vardı. İnsanlar hakkında karar almak kadar zor bir şey yoktu bu örgüt içerisinde. Çok aceleye getirmiştik bu eylemi. Daha arkadaşlar Gostê’ye yeni ulaşmışken hemen eyleme göndermek, belli bir hazırlık olması gerekirken eylemi aceleye getirmek bize kaybettirmişti. Bu hatadan dolayı vicdanımız bizi sorgulayıp duruyordu. Bu yükün ağırlığı omuzlarımıza çöküyordu. Can yoldaşları kaybetmek, daha gülüşlerine doyamamışken sonsuz yolculuklarına uğurlamak bizleri derinden etkiledi.
Geldiğimiz gibi bu tür kayıplarla karşılaşmak bizi de, diğer arkadaşları da derinden sarsmıştı. Bu arkadaşların ne olursa olsun intikamları alınmalıydı. Grubun geri kalan kısmıyla hamlenin sonlarına kadar Evliya sırtlarında kaldık. Düşmanın Gostê’yi tutma olasılığına karşı biz de mevzilenmemizi yapmıştık. Tüm yoğunlaşmamız olası operasyona güçlü darbe vurmaktı. Tüm arkadaşlar intikam duygusuyla doluydu. Hamlenin başından sonuna kadar mevzilerde emek harcayan yoldaşlara baktığımızda, yine kahramanca şehit düşen yoldaşların bıraktıkları yerden devam edebilmenin cesaretini, ruhunu kendimizde yaratarak ilerliyorduk. Tek moral ve güç kaynağımız şehit yoldaşlarımızdı. Sıradan, kendine göre, yüzeysel, tedbirsiz yaklaşamazdık. Bu, yoldaşlarımızın emeğine hakaret olurdu. Tedbiri elden bırakmadan bu hamlenin başarıya ulaşması için ne gerekiyorsa yapmalıydık.
Her şehit yoldaş bize bir uyarıydı aslında. Ancak bu uyarıyı dikkate almada yetersiz kalmıştık. Bu savaşı kazananı Apocu militan ruhtu. Şehit Reşit Serdar öncülüğünde büyük emek ve çabayla, iddia ve kararlılıkla, kendisine başarıdan başka şans tanımayan yoldaşların öncülüğünde gelişen Şemzinan Devrimci Operasyonu diğer bir adıyla Şehit Rubar Mardin ve Rozerîn Pîran Devrimci Harekatı’nı tüm ayrıntılarıyla anlatabilmek güç ister. Yoldaşların yoldaşı olabildiğimiz ölçüde doğru sonuçlar çıkararak gelecek süreçteki dönem görev ve sorumluluklarımıza yüklenebiliriz.
Bu hamleden birçok ders çıkardık. Bu dersler ışığında komutan Reşit ve ardıllarından aldığımız cesaret yeni hamle sürecine hiçbir tereddüt duymadan katılacağımızın kararlılığını yaşıyoruz. Şimdi bize düşen tek şey kesinkes başarma sözünü vermektir. Ve söz veriyoruz; başaracağız…