HABER MERKEZİ –
Büyüklüğe tutkulu olun. Böyle basit davranışlara, basit alışkanlıklara tenezzül bile etmemelisiniz. Hep görkemli olmayı, hatta artistik olmayı ilişkilerde yaşamda esas almalısınız. Artistik diyorum. Bu nasıldır?
Belki aklınıza gelmiyor ve ben nefret ediyorum, davranışlar artistik olmayınca, kaba davranışları ne yapacağım? Ama bakın, ezici bir çoğunluğunuzun davranışlarındaki kabalık ileri düzeydedir ve tanınmaz bir haldesiniz.
Devrimcilik bir sanattır. Artistik bir sanattır.
Basite almayın buradaki yaşamı, yer hiç mühim değil. Bir zindan hücresi bile okul olarak kullanılabilir. Hatta mükemmeldir burası. Yapacağınız büyük tartışmalar, yoğunlaşmalar kesin size gerekli olanı verir. Aksi halde kendinizi burada bırakmayın, çirkin adam burada kalamaz. Geri, yetersiz adam uzun süre bizimle kalamaz. Kalırsa ne olur; ömrü boşa gider. Ben açıkça söyleyeyim; sandığınız gibi değil. Benim icra ettiğim önderlik çirkine yaşam hakkı vermez, başarısıza da yaşam hakkı vermez.
Yeni insanı mutlaka yaratmalıyız. Çünkü yüzyıllardır, çok kötü kaybettirilmiş size. Ben daha on yaşımda ‘ana sen beni doğurmaz olaydın’ diye söyleniyordum. Ve ben bu temelde siyasi mücadeleye, savaşa başladım. Olamaz diyordum bu. O halimle de seçiyordum; çirkinlikleri, kabul edilemezlikleri, hepsi gözlerimin önündeydi. Siz daha alt düzeyde bir yaşama tenezzül ediyorsunuz. Bunu biz kabul edemeyiz, önderlik lafları ediyorsunuz, işte budur önderlik. Varsa gücünüz paylaşın. Yok beni kendi basitliklerinize alet etmek, kopya çekerek sınıf geçmek mümkün değil. Her okulda olur da bu okulda olmaz. Ben hayatla dalga geçmiyorum, çok ciddiye alıyorum. Emeğim olmayan hiçbir şeye bakmıyorum, tenezzül etmiyorum. Edepsizlik yapmıyorum.
Her şey olağanüstü sistem dahilinde, kuralına göre, estetiğine göredir. Aynı şey öğrenciler için de istenilir. Veya ‘partiliyiz’ diyorsunuz, bütün partililer için geçerlidir. İşte söyleşiler bunun üzerinde derinleştirilmeli. Konuşmayın, tartışmayın demiyoruz. Müthiş tartışın, kıyamet kopartın, ama düzey üzerinde olmalı bunlar. Yoksa ahbap çavuşlukmuş, düzenin gerisinde yaklaşımlarmış, yaşamlarmış, ilişkilermiş, hangimiz bunları kabul edebiliriz? Hakkı bir savaş yeri. Yalnız öyle cephedeki savaş değil; ruhsal savaş, cins savaşı, ahlak savaşı, hatta felsefi savaş, her şeyi var bu okulun. Bizim sistemde bunun giderek açılım kazandığını görmeniz lazım.
Böyle bir çerçeve açıyorum tekrar. Özellikle diliniz çözülsün, ama bu ciddiyette. İnsan artık sözünüze güvenmeli, ‘ilerlemesini bilirler, gittikleri yerlere de uygularlar’ diye kesin güvenmeli. Artık köle biraz geride kalmıştır. Onun için bunu söylüyorum daha çağdaş biçimlere, biraz daha uygun bu örnek. Kürt olayında içten içe böyle bir özellik var. Kendisini tersinden ne kadar çok erkeksi gibi göstermek istese de ben bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Neden bizde erkeksilik çok gelişmiş bir davranıştır, çünkü çok karılaşmış olduğu için buna ihtiyaç duyar. Derin psikolojik tespit olarak yapıyorum. Mesela kadın karşısında bizim erkek, Türk erkeğinden daha fazla erkeksi geçinir. Neden? Düzen onu karıdan daha beter ettiği için kendisine uygulanan o büyük despotizmi o da küçük bir model üzerinde uyguluyor, çocuklara karşı mesela bu kültürü yıkmak lazım. Kısaca onu demek istiyorum ve bu yıkmayla insanların dili çözülür. Gelişme boyutlu olur, tabii ben bu konularda biraz ilgiliyim. Bu ruhi gibi gözüküyor ama, bana göre bu reel politik tespitlerden ziyade siyasi psikolojik bağlantılı bir durum. Bizim modelimizde birbirini kullanma yoktur bu yanlıştır. Güç verme var, eleştirme vardır ama çirkince kullanma tarzı asla yoktur.
İlişkilerde zorlandığınızı biliyorum. Bu erkekler için de geçerli. Eskiden kendim de öyleydim. Benim için bir kadınla düşünebilmek bir günah meselesi, muammaydı. Hatta kadına bakmak bile bir günah meselesiydi. Bu anımı da açıkça size söylemeliyim. Köyde düğün oluyordu, köy hocasına soruyordum, hoca şu düğüne bakmak günah mıdır değil midir? “Hayır oğlum bak, günahı yok” dedi. Ben böyle ilkeli yola çıkan bir adamım. Ama düzenin geleneklerinin verdiği sınırlar dahilinde de pek hareket etmeye inanmıyordum. Sizin davranışlarınıza temelde hükmeden bazı ilkeler vardır. Bunlara bazı batıl geleneksel ilke diyebiliriz. Feodal hiyerarşik ilkeler diyebiliriz, burjuva ikiyüzlü ilkeler diyebiliriz. Ben fazla içerikli yanlar görmüyorum.
Güdüsel ihtiyaçtan kaynaklanan yaklaşımlar ki tüm bunların gerçeğini tanıyorum. Ama bana göre yetersiz. Toplumsal ve onun siyasal ifadesinden, ulusal ifadesinden habersiz sadece bazı güdülerin ayaklandırdığı bireyin ilişki tarzı beni her zaman iğrendiriyor. Ve ben her zaman ona bir anlam vermiyorum. Ama yine sanıldığından daha fazla bu ilişkiler doğallık ilişkileri değil özellikle bizim gerçekliğimizde büyük bir savaşım ilişkisi. Obje olarak bir kadın bir erkek yan yana gelebilirsiniz, birbirinizi alıp kaçabilirsiniz, bilmem ne yapabilirsiniz. Bu bana göre en kötü tercih olur.
Kendi tarzımı söylüyorum size doğru olduğuna da inanın. Çünkü hayat bana bunu defalarca kanıtlıyor. Bir defa verili objeler erkekte de kadında da olsun çok zavallıca, çok dişsiz çok yüreksiz. Ve en önemlisi sosyalite açısından olsun siyasallık açısından olsun, hele savaşçı özellikleri açısında olsun sadece kaba güdülerin uyandırdığı bir arzu, bir istek kesinlikle çirkindir.
Bu ilişki bu düzeyde bırakılamaz. Bunun ‘neyle ilişkisi var?’ diyeceksiniz. Bunun sömürgecilikle, sana dayatılan baskı sistemiyle ilişkisi var. Bu baskı sistemi seni hiç bir şeye layık görmemiş. Etkisini cinsler arası ilişkide göstermemesi mümkün değil. Savaş biçiminde ele alınması bu nedenle önemli. Gerçekliğin kendisi senden mücadele istiyor.
Cinsin uzaklaşması nasıl kölelik istemiyle birlikte gelişmişse ve günümüze kadar bu daha da derinleştirilmişse, mevcut sömürgecilik sisteminde bu daha çok acımasızdır.Şimdi eğer varsa gücünüz bunun çok anlamlı olabilmesi birey olarak şekillenmenizi bunun boyutlarından da ürkmeden utanmadan ortaya koymanız gerekir. Ben kendimi ortaya koyuyorum nasıl adam olamayacağımı ortaya koymaya çalışıyorum. Adam olmanın neye bağlı olduğunu ortaya koymaya çalışıyorum. Adam derken, cins ayrımı yapmıyorum. Yani kabul edilebilir insani özelliklerinden bahsediyorum. Bu çok önemli yan olmadan aslında demokratlık, sosyalistlikte lafta kalır. Tabii bu insani ilişkilerinden çok daha önemli. Dikkat edin, bizi çok az çekici buluyorsunuz, birbirini de böyle duyarsızlığa çekiyor yaşamınız. Halbuki yaşam karşısında olağanüstü duyarlı olmamız gereken bir durum. Hele toplumsal yaşam, bu daha da böyledir her gün hayretler içinde kalacaksın. Seviyesi yüksek ilişkiler daha da heyecanladırıcıdır. Bu olmadan sen ilkel ilişkileri yalnız açlık güdüleri cinsel güdülerle sınırlanmış birine benzersin. Bu bir sefalet, bu bir ilkellik.
Daha da daraltılmış, her şeyi basit bir cins ilişkisini kurtarmaya hasret. Bizim tüm erkeklik aile kurumumuz böyledir. Bütün ömrünü birkaç çocuğunu kurtarmak için verir. Kurtaramaz da. Zavallı çocuklar bizdedir. Karıyı bilmem kocayı veya onların bebeklerini kurtarmak içindir ve felakettir. İşkenceden daha tehlikelidir; bu nettir, ben uydurmuyorum. Bu durum sömürgeciliğin yarattığı bir sosyal tahribattır.
Bunun için bu savaşın aynı zaman da cinsler arası savaş olduğunu bileceksin. Maalesef bazı arkadaşlar 20 -30 yıldır bizimle birlikteler hala anlamak istemiyorlar, bazı kadınlar ve bazı erkekler ısrarla anlamakta direniyorlar, bunlar doğru değil. Zarar vereceksiniz kendinize. İlişkileri ciddiye alacaksınız. Hatta aşkı bile ciddiye alacaksınız. Çok ikiyüzlüce, çok bencilce, tamamen siyasi toplumsal amaçlardan kopuk bir biçimde ilişki aramak, dayatmak kabul edilemez. Bunu özellikle gözetmeden, çaba harcamadan hatta örgütü kullanarak denemek çok tehlikelidir hatta en tehlikeli oportünizm olur.
Dikkat ederseniz burada tam tersine, biz savaşımla namusu kurtarıyoruz: ilişki namusunu. Yani ilkel hayvanlık düzeyinden, çok gelişmiş bir ilişki düzeyine yükseliyoruz. Köle gibi kızı sen ne yapacaksın ? Kopuk, feodal, lümpen erkeği sen ne yapacaksın?Alıp başına sen ne yapacaksın?Hiç bunu düşünmüyor musun? Benim en büyük akıllılığım nedir, duyarlılığım neydi? Korktum, ‘ben nasıl koca olabilirim, ben nasıl erkek olabilirim?’diye titredim, her tarafıma baktım, ağlamaya başladım. Tehlikeyi görüyordum çünkü. Bir ilişki kurumu ki, benim başıma hangi felaketi getireceğini kestiremiyordum. Sanırım o zamandan köleleştirici etkisini gördüm. Ve şu anda benim için çok nettir. İlişkiler köleliğin katmerleşmesidir. Bir kanun ne zaman aşılır? Bu büyük savaşla. Bunun için bu PKK savaşını büyük aşk savaşı olarak da değerlendirdim. Ve burada gerçekçi iş yaptım. Öyle edebiyat yapayım diye değil. Tipik bir aşk savaşı içinde neler var, arayın görün. Aşk kolay olamaz.
Yüzyılların bu köleleştirici etkisine karşı bir savaş için karşı karşıyasınız. Kadın ve erkek hesaplaşmak için burada, çelişkiyi çözmek için burada. Yoksa ucuz bireysel ilişkiler, kaldı ki bizim için o kadar da önemli değil. Burada bizim birbirimizin ciddiyetine inanmamız gerekiyor.
En önemlisi de tenezzül etmeyeceksin. Dağdasın, güçlü bir komutansın, aldın fukara kızı kaçırdın, kaç para eder? Veya kız biraz gelişti, bilmem beş on delikanlıyla oynayacak düzeye geldi. Bu hiçbir şey ifade etmez. Mesele birbiriyle böyle oynamak ve güçlerini birbirine karşı kullanmak değil. Başımıza gelen bu kölelik belasını nasıl kaldırabiliriz? Varsa biraz aşkın, bunu bu temelde nasıl dillendirebilirsin? Bunun biçimini bulacaksın.
Şimdi bunun biçimini bulmadıkça beni inandıramazsınız. Çok zor diyeceksiniz. Zor tabii. Kürt çok düşmüş. Bana ne, seni düşürenlerden hesap sor. Al kızı, al delikanlıyı, fakat başarıya koş. ‘Örgütü ayarlarım, mutlaka örgütü bozarım aşkıma yer ararım.’ demekle bu olmaz! Olanı da elinizden alırlar. ‘Benim sevgim vardı.’ Bunların hepsi yanlış. Bazı duygularınız gelişiyor, gelişmesi iyi, ilişki arıyorsunuz, bu da iyi ama bunun kanunları da böyle. Bizde işin özünde bir kayıp var, bir oluşmamışlık var. Bir gelişmezlik var. İşin özünde çok tehlike var. Biz bazı arkadaşların sandığı gibi normal, katı olmayan ilişkiler geliştirelim. Şimdi ben de kendime bir ilişki geliştireyim. Cinsler arası ilişkiyi bütün bu tabuları da aşan bir biçimde ortaya koyalım. Ben tereddütlüyüm. Veya endişeliyim, çünkü hata yapmaları çok yüksek bir ihtimal, hatta ordu ve örgüt elden gider. Zaten herkesin böyle endişesi de var. Hayretler içinde kalıyorlar. Kadın ordulaşması durumu olmaz mı, bu kadar iç içelik tehlikeli mi, değil mi? Şimdi biz burada bir deneme yapıyoruz veya bir ulusal dönüşümü,ulusal rönesansı sağlamak istiyoruz. Burası savaş okuludur. Kadın niye savaş okulunda olmasın. Olsun. Yaşamın vazgeçilmez bir tarafı neden her türlü faaliyet içinde yer almasın. Diyorlar ‘zayıftır, güçsüzdür.’ Sen zayıf ve güçsüz bırakmışsın. Güçsüzlüğü varsa savaş içinde aşsın. Ve en azından olmazsa onu da anlayalım, neden olmasın. İşin özüyle biraz ilişkili, tabii ki zorlanacaklar. Bence zorlansınlar aşk retoriğimiz büyük iç savaşları gerektirecek. En azından biz buna bir temel teşkil edelim. Çünkü diğeri çok düşük. Ben kıskanç veya amansız değilim. Bir ilişki ki vatana ihanet, özgürlüğe ihanet. Bir ilişki ki sosyal gelişmeyi, siyasallığı hiç göz önüne getirmiyor. Bir ilişki ki sadece kaçıyor, sadece kendini düşünüyor, buna karşı çok intikamcıyım aşırı olmamı biraz buna bağlamalıyız. Ve en önemlisi de özgür tartışma.
Evlilik genelde bir mülkiyet anlaşmasıdır ve biraz daha da derinliğine araştırırsak bayağı mülk anlaşmasıdır. Bunu öyle allayıp pullamanın hiç bir gereği yok. Evlendiysen bir mülk ilişkisi geliştirdin arkadaş. Biz bu konuda fazla sıcak bakmıyoruz. Yani mülkleşmek de en azından eleştiriye tabii tutulmalı. Nasıl mülkleşmek? Eğer haksızlık temelinde ise, kölelik temelinde ise en azından bu evliliğe karşı çıkacağız. İşin bir bu boyutu var. Daha da önemli bir boyutu bizde dikkat edilirse, bu çok tipik bir ahlaki yaklaşımdır. ‘Benim karım, benim kızım’ dedin mi orada artık her şey gider. Ben bile kendime bunu dedirtmemeliyim. Bir bu açıdan önemli. ‘Benim’ deyince gözler bir başka bakar. Kadın hep birisine kendini mal eder, mülk koyar, erkek de mal gözüyle bakar ve sosyalistleşme burada durur. Dikkat edin PKK’nin büyüklüğü burada. Bu arkadaşların hepsi daha demokrat bile olmamışlar. Mutlaka birisi diğerine kölelik dayatır. Benim endişelerimde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anlayışla değerlendirmeye çalışın. Eşit, özgür mukaveleyi yapamazsın. Geleneklerin ağır etkisi altında bir de güdülerin ağırlığı altında yanlış yapar ve ordu dağılır. İlkel tabii. Bunları aşacağız. Erkektir, kabul etmez mutlaka bastırır alır. Bilmem kadındır, mutlaka kendini kullandırtır, sonuç alır. Bu ilkellikleri aşacağız. Zaten sosyalist mücadele tam bu noktada sorunu oldukça doğru ele almış ve bu noktaya getirmiştir.
Ben 1990’larda dört evlilik yapacaksınız dedim işte. Neydi? İdeolojik çizgi evliliği, örgüt evliliği, savaş evliliği buna benzer kavramlardı. Önce bunlarla sıkı sıkıya evleneceksiniz. Ondan sonra koca evliliğini düşüneceksiniz. Bu sağlanmayıncaya kadar da bizim kimseyi evlendirmeye niyetimiz yok. Bunun anlamı şu, bunun gelişmesi demek aslında ulusallığın, siyasallığın hatta toplumsallığın gelişmesi demektir. Evlilikte son tahlilde sosyal olaydır. Özgür olmak gerçekten buna bağlı. Kürt evliliği açısından doğru evlilik budur. Sen bir delikanlısın, on yıl gider bilmem nerede ırgatlık yaparsın, başlık parası toplamak için. On yıl güzel savaşırsan ırgatçılıktan daha iyi sosyal, siyasal, ekonomik kazanım sağlarsın. Bunları artık anlamak gerekir. Sen benim oldun ben senin oldum bunlar ciddi meselelerdir. Daha doğru dürüst konuşmasını bilmiyorsun, diğer taraf daha doğru dürüst kendisini ifadelendirmesini bilmiyor, kim kimi alabilir? Neden ben kendimi kadına alt edeceğim? Bunlar önemlidir ve tarihi bir takım sorunların doğru ele alınış tarzıyla bağlantılıdır. Varsın güdülerimiz biraz sarsılsın. Kaldı ki, ben güdülerin yüceleştirilmesi diye bir kavram da geliştirdim. Dikkat ederseniz, sürekli eğer cinsellik de derin dönüştürülürse büyük sanata yol açar. Cinsellik Kürtlerde çok gelişmiştir. Kürt hem çok gelişmiştir, hem çok düşürülmeye götürülmüştür. Eğer bunların enerjisini kaba bir cinsellikle tüketme yerine siyasallaştırırsan, sosyalleştirirsen, hatta böyle militanlaştırırsan bu mükemmel bir sonuçtur. Ve sanırım buna kesin ihtiyaç var.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan