HABER MERKEZİ –
“Hem sosyal gerçekliğinizin hem de partileşme düzeyinizin kendini en açıkça ortaya koyduğu, çok ağır bunalımlı bir kişilik biçiminde dayattığı ve işlerin içinden çıkılmaz hale getirdiği yaygın bir gerçekliğiniz söz konusudur. Ve bu, son derece tehditkar bir durum haline gelmiştir.”
Üzerinde emperyalizmin, özel savaşının bütün hesapları yapmasına yol açmıştır. Ve siz, önemli oranda bunu, her ne kadar iyi niyetli de olsanız; oportünist bir politika yönetim kadrosu olarak kendiliğinden işliyorsunuz, bundan oportünistçe çıkar umuyorsunuz ve oldukça kendinize de, bu partiye de en büyük zararı veriyorsunuz. En ufacık biçimlenme sorunlarınıza bile ciddiyetle yaklaşmayışınız, çok açık, rahatlıkla doğru geliştirilebilinecek görevlere, dağlar kadar imkanla bile yaklaşmayışınız, sizin oportünist niteliğinizi ortaya çıkarıyor.
Son emperyalist müdahalenin, Önderlik gerçeğine dayattığında da bu açığa çıkmıştır. PKK’nin çözülüş dağılma hikayelerinin altında, yetmez kadro komuta gerçekliği yatmaktadır. Ve işbirlikçi teslimiyetçi çizgi ve sahte komutası da, buna dört elle sarılmış, hesabını yapmış, amansız bir çaba içine girmiş ve yine, kendi Önderlik gerçekliğimiz karşısında ancak bozguna uğratılabilmiştir. Ama halen yaygın bir biçimde, kadro gerçeğimizin komutaya yansımasından da hala medet umar durumdadır. Bu ortaya çıkmıştır. Ve hemen hemen beklentiler de, “örgüt dağılıyor, parçalanıyor. Önderliğin gerek parti üzerine, gerek ulusal kurtuluş sürecine hakimiyeti sarsılıyor, zayıflıyor” gibi yorumlara kadar konu olabilmiştir.
Son uyarılarımı yapıyorum. Çoğunuzun gerçeği, buna denk düşüyor.
Devrimcilik yiğitlik işidir. Yiğit, özü, söz ve eylemi kesinlikle tutarlı olandır. Bu düzeye ulaştıysanız, söz verin diyorum size. Çünkü her şey bu söze göre planlanıp yürütülecektir. Sözle oynarsanız, güçlü olan partidir, ona karşı dayanamazsınız. Emperyalizmin en ince planları dayanamıyor. Bu halinizle, siz mi kandıracaksınız Partiyi? Yapmayın bunu diyorum size. Çünkü yaptığınız kandırmaca. Kendinizi bir kandırmaca kişiliği olmaktan kurtaramıyorsunuz. Bununla mı PKK’nin militan çizgisini yürüteceksiniz.
İster uyarı gibi anlayın, ister emir, ister rica. PKK’nin çizgi gerçekliğine, onun yönetim, komuta uygulamasına ilişkin bazı temel hususları dile getiriyorum. Bunlarsız yürünülmez. Buna gücünüz yoksa peşinen söyleyin, buna gücünüz varsa ona göre söz verin. Çok ciddi yetmezlikleriniz varsa aşın. Ama yine söze göre olmalı. Yine önünüzde fırsatlar var. Gideceğiniz her yerde, eğitim de süreklidir. Ve bazı yapabileceğiniz görevler de. Ama doğru yaklaşın diyorum.
Sözümü anlamak istiyorsanız, bence çok açık. Değeri olmayan, işlevi olmayan bir görevi reddedin. Baktınız aylarınızı boşa harcıyor veya boş bırakılıyorlar sizi, kimse alan sorumlusu, üzerine gidin. Uyduruk bir biçimde, sizi oyalamak istiyorsa yine üzerine gidin. Değerler yerde çürüyorsa, sahiplik edilmiyorsa yine sorumlunun üzerine gidin. Bir saatinizi, bir parça ekmeğinizi bile kimse çar çur etmemelidir. Çünkü son tahlilde sizin canınız, kanınızdır. Halkımızın, binlerce devrimci şehidin ve zindan direnişçilerinin ve dağlarda bizzat o soğuğu, o açlığı yaşayan sizlerin emeğinizin bir sonucudur. Hor bakmayın. Ona hor bakmanız, kendinize hor bakmaktır. Kendine hor bakan da devrimci olamaz.
Devrimcinin önce onuru olduğu, onurun da çizgiye saygı, çizgiye disiplinle bağlanmaktan geçtiği açıktır. Bu gücünüz yoksa söz vermeyin, diyorum. Ne bizim emekleri, ne de kendi can varlığınızı tehlikeye sokmayın. Tehlikeye sokarsanız ne olur, örgüt tedbirini almıştır. En azından biz sorumluluğumuzun sahibi oldukça, bu tarzla ne Partiyi kullanmanız mümkündür, ne kendinizi yaşatmanız. “Kimse görmez, dilediğim gibi yaşarım. Kendi basitliklerime meydan, zemin bulurum.” Bunlar yanlış, mümkün değil. Özüyle ve biçimiyle dört dörtlük militan hatta girmeyen, militan savaşa kendini vermeyen zaten açığa çıkar. Nitekim açığa çıktığı gibi.
Bu doğruları şunun için de söylüyorum: Büyük şehidimiz, gerilla sözümüz, onurumuz olan Agit arkadaşımız, gerçekten bunun iyi bir ifadesiydi. Ve o günden bugüne bu bozulma, bu yozlaşma sizin de tüm emeklerinizi tanınmaz hale getirmişti. Yine gideceksiniz, birçok alanda kendini dayatan var. Ucuz komutan var. Yönetimle alakası olmayan, yönetim adına, yönetimsizliği dayatan var. Demin söylediğim gibi, her tür tehlikeye açık bir sürü komutanlık var. Ve hatta kendini zemin yapan tonlarca savaşçı var. Hepsini göreceksiniz. İşte burada aldığınız yüksek eğitim, karar ve söz ifadesiyle doğru bir başlangıç yapacaksınız. PKK’de hiç kimse kimseyi tehdit edemez. Hiç kimse kendini dayatamaz. Kendini dayatan, tek doğru çizgidir. Çizgiyi kim doğru uygularsa, söz ve uygulamada öncelik onundur. Kim onun gereklerine anlam veremezse, bu ben de olsam, aşılmak durumundadır. Bundan vazgeçmeyin, diyorum. Bu yaşam hakkınızı, bütün umutlarınızı, bütün varsa bazı yetenekleriniz onları kullanmaktır. Bu, PKK’nin gerçekten temel militan özelliğidir. Ve her şey buna bağlı olursa yaşamınızda, savaşınızda bir anlam ifade eder veya başarısı gelişebilir.
Bir kez daha, hemen her sahada, sadece gerillada değil, bütün görev alanlarında, ne kadar gerekiyorsa hepsine gücünüze göre sonuna kadar, hatta gerektiğinde kendinizi iradeleştirerek, görev hakkını özce kulanacaksınız. Ki, bunda da tekrar vurguluyorum, anlamlı işlevsel olacak. Kuru görevlendirme olmaz. Herhangi bir sonucu olmayan, sırf bir tepeyi bekle, diye görev olmaz. Sırf şu dernekte otur, diye görev olmaz. Hepsinin günlük bir planı olacak. Günlük bir faydası olacak. Öyleyse görev kabul edilecektir. Yoksa bu görevi elinizin tersiyle iteceksiniz. Kimi kandırıyorsun, diyeceksin. Görevlendirene, bunu söyleyeceksin. Sen beni boşa çalıştırıyorsun. Ben günümün 24 saatini devrime adamak için gelmişim. Bunu değerlendirirsen, yönetimin kabul değerlendiremiyorsan, “ben sana yönetimin nasıl yapacağını göstereceğim,” diye kendin yönetime talip olacaksın. Velhasıl yapabileceğini sonuna kadar yapacaksın, yapabileceklerinle yapacaksın. Bir alt güç olarak, bir üst güç olarak hangi konumda olursan ol, bu tarzı işleteceksin. Benim onaylayacağım görevlendirme budur.
Tekrar vurguluyorum, eğitimden tutalım diyorum sana, bir lojistik birimin verimli çalışmasına kadar, bir dost ilişkiyi yönlendirmekten tutalım çok önemli bir savaş planını geliştirmeye kadar, hepsinin içinde gereklilik, verimlilik, bunun da bir gereği olarak yeterince örgütlülük, yönetim hem de mevcut olanakların en yerinde kullanılması, bir yönetim gücünüz söz konusu… İlkeniz budur. Bir komuta görevi kendini ortaya koyuyorsa, hepsini bu çerçevede değerlendireceksiniz. Ve benim burada onayladığım budur. Bunun dışında, ben her şeyle savaş halindeyim. Bunun gereğini aşan, kim, nerede, nasıl yaparsa yapsın, nitekim savaştığımı da çok açıkça size gösteriyorum. Ve tarih bu savaşta bizi haklı çıkarmıştır. Bu temelde tarih, bizim Önderliğimiz altında yürütülen bu partinin gücünü ortaya çıkarmıştır. Yine tarih bu temelde, az çok kendini verenlerin şerefli ve onurlu olduğunu ortaya koymuştur. Bu temelde son grubumuzu da sözleştirelim;
Şimdi Avrupa grubumuzu da yapalım. Sara seni de sözleştirelim. Çok kısa, özlü seni tanıyalım?
Sa.: Kod adım Sara. 1958, Dersim doğumluyum. 1975’de ideolojik grup aşamasında partiyle tanıştım. Daha çok da 1977-78’de profesyonel olarak çalıştım. 1979’da zindana düştüm. Ve uzun bir süre zindanda kaldıktan sonra 1990 sonlarında çıktım. Akademiye geldim. İkinci gelişimdir. Beş yıl dağda kaldım. Daha çok Botan ve Güney sahasında. 1996’nın sonlarında bu sahaya tekrar geldim. Bir buçuk yıldır bu sahadayım.
Uzun sürecek bir devrim yürüyüşüdür aslında, küçümsemiyorum. Fakat bu yürüyüşle kendi örgütsel konumumu karşılaştırdığımda; bir orantısızlık var, dengesizlik var. Hatta ters bir duruşuda vardı. Özellikle bu süreçte, son bir buçuk yıldır Önderlik Sahası’ndaki yoğunlaşma, sadece belli olaylara, belli süreçlere ilişkin değildi. Bir bütün olarak yürüyüşümü sorgulama süreciydi. Bu yürüyüşüm, bir tarz şeklinde biçimlendi; kendine göre bir tarzdı. İdeolojik temeli güçlü olmayan, dili güçlü olmayan, üslubu güçlü olmayan, örgütsel duruşu güçlü olmayan bir yürüyüştü. Bu anlamda çabalar fazla yerini bulamadı. Bu kadar uzun süre olmasına rağmen, gerekli karşılık verilmedi, gerekli militan kişilik oluşmadı. Bunun belli oranda farkındaydım, fakat özellikle bu sahada farkında olduğum halde, neden değiştirmedim sorusu yakıcı olarak kendisini dayattı. Çünkü hem partiyi zorluyordu; yansımamı farklılaştırmıştı, tam ayrıksı bir yansıma oluyor, durum oluyordu.
Belli bir şekillenme vardı kişiliğimde kuşkusuz; bunun ideolojiyle, politikayla, örgütsellikle ilişkisi vardı. Direkt ilişkisi var. Fakat kazandığım bazı alışkanlıklar var. İnatla bunu sürdürmüştüm. Bu inadı kırdım en başta bu sahada; son süreçte olumlu olarak değerlendireceğim. Benim bundan sonraki yürüyüşümü etkileyecek bir inadı kırdım diyebilirim. Tersinden olaya bakma; tersinden devrim olayına, örgüt olayına bakmayı aşmam gerekiyor.
PÖ.: Duygusal bakma, duygusallıktan politikaya gitme gibi vahim bir yöntem hatasını adeta kronikleştirmiştin.
Sa.: Doğrudur Başkanım. Hem duygu, hem tepkilerimi konuşturdu…
PÖ.: En tehlikelisi de ondan politika yaptığını sanma veya politikaya ondan sonra gitme.
Sa.: Onlar daha çok yön verdi Başkanım. Böyle olunca da, sonuç alıcı bir politika yürütülemedi.
PÖ.: Senin hatalarının temelinde bence bu yatıyor. Ne cesarettir, ne fedekarlık noksanlığıdır, ne direniş eksikliğidir, ne iyi niyettir. Senin hatanın temel kaynağını bence mutlaka anlamalıyız ve gidermeliyiz.
Sa.: Başkanım bu konuda anladığıma, gerçekten de artık onunla yaşanmayacağına; o inatlarla ya da o ölçüsüzlüklerle yaşamayacağıma kendim de karar verdim. Biraz önce arkadaş da bahsetmişti, Sakine arkadaş; insan kendisi ikna olursa, onu aşmak zor değil. Alışkanlık da olsa, yılları da alsa; çünkü iddiam var.
PÖ.: İkna olmazsan, Zeki gibi sen de kaçarsın, onun için ikna et.
Sa.: Hayır Başkanım, ben o konuda.
PÖ.: Hayır ikna olmazsan, sonuç o yere götürür.
Sa.: Kuşkusuz olumsuz sonuçlara götürüyor, bugüne kadar…
PÖ.: Hayır, öylesin demiyorum da; örnek vermek gerekirse diyorum, sahte insan evet derse, er geç o olumsuzluk patlak verir.
Sa.: Başkanım, ben bugüne kadar da partinin değerlendirmelerini, Parti Önderliği’nin eleştirilerini çok önemli buluyordum, ciddi buluyordum ve doğruydu. Şimdi bunu içselleştirmek gerekiyor. Bu temelde kendimi düzeltmem gerekiyor. Sorun biraz buradaydı. Çabalarımla yöntemlerim, birbirine ters oluyordu.
PÖ.: Ters
Sa.: O anlamda boşa çıkıyordu.
PÖ.: Evet
Sa.: Kendi istemim olmasına rağmen boşa çıkabiliyordu.
PÖ.: O da bir kuru inattı böyle. “Sara hata yapmaz, Sara hep iyi düşünür, hep iyi niyetlidir.” Tamam da, ama politikanın da bir sanatı var. Hatta PKK’de politikanın bir sanatı var. Büyük duygular, büyük direnişlerle PKK yalnız başına yürümez. Evet duygu selinin adeta etrafa taşması gibi ve bunu da büyük bir inatla yapman bizi zorladı tabii.
Sa.: Başkanım, biraz da kendini tekrarlayınca etkiledi.
PÖ.: Çok.
Sa.: Ben hep aşmak istedim, tekrarlayınca bu bende bir büzülmeyi de getirdi, güçsüzleşmeyi de getirdi.
PÖ.: Tabii bütün çabalarını…
Sa.: Moral olarak etkiledi.
PÖ.: Boşa çıkardı, seni dağda hırçın yaptı, böyle geldi. Düşündüğümüz olay, bunu gözetiyor, bu yeni görevlendirme. Sen belki alınırsın, diyeceksin “uzaklaştırılıyorum” çünkü bayağı bu konularda duygulanıyorsun. Halbuki bana göre senin gerçek doğru tarzını ortaya çıkarman için bir müdahale veya bir yeni pratik saha çalışması olacak. Kendini biraz daha uzakta, biraz daha dinlendirmiş, biraz daha ikna etmiş bir biçimde politika yapacaksın, örgüt faaliyeti yürüteceksin. Bunu böyle yanlış anlamaya gerek yok. Ülke de açıktır, sonuna kadar bunun için zaten. Senin ülkeye gitme gibi bir sorunun yok bu konuda. O alçak mesela öyle değildi; ülkesine karşı da karaydı, art-niyetliydi ve korkaktı, çok. Onun tüm gücü cesareti, PKK militanlığının kahramanlığından idi. Burada senin belli bir öz direnme gücün var. “Neden ülkede değilim” veya işte “herkes orada ben buradayım” diye bir serzeniş pek anlamlı olamaz.
Senin için daha çok gerekli olan, bu büyük birikimi nasıl parti politikasının hizmetine koyacağım. Nasıl taşı gediğine oturta oturta, nasıl çok planlı bir örgütçü olacaksın. Korkum; yine gidersin, inatla “ya benim istediğim gibi olacak, olmazsa ben de inadımı dayatırım.” Bu senin zorlanmana da sebep olur.
Sa.: Hayır Başkanım. Bu yanılgıya, hataya düşmeyeceğim.
PÖ.: Şu uyarıyı yapıyorum; sen herkese göre ol, herkes sana göre olmamalı.
Sa.: Doğrudur Başkanım.
PÖ.: Önderlik gördüğün gibi nasıl herkese göredir, çok çarpıcı değil mi?
Sa.: Evet.
PÖ.: Ne kadar somut.
Sa.: Çok çarpıcı ve öğreticidir Başkanım. Bu süreçte bunu esas alacağıma inanıyorum.
PÖ.: Ama sen şimdiye kadar biraz tersini uyguladın, hem de iyi niyetlice.
Sa.: Evet.
PÖ.: Olmuyor. Kürdistan insanını en iyi örgütlemenin yolu; onu anlayacaksın, ona göre olacaksın. Kendine göre dersen, tek bir kişiyi bile örgütleyemezsin. Bunu örgütlü yapı için söylüyorum.
Sa.: Evet Başkanım, yanılgı burada.
PÖ.: İyi niyetlerle, iyi duygularla dolu bir şey, ama öyle bir durum olamaz bu toprağın insanlarında. Şimdi beni iyi dikkatle takip et ve dikkatle benim yöntemlerimden sonuç çıkar. Çok gerçekçi, değil mi? Çok somut, çok can alıcı bir yaklaşım değil mi benim çalışmalarım?
Sa.: Hatta sonuç alıcı.
PÖ.: Çok sonuç alıcı. Senin yıllardır bunu halen temel yöntem olarak benimsememen eleştirilerimizin özüdür. Yanlış da anlamamak gerekir.
Sa.: Kaybettiğim noktada burası, en çok kaybettiğim nokta burası oluyor.
PÖ.: Tabii. Düşün “herkes Sara’ya göre olsun,” herkesin Sara’ya göre olma gücü yok ve herkes bana göre olmuyor. Korkunç bir savaş içinde değil miyim, herkes için?
Sa.: Sabırlı bir savaş veriliyor.
PÖ.: Sabır ve yöntem de doğru olduğu için sonuç alıyor. Seninki o kadar toycadır ki, senin en yakınların bile seni ya terk eder, ya da ciddiye almazlar. Halbuki böyle birisi değilsin, buna layık da değilsin, ama yöntemin bu sonucu doğuruyor. Bence bu ağır sübjektif konumu, duygusallıkla yüklü durumu aş artık.
Sa.: Aşacağım.
PÖ.: Ayıp değil, yirmi yıllık Sara hata yapar mı bu kadar? Hayır, yapabilir dersin. Mütevazi ol, alçakgönüllü ol, aş ve bence geçen bütün yılları telafi edecek kadar bir çalışma kapasiten var. Kaldı ki, bu yılların hep boşa gitti demiyoruz. Kesinlikle böyle bir şeyimiz yok. Neden yüksek kazandıramadın gibi bir eleştirimiz vardır. Yoksa kötüydün, bilmem mahvettin bizi demiyoruz, şöyle suçlusun gibi bir eleştirimiz de yoktur. Bunları da doğru anlarsan, bence asıl rolünü bundan sonra daha başarılı oynayabileceksin.
Sa.: Başkanım bu konuda kararlıyım. Belki ülke benim için özlemdir. Başkanım gerçekten çekicidir. Hatta ben hiçbir farklı alanı da küçümsemiyorum.
PÖ.: Ben hiç ülkeye gitmedim; sen gittin beş yıl gördün de, benim gibi fukara ne yapacak?
Sa.: Hayır küçümsemiyorum Başkanım. Ben nerede partiye yararlı olacaksam…
PÖ.: O konuda da iyi örnek olabilirsin. “Avrupa’dayım, şuradayım ama ülkemle dolup taşıyorum” diyebilirsin. “Her şey yoldaşlar, ülkedeki savaş için” diyebilirsiniz ve bizzat bunu yapmak da görevinizdir. Değil mi?
Sa.: Çok çalışmanın gerekçesi yapacağım Başkanım.
PÖ.: Bir milyon halk istemiş, zaten beş bin tane adayı siyasi ve askeri anlamda kaydır; herhalde senin bizzat ülkede yaptığından bin kat daha verimli değil mi? Bunun imkanı yok mu?
Sa.: Var Başkanım.
PÖ.: Var, ben burada bir kelime bilmem, Arapça’ya zihnimde yer veremem, ama Kürdistan denilen olay burada yaratıldı. Halk denilen olay burada yaratıldı, değil mi? Bunları da biraz ciddiye alalım.
Sa.: Başkanım bir yönüyle doğaldır. Fakat ben çalışmanın gerekçesi yapacağım hepsini, o özlemi de, istemi de.
PÖ.: Şimdi öyle olursa hata üstüne hata yapılır. Ben demiyorum ülkeye gitmeyin; her şey ülkeye gitmek için. Ülkeye daha fazla kendini taşıran, benim dışımda bir kişi var mı, bu tarihte?
Sa.: Hayır Başkanım.
PÖ.: Kısaca ülkeleşebilirsin; örgütle, büyük bir halk gücüyle, hatta günlük teknikle değil mi? Günlük Dersim’le konuş, günlük metropol kitlesiyle konuş. Örgütle grupları peşi sıra gönder. Cepheyi örgütle, milyonlarla. Az mı bunlar önemli değil mi? İstediğin zaman da gelebilirsin, hiç merak etme. Biz sözümüzün adamıyız, biz köprüleri de sağlam kuran adamız, değil mi? Seni Diyabakır Zindanlarından çıkaran bizim irademiz; övünmek gibi olmasın tabii.
Sa.: Hayır Başkanım.
PÖ.: Ülkene götürüp getiren, yine bizim irademizdir. Biz Avrupa’da da halkımızı hiç bırakmayız; buna da ilişkin gücümüz vardır, ama bunların yolu yordamına göre olması gerekiyor. Gerçekten çok başarmak istiyorsun ve yapabileceğine de inanıyoruz. Hatta ne mutlu sana, bugünleri gördüğün için diyebiliriz.
Sa.: Layık olacağım Başkanım.
PÖ.: Oldu, yeterli mi bu söz çerçevesi.
Sa.: Tabii.
PÖ.: Çok şey var da, pratikte onları sanırım seninle halledeceğiz.
Sa.: Doğrudur Başkanım. Ben de çok şey söylemek istemiyorum.
PÖ.: Evet anlamsız, zaten iki tane kitap da yazdın.
Sa.: Üç tane.
PÖ.: Üç tane oldu. Dördüncüsünü pratikte yazacağız.
Sa.: Yazarım Başkanım. Başarılı bir pratik sergilersem yazarım.
PÖ.: Evet başarılı pratik olmazsa, zaten hiç yazmayacaksın, hiç konuşmayacaksın. Bunun için sözü biraz kısa keselim. Oldukça doğru kullanırsan bu çerçeveyi; kesinlikle geçmiş yılların tecrübe, birikimi var içinde. Büyük, büyük yoğunlaşma var. Tabii senin hırsın da var, öfken de, tutkuların da ve çalışkanlığın da var. Umutlu olmamak için hiçbir neden yok, başarılı olmamak için de.
Sa.: Başarılı olacağım Başkanım.
PÖ.: Oldu, bu temelde gerçekten Sara’ya eleştirilerimizi sonuçlandırmış bulunuyoruz. Sanıyorum olumludur ve pratiği ile de kendisini mutlaka başarı temelinde sadece hatırlatmayacaktır; bizzat başarının kendisi olacaktır. Selamlıyoruz.
9 Nisan 1998
*Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 9 Nisan 1998 tarihinde Sara arkadaş ile Avrupa’ya gelmeden önce gerçekleştirdiği son diyalog