HABER MERKEZİ- Hüseyin Gedik’in Sanallaşma ve Dijital Medya Kitabından
Dijital Dünya’nın Ekolojiye Etkileri Üçüncü Kısım
“Ekolojiye verdiği zararlar bilinmesine rağmen, sera gazlarının salınımının (atmosferde bulunan karbondioksit, metan ve su buharı tarafından ışınların tutulması neticesinde dünya üzerinde sera etkisi yaratır) artarak devam etmesinin önüne bir türlü geçilememektedir. Sera gazlarının emisyonları yapılmadığı müddetçe, ekolojik krizler artış gösterecek ve iklim krizlerine davetiye çıkaracaktır. Sera gazı salınımı ve fosil bazlı yakıt tüketimi insan sağlığı açısında da ciddi riskler oluşturmaktadır. Başta hava kirliliği olmak üzere, küresel ısınma ve en önemlisi de biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden olmaktadır. Enerji ihtiyacını gidermek için bilinçsizce kullanılan fosil yakıtlar çevre kirliliği de yaratmaktadır. Kömür, petrol, doğal gaz gibi enerji kaynaklarına olan bağımlılık ekolojik dengeyi tahrip etmekte, insan ve toplum sağlığı açısından ciddi riskler oluşturmaktadır. Dolaylı veya dolaysız, pandemi türü salgın hastalıkların kaynağı, ekolojik dengeye verilen zararlar yatmaktadır.
Kapitalist sistemin doymak bilmez istekleri yüzünden doğaya verilen zararlar çevre sorunlarını derinleştirmiştir. İnsanın doğa üzerindeki hakimiyeti geliştikçe ve doğayı tahrip ettikçe, çevre sorunları da katmerleşerek artmaktadır. Toplumsal sorunların büyümesi ve dolayısıyla ekolojik sorunların artması, kapitalist sistemin özüyle yakından bağlantılıdır. Ekolojik felaketlerin kapitalist sistem döneminde derinleşmesi ve neredeyse onarılamaz hale gelmesi tesadüf olmasa gerek. Yapısallık kazanan bütün toplumsal sorunların ekolojiyle mutlak bir bağı vardır. Var olan bu bağı göz ardı etmeden, toplumsal sorunların çözümünde ekolojinin belirleyici bir rolü olduğunu akıldan uzak tutmamak gerekir. Ekolojik çevrenin muazzam bir sömürü kaynağına dönüşmesi ve sınırsız talan edilmesi kapitalist sistemin mantığına uygundur. Günümüz teknolojik araçlarıyla bu sömürü ve talan çok daha fazla artmıştır. Ekolojik sorunları çözmenin yolu, doğanın sömürü kaynağı olmaktan çıkarılması ve korunmasıyla mümkündür.
Çevreyi sürekli kemiren iş makinaları, toprağın altını ve üstünü yaşanmaz hale getirmiştir. Teknolojik ürünlerin yapımında kullanılan maddelere duyulan ihtiyacı karşılamak için deşilmedik arazi bırakılmıyor. Tarım arazileri, ormanlık alanlar, meralar, su havzaları demeden, her karış toprak maden arama sahalarına dönüştürülmektedir. Dijital teknolojik araçlar, ekolojide yaşanan krizin ürünleri olarak piyasaya sürülmekte ve insanın kullanımına sunulmaktadır. Çevre felaketine yol açan bu ürünlerin en fazla tüketilen araçlar olması dikkate alındığında, tüketici kitlesinde çevre duyarlılığının ne kadar zayıf olduğu görülmüş olur.
Dijital teknoloji, endüstrisi en hızlı gelişen sanayi sektörüdür. Sermayenin yoğunlaştığı en önemli alandır. İnsan kaynakları bakımından da ciddi miktarda yatırımın yapıldığı iş kollarından biridir. Büyük kazançların sağlandığı bu alan, kapitalist sistemin kendisini sürdürdüğü yeni bir iş sahasıdır. Büyük ekolojik yıkıma rağmen, dijital endüstriyalizm hız kesmeden gelişmektedir. Versiyonları geliştirilerek, çeşitlendirilerek üretilen dijital teknolojik araçlar dünya pazarlarında çok rahatlıkla kendisine yer bulmakta, alıcısıyla buluşmaktadır. Dijital araçlar için adeta tüketim toplumu oluşturulmuştur. Toplumun her kesimi tarafından en çok tüketilen ürünler dijital teknolojik ürünlerdir ve bunlara duyulan talep her geçen gün daha çok artmaktadır. Bu durum insan-doğa ilişkilerine tezatlık oluşturmasına rağmen, artarak devam etmektedir.
Dijital teknolojilerin çeşitlenerek hızla artması, çevresel sorunları da aynı hızla arttırmakta ve büyütmektedir. Çünkü bu araçların hammadde kaynağı doğadır. Bu durum hiç kuşkusuz doğanın daha fazla tahrip edilmesi anlamına gelmektedir. Dijital teknolojik araçlar insan yaşamının her alanına girdiği göz önünde bulundurulursa, çevresel zararların boyutları kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Dijital ürünlerin kullanıcıları, yaşanan ekolojik krizlerde üreticiler kadar pay sahibidirler. Tüketim rağbeti arttıkça, üretim de artmakta, üretim arttıkça doğa daha çok tahrip olmakta, doğa tahrip edildikçe ekolojik denge bozulmakta ve dolaysıyla afetler, felaketler kaçınılmaz hale gelmektedir.
Dijital teknolojilerin üretimi çeşitlenerek arttıkça, nasıl ki doğa tahrip ediliyor ve ekolojik denge bozuluyorsa, insanın ruhsal ve düşünsel yapısı da bu bozulmadan payına düşeni alıyor. Teknolojik yenilikler, her zaman insanı kendisine çeken özeliklere sahiptir. Tarihin hiçbir döneminde insan ve araçlar bu denli iç içe geçmemiştir. Teknolojiye bağımlılık, insanın doğadan kopmasıyla ve çevreye yabancılaşmasıyla sınırlı kalmıyor. Böyle bir bireyin şahsında ruhsal ve düşünsel alanda toplumsal parçalanmışlık da meydana gelmektedir. İnsan ilişkilerinin sanallaşması ile bozulan birey-toplum ilişkileri, tarihi, sosyal, kültürel bağları zayıflatmakta aidiyetleri ortadan kaldırmaktadır. Dolaysıyla insan-çevre ilişkileri de bundan nasibini almakta ve çevre bilincini yitirmektedir. Burada zayıflayan ve hatta kopma aşamasına gelmiş birey-doğa, birey-ekoloji, birey-toplum ilişkisini yeniden oluşturmak, bozulan ilişki ağını yeniden onarmak acil bir görevdir.”
Dijital Dünya’nın Ekolojiye Etkileri II – Nûçe Ciwan (nuceciwan133.xyz)