HABER MERKEZİ
Var olma alfabesinin ilk harfidir
Özgürlük mücadelesinin gelişimi ile birlikte benliğimizi var eden her şeyi birebir tanıma imkanlarını bulurken her bir özgürlük emekçisi de bu uğurda birer aydın- usta öğrenci konumuyla halkının hizmetinde çalıştı. Kültürden farklı alanlarda bilinçlenmeye kadın,erkek kimliğinin eşitliği özgürlüğünden tutalım, sanatın her dalında önce söylenmesi gerekeni kendilerinde sonra toplum dokusu, kesimlerine yayarak yaşam biçimi haline getirdiler.
Öz-eleştiri mekanizması ile kendimizi tanımaktan, kişileri ve toplumu keşfetmenin anlamlı, halksal kimlikten kazandıran toplumsal yürümeyi yine emek ve özgür mücadele sayesinde öğrendik.
En başta da tepki vermenin var olma alfabesinin ilk harflerinden olduğunu öğrendik. Empati kurarak dünyanın hangi kara parçasında, köşesinde sömürüye haksızlığa uğrayanlar varsa onlardan yana saf tutarak söz ile ruh ile hissederek yanlarında olduk.
Aradan yıllar geçmesine rağmen halen Che’nin elleri kolları bağlı öldürülmüş şekilde uzanan o fotosu bile içimizde harlanan yangın alevlerine dönüşmekte iken halk evlatlarının çatışmalar ardı savaş araçlarına bağlanıp sürüklenmesine çukurlara atılıp kefensiz-mezarsız ve duasız gömülmesine gösterilen tepkilerden tutalım. Gözaltına alınmaya kaşı çıkıp polisin elinden birlerini çekiştirerek almaya çalışmaya varıncaya değin tepki gösterdik. Sokaklara çıkıp sesimizi o sonsuz ufuklara savurarak bize yaraşan, yakışan her şeyi başkaldırılara sararak yumruklarımızı sıkarak yürüdük.
Tepki vermek var olma alfabesinin ilk harfidir
Tepki vermenin yürümeye ant ve bilenmek olduğunun bilincinin farkındanlığı ile en başta da bir halkı bitirmenin dilini yasaklamak ve yozlaştırmak misali tepki vermeyi de cezalarla, yasaklarla, tehditler ve göz korkutarak etkisizleştirmek, renksizleştirmek hatta farklı kulvarlara akıtmanın çabası hiç eksilmedi. Ve kişiyi kişi eden güce, eyleme dönüşen reaksiyonun gerçekleşmemesi için sosyal, siyasal, sosyolojik ve psikolojik her alanda nüfuz edecek şiddet, sözsel ve görsel eylemsellikleri için özel çaba uğraşları günümüzde daha belirgince sürdürülmektedir.
Tepki körelmesinin yaşanması da örgütlü misyon sahibi-duyarlı cephenin pratik faaliyetlerinin payı nedir ne değildir o zaten başlı başına ilk günden bu yana inceden masaya yatırılması gereken farklı bir konu.
Bir kaç kalın hatla da olsa ilk günden bu güne kelimelerinin arasına bir kaç açımlayıcı cümleler yerleştirdiysek şunu söylemek ve bir iki sonuca varmak mümkün.
Yaşanan haksız- hukuksuz, sömürü ve zulüm tablosu karşısında verilen her türlü ” kabul etmiyorum, etmeyeceğim” türündeki cevap ve eylem sonucuna ulaşmadığında ve sonuçta kabul edilip kabul etmediğin ile yaşamaya başlandığında hem senin cevabını duyanlar hem de birey olarak senin kendinde bir gevşeme, körelme ve olağan karşılayışla istemediğinle beraber aynı ortamda nefes alıp vermeyi onunla, ona bakarak yaşamayı alışkanlık haline getirir senin hayatının parçasına dönüştürür.
Anti-demokrat, dikta kişi ve rejimlerin en sevdiği kişilik tipi yaptıkları her şeyi olağan görüp alkışlayanlar kadar artık normal görüp tepki göstermeyenlerdir. Bunlar insanlığın başına kan kusturarak bela olan rejimlerin harcı ve mayasıdır. Kendi kalelerini alkışlanmak ve ses çıkarmayanların zemini üzerinde sağlamlaştırıp sefalarını sürdürüp tehlike olmaya devam ederler.
Korku imparatorluğu olmanın seanslarını her şekilde ibreti alem olsun diye sergileyerek gerçekleştirdiklerinde bencil toplum yapısı yaratılırken ve bireyler korkuları, endişeleri ve küçük hesaplarla ” aman bana bir şey olmasın” demeye başladıklarında zaten onun hayatına kangren bulaşmıştır. Sıra kendisine gelmeye başlamıştır.Çünkü bireyi çevresinde olanlar sarmalar, yaratır. Ona ve onlara bir şeyin olması yangından tutuşan bir ormanın içindeki bir ağacın ateşin kendisine ulaşamayacağına dair kendisini kandırmasına benzetebiliriz. Ki zaten zulüm-sömürü çarkı ya kendisinden olunmasını, pratiğine harç ve asker olunmasını ister yada sana zindanlara tıkar, sürgünlere zorlar yada seni bitirir. Kıyıda köşede sessizce duran bir güçte onun hesabına gelmez. Hep tehlikeye aday uyuyan bir hücrelerdir.
Dünyanın en fazla aydınını kaçırtan zindanlara dolduran, gazeteleri, televizyonları kapatan, insan düşüncesine ket vuran, dilsizler, sağırlar toplumu oluştururken, milyonların iradesini zindanlarda siyasi hesaplarla en gözler önünde tehdit emsaline dönüştüren. Soygunlar, tecavüzler, rüşvet, talan, hırsızlık, doğa katliamı gerçekleştirirken tepkisiz kalan insan kendisini önce kişi olmanın neresine koyarak nitelendirmektedir. Bütün bunlar yaşanırken sistem yine tepki gösterenleri kategorilendirir her halde önce en etkisizleştirilmesi gerekenleri sonra söylemeyi ile unutmayı aynı anda yaşayan sırf söylemek için söyleyen muhalif olamayanları de ikinci sıraya koyardı. Ve sonrasına da en hazır yem olanları yani potansiyel suçlu olarak damgalanan ve eylem gücüne dönüşmeyenler arasında suskunların mevzisini kutsayanları koyardı.
Tepki vermek var olma alfabesinin ilk harfidir derken: aklımıza eskimeyen bu değerli sözler gelmekte…
“Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.
Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim.
Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim.
Benim için geldiklerinde, sesini çıkartacak kimse kalmamıştı.”
Bazıları şunu da iddia edebilir. İletişim araçları zenginleşip çeşitlenmesiyle beraber bu mecrada yazıp çizmenin rengini belli ederek reaksiyon vermenin de arttığını iddia edebilir. Gelin görün ki herkes her şekilde eleştiri yapabilmekte, düşüncesini sunmaktadır. Ve uzun zamandır sarf edilen kelimelerin uzunluğu kadar bir mesafe alınmadan söylenen yerinde soğumakta, değiştiren, dönüştüren sistem için tehlike arz etmeden kıymete dönüşmeden can çekişmektedir. Ve Sistem yapma adayı olan söyleyenleri sokaklarda olanları denetimine alırken, eylemden yoksun söylemekle yetinip yorulup, endişe ve hesap kapılarını kendi üzerine kapatan muhaliflerin olup deşarj olmasının da bazen önünü açmaktadır.
İnsan düşünen varlık ve tepki gösterendir. Tepki doğru bildiğini işaret etmektir, eylem manifestosunun arayışına sokar. Tepkiler gösterilirken de can alıcı olan ne ise önem ve can alıcılığını hesaba katarak davranmak duyarlı ve sorumlu olup, görev üstlenmek gerekir. Bir ülke yanarken birinin ayağına giren dikene odaklanmak ve daha değişik kesimleri kendi ardından sürüklemenin adı da duyarlılık sorumluluk olamaz.
Sistem iradeye kayyumlar atayıp, halk yöneticilerini zindanlara mahkum ederken. Hasta tutsakları ölüme terk edip, hayatına kıydıklarını da gizlice ailelerinden bile habersiz gömerken. Dilini konuştuğu için insanlar öldürülürken, panzerlerle çocuklar ezilirken, sokak ortasında herkesin gözleri önünde kadın cinayetleri yaşanırken.. Yaşatılan her şey cezasız bırakılıp ödüllendirilirken tepkisizlikle her şeyin seyredilmesi bırakalım demokrat olmayı insanlığın aşınmasını beraberinde getiriyor.
Tepkisizler faşizan her uygulamanın hayatımızda tereddüt etmeden yer bulmasına davetiye çıkarırken, diktatörlerin nefes almayı bile lütuf sayan hayatları yönettiklerine biçme konusunda daha da profesyonelleşmesini ve korkusuzca hareket etmesini beraberinde getirir.
Dikta sistem tarafından bu dayatılmakta, tepkisizlik aşılanarak insanlık aşındırılmaktadır.
Tepkiye inançsızlık aydınlığa götürecek fikre güvensizlikle başlar, eylem içinde olmanın dünyayı değiştiremeyeceğinin düşüncesini büyütür insan içinde.
Unutmayalım
Tepki göstermek var olma alfabesinin ilk harfidir. Bunu öğrenip gerisini getirmemek yada bilip yüksek sesle okumamak önce seni tüketir ve tüm değerlerini yarınsız bırakır.
Umut ses vermenin, tepki göstermenin kendisidir.
Müslüm Aslan