HABER MERKEZİ
Yarın(23 Haziran) İstanbul Belediye Başkanlığı için seçimler yapılacak. Üçüncü, dördüncü vb. adaylar olsa da seçimler iki aday arasında gerçekleşecek. Bunlardan biri; Ekrem İmamoğlu, diğeri de; Bin-Ali Yıldırım. Seçimleri kim kazanacak? Şimdi dikkatler bu sorunun cevabını bulmak için 23 Haziran akşamının ilerleyen saatlerine çevrilmiştir.
Aslında İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi 31 Mart 2019 akşamı sonuçlanmıştı. Ancak AKP-MHP faşizmi 7 Haziran 2015 Genel Seçim sonuçlarını olduğu gibi, İstanbul Belediye Başkanlığı seçim sonuçlarını da kabul etmemişti. Daha doğrusu “yok hükmünde” sayarak, istediği sonucu almak için sandıkları yeniden kurmuştu. Sonuçta amaçlarına ulaşmışlardı. 23 Haziran günü, benzeri bir sonuç elde edecekler mi? Onu 23 Haziran akşamı göreceğiz.
“Diktatörler, kazanamayacağı seçimlere girmez” diye bir söz var. Yaşanmış birçok örnek de bunu doğrulamaktadır. Her şeyi kontrol altında tuttukları için hep önceden seçim sonuçlarını garanti altına alarak seçimlere girmiş olmaları da buna imkan sunmuştur. Türkiye’de 12 Eylül 1980 cuntasının şefi Kenan Evren, Türkiye toplumunun üzerine giydirilen “deli gömleği” olan 12 Eylül Anayasası’nın oylandığı sandıktan da %90’lara varan bir oy oranı ile cumhurbaşkanı olarak “çıkmıştır. Ancak her zaman böyle de olmamıştır. Tunus’ta; Zeynel Abidin Bin Ali’nin, Sudan’da; Ömer El Beşir’in olduğu gibi, istedikleri gibi seçim yapmaya fırsat bulamadan iktidar koltuğunu terk edip gidenler de olmuştur.
Tabii, 23 Haziran’da Türkiye’de ne genel ne cumhurbaşkanlığı seçimleri ne de bir referandum gerçekleşecektir. Sadece, seçilse bile kaderi İçişleri Bakanının iki dudağı arasından çıkacak söze bağlı olan; İstanbul kentinin Belediye Başkanı seçilecektir. Fakat böyle de olsa, bu o kadar da basit değildir. Çünkü Türkiye’nin en büyük kentinde böyle bir seçim gerçekleşecektir. Kuşkusuz bunun da hem Türkiye hem de uluslararası alanda önemli bir etkisi olacaktır. Elbette bunlar önemli konulardır. Bu konular üzerine daha önce defalarca değerlendirmelerde bulunulmuştur. O nedenle burada bunların bir tekrarını yapmaya da gerek yoktur.
Bugüne kadar, eğilimler ve tercihler netleşmiştir. Herhangi kritik bir gelişme yaşanmazsa, henüz bunları değiştirecek bir belirti de bulunmamaktadır. Günler öncesinde izleyicilerin TV ekranlarının başına çağrıldığı, o kadar reklamı yapılan Ekrem İmamoğlu ve Bin-Ali Yıldırım arasında yapılan tartışma da bu konuda farklı bir tablo ortaya çıkarmamıştır. Aksine, öncesindeki eğilim ve tercihleri daha netleştirmekten öte bir rol oynamamıştır. Önemli olan da bu gerçekliğin doğru anlaşılmasıdır. 23 Haziran günü kurulacak sandıklara olan yaklaşımın da buna göre belirlenmesidir.
Yukarıda “diktatörler, kazanamayacakları seçimlere girmez” sözüne yer verilmişti. Birçok yorumcu da bu sözü referans alarak 23 Haziran’a dair yorum ve değerlendirmelerde bulunmuştu. Bu sözü 23 Haziran akşamı, seçim sonuçları açıklanana kadar akıllarda tutmanın yararı vardır.
Unutulmamalı ki, İstanbul’da Belediye Başkanı seçimini iptal edenlerin bile gerekçesine inanmadıkları, kendilerini ikna edemedikleri bir seçim gerçekleşecektir. Gerçekleşecek olan bu seçimde Devlet Bahçeli ve R.T. Erdoğan’ın talimatı ile kurulan sandıklarda oylar kullanılacaktır. O nedenle de başından itibaren; kullanılacak oylardan, ilanı gerçekleşecek olan sonuca varıncaya kadar her şeyiyle şaibe altında olan bir seçim olma özelliğine sahiptir.
İstanbullular, böyle bir gerçekliğin bilinci ile yarın sandıkların başına gidecek ve oylarını kullanacaklardır. Kendilerine rağmen var olan bu gerçeklik onları sandıkların başına gitmeme gibi bir tercihle de karşı karşıya bırakabilirdi. Eğer böyle olsaydı hiç kimse onlara neden böyle bir tercihte bulunduklarını soramazdı. Çünkü her şey alenen orta yerde durmaktaydı. Kazanılan bir seçim vardı. Kaybeden buna razı olmamıştı. Bunun için ne yapabiliyorsa onu yapmış, fakat istediğini elde edemeyince de, seçim sonuçlarını iptal ettirmişti. Nasıl Kürdistan’da kayyumlar atanarak belediyelere el konulmuşsa, İstanbul’da aynı şekilde belediyeye el konulmuştu. Bunun karşısında yapılması gereken, İstanbulluların kendi iradelerine sahip çıkarak, kazandıkları belediye başkanlığını teslim etmemeleri olmalıydı. Böyle olmamıştır. Bunun nedenleri ayrıca tartışılabilir. Burada üzerinde durulan ve dikkat çekilmeye çalışılan bunun tartışmasını başlatmak değildir. Zaten bu doğru da olmaz. Önemli olan önceki yaşanmış olanlardan gerekli sonuçların çıkarılarak, halkın iradesine yeniden el konulmasının önüne geçebilmektir. Kürdistan belediyelerinde olduğu gibi, İstanbul belediyesi içinde benzeri bir yaklaşımın sahibi olunabilmesidir.
Bugün hiç kimse, yarın İstanbul’da gerçekleşecek olan belediye başkanlığı seçiminde sandıkların başlarında, kullanılacak oylarda ve çıkan sonuçlar üzerinde oynanılmayacağını iddia edemez. 17 yıllık AKP Hükümetleri döneminde gerçekleşmiş olan tüm seçim ve referandumlarda olduğu gibi, İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminde de benzeri oyun ve hilelere başvuracaklardır. D. Bahçeli-R.T. Erdoğan diktatörlüğü sandıklardan önceden tasarladıkları sonucu çıkarmak isteyecektir. Bu çok net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Ama, “bunlar nasılsa tüm hazırlıklarını yapmışlar, madem böyle bir sonucu ortaya çıkarmaya bu kadar istekliler, o nedenle yapacak fazla bir şey de yok” denilmemelidir. Bu bir kader değildir. İnsanın kendi iradesine sahip çıkması, haklarını, kazanımlarını savunması kadar doğal ve meşru olan bir şey olamaz.
Asıl olarak da burada önemli olan 23 Haziran’da bunların gereklerini yerine getirmektir. 6 Mayıs 2019 tarihinde YSK İstanbul belediye başkanlığı seçim sonuçlarını iptal ettiğini açıkladığında yapılamayanı, 23 Haziran ve sonrasında yapmaktır. D. Bahçeli ve R.T. Erdoğan diktatörlüğüne, hazırlıklarını yaparak girdikleri seçimleri de kaybettirerek, “Diktatörler kazanamayacakları seçimlere girmez” sözünü tersine çevirerek, diktatörlerinde kaybedeceğini göstermektir.
Bunun koşulları her zamankinden daha fazla vardır.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi/Cumali DOĞAN