TC devletinin yıllardır temel hedeflerinin en tepesinde hiç şüphe yoktur ki Kürt dilini yok etmek gelmekteydi. Ve inanın halen de bu hedef gizli olarak sürdürülüyor. Kürt dilini ortada kaldırmadan Kürt kimliğini yok etmek mümkün olamaz. Bunun içinde dünyada kimsenin aklının alamayacağı yasaklarla bu hedefe ulaşmak için gerçekten her hinliğe başvurdular. Kürt dilini yasaklayarak kendi kültürlerinin bir hammaddesi olarak kullanmak istediler. Buna kimileri kültürel yayılma alanı diyor. Yani kültürel ekspansiyon.
Çokça dile getirildiği gibi: “Dil toplumsal bir varlıktır. Dilsiz bir insan topluluğu düşünülemez.” Siz bir halkın, toplumun dilini yasakladığınızda, erittiğinizde, yok ettiğiniz de kaçınılmaz olarak o toplumu yok olmakla karşı karşıya bırakmış olursunuz. İşte TC devleti bunun için ısrarla hep dilimize hakaretlerde bulundu. Hem yasakladı, hem kovuşturma gerekçesi yaptı sonra da düzgün kullanılmadığı için alay ettiler. TV’lerde tatmin aracı olarak gözden düşürülmeye çalışıldı. Halen de devletin derin kanallarında bu kirli politika uygulanmaya çalışılıyor.
Özgürlük mücadelesiyle halkımız görkemli yeniden bir dirilişi yaşadı. Ve yıllardır bu dirilişini kurtuluşla taçlandırmak için didiniyor. Çabalıyor. Tam da böylesine bir gelişmeyi yaşarken sömürgeci güçler yeniden dilimize saldırıyorlar.
Şunu hemen belirtelim: TC devletinin anayasaları ne derse desin, bu anayasalar ve yasalar sadece ve sadece onları bağlar. Yani sömürgeci zihniyeti savunanları bağlar. Bizim meşru olan haklarımızı hiçbir kâğıt parçası sınırlayamaz. İnsan olarak dünyaya gelmişsek ve her insanın dünyaya hür doğduğu iddia ediliyorsa o zaman bu hür olma hakkımızdan dolayı biz kendi dilimizi, doğanın bize bahşettiği gibi kullanmaktan özgürüz. Yaşamın her sahasında bize ait olan, meşru olan, haklı olan ve bir o kadar güzel ve zengin olan dilimizi kullanırız.
Öyle kiminin Lozan antlaşmasına dayandırarak konuşma hakkımızın olduğunu, kimisinin Türkiye yasalarına dayandırmaya çalışması bizi alakadar etmez. Bizim en büyük dayanağımız insan oluştan kaynaklı kullanacağımız dil hakkımızdır. Toplum olma haklarımızdan yola çıkarak dilimizi sosyal alanın her sahasında kullanmalıyız.
Devletler, hele hele TC devleti buna izin vermesin, yasaklasın, cezalar da versin. Biz öncelikli olarak kendi evimizde bu dilimizi kullanacağız, sonra sokağımızda, mahallemizde ve şehrimizde. Ve tabii ki dediğimiz gibi yaşamın her sahasında dilimizi kullanacağız. Kürdistan’da işgal etmeye gelenler yaşamak için dilimizi öğreneceklerdir. Bunun için herkesin ama herkesin kendi dilini kullanması gerekir. Hastanede, karakolda, mahkemelerde, eğlence yerlerinde, belediyelerde, resmi gayri resmi tüm ortamlarda kendi dilimizi işleyeceğiz. Ve tabii bu güzel dilimizi kullandığımızda temiz kullanmaya özen göstereceğiz. Yaygın kullanılan kelimeler dışında dilimizi kirleten öğelerden temizlemeliyiz. Cümlelerimizi kurarken Türkçe katmayacağız. Öyle sanıldığı gibi bunu düzeltmek o kadar zor değildir. Özcesi dilimize bulaşmış ve dilimizi kirleten sözcüklerden arandıracağız. Öyle ki bizi dinleyen bir kişi eğer Kürtçe bilmiyorsa sadece birkaç Latince ve İngilizce kelime dışında bizi anlamamalıdır. Dilimizin sadeliği ve temizliğiyle yaşamı renklendirmemiz gerekir.
Ve tabii ki dilimizi başkalarına da öğretmemiz gerekir. Varsa başka halklardan komşularımız birkaç güzel kelime de onlara öğretmeliyiz. Hep alıcı olan biz olmak zorunda değiliz. Türkiye de gelip Kürdistan’da yaşayan Türkiyelilerinde lütfen birkaç kelime öğrenmesine katkıda bulunalım. Gidin Avrupa’ya orada yaşayan yabancılar mutlaka gittikleri ve kaldıkları ülkenin dilini biraz bilirler.
Evet, Türkiye’de Kürdistan’a gelmiş polisler, askerleri de dilimizi konuşmaya zorunlu hale getirelim. O zaman bakalım mecliste birkaç saf temiz cümle kullanıldı diye Kürtlerin milletvekillerine saldırılacak mı? Üzerilerine gidebilecekler mi?
Evet, kendi dilimizi hem de her yerde her sahada daha fazla kullanalım.
“17 Aralık 2010 tarihli yazısıdır”
Kasım ENGİN