BEHDİNAN– PKK Merkez Komitesi Üyesi Dilzar Dîlok, Kürt Özgürlük Mücadelesi’nde şehit düşen Ozan Mizgîn ve Baas rejimi tarafından katledilen Leyla Qasim’ı anarak onların direnişlerinin günümüzdeki direnişlerin dayanağı olduğunu belirtti.
Dîlok, Şehitler Ayı vesilesiyle ANF’ye verdiği röportajda, başta 11 Mayıs 1992 tarihinde Tatvan’da şehit düşen Ozan Mizgîn ve 12 Mayıs 1974 tarihinde Baas rejimi tarafından katledilen Leyla Qasim olmak üzere Mayıs ayında şehit düşen kadın özgürlük savaşçılarını andı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı yürütülen açlık grevi eylemlerine de değinen Dîlok, Leyla Güven’in öncülük yaptığı direnişi “Leylalar direniyor tarih güncelleşiyor” sözleriyle değerlendirdi.
Dîlok’un röportajından öne çıkan noktalar şunlar:
‘PKK BİR ŞEHİTLER PARTİSİDİR’
“Direniş tarihimizin her bir dönemi kendini yeniden tanımladı. Her tanım aslında kendini yaratmanın bir dönüm noktasıdır. Ve bütününe baktığımızda şunu görürüz: PKK bir şehitler partisidir. Önder Apo, 20. yüzyılın son çeyreğinde yaptığı tarihsel doğuşla Partimiz PKK’yi bir şehitler partisi olarak tanımladı. Çünkü partimizin kuruluşu şehitlerin anısına gerçekleşmiştir. Her dönemin tarihsel çıkışı olan hamlelerimiz şehitlerimizin bizlerde yarattığı maneviyatla, özgürlük mücadelesine bağlılığın kutsal değeriyle ortaya çıktı. Ve tabi ki her hamle de değerini, kendi dönemini yaratan şehitleriyle büyüttü. Tarih de zaten böyle oluşuyor. Bir kişinin tarih olması da zaten tam da böyle gerçekleşiyor.”
ZARİFELERİN, BESELERİN, LEYLA QASİMLARIN DİRENİŞİ TUTUNDUĞUMUZ EN GÜÇLÜ DALDIR
“Tabi biz, tanıklık ettiğimiz mücadele tarihinin bir yaratılış tarihi olduğunu söylerken, bizden önceki direnişleri varoluşumuzun temeli olarak ele alıyoruz. Bu anlamda Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin en büyük dayanağı kadının kölelik koşullarından kurtulması olurken aynı zamanda dayandığı kadın direniş çizgisi de oluyor. Zarifelerin, Beselerin, Leyla Qasimların direnişi bizim tutunduğumuz tarih ağacının en güçlü dalları oluyor. Onların öykülerini, anılarını, yaşadıklarını unutmamalıyız. Çünkü onların nasıl yaşadıklarını, nasıl direndiklerini, neler söylediklerini, nasıl büyütüldüklerini, yaşam arayışlarının neler olduğunu unutursak, onların tarih yaratan anlamını da kaybederiz. Ve bizler emanet edilen tarihe ihanet etmiş oluruz unutursak. Unutmamak için de öykülerini sürekli hatırlamalı, bilmeli ve anlatmalıyız.”
SANATIYLA SAVAŞI EN GÜZEL YAŞAYAN MİLİTAN: HOZAN MIZGÎN
“Kürdistan kadın özgürlük mücadelemizin ilk yıllarından beri mücadele saflarında olan, sanatın savaşından savaşın sanatına kadar her türlü çalışmayı militanca yürüten ve 11 Mayıs 1992 yılında son anına kadar faşizm karşısında savaşarak şehit düşen Ozan Mizgîn arkadaşı saygıyla anıyorum. Onun şahsında sanatın, estetiğin, güzelliğin, direnişin ve özgürlüğün sesi olan ve savaşarak-özgürleşerek güzelleşen tüm kadınları sevgiyle selamlıyorum.
Mizgîn arkadaştan söz edince onun sesi geliyor insanın aklına. Sesi yankılanıyor hemen kulağımda. Onun içli içli “Lo hevalno” çağrısı duyuluyor topraktan, yeşeren bahardan. “Hatin belavbun li çîya u deştan” diye tutturduğu ritim geliyor dağlara baktıkça. Her adımda bir nota, bir dize oluyor Mizgîn Heval.
Heval Mizgîn’in sanatçılığı, sesini tarihin derinliklerinden süzüp kendi çağının direnişleriyle birleştirerek bir yeni anlama ve bir yeni çağrıya dönüştürmesi muhteşemdir. Onu sadece sesi güzel olan biri olarak göremeyiz. Kendi yüreğindeki kadının sesine yabancılaşmamış bir özgürlük çağrısıdır ozan Mizgîn’in ezgileri. Tabi şahadeti ardından adına türküler yakılmıştır. Gurbet Aydın üzerine yaptığı şarkılarla Kürt halkının yüreğinde yer edinen Ozan Serhat da sanatçı devrimci kişiliğiyle ölümsüzler kervanına katılmıştır.”
“Heval Mizgîn, 1982 yılında özgürlük mücadelesiyle tanışmış, Mazlum Doğan arkadaşa kuryelik yapmış, Lübnan’da Mahsum Korkmaz askeri akademisinde eğitim görmüş ve kendisini mücadelenin her alanına hazırlamıştır. Yaşı küçük olduğundan ülkeye gidememiş olsa da gittiği Avrupa ülkelerinde sanat çalışmaları yürütmüş, sanatçıları örgütlemiş ve devrimci sanatçı kimliğinin tanımını ortaya çıkaran bir örnek olmuştur. O yıllar Mizgîn arkadaşın birçok Kürt gencini örgütleyerek özgürlük saflarıyla buluşturduğu yıllardır aynı zamanda. Kendisi de özgün kadın örgütlenmesinde önemli bir sorumluluk almış, 1987’de yapılan ilk Yekitiye Jinên Welatparezên Kurdistan (YJWK) kongresine katılmıştır. İlkleri çoktur Mizgîn arkadaşın. Örneğin sanatçı-savaşçılığı kadar, ilk kadın eyalet komutanı olması da tarihimizde önemli bir yer tutar. 1988 yılında yine Lübnan’a ve 1989 yılında eyalet komutanı olarak Mardin eyaletine geçmiştir. Parti kongresinden sonra Garzan eyaletine giderek orada mücadelesini sürdürmüştür. Burada 11 Mayıs 1992 tarihinde Tatvan’da kaldığı evde girdiği çatışmada son nefesine kadar savaşarak şehit düşmüştür. Kadın özgürlük mücadelemizde büyük ve anlamlı bir yer edinmiştir. Şehitler ayı vesilesiyle Mizgîn arkadaşı da bir kez daha saygıyla anıyoruz.”
LEYLA QASIM BİNLERCE LEYLA’YA İSİM OLDU
“Tabi ki, Mayıs şehitlerinden söz edeceksek aslında daha öncesine gitmeliyiz. Kürdistan direniş tarihine adını büyük bir anlamla yazan, binlerce Kürt kızına adını koyduran Leyla Qasim’dan söz etmeliyiz. Öyle ki bugün direniş çizgisini güncelleştiren, bu çağda büyük özgürlük tutkusuyla direniş geleneğini yeniden dirilten Leylalar var. Ve bu Leylaların izini sürdüğümüzde karşımıza Leyla Qasim çıkıyor. Leyla Qasim adını duyunca aklıma ilk gelen onun üzerine yazılmış şiir gelir. Üniversite yıllarında Serhatlı bir genç kadın vardı aramızda, her etkinlikte o şiiri okurdu. Bir adım öne çıkar “Elleri bağlandı önce” derdi. Sonra birkaç adım daha atar ve şiirin devamını okurdu. Çok etkilenirdik hepimiz. Leyla olmak isterdik. İlk öyle tanıdım Leyla Qasim’ı. Onun eyleminden, köyünden çok uzak, hatta Kürdistan’dan bile uzak bir memlekette.”
KENDİSİNİ TARİH YAPMAYI BAŞARAN BİR YİĞİT
“Başurê Kurdistan’ın Xaneqin şehrinde küçük bir köyde doğmuş ve okula başlamıştır. İlk eğitimini, yaşama bakış açısını şüphesiz ailesinden almıştır. Ailesi, emekçi ve yurtseverdir. Leyla 1958’de ilkokula başlamıştır. Çağına ve köyde yaşamalarına rağmen okul okuması, Leyla’nın zekasından, anlayış derinliğinden ve kavrama gücünden kaynaklanıyor herhalde. Köyde başladığı okulunu şehirde sürdürmüş olan Leyla, aynı zamanda çalışarak ailesinin ekonomik yükünü paylaşmayı da temel bir yaşam sorumluluğu bilmiştir. Şüphesiz her Kürt gibi şehirde yaşamanın zorluklarını, var olmanın acısını buralarda derinden yaşamış ve bu bilinç de onunla birlikte onun kişiliğinde büyüyerek özgürlük arayışlarını derinleştirmiştir. Irak Baas rejiminin Başurê Kurdistanlı Kürtler üzerindeki tüm baskılarına, işkencelerine tanıklık etmiş bir yaşam öyküsü vardır Leyla’nın. Baas’ın baskı rejimi karşısında Başurê Kurdistan halkının kültürüyle, diliyle, yaşam tarzıyla ve silahıyla direnişe geçen tutumu, büyük bedeller vermeyi de beraberinde getirmiştir. Bu acıların kaynağına yönelmek Leyla’yı büyük arayışların sahibi yapmıştır. Derin yurtseverlik bilinci Baas rejimi karşısında özgürlük ve intikam duygularını güçlendirmiştir. Leyla, 1971 yılında Bağdar Üniversitesinde sosyoloji bölümü okumuş. Belki rastlantı, belki de kendi toplumu için devrime yönelenlerin insana ilgisini gösteren bir durum var. Dersim’de fedai eylem yapan Zilan arkadaş da rehberlik ve psikolojik danışmanlık okumuştu. Devrimcileşerek hayatını büyük davalara, toplumunun özgürlüğüne adayan kadınların, genç kızlık dönemlerindeki insan ilgisi üzerinde önemle durmaya değer. Tabi hakim sistemler içinde insanı tanıma, anlama, toplumsal sorunları çözme mümkün değil, ancak yine de onların eğilimini, insan ilgisini gösterdiği için çok anlamlıdır.”
TESLİM OLMAMAK DÜŞMANA VURULACAK EN BÜYÜK DARBE
“Yekitiya Xwendevanên Kurdistan çalışmalarına katılmış, kısa bir süre sonra da peşmerge olarak mücadelesini aktif olarak yürütmüş. Leyla’nın düşman bilincini, idam sehpasında söylediği sözlerden biliyoruz. Bu bilinç onu bulunduğu her yerde mücadelenin en aktif alanına taşımıştır. Kürtlerin özgürlüğünü, bağımsızlığını silahlı mücadeleyle kazanacağı inancı onu egemen karşısında savaştırmıştır. Kürt kadınının özgürlük çıkışı karşısında tahammülsüzlüğünü katliamlarla, Enfallerle, Kürt kızlarına yaptığı uygulamalarla ortaya koyan Baas rejimi Leyla Qasım öncülüğünde gelişen örgütlenmelere yönelmesi çok geç olmamış tabi. Leyla Qasım 4 arkadaşıyla birlikte, 28 Nisan 1974’te tutuklanmıştır. Bu gençler şahsında Baas rejimi tüm Kürt gençlerini korkutmayı, sindirmeyi amaçlamış, bundan dolayı her türlü işkenceyi uygulayarak onları teslim almaya çalışmıştır. Tabi Leyla’dan bize kalan onun başı dik bir şekilde idam sehpasına yürümesi değildir sadece. Leyla’ya ağır işkenceler yapılmıştır. Bedeni parça parça kesilerek vücudunda delikler açılarak Leyla şahsında Kürt kadınının uyanışı bastırılmaya çalışılmıştır. Leyla ise ser verip sır vermemeyi, teslim olmamayı düşmana vurulacak en büyük darbe bilmiş ve bu duruşu da göstermiştir.”
LEYLA’NIN SON SÖZLERİ
“Leyla düşmana şunları haykırmıştır: ‘Beni öldürün, ama şu gerçeği bilin ki, binlerce Kürt vardır ölüm uykusundan uyanmış. Ben Kürdistan özgürlüğü uğruna canımı feda ettiğim için mutluyum ve başım dik.’
Yine onu teslim almaya, pişman olduğunu söylemeye zorlayan düşmana hak ettiği cevabı vermiş ve şöyle demiştir. ‘Bu dünya yaşamındaki işlerden pişmanlık duyacaksam, o da uzun süre halkım için mücadele yapmadan erken öldüğümdendir. Genç yaşımdan dolayı az hizmet etmiş olmamdandır. Özür dileyeceğim biri varsa o da Kürt halkıdır. Çünkü halkımın davası için yeterince çalışamadım.’
Tarih dedik ya, tarihi yaratanlar aynı direniş çizgisini oluşturan büyük anlam okyanuslarıdır. Öyle ki, Leyla Qasim’ın sözlerini hatırlarken ‘halkımın davası için yeterince çalışamadım’ sözünü telaffuz ederken, Amed Zindanında büyük ölüm orucu direnişi sergileyen ve “mezarıma borçlu yazın” diyen Xeyri Durmuş arkadaşı hatırlamamak mümkün mü? Leyla Qasim 1974 yılının 12 Mayıs’ında, sabah saatlerinde arkadaşlarıyla birlikte idam edilmiştir. Arkalarından düşmana bağ eğmediklerini anlatan öyküler ve sehpaya gülerek gittiği söylencesi kaldı. Tabi ki, büyük direniş mirasıyla birlikte.”
LEYLA GÜVEN VE ÖLÜM ORUCU EYLEMCİLERİ LEYLALARIN MİRASÇISI
“Bir ırmak akışıdır kadın özgürlük çizgisi. Bakur’da Sema Yüce oldu Leyla. Yine aynı topraklarda Leyla Wali (Viyan) oldu. Arap sömürgeciliğine direnen Kürt Leylalar efsanesine, İsrail işgalciliğine direnen Filistinli Leylalar karıştı. Ortadoğu bir Leyla direnişin tanıklığında özgür kadın arayışını aynı coşkulu ırmak akışında buluşturdu. Bugün Leyla Güven’in direnişiyle kendini güncelleştirmenin sarsılmaz iradi duruşunu ortaya koydu. Leyla Güven’in yarım yüzyıl sonra başlattığı direniş tam da adını aldığı direnen Kürt kadınına yakışır tarzdadır. Önder Apo üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin karşılaştırılması amacıyla başlattığı açlık grevi direnişi bugünlerde 6 ayını doldurdu. Bir başka tesadüftür ki Ramazan ayının ilk günlerini yaşıyoruz. İslam adına konuşanlar, Müslümanları oruç tutmaya çağırıyor. Her yerde oruç tutma çağrıları yapılıyor. Tabi bir tezat olarak da belirtmek lazım, oruç tutmaktan daha fazla yemek reklamları, çağrıları hazırlıkları yapılıyor. Nefs terbiyesinin böyle bir sistem içinde nasıl yapılacağını kimse sorgulamıyor mu? Nefs terbiyesinden söz edilecekse, 6 aydır bir bardak su, bir kaşık şeker-tuzla yaşayan o direniş abidesi kadına baksın herkes. Leyla’ya baksın. En son ölüm orucuna başlayan PKK’li kadınlara baksın. Nesrin’e, Ardıl’a, Zozan’a baksın. Kim gerçek bir inanan arıyorsa, gerçek bir insan arıyorsa bu kadınlara baksın, aradığı her şeyi orada görür.”
ZAFERDEN BAŞKA SEÇENEK YOK
“Şimdi her türlü sahtekarlığı, terbiyesizliği, ahlaksızlığı, her türlü vicdansızlığı, her türlü katliamı, her türlü soykırımı yapan, kısacası her türlü insanlık dışılığı yapan ardından da çıkıp ezan okuyan ve insanları oruca çağıran bir faşist cumhurbaşkanının tutacağı orucun da, dinde, imanda, insanlıkta yeri var mıdır? Yoktur tabi ki. Bugün Leyla Güven, Önder Apo üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması için bedenini 6 aydır süren bir açlık grevine bir kutsal direnişe yatırdı. Ardından “tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim” hamlesi kapsamında binlerce insan açlık grevine girdi. Kürt kadınının onurlu direnişi, tarihsel duyarlılığı, sarsılmaz inancı tüm halka öncü oldu, herkesin yolunu aydınlattı. Faşizmin karanlığından çıkmanın ışıklı yolunu yarattı. Kendi bedeniyle aydınlattığı bu yolda bugün direnişçilerin hepsi onurla yürüyor. Şunu da söyleyeyim, Kürdistan özgürlük mücadelesi, kadınların büyük emekleriyle zafere yürüyor. Kadınlar, doğurdukları bir çocuğu emzirir gibi günleri emziriyor, her ana direniş sütünü veriyor ve tarihi doğuruyorlar bir kez daha. Zafere olan sarsılmaz inançla yürüyorlar. Zafer kazanmaktan başka bir yaşam seçeneği olmadığını söylüyor ve yaşıyorlar. Bu mücadele, anaların hayatın her alanına yaydıkları kutsal emeklerle, onların doğurup büyüttükleri onurlu evlatların direnişleriyle ve aynı zamanda kendilerinin bizzat öncülük ettikleri direnişle zafere yürüyor. Bu anlamda verilen hiçbir emek, atılan hiçbir adım, söylenen hiçbir slogan hiçbir söz boşa gitmiyor. Leylalar direniyor, tarih güncelleşiyor. Cesaret her yere bulaşıyor, yayılıyor ve kendisiyle birlikte bir özgür yaşam iksiri-büyüsü olup tüm toplumu özgürlük devriminin onurlu hamlesine faşizmi yıkmaya çağırıyor, ayağa kaldırıyor.”
Kaynak: ANF- DENİZ GAFUR/ROHEY KANDİL