Din ve inanç esasen içinde yaşadığımız hayat ve edindiğimiz bütün kültürel değerlerdir. Toplumsal yaşamı, yaşam tarzını, hayata bakış açısını, her türlü çalışmayı, faaliyeti, üretimi, amaç ve hedef edinmeyi din olarak tarif ediyoruz. Din bütün bu saydıklarımız olmakla beraber, insanlık tarihinin ilk toplumsal ıslahat hareketleridirler. İnsanlık tarihinde ilk yasalar, kanunlar, nizamlar, ilkeler, kriterlerin hepsi dinlerin çıkışlarıyla oldu. Yani dinler insanlık tarihinin bir nevi ilke devrimleridirler. Kutsal kitaplar olarak bilinen kitaplar aslında insanlık tarihinde ilk yazılan kanun ve yasa, anayasa kitapları olup, insanları temel önemli bilgiler veriyorlar. Kutsal kelimesi değerli ve önemli demektir, metafizik bir güçle ilgili bir yönü yok, tümüyle bilgi ve bilimle alakalıdır. Dinlerin ilk çıkışları ilerici, yenilikçi ve aydınlatıcıdır. Dinler ilk çağların karanlığına karşı birer ışık olarak çıkmışlardır. Hz. Musa’nın çıkışı Mısır Firavun’na karşıydı. Hz.İsa’nın çıkışı köleci Roma’nın köleci sistemine karşı bir isyan hareketi niteliğini taşıyordu.
Hz. Muhammed’in çıkışı da kuşkusuz o dönemin Arap yarımadasındaki köleci sisteme karşı bir isyandı. Yani bütün peygamberlerin çıkışlarının hepsi yaşadıkları çağların köleci sistemlerine karşı birer isyan hareketleri olarak tarihe geçtiler. Peygamber kelimesi Farsçada kılavuz demektir. İnsanlara hayatı öğreten, yol gösteren öğretmen demektir. Peygamberler insanlık tarihinin ilk bilgeleri, alimleri ve doğal toplum önderleridirler. Sahip oldukları bilgiyi toplumun lehine yararına kullanmışlar, bilgiyi toplumla paylaşmışlardır. Bütün peygamberler mal ve mülkün ortak kullanımını öngörmüşlerdir. İnsanlık tarihinde devletleşmeyle beraber ortaya çıkan toplumsal eşitsizliklere karşı peygamberler eşitliği ve özgürlüğü savunmuşlar, bunu kavgasını yürütmüşler, adalet için mücadele etmişlerdir. Ancak ne var ki, insanların neredeyse tamamına yakını dinleri yeterince anlayamamış, kavrayamamış, bir yaşam tarzına dönüştürememiş, yaşam konusunda yeterinde kendilerini eğitememişlerdir. Dinler bir süre sonra çeşitli komplo ve entrikalarla toplumsal yaşama hakim olan egemenler tarafından yaşamın kendisi olmaktan çıkarılmış, hayattan koparılmış, fizik ötesi hayali bir inanca dönüştürülerek afyon haline getirilmiştir. Kendilerini dindar ve inanç sahibi olarak gören insanların belki de büyük bir bölümü din denince akıllarına içinde yaşadığımız hayatın dışında bir yaşamı ve dünyayı getiriyorlar. Dindar kesimin büyük bir bölümü bu dünyanın ve yaşamın gerçek olmadığını, gerçek dünyanın öldükten sonraki dünya olduğunu düşünüyorlar. Bu düşünde tarzı kesinlikle realiteden kopuşu ifade eder. Bütün dinleri içinde yaşadığımız hayatı insanlara öğretiyor, hiçbir din öldükten sonra hayat devam ediyor diye bir açıklama yapmıyor, metafizik bir yönü yoktur.
Dinler insanlara nasıl yaşanılması gerektiği konusunda temel önemli bilgiler veriyorlar. Dinler insanları karanlıktan alıp aydınlığa götürüyor, ama gelin görün ki, dinler adeta din olmaktan çıkarılmış, din tüccarları ve saray zihniyeti tarih boyunca dinleri hayattan koparıp afyon haline getirmişlerdir. İnsanların büyük bölümü din ve inancın, yaşamın ne olduğunu doğru bir şekilde bilmediklerinden dolayı, egemen kesimlerin söylediklerine anında inanıyorlar, onların peşinde sürükleniyorlar, günümüzde AKP iktidarını peşinde sürüklendikleri gibi. İslamiyet Kerbela katliamından sonra saray ve saltanat dini haline getirildi. Emeviler çeşitli komplo ve entrikalarla İslam’ı ele geçirip yozlaştırdılar, İslam İslam olmaktan çıkarıldı bir afyona dönüştürüldü. İslam kelime olarak Arapçada barış demektir. İslam’ın hedefi Arap yarımadasına huzuru ve barışı getirmekti, Araplar arasındaki kabile savaşlarını sona erdirmek ve tabi ki en önemlisi de köleliği yasaklamaktı ve bunların hepsi oldu. Ama 60-70 yıl sonra Emeviler İslam öncesi sistemlerini tekrardan sürdürdüler, İslam adeta saray dini haline getirilip hayattan koparıldı, kölelik bir nevi modernleşerek devam etti. İslam da saltanat yani babadan oğula geçme yoktur, seçim vardır. Yani dönemin devlet yöneticisi, başbakan ya da devlet işlerine bakan Halife seçilerek devleti ve toplumu yönetirdi. Emevilerin İslam’ı çeşitli komplolarla ele geçirip saltanat kurmaları, Abbasilerle, Eyyubilerle, Memluklerle ve en son Osmanlılarla devam etti. Günümüzde de İslamiyet hala bugünkü modern köle sahipleri olan çeşitli Arap Şeyh ve Kralları tarafından afyon olarak kullanılıyor. Türkiye’de de egemen kesimler günümüze kadar dini afyon olarak kullanıp, toplumu mevcut sisteme monte etmişlerdir.
Son 18 yıldır AKP hükümeti İslam’ı alabildiğine kullanmıştır. Türkiye tarihinde hiçbir hükümet AKP hükümeti gibi dini kullanmamıştır. Din denince insanların aklına şalvar giyme, sakal bırakma, cüppe giyme, sarık takma, oruç tutma, namaz kılma ve hacca gitme geliyor. Namaz oruç ve hac bunlar ritüeldir. Dinde en önemli ilkeler şunlardır: 1. Öldürmeyeceksin. 2. Hırsızlık yapmayacaksın. 3. yalan söylemeyeceksin, iftira atmayacaksın. 4. Kimsenin hakkını yani kul hakkı yemeyeceksin. 5. Zina-ahlaksızlık yapmayacaksın. 6. Kimseyi sömürmeyeceksin. 7. Kimseyi ezmeyeceksin, zulüm-eziyet yapmayacaksın. Dinlerde en önemli şartlar bunlardır ve bunlar içinde yaşadığımız hayatla ve insanlıkla ilgilidir. Yani dinlerde yazılan önemli ilkelerin hepsi insan haklarıyla, toplum haklarıyla, ulusal haklarla ilgilidir. Şimdi hangi Müslüman ülkeler bu yazılan ilkeleri uyguluyor. İnsan öldürmeyen, hırsızlık yapmayan, yalan söylemeyen, zina yapmayan, kul hakkı yemeyen, zulüm yapmayan, sömürmeyen, rüşvet yemeyen, yolsuzluk yapmayan bir İslam ülkesi var mı? Hangi Müslüman ülke İSLAM’I DOĞRU BİR ŞEKİLDE YAŞIYOR? Hiçbiri İslam’ı değil, İslam öncesi Ebu Süfyan sistemini yaşıyorlar. Günümüzde AKP tarafında ellerinden gelse insanlara zorla şalvar giydirilecek, sakal bıraktırılacak, sarık taktırılacak ve eski dönemlerde kalan ne varsa hepsi yaptırılacak. Sakal vücutta çıkan kıldır, ister sakal bırak ister bırakma, bunun dinle ve dindarlıkla ne alakası olabilir? Eskiden teknik gelişmemişti, dikiş makinesi yoktu ve insan o dönemlerin kıyafetlerini giyerlerdi ve o dönemin modası öyleydi. Ama bundan 1000- 1500 yıl önceki kıyafetleri topluma yasa ve kanunların gücünü kullanıp zorla giydirmek ve buna din ve inanç demek gericiliğin daniskası.
Hiç kimse insanların sokakta ve kendi özel yaşamlarında nasıl giyineceğine karar verme yetkisine sahip değildir. Günümüzün modası pantolon, gömlek, tişört, etek ve bu gibi kıyafetlerdir. Modaya ve zamana uymak gerekir. Ama bir insan istiyorsa kendi özgür iradesiyle istediği kıyafeti giyebilir, bu da insan hakları gereği böyledir. Son zamanlarda AKP’nin eliyle sakallı, cüppeli, sarıklı kesimler türedi ve bu kesimler toplumu cidden rahatsız da ediyorlar. Tekrar edelim, dinin özü insanlıktır, doğruluktur, eşitliktir, özgürlüktür, paylaşmaktır, doğru ve dürüst insan olmaktır, bireyin ve toplumun doğuştan sahip olduğu haklara saygılı olmaktır. Dinde doğru yolda yürümek bu saydıklarımızla olur. İnsanları diri diri yakıp, insan kafası kesip, insan öldürüp te öldükten sonra cennete gideceğini düşünmenin İslam la bir ilgisi yoktur ve bu gibi sakat zihniyetler bugün bütün Müslüman ülkeleri ve hatta dünyayı tehdit etmektedir, bir an önce bu tehlikenin önüne geçilmelidir. Din demek toplumsal ıslahat demektir, Toplumun her bakımdan kendisini düzeltmesi demektir. Yani adaletli, merhametli, vicdanlı ve sevgi dolu olmak demektir. Bunun dışındaki din gerçek değildir, afyondur, egemenler tarafından toplumun beynini uyuşturup kapitalizme boyun eğdirmek için kullanılıyor…