HABER MERKEZİ –
Kürdistan zindanlarında başlayan ve giderek zindan duvarlarını, tel örgülerini aşarak topluma ve uluslararası kamuoyuna mal olan Süresiz Açlık Grevi Direnişleri (SAGD) giderek daha fazla yaygınlaşıyor. Varmış olduğu aşama itibarıyla her ne kadar AKP-MHP faşist diktatörlüğü tarafından konuşulması, tartışılması, haberleştirilmesi yasaklanmış olsa da, onların korkulu rüyaları haline gelmiş bulunuyor. Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki günlerde, görmeye başladıkları bu korkulu rüyaların bir kabusa dönüşecek ve onları gözlerini bile kapatamaz bir hale getirecektir. 90’lı günler içerisine girmiş olan SAGD’lerinin ilerleyen bu günlerinde toplum tarafından benimsenerek, etrafında yeni direniş halklarının örülmeye başlamış olması da bunu gösteriyor.
SAGD’leri her ne kadar zindanlarda başlamış olsa da, zindanlarda yaşanan sorunların çözümü doğrultusunda başlatılmamıştır. Zindan duvarlarını, sınırlarını aşmaktadır. Ülkenin ve halkın sorunlarının çözümü doğrultusunda, zindan koşullarından yola çıkılarak, başlatılan bir direniş olma özelliğine sahiptir. O nedenle son derece toplumsal ve siyasaldır. Bu gerçekliği SAGD’ye öncülük eden direnişçilerin kendileri dile getirmektedir. Topluma karşı gerçekleştirilen saldırılar sonucunda zindanlara alınmış olan ve orada birer rehine olarak tutulan siyasal tutsakların bundan daha farklı bir tutum içerisine girmeleri mümkün değildir. SAGD’ye öncülük eden Leyla Güven’in zindanların dışına çıkmasından sonra yapmış olduğu açıklamalar ve direnişini başlarken sergilediği kararlı tutumu ile sürdürüyor olması da bu gerçekliği doğrulamaktadır.
Leyla Güven şimdi büyük zindan haline getirilen ülke gerçekliği içerisindedir. Bu anlamda yaşanan değişiklik sadece yaşadığı mekanla sınırlıdır. Birer dipsiz kuyu ve kör hücreler olan zindan duvarlarının dışına çıkmıştır. Böyle bir gerçeklik içerisinde; SAGD’ye öncülük etmeye devam etmektedir. Leyla Güven’le birlikte, Hewlêr’den katılan Nasır Yağız, Strasbourg direnişçileri -Fransa-, Newport-Galler’den; İmam Şiş, Toronto’dan- Kanada-; Yusuf İba, Deng Haag’dan- Hollanda-; Hüseyin Yıldız, Mahmur’dan; Fadile Tok, Den Haag’dan-Hollanda-; Hasbi Çakıcı, Duisburg’dan- Almanya-; Mustafa Tüzün’de direnişlerini aynı kararlılıkla sürdürmektedirler ve içlerinden sağlık sorunlarının ağırlaşması nedeniyle hastaneye kaldırılanlar olmaktadır. Bu anlam da SAGD; içerisinden geçilmekte olan sürece devrimci, demokratik ve özgürlükçü güçlerin bir bütünlük içerisinde verdikleri yanıtın önemli bir parçasıdır. Hatta denilebilir ki, en önde temsilini yapmaktadır.
Gelinen aşamada SAGD’ye bu temelde bir yaklaşım içerisinde olunması gerekmektedir. Bugün SAGD’i içerisinde yer alanlar da bu gerçekliğin bilinci ve sorumluluğu ile hareket etmektedirler. Daha önce de böyle olmuştu. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişleri aynı gerçeklikten yola çıkarak hareket etmişlerdi. Mazlum Doğanların, Ferhat Kurtayların, Necmi Önerlerin, Eşref Anyıkların, Mahmut Zenginlerin 12 Eylül faşizmine karşı olan devrimci direniş çizgisinin temsilini üstlenmişlerdi. Onlar bu görevi kendileri için tarihsel bir sorumluluk olarak kabul etmişler, iradeleri ile bu sorumluluğu üstlenmişler ve layıkıyla yerine getirmişlerdi. Kemal Pir’in “Yaşamı uğruna ölecek kadar seviyorum” sözüde böyle bir gerçekliğin somut bir ifadesi olmuştu. Onun tercihi, özgür bir yaşamdan yanaydı ve bunun da tek başına bireysel tercihlere dayanarak gerçekleşmeyeceğinin bilinciyle hareket etmişti. Onun içindir ki, örgütlü ve toplumu harekete geçirecek olan bir mücadeleyi her zaman kendine esas almıştı. Kuşkusuz bunu gerçekleştirirken onun; kararlı, cesur, kahraman, fedakar, mütevazi kişiliği önemli bir etken olmuştu. Ama, o her zaman bu özelliklerin bir amaçla, hedefle, toplumla bütünleştiğinde gerçek anlamına kavuşacağına inanmıştı. 14 Temmuz Direnişçilerinin, direnişlerinin dağlara, topluma taşırılmasını istemeleri de, böyle bir gerçekliği anlatmıştı. Süresiz Açlık Grevi Direnişçilerinin istemleri de bundan başka bir şey değildir. Onlar da direnişleri ile 14 Temmuz Direnişçilerinin çağrılarını ve onların yoldaşlarına bıraktıkları vasiyete sahip çıkmışlardır. Yapılması gereken de bundan başkası değildir.
14 Temmuz direnişi başarıyla sonuçlanmıştı. Ancak bu başarı zindan duvarları ile sınırlı kalmamıştı. Dağda; gerillaya, köylerde, kasabalar da, şehirlerde; serhildanlara dönüşmüştü. Bugün de Demokratik Ulus İnşa Mücadelesinde temsil edilmektedir. SAGD’den asıl çıkarılması gereken sonuçta bu gerçeklikten başka bir şey değildir.
Süresiz Açlık Grevi Direnişçileri bu görev ve sorumluluğu bedenlerini açlığa yatırarak yerine getirmektedirler. Ancak bu görev ve sorumluluğu yerine getirmenin tek yolu kuşkusuz SAGD’leri değildir. Kuşkusuz bu görevi ve sorumluluğu iradeleri ile üstlenmiş olanlar kararlı tutumlarındaki ısrarı koruyacaklardır. Zaten kendileri de bu doğrultudaki kararlılıklarını ilan etmişlerdir. Fakat burada asıl görülmesi gereken, bu direniş hattının etrafından yeni direniş halkalarının örülmesidir. Bunu gerçekleştirirken de direnişin; yol, yöntem ve biçimlerinde kendilerini zenginliğe kavuşturmalarıdır. Bunun imkanları fazlasıyla vardır. Yeter ki, bu doğrultuda bir arayış ve çaba içerisinde olunsun.
Dördüncü ayına girmiş olduğumuz SAGD bunu gerekli kılmaktadır. Unutulmamalı ki, her direniş gerçekleştiği dönem içerisinde bir anlam ifade etmektedir. Yine gerçekleştiği anlarda açığa çıkardığı ve sahiplenilerek ileriye taşırılması gereken sonuçlar söz konusudur. Eğer bunlar görülür ve ona göre bir sahiplenme içerisine girilirse, görev ve sorumluluklarda yerine getirilmiş olacaktır. Bunun dışında farklı bir seçenekte söz konusu değildir.
Şimdi, direnişin mutlaka kazanacağının bilinci ve inancı ile; bu görev ve sorumluluğu yerine getirme zamanıdır.