HABER MERKEZİ –
“Eğer halklar bir kavram ile özdeşleştirilecek olurlarsa, Kürt halkının özdeşleşeceği kavram mutlaka direniş olacaktır. Çünkü Kürt halkını en iyi, en doğru ve en anlamlı şekilde direniş sözcüğü ifade eder. Kürt halkı varlığını direnişte bulur, tohumları toprakta direniş ile filizlenir. Kara gözlü, yiğit bakışlı Kürt çocukları direniş türküleri ile uyur, direniş masalları ile büyürler.
Kürdistan’ın her şehrinde, her sokağında, her taşında, her karış toprağında direniş izi vardır. Bu izler Kürt atalarının boyunlarındaki idam iplerinden kadınların özgürlük çığlığına kadar her lahza bir yürek çığlığı gibi devirir bütün zulümleri. Devirir, un ufak eder zalim efendilerin tahtlarını. Bu direniş kör eder işkenceleri, bütün işgalleri söndürür. İdam sehpalarını devirenlerin titretir ellerini. Bu direniş destan yazar, aşklar, isyanlar doğurur şafaklara.
Kürt halkının silahı, velhasıl her şeyidir direniş. Tarihi, edebiyatı, sevgisi, hakikati ve dört yanı yiğitler ile çevrelenmiş aşk masalıdır. Kürt halkının mücadelesinin adı direniştir. Dolayısıyla Kürt halkı, esasen, yıllarca bir direniş romanı yazmaktadır. Eğer vicdanlar konuşturulursa, kör gözler, sağır beyinler dikkat kesilirse görülür ki bu roman kan ile yazılmaktadır. Kan ile, gözyaşı ile, haykırışlar ile, aşk ile…
Bu yolun yolcuları, Kürt Özgürlük Hareketinin direnişçileri bu direnişi her an büyüterek sürdürdükleri için de Kürt halkının mücadelesi ‘sonu gelmemiş bir roman’dır. Bu romanın çıkış yeri Amara’dır. En önemli, en yakıcı sayfası ise 14 Temmuz 1982’dir. Bu kutsal romanın sayfalarına Kürt halkının oğul ve kızları ne yiğit doğumlar, ne kahraman dövüşler ne yenilmez direnişler sığdırdı. Bu yiğit çocuklar, umut adına bir çöp bile kalmamışken Kürdistan topraklarında, Şehîd Mazlum’un 21 Mart 1982 Newroz’unda yaktığı ateşi devralıp bedenlerini açlığa yatıran 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’nu başlattılar. Bu yüce direniş başlangıcı, devamında zaptedilemez yaygın bir kitlesel direnişi getirdi. Umudu yaratan bu direnişçiler bazen var olan şeylere yeni, güçlü ve taze anlamlar kazandırırken bazen de yoktan var ettiler bir şeyleri.
14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’nun yaratıcıları M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz yoldaşlar Dörtler’in kutlu ateşinin sönmesine izin vermeyerek Amed Cezaevinde insanlık dışı uygulamalara karşı diyalektiğin bile açıklık getiremediği zindanın en çetin dönemi olan Ölüm orucunu başlatarak Kürt topraklarını boydan boya dolaşan bir direniş rüzgarı oldular. Kentleri, ovaları, denizleri aşarak fırtına oldular. Sömürgeci beyleri en çok korkutan bu fırtınaydı. Her türlü kirli, aşağılık, insanlık dışı yöntemle saldırırlarsa bu fırtına diner sandılar. Yalan vaatlerle direnişçiler direniş dağlarından iner sandılar. Ama hesapları tutmadı. Bu fırtına dinmedi, direnişçiler direniş dağlarından inmedi. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’nun yaydığı mesaj kentlerden dağlara çığ gibi yayıldı. Askeri cunta ve darbe rejimi zindanlarda hayal ettiği yenilgiyi, teslimiyeti ve güçsüzlüğü asla göremedi. İmha ve tasfiye etmek istedikleri Kürt Özgürlük Hareketi 14 Temmuz’u kendisine milat bilerek büyüdükçe büyüdü.
Bugün direnişçiler bu mirasın izinden yürüyor. Zaman ve karakterler değişse de tarih olduğu gibi günümüze evrildi. 1982’de askeri cunta rejimine ve bugün de onun devamı olan AKP-MHP faşizmine karşı açlık grevi eylemleri gibi güçlü direnişler ile karşılık veriliyor. Bu direnişler ile faşist – soykırımcı zihniyet 1982’de olduğu gibi bugün de büyük bir ideolojik yenilgiye uğrayacaktır. Bu onun kaçınılmaz sonudur. Şimdi ise yine bir Temmuz ayı, yenilmez direnişin yıldönümü… Ve bugün de direniyor Kürt halkı, bugün de açlık grevleri ile tam karşısında duruyor zulmün ve adaletsizliğin. Şüphesiz hak sahibi hakkından vazgeçmeyecektir. Önder APO üzerindeki tecrit kaldırılana kadar bu direniş devam edecek ve bu yol bu yolcuları yoramayacaktır.”