HABER MERKEZİ
APOCU öğreti kozmopolitlik bir kuram değil, bütün devletçi ideolojilerden ayrışan, farklı özgünlükleri olan homojen bir disiplindir. Bu anlamda farklı politik eğilim ve örgütler koalisyonu değildir. Bilakis erkek egemenlikli devletçi toplumun ve kapitalist modernitenin ideolojik biçim ve etkilerine karşı mücadele eden, bu mücadele içinde örgütlülüğünü geliştiren bir Önderliksel partileşmedir. Bu bakımdan PKK devletçi sistemden doğan iktidarcılığı, devletçiliği, milliyetçiliği, aileciliği, cinsiyetçiliği ve liberal bireyciliği, teslimiyetçiliği özgürlük ve demokrasi adına bir zenginlik olarak görmez. Bunların kendi içinde “farklılık” olarak yaşatılmak istenilmesine de müsaade etmez.
Partimiz ikinci partileşme sürecinde “PKK komünal olan ile olmayan, halk özgürlük eğilimine ait olanla devletçi sistem eğilimine ait olan duyguların ideolojik ayrımı ve ideolojik mücadelenin bir ihtiyacı olarak doğmuştur.” Dolayısıyla devletçi ideolojilerden köklü bir kopuş söz konusudur. PKK’lileşme sistemin bilinçlerde, duygularda ve davranışlarda yarattığı etkilere karşı yürütülen mücadeleyle mümkün olur. Radikal demokrat kişiliğe, özgür bireye böyle ulaşılır. Bu mücadeleye katılmamak, böyle bir direnişi kendinde yürütmemek Önderlik ve PKK ile arasına mesafe koyma ve devletçi sistemle ruhsal düşünsel bağlarını koparmama anlamına geliyor.
APOCU’luğun önde gelen özelliği ideolojik bağımsızlığı yani özgür bir zihniyete dayalı özgür düşüncedir. Kürdistan’da özgürlük iradesini açığa çıkarmak; PKK’nin ideolojik bağımsızlığı ve bunu örgütsel gerçeğine, kadroya ve halka mal etmekle mümkün olmuştur.
APOCU öğreti, temelinde partileşme olmadan; Kürt toplumunun, demokratik ulusal gelişiminden bahsetmek mümkün olmazdı. Bugün Kürdistan’ın dört parçasında bir diriliş devriminden, bütün sömürgeci sahalarda zindanlarda, dağlarda, şehirlerde direnen özgür Kürt insanından söz ediyorsak, bunun Kürt toplumunun bağımsız düşünce gücü kazanmasının sonucu olduğu bir an için bile olsa unutulmamalıdır. Geleneksel Kürt toplumunda bireyin yitikliği, kendi gerçekliğine yabancılıkla, devletçi ideoloji ve kaderci inançların ağır etkisi altında olmasıyla ilgilidir. Nihayetinde toplumlar kendi oluşumlarına ve temel değerlerine ruh veren karakterize eden ideolojik gelişime anlam biçtikleri oranda varlıklarını koruyabilir ve özgür gelişim yoluna girebilirler. Bu bir PKK kadrosu için çok daha fazla geçerlidir. Bu anlamda “Özgürlük iradesini korumak ideolojik bağımsızlık ve örgütsel güçlenmeyle mümkündür. Düşünce bağımsızlığını yitirenlerin ve örgütselliği elden bırakanların özgür iradesinden bahsedilmez” (Rêber APO)
APO’cu öğreti ve dünya görüşümüzden kopuk bir toplumsallık ve bundan ayrı bir bireyselleşmeden bahsetmiyoruz. Demokratik-sosyalist ideolojinin öngördüğü, demokratik komünal, cinsiyet özgürlükçü ve ekolojik yaşamı esas alan, APO’cu sosyalitenin öznesi olan özgür bireyden, öncü kadrodan söz ediyoruz. Devletçi toplum ve modernist paradigmanın algı sınırları içinde kalan, siyasal-toplumsal sorumluluklardan soyutlanmış toplumsallığın oluşum özüne, inanç ve ahlak değerlerine saldırı halinde gelişen bireyleşmeyi, özgür birey olarak değil, bireycilik olarak tanımlıyor ve bu anlayışla mücadeleyi varlığımızın gerekçesi olarak algılıyoruz. Bu açıdan sosyal yaşamımız, bireysel sosyalitemiz ideolojik kimlik ve siyasal-örgütsel amaçlarımıza ve özgür insan ahlakına göre olmak durumundadır. Yaşamı başka, düşüncesi başka, eylemi başka insanlar olamayız. İnsanın fikri neyse zikri de öyle olmak durumundadır. Çünkü demokratik komünalizm bizim için sadece teorik, kurumsal bir olgu değil, bir yaşam biçimi, özgürlük ahlakıdır da.
APO’cu siyasetin özgünlüğü geleneksel devrim, bilimsel sosyalist kuram ve uygulamasından farklı olarak özgür komünalist insanı bugünden yaratarak; bireyi demokratik komünalitenin ve özgür toplumsallığın kurucu öğesi, öznesi haline getirmesidir. Bu komünalizmi yaşayan, demokratik toplum ahlakını içselleştiren ve bunu bir anlam dünyası olarak eyleminde yaşamsallaştıran birey demektir. Bu anlamda düşünsel düzlemde politik teorinin, özgürlük, eşitlik, adalet, halk, birey, toplum, demokrasi, cins özgürlüğü, iktidar, ekoloji, mutluluk, doğruluk ve diğer temel kavramları algılayış ve bilme tarzımız, anlam dünyamızı oluşturmakta ve buda siyasal, sosyal yaşam eylemimizi şekillendirmektedir. Eylem (söz, davranış, tutum, yaklaşım vb.) politik teorinin etik boyutuyla ilgilidir.
Önder APO bu hususta “Ahlak ve politik toplum-demokratik komünalite-bir yandan iyilik, mutluluk, doğruluk ve güzellik, diğer yandan özgürlük, eşitlik ve demokratiklikle olan özsel ilişkisidir. İyilik ve mutluluk zaten ahlakın özüdür. Doğruluk hakikatle ilgilidir. Hakikat ve ahlakı politik toplumun dışında aramak beyhudedir. Ahlaki ve politik olmayan, hakikati bulamaz. Güzellik ise estetiğin amaç kavramıdır. Ahlaki ve politik toplum dışındaki güzelliği güzellik saymıyorum güzellik ahlaki ve politiktir.”demektedir devamla “ Toplumsal doğayı esnek zekâyla en yüklü doğa olarak tanımlamamız konuya ışık tutabilir. Esnek zekâdan kasıt daha çok düşünmeyle iş yapmaktır. Düşünmeyle iş arasında ilişki zorunlu olarak kural içerecektir. Çünkü işin nasıl yapılması gerektiği zaten kural demektir. İşe ilişkin bu ilk eylemi, ilk ahlak kuralı olarak da belirleyebiliriz. İş derken de her türden toplumsal etkinliği kastediyoruz. Yemekten uyumaya yürümekten yiyecek yemeğe, hayvanlarla dost olmaya veya çatışmaya bitkilerle ilgilenmekten balık avlamaya her eylem iştir; bu iş ise kural olmadan başarılamaz başarısızlık ise toplumun ölümü demektir. Toplumsal olan ahlaki ahlaki olan her şeyde toplumsaldır… Doğrudan demokrasi olarak siyaset ahlakın kendisidir…”demektedir. Bu çerçevede komunalite içerisinde sorunlara yaklaşımımız, bu sorunları tanımlamada başvurduğumuz dil, komünal direnişe katılım tarzımız, insan ilişkilerindeki üslubumuz örgütsel sorumluklara yaklaşımımız saldırılar karşısındaki durumumuz, örgüt ilişkilerine yaklaşımımız nasıl yaşadığımız ve parti içinde nasıl ve hangi kimliği temsil ettiğimizi ortaya koyar
Demokratik sosyalizm insanın kendi kimlik bilinci kendini tanıma ve gerçekleştirme öğretisidir. Sosyalleşmeyi, sosyalizmi biz kendi yaşam eylemimizden önderlik direnişinden ve parti hakikatinden öğrenmek yerine, devletçi toplum ideolojilerinden öğrenme ve buna dayalı bir entellektüel gelişmeyi yeğliyoruz. Komünal yaşamımızda, değerlerimiz karşısında kendini yitirme hali, bunun duygu, düşünce ve eylem düzeni aynı zamanda çarpık bilmenin de yarattığı yabancılaşmanın bir sonucudur.
Değişim, devrim önce zihniyette başlar. Sürekli bir içsel mücadeleyi yürütmeyen, kendinde bir zihniyet savaşı vermeyen bireyin ideolojik yenilenmeyi ve buna uygun bir pratikleşmeyi yaratması beklenemez. Yani ideolojik kimliğimizi gereğince iradeleşip özümsemeyen ve kendini buna göre bir zihniyet dönüşümüne uğratmayan politik, pratik duruşlar zaaflı olmaktan kurtulamaz. Kaba pratik anlamda birey, partinin aktif bir katılanı ve düşmana karşı bir duruş sahibi de olabilir. Fakat zihniyet devrimini, anlamsal direnişi tali planda bıraktığı veya içsel mücadelesini modernist düşünüş tarzıyla ele aldığı için katılım ve direniş tavrı da son tahlilde beklenen başarıyı sağlayamaz.