HABER MERKEZİ
15 Ağustos 1984 yılında Mahsum Korkmaz Yoldaş öncülüğünde başlatılan Gerilla Atılımı’nın 36. yıldönümüne giriyoruz. Otuz beş yıl boyunca Kürt halkının yiğit oğulları ve kızları gerilla saflarına katılarak, gerilla saflarında özgürlüğü ilmek ilmek örme temelinde yaşayarak ve halka taşırarak yenilmez halk gerçekliğini yaratmasını bildiler. Özgürce yaşayarak, örgütlenerek ve eylemleşerek mücadele saflarında büyüyen ve bu mücadele içinde şehit düşerek ardıllarına yürünecek olan yolun ne olması gerektiğini gösteren ve bu yoldan asla dönülmemesi gerektiğini canlarını vererek ifade eden tüm devrim şehitlerini büyük bir saygı ve minnetle anıyoruz.
15 Ağustos 1984’te gerilla atılımıyla başlayan ve bugüne kadar süren mücadeleyle birlikte Kürt halkı büyük bir direniş içinde bilinçleniyor, örgütleniyor, irade oluyor ve kendi demokratik konfederalizm sistemini kurma temelinde özgürlüğünü elde etmeye daha da yakın hale geliyor. Kürt halkı, Ortadoğu coğrafyasında yaşayan kadim halklardan biri olmanın gereği olarak, bu coğrafyada insanlığa beşiklik eden tarım-köy devriminin yarattığı değerlere sahip çıkarken, bununla birlikte insanlık tarihinde var olan ve esas olarak özgürlük, eşitlik, demokrasi ve birlikte yaşama amacıyla geliştirilen tüm mücadele değerlerini bu otuz yıldır hem sahipleniyor, koruyor ve hem de bu değerlere yenilerini ekliyor.
Böylesi tarihsel temellere dayalı bir mücadelenin elbette ki çok büyük bir bilinç, inanç, irade ve örgütlülük gerektireceği açıktır. Çünkü bir yandan insanlık için bu kadar değer yaratımı yaşanmışken, diğer yandan da bu değerleri gasp etmek, halkları ve toplulukları baskı altına almak, köleleştirmek, egemenlik altına almak, iradesizleştirmek, asimilasyon ve soykırımdan geçirmek amacıyla büyük bir karşı saldırı da her zaman var olmuştur.
Bugün bu saldırının en açık bir biçimde sürdürüldüğü coğrafya ise Kürdistan olmaktadır. 20. yüzyılın başından itibaren Kürt halkı ve Kürdistan büyük bir işgal, istila, asimilasyon ve soykırım saldırısıyla yüzyüze kalmıştır. Bir halk olarak inkâr edilen, soykırım tehdidiyle karşı karşıya olan, asimilasyonla başkalaştırılmak ve ortadan kaldırılmak istenen bir durumu yaşamaktadır.
Kürdistan’ın coğrafya olarak dört egemen devletin denetimine bırakılma temelinde parçalanması, her parçada egemen olan devletlerin kendi Kürtlerini asimile etme temelinde varlığını yok etmeyi amaçlayan saldırılarına karşı, Kürtler de varlığını koruma amacıyla direnişler geliştirmiştir. 1921 Koçgîrî halk hareketiyle başlayan ve en son Dersîm Direnişine kadar olan süreçte Kürtler Kuzey, Doğu ve Güney Kürdistan’da var olan egemen devletlere ve onların bağlı olduğu kapitalist küresel sisteme karşı bir direniş içinde olmuş, ama her seferinde bu direnişler katliamlarla karşılaşmış ve sonuçsuz kalmıştır. 1938 Dersîm Katliamından sonra Kürdistan’da bir sessizlik hâkim sürmüş, adeta bir halk ölüm sessizliğine, uykusuna yatırılmıştı. Bu durum 1970’lerde PKK’nin kuruluşuna kadar da sürüp gelmiştir.
Kürdistan’da 1970’lerin ortasından bu yana PKK ile birlikte gelişen mücadelenin tümü inkâr ve imhaya karşı, soykırım saldırılarına karşı “Varlığını koruma ve özgürlüğünü kazanma” direnişidir. Bu direnişin temel hedefi; Kürt halkının varlığını korumak, özgürlüğünü kazanmak, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesini sağlamak; özgürlük, eşitlik, demokrasi ilkeleri temelinde özgür bir toplumsal sistem oluşturmaktır.
PKK ile birlikte gelişen bu mücadelenin 12 Eylül faşist-askeri rejim tarafından nasıl bir katliam ve baskıyla karşılaştığını biliyoruz. 12 Eylül faşist-askeri darbesi esasta PKK çıkışına karşı geliştirilmiş bir darbedir. Bu darbenin amacı, PKK’nin Kürt halkı içinde örgütlenmesini engellemek olduğu çok açıktır. Çünkü PKK Kürt halkını ölüm sessizliğinden ya da ölüm uykusundan uyandıracak düşüncenin, bilincin, örgütlülüğün ve iradenin adı olmaktadır. Böylesi bir hareket Kürt halkıyla buluşursa, o halk yeniden bir ayağa kalkışı yaşayabilecek ve belki de var olan egemen sistemi parçalayabilecek bir duruma gelebilirdi. Kısacası, PKK Kürt halkı için bir umut olabilirdi. Dolayısıyla bunun önünün alınması için böylesi bir darbe geliştirildi.
12 Eylül faşist-askeri darbesiyle Kürdistan adeta yeniden bir askeri işgal ve istilaya uğradı. Devlet, ordusuna dayanarak ve askeri zor temelinde Kürdistan’da her yerde hâkimiyetini oluşturdu. Halk adına örgütlü olan ne varsa dağıtıldı, insanlar tutuklandı, cezaevlerine dolduruldu. Tabi ki, her şeyden önce, 12 Eylül darbesi PKK’ye yönelik geliştirildiği için, ilk hedef olarak da bu hareketin kadroları ve ona sempati duyan insanlar hedef alındı. Kürdistan’da PKK’ye yönelik yoğun bir tutuklama, cezaevlerinin PKK kadro ve sempatizanlarıyla doldurulması gerçekleşti. Özellikle Diyarbakır zindanında PKK’nin önder kadrolarına yönelik geliştirilen saldırılarla adeta PKK ve onun temsil ettiği ideolojik çizgi yenilgiye uğratılmak, bu önderler şahsında bu çizgi teslim alınmak istendi. PKK cezaevinde bitirilmek, bu temelde halkın umutları kırılmak istendi.
Bilindiği gibi, Amed zindanında Mazlum Doğan yoldaşın direnişiyle başlayan, Dörtlerle devam eden ve 14 Temmuz Büyük Ölüm orucu Direnişiyle zirveye ulaşan o büyük direniş, 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı PKK kimliğinin, çizgisinin, ideolojisinin ve onun temsil ettiği umudun yenilmezliğini, yok edilemezliğini kanıtlayan bir direniş olmuştur. Kürdistan özgürlük mücadelesinde fedai çizgisi bu direnişle oluşmuştur. Özgürlük mücadelesinin temel ölçüleri bu direnişle kazanılmıştır. En zor anda bile özgür insanın yaşamı yaratan temel ölçü ve özellikleri en iyi bir biçimde bu direnişte ortaya çıkmıştır.
İşte şanlı 15 Ağustos Atılımı bu büyük zindan direnişinin zaferi temelinde gerçekleşti. Kürdistan’da var olan sömürgeci faşist sistemin, onun örgütlü gücü olan ordusunun hâkimiyetini sarsan, onun otoritesine karşı çıkan, dengesini bozan gerilla direnişi bu zindan direnişi temelinde geliştirildi. Kürdistan’da adeta yaprak bile kıpırdamazken, faşist Türk devleti adeta kendisini Kürdistan’da hâkim gördüğü, otoritesinin ve hâkimiyetinin tartışmasız olduğunu ve buna karşı ufak bir karşı koyuşun bile olmayacağını hesapladığı bir anda, PKK öncülüğünde tarihi 15 Ağustos Gerilla Atılımı gerçekleşti.
15 Ağustos atılımı Kürt insanına direnmenin kutsallığını, her şeye rağmen ve her türlü zorluğa ve zorbalığa rağmen insanlık adına direnmenin imkân dâhilinde olduğunu göstermiştir. Bu atılım, bir halkın, hem de Ortadoğu’nun en kadim halklarından olan Kürt halkının mutlaka yaşaması gerektiğini, bunun için her türlü fedakârlığın, cesaretin, çabanın, emeğin verilmesi ve verileceğinin kanıtlanması olmuştur. Bir halk eğer isterse, doğru bir öncülüğe kavuşursa, bu temelde doğru bir örgütlenme yaratılır ve mücadele edilirse yıkılmayacak bir zulüm sisteminin, ortadan kaldırılmayacak sömürgeci engellerin, kurumların olmadığını ortaya koymuştur. Kürt halkının da öz savunmasını oluşturabileceğini, askeri örgütlülük temelinde düşman ordularıyla savaşabileceğini, bu örgütlülük temelinde varlığını koruyup özgürlüğünü sağlayabileceğinin ilk adımını atmıştır.
Bugün 15 Ağustos Atılımının kazanımları kendisini Rojava devrimiyle daha da kurumlaştırırken, Kürt halkı içinde giderek özgürlük hareketi ve onun savunma gücü olan Gerilla büyük bir ilgi ve sempatiyle karşılanmaktadır.
Şanlı 15 Ağustos Gerilla Atılımı, geçen 35 yıllık sürede böylesine büyük bir halk gerçekliğinin yaratılmasına, Kürt birliğinin giderek vücut bulmasına ve kadim bir halk olan Kürtlerin tekrardan bu topraklarda yaşamı yeniden yaratan, koruyan ve etrafındaki halklarla paylaşan bir konuma gelmesine vesile olmuştur. Kürtlerin bu yeniden ayağa kalkışları ve özgürlüğü yeniden inşa edişleri Ortadoğu için büyük bir onur, insanlık için büyük bir umut olmaktadır.
NC/Arhat BA
YARIN/ Dirilişin Tarihi: 15 AĞUSTOS 1984