HABER MERKEZİ –
4 Nisan kadınların, gençlerin baharlaşmasıdır. Her 4 Nisan’da ağaçlandırma aynı zamanda kendi köklerimizi toprağa güçlü salmadır. Tanrıça kutsallığındaki öz yurdumuza yönelik her saldırıya misliyle özsavunma temelinde karşılık verme, sömürgeci ulus-devletlerin ekolojik yıkımına karşı toprağımızı, suyumuzu, havamızı koruma bilincini ve eylemini tüm toplumda geliştirme herkesin sorumluluğudur. 4 Nisan ekolojik sorumluluğa davettir. Doğal yaşamı korumanın ve yaşama sahip çıkmanın kararıdır.
Toplumlarda meydana gelme, doğma, doğuş anlamında her çocuk müjdeyle, heyecanla, sevinçle karşılanır. Kız çocuklarına cinsiyetçi yaklaşımı bir tarafa bırakmadan genelde çocukların doğuşu yeniye dair, geleceğe dair umudu taşıdığından, ortamı kaplayan mutluluk olur. Hakeza, doğanın baharla yenilenme evresi de muştuyla karşılanır. Yani doğuş canlılığın bir ereğidir.
Eğer sevinç, bir aile sınırını aşıp bir toplumun sevincine, umuduna, inancına, kimliğine, kendisine dönüşmüşse, kuşkusuz bu doğuşun bambaşka anlamlarla yüklendiğini açıklar. Burada bahsedeceğimiz fiziki doğuştan ziyade toplumsal, siyasal ihtiyaca cevap veren doğuştur. Demokratik Kürdistan Konfederalizmi ve Kadın Özgürlük Hareketi’nin, Önderliğimizin doğuşu olan 4 Nisan’ı toplumsal olarak kutlanmasının altında yatan gerçekler vardır. Bu gerçeklere indikçe 4 Nisan’ın tarihsel-toplumsal anlamı ve günümüzdeki yeri daha iyi anlaşılmaktadır. Bu yazıda bu doğuşu tarihsel kılan, özel kılan, toplumsal kılan, çağa önderlik eden nedenlerini açmaya çalışacağız.
Önder Apo’nun çıkışı, Kürdün ve Kürdistan’ın doğuşudur
Rêber Apo, adını bile herkesin söylemekten çekindiği, işgalci-soykırımcı zorba güçlerin ise inkar ettiği, Kürtlerin de nineden-dededen kalma sır gibi sakladığı, sadece zayıf duygularında, anılarında hayal olarak yaşattığı bir ülkenin yurtseverliğini yaptı. Hem de öyle bir hayal ki, uluslararası güçlerin tarih kitaplarında, eski tarihe ait siyasi haritada ilgilisini gösterdiği, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ise Kürtlere hayalini kurmayı bile yasakladığı silik bir hayal; bunun da ötesinde hayalet için ortaya çıkmak hiç de kolay olmasa gerek. İnkarın derinliği, zalimliği karşısında varlığını kanıtlamaya yönelmek adeta yoktan var etme gibi mucizeyle açıklanabilir. Zayıf bir hayalin peşinden götürecek olan yol değil, yolcusunun olmasıydı. Yol yoktu ama yolcu ortaya çıkmıştı. Ve yolcuya yürüme takati veren inançtı. Ağzı var dili yok, fiziki var adı yok, haksızlık var davası yok, avukatı yok yani son iki yüzyıla kadar rahatla götürülebilecek inkar tarihinde Kürtlere yok hükmünde karar biçilmişti. Öyle ki, nereye bakılsa, neye el atılsa her şey değersiz, anlamsız, görünür olmayan, yok hükmündeki kanunun emrinde yüzde yüz egemenlik altına alınmıştı. Sömürgeleştirilmiş halkın yaşam diye sürdürdüğü ara ara kılıç gösterileri eşliğinde sohbeti yapılırken, beklemeye alınan kurbanlık gibiydi. Edebiyat, tarih, sanat, siyaset ve diğer alanlarda bulunmaz, bilinmez kılınan ve bundan dolayı YOKLUK olana, VARLIK muamelesi yapmak ancak çağın insanı olmayı aşarak, çağ yaratan insan olmayı gerektirirdi. Bu anlamda Önderliğin çıkışı çok rahatlıkla klasik ideolojik bir çıkış değildi. Literatürü öyle olsa bile klasik Marksist-Leninst ulusal kurtuluş hareketine yönelmek değildi. Önderliğin ideolojik doğuşu, en başta felsefik bir çıkıştı. Çağlara damgasını vuran filozoflara yaraşır bir doğurma eylemiydi. YOKLUK-VARLIK meselesi, ideoloji ve siyasetten önce bir felsefe konusuydu Kürt-Kürdistan gerçeği için. Felsefe bir şey demeliydi ki, ideoloji ve siyaset onu işleyebilsin. Felsefe, maddi koşullara aldırmaksızın sadece hakikatin peşinde olma, bilme, kavrama, kavramlaştırmanın bağımsız iradesi olarak özgürlük ve aydınlatma aşkı, tutkusu ve eylemi olarak, Rêber Apo’yla dile geldi.
İdeoloji, siyaset olgulardan yola çıkar. Peki HİÇLİK derekesinde olana dair nasıl bir söylem, eylem yapılabilirdi? Bu da ancak çağın filozoflarına, peygamberlerine, alimlerine denk bir derinlik, adanma ve doğurmayı gerektirirdi. Toplumun her şeyini kötüsüyle, iyisiyle kendisinden görmesiyle olurdu. Nasıl ki, peygambersel çıkışlar örneğin Hz. İsa, ıstırap çeken halkın cinsiyet, ırk, inanç farkı gözetmeksizin kurtuluşuna yöneldiyse, Rêber Apo da öyle yöneldi. Hz. İsa, ihtiyacı olan herkese yardım elini uzattı. Tek gücü doğrularına inanmasıydı. İnançlı bir grupla işe koyulmasıydı. Hz. İsa’nın eylemi, çağın hükümdarlarının, zalimlerin, fitne-fesatçıların, iktidarla işbirliğinde olanların, mal-mülk-iktidar için hainlik yapanların komplolarına, karalamalarına aldırmaksızın her fırsatta halkla, kadınlarla, gençlerle her kesimle konuşmak, anlatmak, onlardan biri olarak yaşamak yani düşüncelerini yaymak oldu. Halkların bilgelik, erdem, ahlak yüklü tarihini oluşturanlar ve buna öncülük edenler tarihi şahsiyetlerdir. İnsanlık tarihi bu şahsiyetlere çok şey borçludur.
Önder Apo’nun çıkışı, Kürdün ve Kürdistan’ın doğuşudur. Adeta, ölünün mezardan çıkartılarak yeniden diriltilmesidir. Önder Apo’nun önce zihnine düşen kuşku tohumunun ‘Kürt-Kürdistan vardır’ inancının filizlenmesiyle, yüreğine düşen ilk isyan ateşinin yanmasıyla, zihninin, yüreğinin, ellerinin tüm varlığıyla büyük özgürlük eylemine yönelmesiyle başladı. Önderliğimizin ilk özelliği için rahatlıkla, Kürt ve Kürdistan için özgürlük fikrini doğurmasıdır diyebiliriz. Bunu parti programına kavuşturması ve eylemini başlatmasıdır.
Kapitalist çağın zalimlerine karşı özgürlük fikrini yaymak, çağın savaşını göze almak oldu. Kapitalist uygarlık güçleri Kürt-Kürdistan üzerindeki sömürgecilik sisteminin yaratıcıları olduğundan buna karşı ancak çetin bir savaşla VARLIK ispatlanabilir ve savunabilirdi. PKK’nin ilanından bugüne değin böylesine haklı bir mücadele vermekteyiz. Bu savaş, Önderliğin büyük düşünmesinin, büyük yüreğin savaşıdır. Bu savaş, bitmiş tarihe cevap olup, tarihi yeniden, şimdi oluşturmanın zamanını çoğaltma ve umudu çözüme kavuşturmanın savaşıdır.
Böyle bir savaşı verebilecek halk gerçeği yaratmak, halkın özgürlük doğuşu oldu. Kürt şahsında yeni insanı yaratmak oldu. Neolitikten beri kayıp insana yöneldi Önderlik. Ve şöyle ifade etmektedir: “İnsanlık doğduğu yerde kökleri üzerinde araştırılır. Ve bulunacaksa burada bulunur. Merkezi burasıdır. PKK, 40 yıldır insanı arıyor. Önce kendi insanını. Ve bu insan, ilk insandır. Belki de olacaksa doğrusu, en son insan da o olacaktır.” Bu Kürt bireyinde, halkında ayırt edici özellik arayacaksak hem halk olacak hem de hiç hükmünde gizli-saklı yaşayacak, boyunduruk altında karın tokluğuna ömür tüketecek ve kültürel, siyasal, toplumsal varlık göstermeyecek. Böylesi bir hayat, derin kölelik durumunun benzeridir. Önderliğimizin yoktan var etme eylemi olarak PKK’yi tanımlaması da buradan gelmektedir. Nasıl ki Yahudilerin soykırımı teklik anlamında biricik sayılıyorsa, benzeri olmayan bir soykırımsa, Kürt bireyi üzerine uygulanan kültürel soykırım ve Osmanlı’dan bu yana özelde yakın tarihte Türk, Arap, Fars egemen sınıfların ulus-devlet katliamlarından geçirilmesi bakımından, biriciklik özelliği taşımaktadır. Kürt halkı, hakim ulus devletlerce tüm maddi ve manevi kültürel değerleri üzerine kurulu çarmıh mekanizmasında sistematik erimeye tabi tutulmuş, toplumsal birikimleri, emekleri, yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları açık bir talana uğratılmış; geri kalanı da imhaya terk edilip işsiz bırakma, en alt düzeyde anlamsız bir yaşama terk edilmiştir. Yaşama hakkı; egemen ulus değerleriyle bütünleştiği, kendisini inkar ettiği, başkalaştığı oranda kabul görmüştür. Yani kendinin dışına çıkma, kendisine yabancılaşma hep dayatılmıştır. Bu geliştikçe egemen ulus devletler tarafından kabul edilmiştir. Sömürgeci ulus devletlere göre, zaten kendisi olmaktan çıkan Kürdün varlığı ‘tehlike’ olmaktan çıkarılmıştı. Ta ki Önderliğimizin PKK’yi ilanına kadar.
Bu doğuş, halkların Ortadoğu demokratik devriminin doğuşudur
Kürtlerin önünde tek yol bırakılmıştı. Ya hakim ulus devletlerinin sömürgesi olarak içlerinde erimek, dağılmak, çözülmek, belki bir şarkı varlığında kalmak, bazen de Şengal, Rojava, Bakur, Rojhilat ve Başûr’da olduğu gibi fiziki katliamlara maruz kalmaktır. Böylesine bir trajediyi değiştirecek olan, halkın kendi özgürlük savaşını vermesidir. Bu da PKK’yle sağlandı. Bundan böyle özgürlük doğuşunu 40 yıldır yaşamış bir halk gerçeğinin, kapitalist çağın vahşi çarkına sessiz, sedasız teslim olması düşünülemez. Uluslararası güçler yeniden bir dünya savaşında yani 3. Dünya Savaşı ile sorunlarının ‘çözümü’ için uluslararası ortak projeler üretmeye çalışmaktalar. Batı uygarlığı, kendi çözüm gücünün yetersiz kaldığını bildiği halde Önderliğimizin geliştirdiği alternatif çözüm projelerini de boğmak istemektedir. Yani Önderliğimizi, Özgürlük Hareketimizi ve sisteme teslim olmamış Kürtleri tasfiye etmeyi planlamaktalar.
Önderliğimizin 99’da geliştirmeye başladığı ve 2005 Newrozu’yla ilan ettiği Demokratik Konfederalizm projesi hem bu tasfiye, imha-inkar siyasetine cevaptır hem de halkların birlikte özgür yaşam projesidir. Bu anlamda çözümün doğuşudur. Bu proje kaynağını Demokratik-Ekolojik-Kadın Özgürlükçü Paradigma’dan almaktadır. İflas etmiş kapitalist paradigmaya karşı, çağın sorunlarına çözümü getirecek olan demokratik sosyalist paradigmanın doğuşu, yeni bir zihniyetin doğuşudur. Bir zihniyet devrimidir. Zihniyetin bedenselleşmesi; Demokratik Konfederalizm olup ve egemen ulus devletlerle siyasal ilişkisi; Demokratik Özerkliktir. 4 Nisan, kadro ve halkı zihniyet devrimine çağrıdır. Bu temelde Önderlik gerçeğine katılımdır.
Kapitalizmin her ulusa bir devlet çözümü; bölme-parçalama-yönetme ve bunun üzerinden kapitalist sistemini yerleştirme, kapitalist sermayenin ulus devlet bekçileri altında güvenlikli dolaşımı sağlama, strateji olarak uygulandı. Bunun alternatifi olan sosyalizm için yola çıkanlar bakımından özgürlükler adına; ‘her ezilen ulusa kendi kaderini tayin hakkı’ ilkesi en gelişmiş haklar-halklar-özgürlük-barış-adalet adına tasavvur edildi. Konumuz devlet-iktidar doğuşunu, sonuçlarını anlatmak olmadığından açmayacağız. Kısaca her kötülüğün ebesi, kendisi olarak toplum ve insan karşıtı zorba güç birikimidir diyebiliriz.
Önderliğimizin kırk yıllık mücadelesiyle Kürtlerin varlık savaşı verdiği anlaşılsa da özelde son yıllarda halkların demokratik, özgür kurtuluşunun savaşı olduğu daha iyi ortaya çıktı. Bu doğuş, halkların Ortadoğu Demokratik Devriminin doğuşudur. Ortadoğu yapılanmasında Kürt halkı stratejik bir role sahiptir. Bu savaş, Kürt halkının kurtuluşu kadar halkların birlikte özgürleşme savaşıdır. Bu, dönemsel, taktiksel bir çıkış olmayıp sistemsel olarak yeni doğuşudur. Yeni bir zihniyettir. Dünya sistem güçlerine tek yolun kendileri olmadığı gösterilmiştir. Egemen, süper güçlerin sömürgeci dayatmalarına karşı, ezilen halkların birlikte demokratik sistemi yapılandırma sürecine girilmiştir. Dünya sistem krizinin kaosundan başarılı çıkışın, öncü gücü olma yoluna girilmiştir. Politikleşmiş, örgütlü mücadeleye sahip halk olarak Kürtler, öncülük rolü olarak evrensellik mi, teklik mi ikileminde bazen kalsa da, gelişmeler daha erken kavrayışa zorlamaktadır. Halkların demokratik, özgür birliğine dayalı sistem, Ortadoğulu halkların savunulması için vazgeçilmezdir. Egemenler ayrı ayrı devletler gibi görünse de kapitalist sistemi ayakta tutan, özde bir olan, bu anlamda tekil güçlerdir. Görünürde ayrı güçler olmaları yanıltmamalıdır. Şimdi Kürtlerin öncülüğünde verilen savaş, çoktan ulusal kurtuluş savaşı olmayı aşmış, kapitalist sisteme karşı demokratik sistemi kurma mücadelesine evrilmiştir. Bu anlamda kadın öncülüklü demokratik uygarlık savaşıdır. Uygarlığın beşiği Mezopotamya’dan yayılan, Ortadoğu halklar uygarlığı olarak demokratik dönüşümü dayatmak, küresel dünya sisteminin halklar lehine, yeniden şekillendirme mücadelesidir. Önderlik, Kürt Özgürlük Hareketiyle halklara umut ve ilham verdi. Yeni paradigmanın doğuşuyla da umut ve ilhamı yerli yerine oturtarak, dünya sistemini bu kez iktidar güçlerinin değil, emeğin gerçek sahibi olan halkların kendi sistemlerini yapılandırma sürecini başlattı. Her halka bir paradigma olmayacağına göre Önderliğimizin Demokratik-Ekolojik-Kadın Özgürlüğü Paradigması, Kürt halkınca selamlanırken bunun böyle bir tarihsel yapılandırma olduğu, yeni yeni fark edilmeye başlanmıştır. Ortadoğulu halklar, Batılı sistem karşıtı hareketler, güçler, kesimler, şahsiyet ve çeşitli örgütlenmeler yeniyi yaratma eylemine katılmaktalar.
Rêber Apo, Kürt-Kürdistan somutunda ve Ortadoğu yerelinde çağın çözümsüz kalmış sorunlarına çıkışın, çarenin öncülüğünü yapmaktadır. Önderliğimizin uğraştığı sorunlar ve çözüm projeleri, görüşleri, perspektifleri çağa ilişkindir. Demokratik Modernite çağını, inşaa devrimidir. Rêber Apo’nun önderlik kimliği Urfa’nın Halfeti ilçesinin Amara köyünden, Kürdistan’ın tamamına, Ortadoğu genelini kapsama düzeyine gelmiş, dünya insanlığını etkilemektedir. 4 Nisan bütün bu anlama kavuşmuştur.
Kürdistan ulusal gerçeği, devrime katılan kadınlarla şekillenmeye başlamıştır
Rêber Apo, toplumsal özgürlüğü sorunsallaştırırken, yine Kürt halkının özgürlük problemini gündemleştirirken kadın sorunu olarak tanımladı. Toplumsal sorunun kaynağında kadının derin köleliğini açığa çıkarmak, devrime sağlam başlangıç yapmaktı. Bu Kürdistan devrimi ve Ortadoğu demokratik devrimine kapıyı açan bir ilk oldu. Kadın sorununu, toplumsal sorunlardan herhangi biri olarak ele almayıp esası olarak görüp olgulaştırmak, gerçek anlamda tamamen Önderliğimizin ilgi, hassasiyetiyle olmuştur. Cinsiyet farklılığının kendi başına toplumsal sorun nedeni olamayacağına olanca ağırlığıyla açıklık getirmiştir. Kadın; toplumsal gelişim düzeyinin özeti, kültürün temsilcisi, kimliği konumunda olduğunu ortaya koydu. Sosyal ilişkiler yoğunluğu olarak kadın çözümlendikçe cinsiyetçiliğin kodları da bir bir çözümlenmiş oldu. Kadın üzerine kurulu toplumsal cinsiyetçilik, tek taraflı kadın aleyhine güçlenen, egemen erkeklik rolünün eleştirisiyle anlaşılır kılındı. Eleştiriyle yetinmeyip radikal bir biçimde Kürdistan Devrimine, Kürt erkeğinin şahsında erkekliğin sorgulanmasını dayattı. Değişimini gündeme aldı. Bunu erkeğin öldürülmesi, yani cinsiyetçiliğin, egemenliğin her türlü biçiminin, yapılarının dönüşümü, ortadan kaldırılması, cins mücadelesi olarak tanımladı. Tüm devrim faaliyetlerinde kadının bağımsız ideolojik iradeyle özerk örgütlenmesini ordulaşma, partileşme, sistemleşme olarak geliştirdi. Bu, kadın militanların ve ayağa kalkmış milyonlarca kadının emeğiyle, bedeliyle, cesaretiyle YJA-Star, PAJK, KJK olarak kurumlaşmıştır. Önderliğimizin, erkeğin yaratımı olan beş bin yıllık uygarlığın tarihsel-toplumsal analizi, beraberinde kadının kaybediş tarihinin aydınlanmasını sağladı. Yeniden kadın uygarlık çağının mümkün olduğunu tüm tarihi kanıtlarıyla ortaya koydu. İlkel kömünal denen dönemin hiç de ilkel olmadığı, insanlık tarihinin en kök hücresinin toplumsallık biçiminde var oluşunu bilmek, toplumsal tarih anlayışının değişmesi gerektiğini ortaya koydu. Kadının toplumsal öncülük rolünün en canlı tarih olarak yaşanan dönem olarak Neolitiği önemsizleştiren tarih ve sosyoloji biliminde yepyeni tartışmalar başlatarak yanlışlığını ortaya koydu. Kutsallık düzeyinde kadının değer olduğu ve yaratımlarının kültürü oluşturduğu gerçeğinin, nasıl da erkek aklı, saldırısı ve eylemiyle sistematik bir karşı devrimle ters yüz edildiğini açığa kavuşturdu. Kadının tüm bilme tarz, yöntem ve söylemlerini sıkı eleştiriden geçirerek yeniden doğuşun kaynaklarına kendisinin ulaşması için Jineolojiyi tüm bilimlerin anası olarak belirledi.
Kadın, kendiliğinden beş bin yıldır köleliği yaşamamaktadır. Tarih buna kadının isyanıyla şahitlik etmektedir. Rêber Apo, ezilen ilk ulus olarak kadının, özgürlük mücadelesinde haklı olmasının yetmediğini tespit ederek, ataerkil sisteme karşı Kadın Özgürlükçü Demokratik-Ekolojik Toplum Sisteminin inşa mücadelesini çağın devrimciliği olarak belirledi. Kadına benimsetilmiş, kanıksanmış, normelleştirilmiş cinsiyetçi rollerin egemen erkek eliyle zorla oluşturulduğunu açığa kavuşturmuştur. Gelişen erkek gericiliğinin tepkilerini göğüslemiştir.
4 Nisan kadınların, gençlerin baharlaşmasıdır
Karşı devrim gücü olan egemen erkek aklıyla tarih sil baştan yazılmış, karşıt ‘değerler’ ve yapılar oluşturulmuş, toplumsal işleyiş, yaşam her şey erkek damgalı olup, erkek tekeline geçmiştir. Önderlik, güçlü erkek-zayıf kadın, bilen erkek-geri kadın, her şeyin sahibi erkek-çocuk doğurma, ev bakım işleriyle sınırlandırılmış kadın, her şeyi ayıplanmış kadın-yüceltilmiş erkeklik ikileminden çıkılmasını sağlamıştır. Oysa biliyoruz ki, tanrıça kadın alaşağı edilerek yerine erkek tanrılar geçirilmiştir. Yani kadının toplumsal rolü derin, sistematik bir inkara dayalı mitolojik, teolojik, ideolojik, felsefik, sosyolojik bir çarpıtmaya uğrayarak egemen erkek zihniyet dünyası kendisini baskın hale getirmiştir. Ve kadına ait herşeyi çalarak, talan ederek… Yine kadını soykırımdan geçirerek… Bu nedenle kadınların özgürlük sorunu ezilen bir halkın, sömürgeleştirilen bir halkın özgürlük sorunuyla benzeştir. Hele bu Kürdistan Devrimi’nde bir iç içeliği barındırır. Erkek egemen sisteme karşı, kadın eksenli yeni bir toplumsal yaşamın inşası, sistemleşmesi günümüzde kendisini oldukça etkili dayatmaktadır.
Kürdistan Devrimi’nde daha başından itibaren, kadınların önemli rol oynamaya başladığını Önderliğimiz fark etmiş ve buna en yüksek değeri vermiştir. Kürdistan ulusal gerçeği, devrime katılan kadınlarla şekillenmeye başlamıştır. Kadın geliştikçe Kürt halkının, toplumunun değişim ve dönüşümü de sağlanabilmiştir. Halkımızın sorunları ve kurtuluş yolları ile kadın sorununun çözüm ve kurtuluş yolları iç içe yürümüştür. Bu Önderliğimizin kadın özgürlüğüne stratejik yaklaşımıyla olmuştur. Kadınlar bu anlamda Önderliğimizle hayat bulmuştur. Doğmak, dünyaya gelmek var olmaksa, kadınlar özgür kimlikle, iradeyle, rolleriyle, etkileriyle, öncülükleriyle bir devrimin kaderini tayin edecek kadar önemli bir düzey yakalayarak varlık kazanmışlardır. Toplumun en alt katmanındaki kadının fiziki varlığı, bir anlam ifade etmediğinden toplumsal rol sahibi olmalarıyla varlık kazanmışlardır. Var olmak, yaşamı özgür yaşamak, şekillendirmektir. Önderliğimiz bunu en çarpıcı ‘Xwebûn’ kavramıyla tanımlamıştır. Önderliğimizle ideolojik doğuşunu gerçekleştirmiş kadınlar, şimdi de Demokratik Moderniteyi inşaa ederek, savunarak, kadın çağını başlatma zamanına soyunmuştur.
Bütün bu gelişmeler elbette tek başına felsefeyle olmadı. Önderliğimizin felsefik bakıştaki doğruluğu, ideolojik tahlildeki kapsayıcılığı, programatik derinliği, stratejik netliği, taktik yaratıcılığı onu başarılı kılmıştır.
Kadınların, halklarımızın özgürlük doğuşunu müjdeleyen 4 Nisan’ı, Rêber Apo’yla özgür yaşam temelinde kutlarız. 4 Nisan kadınların, gençlerin baharlaşmasıdır. Her 4 Nisan’da ağaçlandırma aynı zamanda kendi köklerimizi toprağa güçlü salmadır. Tanrıça kutsallığındaki öz yurdumuza yönelik her saldırıya misliyle özsavunma temelinde karşılık verme, sömürgeci ulus devletlerin ekolojik yıkımına karşı toprağımızı, suyumuzu, havamızı koruma bilincini ve eylemini tüm toplumda geliştirme herkesin sorumluluğudur. 4 Nisan ekolojik sorumluluğa davettir. 4 Nisan aynı zamanda ekolojik-ekonomiye yönelmedir. 4 Nisan egemen ulus devletlerin ekolojik yıkımını durdurmanın toplumsal başkaldırı startıdır. Doğal yaşamı korumanın ve yaşama sahip çıkmanın kararıdır.
Ronahî Serhed