HABER MERKEZİ – Türkiye’de en fazla tartışma konusu olan kişiliklerden biri de R.T. Erdoğan’ın ‘İletişim Başkanı’ Fahrettin Altun. Sadece R.T. Erdoğan’ın memuru olma açısından değil, eşiyle birlikte almış olduğu maaşlar itibarıyla da kamuoyunun gündemine girenler arasında.
İşsizliğin tavan yaptığı bir ülkede birçok yerden maaş almanın ahlakla, vicdanla olan ilişkisi ayrı bir tartışma konusu olsa da Türkiye’de bir devlet memurunun resmi olarak birkaç yerde çalışmasını engelleyen mevzuatların kaldırılmasıyla birlikte, yasal olarak Fahrettin Altun ve eşinin çok maaşlı olmasının önünde hiçbir engel söz konusu değil.
Aslında Türkiye’de bir kişinin birçok yerden maaş alması istisnai olmaktan çıkmış neredeyse genel bir kural haline gelmiştir. Özellikle de iktidar ilişkisi içerisinde bunun prosedür haline getirilerek işler kılındığı da bilinmektedir. Ancak Fahrettin Altun’u sadece almış olduğu çok maaşla ele almanın, tartışmanın yeterli bir yaklaşım olduğunu söylemek ve o sınırlar içerisine hapsetmek de doğru değildir. Bununla birlikte, Fahrettin Altun’a ‘dokunanın yandığını’ söyleyenlerin de olduğunu unutmamak gerekmektedir. Neden böyle olduğunun da üzerinde durulabilir.
‘Dokunan yanar’ ibaresinin özünde korku yayan bir sözcük olduğu açıktır. Çoğunlukla toplumda bir korku ve algı yaratmak için bu tür sözcüklerin kullanımına başvurulduğu da bilinmektedir. Fahrettin Altun’un R.T. Erdoğan’ın ‘İletişim Başkanı’ olduğu göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’de bunu en iyi bilenlerden birinin de o olduğu açıktır.
Türkiye’de bu konumda olan sayısı birli, ikili haneli rakamları geçen sayıda insan kümeleri bulunmaktadır. AKP-MHP iktidarı döneminde bunların sayıları daha da fazlalaşmıştır. Oluşturulan bu dokunulmazlık zırhına bürünmüş olanların herhangi birinin çıkarına ters düşen, onunla çelişen bir şey söylendiğinde ‘yandığına’ defalarca rastlanmıştır. Sedat Peker, Alaattin Çakıcı vb. gibi çete elebaşları devreye girmişlerdir. Birer işkencehane rolü oynayan polis, jandarma merkezleri kan gölü haline getirilebilmiştir. Cumhuriyet savcıları soruşturmalar açmıştır. Hakimler ağır cezalar yağdırmışlardır. Zindanlar bu türü kişiliklere dokundukları için ‘yananlarla’ doldurulmuştur.
Dokunulduğunda ‘yakanların’ başında da R.T. Erdoğan gelmektedir. Ona dokundukları için ölenler, kurşunlananlar, işkence altına alınanlar bulunmaktadır. On binlerce kişi mahkeme kapılarında süründürülmüş, ağır para ve hapis cezalarına çarptırılmıştır. İtibarsızlaştırılarak, lanetli hale getirilmek istenilmiştir. Bu saldırılar altında sadece kendileri değil, aileleri ve yakın çevreleri ‘yananlar’ da vardır.
R.T. Erdoğan’a ‘kankam’ diyen Devlet Bahçeli’nin, işkenceci başı SS (Süleyman Soylu)’e dokunanların da hali bunlardan geri kalmamaktadır. Ardı sıra bunları izleyen daha birçokları bulunmaktadır. Fahrettin Altun ise sadece onlardan biridir. Fakat Fahrettin Altun’un bunlardan daha farklı meziyetleri de vardır. Cesaret edip hakkında araştırma yapmak isteyenler bunu yapabilir ve kamuoyunu bilgilendirebilir. Hatta sadece Fahrettin Altun’u değil, R.T. Erdoğan’ın Basın sözcüsü ve Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın’ı ve Yardımcısı Fuat Oktay’ı da bu kapsam dahilinde ele alıp, toplumun aydınlanmasında görev ve sorumluluk üstlenerek ‘Kim bunlar?’ sorusuna yanıt verilmesini sağlayabilirler.
Fahrettin Altun’u Almanya’da örgütlenmiş ırkçı, faşist NAZİ partisinin başı olan Hitlerin ‘Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı’ olan Joseph Goebbels’e benzetenler de bulunmaktadır. Goebbels ve Fahrettin Altun arasında her ikisinin de Almanya toprakları üzerinde doğmuş olmaları nedeniyle ortak bir bağ olduğu kesindir. Ancak aralarında görülmesi gereken farklıklar da vardır. Goebbels Hitler ile onlarca yıl birlikte hareket etmiştir. NAZİ partisi içerisinde adım adım yükselmiş ve Hitlerin ‘Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı’ olmuştur. Teknik bir bürokrat, memur olmaktan öte bir rol oynamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler ve partisi yenildiğinde önce çocuklarını ve eşini öldürdükten sonra kendisi intihar etmiştir. O da Hitler gibi yenilginin ardından yaşamayı tercih etmemiştir. Nasıl Hitlerin yakınında duran Josef Mengele’nin ‘Toplama kamplarında’ Yahudiler üzerinde yaptığı deneyler daha sonra kapitalist modernite güçleri daha çok da ABD tarafından devralınarak topluma karşı bir saldırı silahı olarak kullanılmışsa, Goebbels’in propagandaya yönelik toplum üzerinde yapmış olduğu deneyler özel-psikolojik savaşın temel taşları olarak kullanılmıştır.
Kötünün iyisi olmaz. Osmanlı’da söylenen bir özdeyişte olduğu gibi ‘Ehveni şer, şerlerin en kötüsüdür.’ O nedenle birinin diğeri karşısında bir ayrıcalığı söz konusu olmasa da, bu belirtilen özellikleriyle Fahrettin Altun’u, Goebbels’le aynılaştırmak mümkün değildir. Aralarında Amir-Memur- görevli vb. ilişkisine benzer, farklılıklar vardır.
Bu yönleriyle Fahrettin Altun; özel eğitilmiş, hazırlanmış olan, edindiği meziyetleri itibarıyla bugün özel-kirli savaş rejimi tarafından kullanılan memur olmaktan öte bir pozisyona sahip değildir. R.T. Erdoğan’ın ‘İletişim Başkanı’ olması ve bununla birlikte; akademisyen, sosyoloji profesörü, kamu yöneticisi vb. gibi unvanlarla hala; TRT’lerde program yapımcılığı, yorumculuk, bazı gazetelerde köşe yazarlığı ve dergilerde yayın yönetmenliği yapması, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı olması da böyle bir gerçekliği değiştirmemektedir. O da aldığı maaşlardan da anlaşılacağı gibi; T.C. Devleti’ni bir geçim dünyası ve geleceğe yönelik bir sömürme alanı olarak gören bürokrat ve memur gibi cebini doldurmakla meşgul olan biri. Ancak herhangi biri de değil. Katı pozitivist, maddeci, Alman eğitimini almış, CIA’nın merkezlerinden olan Utah’ta hazırlanarak R.T. Erdoğan’ın yanında konumlandırılmış ve aldığı görevleri de buna göre yerine getiren; İbrahim Kalın vb. gibi özel olarak belirlenmiş olan ‘Dokunanın yanar’ hale getirildiği özel görevlilerden biridir.
Cemal Şerik/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi