HABER MERKEZİ- Evrim Andok’un Kaleminden
“Kadınların direnişi tarihten günümüze kadar pek çok farklı şekilde kendini her alanda göstermiş ve günümüze kadar devam etmiştir. Kadınların cins bilinci başta olmak üzere toplumun her alanında özgürlük eşitlik, adalet için mücadele etmiş ve toplumsal değişimin öncüleri olmuştur. Kadınlar toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı dünyanın her yerinde büyük direnişlere öncülük ederek kadın özgürlüğün tohumlarını toplumun her alanına ekmiştir. Bugün kadınların direnişleri devrimlerin öncülüğünü yaparak eril zihniyetin doğmalarına büyük darbeler vurmuş. Erkek egemen diktalarına karşı tarihin her döneminde mücadele ederek diktaların yıkılışına neden olmuştur. Özellikle Mirabal Kardeşler cesaretleriyle özgürlük ve adalet için verdikleri mücadeleyle tüm dünya kadınlarına ilham olmuş devrim niteliğinde direnişlerin yolunu açmışlardır.
Mirabal kardeşler olarak bilinen Patria, Minerva ve María Teresa; 1930’dan 1961’e değin Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten Rafael Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veriyordu. 1960 yılında diktatörlük karşıtı mücadeleleri ülke çapına yayıldı. 25 Kasım 1960 tarihinde diktatörlüğe karşı mücadele ettikleri için diktatörlük polislerince durdurulduktan sonra üç kardeş ve şoförü Rufino de la Cruz boğazlanarak, dövülerek öldürüldüler. Cinayetin ardından olay örtbas edilmek için cesetler cipe konuldu ve bir uçurumdan atılarak kaza süsü verilmeye çalışıldı. Olay kamuoyuna Trujillo’nun yandaş gazetesi El Caribe tarafından araba kazası olarak duyuruldu. Ancak bu örtbas girişimi başarısız oldu. Kardeşlerin kurdukları Clandestine Hareketi öldürülmelerinden bir yıl sonra diktatörlüğün yıkılmasında önemli rol oynadı. BM Genel Kurulu, 1999 yılında Mirabal Kardeşler’in ölüm yıl dönümü olan 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadale Günü olarak ilan etti.
Bu aslında kadınların yürüttüğü mücadelenin, anti demokratik uygulamalara karşı yürütülen eşitlik, özgürlük, demokrasi mücadelesinin sembolleştiği bir gündür. Bunu sadece Mirabal Kardeşleri anma günü olarak değil çünkü yürütülen mücadele 1960’lar da onların yaşadığı güçlük zorluk ve vahşice katledilip yok edilmeye çalışılmasının ardından günümüzde de o vahşet birçok farklı coğrafyalar da ülkeler de neredeyse benzer durumlarla kadınlar olarak her gün karşılaşıyoruz. Diktatörlük rejimlerinin hüküm sürdürdüğü, yobaz fikirlerin hakim olduğu topraklarda hala varlığını sürdürmekte. Her ülkenin kendi konjonktürü içerisinde kadınların maruz kaldığı devlet şiddeti ve erkek şiddeti var. Eril zihniyetin ulus devlet zihniyetinin kökeninde devlet olgusunun yattığını bilmek gerekir. Devletin sisteminin olduğu her yerde eril zihniyet ve eril zihniyetin oluşturduğu diktalar kadın katliamlarının önünü açmaktadır. Devlet kadın katliamlarını sistemli bir şekilde yürütmektedir. Kadınlar cinsiyetçi yaklaşımlar başta olmak üzere, her gün taciz, tecavüz, psikolojik baskı, fiziksel baskı ile günde binlerce kadın katledilmekte. Şiddetin aşamalarını ele aldığımızda, şiddetin dört aşamalı bir döngüden oluştuğunu görürüz.
Birinci aşama şiddet uygulayan kişi gerilim yaratmaya çalışır kıskançlığı bahane eder ve tehdit eder. İkinci aşamada gitgide kadının tüm yaşamını kontrol etmeye çalışır ve küçük şeylerden kavga çıkarır. Duygusal ve psikolojik şiddet uygulamaya başlar. Üçüncü aşamada fiziksel şiddet başlar. Şiddetin boyutu değişebilir ve hemen ardından şiddeti uygulayan kişi yaptıklarına bahane bulur şiddetinin nedenini kadına yükler genelde. Dördüncü aşama ve son aşama ise; şiddet uygulayan kişi gönül almaya başlar, gerilimi azaltmak için ve şiddet durumunu normale döndürmek için yapıcı tavır sergiler, değişeceğine dair sözler vermeye başlar. Bizde umutlanırız bir daha olmayacak diye ve bu aşama bir döngü hali alır. Bu döngülerin sonucunda sistematik şiddet böylelikle yaşamın her alanında başlamış olur ve bu bütün toplumun kesimlerine kadar indirgenir. Kadınların uğradıkları şiddeti meşrulaştırmaya çalışan iktidarlar, erkekleri haklı göstermek için özel savaş yöntemleriyle kadını küçümseyerek, toplumdan dışlayarak yani psikolojik olarak bertaraf etmeye çalışırlar.
Psikolojik şiddet erkeklerin kadınlar üzerindeki o gücü ve kontrolü göstermesinin aracı, psikolojik mekanizmalardır. Kadının benliğini, ruh sağlığını, özgüvenini kendini ve dünyayı algılama biçimine yönelen bir şiddettir. Daha çok özgüvene dayalı bir manipülatif söylemlerdir. Bizi yalnızlaştırmaya sosyal anlamda izole etmeye çalışır. Cinsel şiddet ise cinsellikle alakalı bir durum değildir. Aksine cinselliği kadınları kontrol etmek küçük düşürmek ya da cezalandırmak için kullanılan şiddet biçimidir. Son yıllarda dijital araçların yaygınlaşması ile dijital şiddetin de fiziki şiddet kadar artığı kadının onayı olmadan cinsel içerikli fotoğraflarını çekmek ya da yaygınlaştırmak ya da yaygınlaştırmak için tehdit etmek. Sosyal medya hesaplarını kontrol etmek, sürekli mesaj atmak nerede ve kiminle olduğunu kontrol etmek, sosyal medya hesaplarının şifresini istemesi, canlı konum istemesi bunlar ve bu gibi örnekler teknoloji çağının daha çok uyguladığı ve aslında sinsice yaptığı bir şiddet türüdür.
Esas olarak şiddet devlet zihniyetinin üretimidir. Devletin olduğu her yerde eril zihniyet başat roldedir. Kadına şiddetin nedenleri arasında başta devlet olgusunun koyduğu toplumsal normlar, cinsiyet eşitsizliği, ataerklilik, yoksulluk gibi nedenler başta gelir. Bu sorunla etkili mücadele etmek için başta cins bilinci olmak üzere eğitim ve toplumsal bilinçlenme gerekmekte. Kadın mücadelesi günümüzde de devam etmektedir. Kadınlar, cinsiyet ayrımcılığına karşı seslerini yükseltmekte, eşit ve özgür bir toplum için mücadele etmektedirler. En ağır sömürü ve şiddeti yaşayan kadın örgütlü ve direngen olduğu oranda mücadele ederek kazanım elde eder. Kadının mücadeledeki cesaretliliği toplumun mücadele etmesine güç katacaktır. Bu yüzyıl, sadece direnişin değil aynı zamanda yeniden inşa ve özgürleşmenin de simgesi oldu. “Jin, Jiyan, Azadî” sloganı, bu mücadelelerin ortak ruhunu yansıtan bir slogana dönüşürken, kadınlar uluslararası dayanışmayla patriyarkal sistemin dayattığı sınırları aşarak, özgürlüğe doğru güçlü bir adım atacaktır.”
“Çocuklarımızın bu zalim ve yoz sistemde yetiştirilmesine izin vermeyeceğiz, bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapacağız. Ben kendi adıma her şeyi yapmaya hazırım, gerekirse hayatımı vermeye”
Patria Mirabal