Dünyanın ilk özyönetim deneyimlerinden biri olan Paris Komünü’nün neferlerinden anarşizm ve cinsiyet eşitliğinin yılmaz savunucusu Louise Michel…
HABER MERKEZİ – Louise Michel, 29 Mayıs 1830’da Fransa’nın Haute-Marne bölgesindeki Vroncourt köyünde dünyaya gelir.
1968 Paris Komünü’nün öncü isimlerinden olan Louise, sınıf çelişkisi ile çocuk yaşta tanışır. Çünkü Louise’in annesi Marie-Anne Michel, toprak sahibi Étienne-Charles Demahis’in yanında hizmetçi olarak çalışmaktadır.
Louise ileriki yıllarda çocukluğuna ilişkin şunları söyler:
“Çocukluğuma dair hatırlayabildiğim ilk günlere geri dönüp baktığımda, bende güçlü olana karşı giderek gelişen isyanın kökeninin hayvanlara uygulanan işkencelere karşı duyduğum korku olduğunu söyleyebilirim. Hep hayvanların da intikam alabileceğini düşünmüşümdür, yani örneğin bir köpek kendisine acımasızca vuran adamı ısırabilmeli, yediği kamçılardan sırtı kan revan içindeki bir at kendisine eziyet eden adamı üzerinden fırlatıp atabilmeliydi.”
Çocukluğunda Demahis’lerin evinde büyümesinin tek avantajı ise önemli edebi eserleri erken yaşta okuması olur. Düşünürler Voltaire ve Rousseau’nun eserleri ile de çocuk yaşta tanışır.
Okumaya ve yazmaya çocukluğundan itibaren ilgi duyan Louise, Chaumont’ta bir akademide öğretmenlik eğitimi alır. Ancak saray yönetimine karşı çıktığı için devlete bağlı okullarda öğretmenlik yapması yasaklanır.
Kendine has bir öğretmen
Bunun üzerine mezun olan Louise, Chaumont’da tanıştığı arkadaşı Julie Longchamp ile birlikte bir okul açarak orada çalışmaya başlar. Louise’in diğer öğretmenlerden farklı bir öğretme tarzı vardır. Müfredat harici bilgiler de verir çocuklara, doğayla iç içe ders işleyip, çocukların birebir tecrübe etmesini sağlar öğretileri. Louise, özgür ve eşit bir okulun hayalini kurduğunu söyler. Louise’nin söylemi, egemen zihniyet ve erkekler tarafından beğenilmez.
Bir yandan çocuklara bildiklerini aktaran Louise diğer yandan da imparatorluk ve temelinde bu düzene karşı bir araya gelen insanların buluştuğu siyasi ve kadın hakları temalı toplantılara katılmaya başlar. 12 Temmuz 1870’te, binlerce kişinin katıldığı, Pierre Bonaparte tarafından öldürülen gazeteci Victor Noir’in cenazesine gidenlerden biri de Louise’dir.
Bir süre sonra Paris’e taşınan Louise, Paɾis Komünü’nün mimarları arasında yer alacak Vaɾlin, Eudes, Valles, Rigault ve Theophile Feɾɾe gibi isimlerle bu dönemde tanışır. “Öğretmek benim ilk aşkım” diyen Louise devamında ekler: “Ama ben de yazı ve politikayı da severim.”
Yazıya olan tutkusu onu hikaye yazmaya iter. Ve kaleme aldığı 3 çocuk kitabı yayınlanır. Bu kitaplardan birinde ormanda yalnız yaşayan bir kadının hayatını konu alır.
Louise’in anarşizm fikriyle tanışması da bu döneme tekabül eder.
Paris Komünü ve dünyayı sarsan kanat çırpış
Ve sene 1871’e gelip çattığında somut anlamda ilk özyönetim deneyimlerinden biri olarak gösterilen Paris Komünü’nün ayak sesleri duyulmaya başlar.
Bu ayaklanma sadece Fransa’yı değil tüm dünyayı derinden sarsacaktır. Tabir-i caizse Afrika’da kanat çırpan bir kelebek olur bu komün. Öyle ki dünya haklarının öfkesini sokakla buluşturur.
18 Mart 1871’de Paris halkı baskıcı rejime karşı ayaklanıp, devrimci bir komün kurar ve kızıl bayrağı Hôtel de Ville’de dalgalandırır.
Louise sadece iktidara ve düzene değil, kadınların mücadelede olmasına sıcak bakmayanlara karşı da ciddi bir savaş verir. Kadının erkeklerle her alanda eşit temsili için uğraş verir. Kadınlar ve erkeklerin aynı eğitim ve aynı maaşı talep eder. Bir konuşmasında, “Ön sırada yürüyecek kadınlar olacak ve ben orada olacağım” der.
Komün’ün bir parçası olan Louise, birçok alanda çalışma yürütür. Yeri gelir hemşirelik yapar yer gelir muhafızlarla çarpışır.
Louise’in kaleme aldığı ‘Anarşistler Bildirisi’ düşünce ve hedeflerini açık bir şekilde ifade eder:
“Anarşistler, düşünce özgürlüğünün her yerde tanındığı bir çağda sınırsız özgürlüğü savunmayı hak ve görev olarak bilen insanlardır… Özgürlükten yanayız ve bunun, kökeni ve biçimi ne olursa olsun, ister dayatılmış, ister seçilmiş olsun, kralcı ya da cumhuriyetçi olsun herhangi bir iktidarın varlığıyla bağdaşmayacağına inanıyoruz… Eşitlik olmadan özgürlük olamaz!… Bizim istediğimiz eşitlik, özgürlüğün önkoşulu olan fiili eşitliktir. Herkesten yeteneği kadar, herkese ihtiyacı kadar, diyoruz!”
Dize getiremeyen yönetim annesiyle tehdit eder
Fransız ordusu 1871’de, Komün’ü yok etmek için Paris sokaklarında yaklaşık 25.000 insanı katleder.
Kolluk güçleri tarafından aranmaya başlayan Louise, 24 Mayıs’ta teslim olmak zorunda kalır. Çünkü Louise’i dize getiremeyenler annesini tutuklar ve onu öldürmekle tehdit eder. Bunun üzerine teslim olan Louise, Satory hapishanesine hapsedilir.
Louise, görülen mahkemede avukatın kendisini savunmasını reddederek şunları söyler:
“Kendimi savunmak ve birilerinin beni savunmasını istemiyorum. Tüm varlığımla toplumsal devrime aitim ve bütün davranışlarımın sorumluluğunu kabul ediyorum. Yaptıklarımı bilerek ve isteyerek yaptım.”
Ardından 16 Aralık 1871’de, sınır dışı edilmek üzere serbest bırakılır. Louise, kararı temyize götürüp götürmeyeceği üzerine sorulan bir soru üzerine, “Hayır bu kararı temyiz etmeyeceğim, ölüm cezasını tercih ederdim” yanıtını verir.
Fransa’nın sömürgesi altında olan Yeni Кaledonya’ya (Кanakya’ya) sürgüne gönderilen Louise, mücadelesini çeşitli şekillerde burada da sürdürür. Orada halkın verdiği özgürlük mücadelesini destekleyip, çocukların eğitimi ile ilgilenir.
Komün mahkumları için çıkarılan genel af sonrası Fransa’ya geri döner.
Sürülerek gönderildiği ülkesine geri dönen Louise, on binlerce kişi tarafından zafer sloganlarıyla karşılanır.
Mücadelesine ara vermeden devam eden Louise, bu yıllarda defalarca tutsaklık yaşar. İşsiz işçiler için çalışıp, kitlesel eylemler organize eder.
1886’da Londra’ya giden Louise, 1896’ya kadar hayatını orada sürdürür. Ancak bir yandan da Fransa ve çeşitli ülkelere de giderek konferanslar verir. 1888 yılında Le Havre’de katıldığı bir toplantı sırasında Pierre Lucas tarafından silahlı saldırıya uğrayan Louise, başından ağır şekilde yaralanır. Gördüğü tedavinin ardından taburcu edilir.
Louise’in sesi dünyayı dolaşıyor
Hayatını işçi ve kadın hakları için, her türlü eşitsizliğe karşı mücadele etmekle geçiren Louise, 9 Ocak 1905’te, Fransa’nın güneyinde bir konferans turundayken aramızdan ayrıldı.
Anarşizmin bayrağını dalgalandıran Louise’in inançlı sesi hala dünyanın dört bir yanında kelebek misali kanat çırpıp, yeni Paris Komünleri yaratmaya devam ediyor.