BEHDÎNAN- PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan yazdı:
1 Ekim Ankara Eyleminin Etkisi Hala Devam Ediyor
“Ekim ayına girdik 1 Ekim, tarihi Ankara eyleminin birinci yıldönümü oluyor. Bu yıldönümünde faşist soykırımcı düşmana tarihin ağır darbelerinden birini vuran eylemi bir kere daha selamlıyoruz. Bu eylemi yaratan kahramanlarımızı Rojhat ve Erdal yoldaşları saygı ve minnetle anıyoruz. Yine ondan önceki yılda 26 Eylül’de benzer bir fedai eylemi gerçekleşmişti. Onun da ikinci yıl dönümünü yaşadık. 2023 yılına Mersin eylemi damgasını vurmuştu. 2024 yılı da Ankara eylemi temelinde gelişti. Bu çerçevede Mersin eylemini de ikinci yıldönümünde selamlıyor, bu büyük eylemin kahramanları Sara ve Ruken yoldaşları saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz.
Ekim ayı tıpkı mayıs ayı gibi aslında bir şehitler ayımız, gerçi bütün aylar böyledir. Bütün günler şehitler günü, PKK öncülüğünde yürütülen özgürlük savaşıyla bütün aylar şehitler ayı haline gelmiş durumdadır. Ekim ayı daha çok kadın şehitler ayı olarak da ifade ediliyor. Hemen her gününde büyük şehitlerimiz var. 2022, 4 Ekim’de Süleymaniye’de Zilan yoldaş (Nagihan Akarsel) katledilmişti, ikinci şehadet yıldönümü oluyor. Yine 7 Ekim Zeynep yoldaş (Gurbetelli Ersöz) ve grubunun Zap’ta bugünkü savaşın bir benzerinin yaşandığı bir ortamda alçakça katlediliş günü oluyor. Aslında bugün Behdinan’da yaşanan o zaman prova edilmişti. Bugünkü savaş o deneyim üzerinden geliştiriliyor. Zeynep arkadaşların da katledilişlerinin 27’nci yıldönümü oluyor. Mücadele tarihimiz açısından çok önemlidir. Zeynep yoldaşlar şahsında Ekim ayı şehitlerimizi de saygı ve minnetle anıyoruz. 25 Ekim Beritan arkadaşın şehadet yıldönümü oluyor. Her gününde büyük şehitlerimiz var. Ekim ayı şehitleri şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.
1 Ekim Ankara eyleminin birinci yıldönümü oluyor, bu temelde Ekim ayına giriş yapıyoruz ama Ekim’in daha önemli olayları da var. 9 Ekim uluslararası komplo saldırısının başlangıcının 26’ncı yıldönümü oluyor. Buna karşı 10 Ekim’de de hareket ve insanlık olarak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen topyekûn bir eylem
hamlesi başlatmış durumdayız, onun da birinci yıldönümünü yaşıyoruz.
Bir yönüyle savaş neredeyse çılgınlık düzeyine ulaşmış bulunuyor. Oldukça vahşi ve acımasız saldırılarla sürüyor. Birçokları ‘acaba bir dünya savaşı olur mu, 3. Dünya Savaşı yaşanır mı!’ diye sayıklarken, bazıları yaşananları ‘3. Dünya Savaşının hazırlığı’ biçiminde değerlendirirken bir anda herkes kendisini bu savaşın yok edici sıcaklığı içinde buldu. Aslında süreci iyi okuyamamanın ortaya çıkardığı şoku yaşıyorlar. Halbuki bu savaş onlarca yıldır sürüyordu, insanlığın bir bölümünü bugünkü gibi etkiliyordu. Söz konusu savaşın ağır acılarını yaşayan halklar, toplumlar vardı. Bunu göremeyen, hissedemeyen, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ mantığıyla hareket edenler süreci de doğru anlamadılar. Şimdi birdenbire askeri bakımdan çok daha fazla şiddetlenmiş, -eğer gerçekten varsa savaş hukuku denilecek şeyler bir yana itilerek- hiçbir hukuki ve ahlaki kural dinlemeyen, askeri saldırılarla karşılaşır hale gelmiş durumdalar. Bununla karşılaşınca ancak yaşanan dünya gerçeğini biraz daha yakından görür anlar hale geldiler ama ne kadar bilerek yaşayacaklar ve bu sürece etki yapabilecekler, bu belli değildir. Tartışmalı bir durumu ifade ediyor. Çünkü doğru değerlendirememek, yaşananı doğru ve yeterli bir biçimde anlayıp çözümleyememek, muhtemel gelişmeleri öngörememek, kendini hazırlıksız kılmak anlamına geliyor. Hazırlığı olmayan da savaşamaz, savaş ortamında etkili olamaz. Savaş teorisinin birinci ilkesi savaşın hazırlık sürecinde kazanıldığı ilkesidir. “Akıllı komutan, savaşı savaşmadan daha hazırlık aşamasındayken kazanır. Akılsız komutan da muhabere meydanında savaşı kazanmaya çalışır” derler. Bugünkü savaş durumunda birçokları bu ikincisini temsil ediyorlar. Tabi birinciyle de yaşayanlar var. Ne yaptığını bilen, amacını, hedefini önceden belirleyen, ideolojik-siyasi doğrultusunu baştan belirlemiş olan, kendine strateji çizen, taktikler belirleyen, bu temelde hazırlanmış olanlar da günümüz savaşının etkin aktörleri olarak rol oynuyorlar. Haklılar ya da haksızlar o ayrı bir mesele, doğru yapıyorlar ya da yanlış yapıyorlar o da ayrı bir konudur. Bunlar elbette amaç ve araçlar temelinde yapılacak değerlendirmelerle ortaya çıkar ve belirlenir. Fakat etkin oldukları da ayrı bir meseledir. Çıplak gözle görülebilecek kadar net bir durumdur.
Düşmanı kahreden bir gerilla vuruşu gerçekleşmiştir
Eylemin büyüklüğü de zaten buradan ileri geliyor. Bundan bir yıl önce Kürdistan Özgürlük Fedaileri olan Rojhat ve Erdal yoldaşlar 1 Ekim günü Ankara’da İçişleri Bakanlığına, daha doğrusu Emniyet Genel Müdürlüğünün karargahına ağır darbe vuran eylemi gerçekleştirdiklerinde sadece Türkiye değil, aslında dünya bir biçimde sarsılmıştı, bundan etkilenmişlerdi. Kürt toplumu, yurtsever halk, kadınlar ve gençler, sosyalist devrimci demokratik güçler, Kürt dostları çok büyük güç ve moral alırken; faşist sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve sistem ağır bir darbe yiyip temellerinden sarsılmıştı. Sistem güçleri aslında fazla beklemedikleri, hesap etmedikleri bir darbeyi yemişlerdi. Bu düzeyde darbe vuran fedai eylemiyle, gerilla saldırısıyla karşı karşıya kalmışlardı. O günü ve sonrasında yaşananları hatırlayalım, Ankara’daki eylemin ne kadar etkide bulunduğunu yeniden göz önüne getirelim. Bunun üzerine yapılan tartışmalara, söylenen sözlere yeniden bakalım, göreceğiz ki, gerçekten de dosta büyük güç ve moral veren, düşmanı kahreden bir gerilla vuruşu gerçekleşmiştir.
Mersin eylemi de öyleydi, bunlar iki büyük gerilla vuruşuydu. Birbirini izledi, devam ettirdi. Bir bütünün parçaları oldular. Kürdistan özgürlük gerillasının vuruş gücünü ortaya çıkardılar. Gerilla vuruş tarzının eğer doğru örgütlenir ve gerçekleştirilirse ne kadar kahredici, etkileyici bir güce sahip olduğunu ortaya koydular.
Ankara ve Mersin Eylemleri Kürt özgürlük gerillasının gücünü ortaya koydu
Diğer yandan ise ‘gerillayı ezdik, bitirdik, yok ettik’ diye sürekli propaganda eden, Türkiye toplumunu ve genel kamuoyunu bu temelde manipüle etmeye, kendi hayalleriyle donatmaya çalışan bir düşman gerçekliği vardı. Faşist sömürgeci-soykırımcı sistem AKP-MHP faşist hükümeti sürekli böyle bir propaganda yapıyor, kendisini de Türkiye toplumunu ve kamuoyunu da buna inandırmaya çalışıyordu. Gerçekten de bu temeldeki psikolojik savaş etkili olmuştu. Yürütülen yalana dayalı propaganda birçok çevre tarafından inanılar hale gelmişti. En azından birçok çevre AKP-MHP yönetiminin söyledikleri doğru olabilir mi diye kendine soruyor düşünüyordu. Bu tür sorgulamalar sadece Türkiye ortamında, dünya genelinde, Kürtlerin dışında, hareketimizin dışında da değildi. Kürt toplumu içinde de bu tür sorgulamalar giderek daha çok yaşanır hale gelmişti. Çevremizdeki yurtsever güçler sorgulama durumuna kendilerini kaptırmışlardı. Psikolojik savaşın manipüle etmeye çalıştığı ortama Ankara eylemi de Mersin eylemi de ezici bir şamar vurdu, hakikati ortaya çıkardı, herkesi gerçeğe davet etti. Kürt özgürlük gerillasının gücünü ortaya koydu, potansiyelini görünür kıldı. Gerillanın vuruş tarzını açığa çıkardı. Her zaman her yerde her türlü düşman gücüne yönelik ezici darbe vuracak eylem yapma potansiyeline, gücüne sahip olduğunu her kese gösterdi. Ne kadar hazırlıklı olursa olsun, hiçbir sömürgeci-soykırımcı yapının eğer vurmak isterse gerillanın ezici darbe vuruşu karşısında kendisini koruyamayacağı, savunamayacağı gerçeğini açığa çıkardı, bunlar kuşkusuz çok önemli hususlardı, birçok yanılgıyı, yanlışı düzeltti, birçok karamsarlığı, kötümserliği, zayıflığı ortadan kaldırdı, gerçekleri açığa çıkardı.
Faşist soykırımcı zihniyet ve sistem açısından kalıcı başarı kazanmalarının mümkün olmadığını gerçeğini ağır bir darbeyle bir kez daha suratlarına çarparken, özgürlük hareketi ve mücadelesi açısından da Apocu fedai çizgisini temsil edemeyen, hatalı, yetersiz, yanlış, bireyci, kendine göre anlayış ve tutumları açığa çıkartıp mahkûm etti. Hem faşist soykırımcı düşmana öldürücü bir darbe vurdu, hem de ona karşı doğru ve yeterli mücadele edemeyen küçük burjuva bireyci anlayış ve tutumlara öldürücü darbe vurdu, onları açığa çıkardı ve mahkûm etti. Gerçekten de bir çizgi oluşturdu. Daha doğrusu Apocu fedai çizgiyi yeniden herkesin önüne koydu, herkese hatırlattı, nasıl olduğunu gösterdi, uygulanabilirliğini ortaya koydu.
Ankara Eylemi Bir Çizgiyi Temsil Ediyor
Ankara eyleminin etkisi devam ediyor, çünkü bir çizgiyi temsil ediyor. Apocu fedai çizgisinin, gerilla mücadelesinin vuruş tarzının nasıl olduğunu ve bunun her koşulda gerçekleştirilebileceğini, her türlü düşmana darbe vurabileceğini temsil ediyor. Tıpkı 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi gibi, tıpkı İmralı direnişi gibi, tıpkı onlarca yıla yayılmış gerilla savaşı gibi Ankara eylemi de gerçekten de doğru özgürlükçü yaşamın ve mücadeleciliğin bütün özelliklerini ortaya koymuş bulunuyor. Ankara eylemi üzerinden bir yıl gelişti. Dikkat edilirse toplum üzerinde, mücadele üzerinde gerillanın etkisi arttı. Gerilla böyle bir çizgi temelinde kendisini daha etkili mücadele eder, vurur hale getirdi. Bakur’daki gerilla direnişi benzer bir çizgiyi hayata geçirmeye çalışıyor. Özellikle Zap’ta, Metina’da, Haftanin’den Xakurke’ye kadar bütün Medya Savunma Alanlarında tim ve tünel koordineli savaşıyla direnen gerilla mücadelesi tamamen böyle bir fedai çizgiyi ve vuruş tarzını sürdürüyor. Dikkat edilirse geçen bir yılda böyle bir gerilla direnişi daha çok gelişti, yayıldı, daha etkili hale geldi. Gerillanın kendine güveni arttı. Eylem kararlaştırma, planlama, eylem geliştirme gücü arttı. Düşman saldırdığında direnen olmaktan çıkarak düşmana saldıran bir gerilla tarzı yeniden açığa çıktı. Bu temelde Mersin ve Ankara eylemleri gerillaya yeni bir anlayış ve ruh kazandırdı. Aslında gerillada yaşanan ve olmaması gereken zayıflığı ortadan kaldırdı. Gerillaya vuruş gücü kazandırdı, taktik saldırı yapabilen, bu temelde eylem geliştirip düşmana darbe vuran, düşmanı korkutan bir güç haline getirdi. Daha önceki yıllarda birçok kez planlayıp kararlaştırmış olmamıza rağmen pratikleştiremediğimiz şeyler bu geçtiğimiz bir yıl içerisinde gerçekleşti. 2023-2024 kışı tarihimizin en büyük savaş kışı oldu. Mücadele tarihinin hiçbir döneminde kış mevsiminde 2023-24’teki gibi savaş yapamadık. Yine koordineli tim-tünel savaşında devrimci operasyonlar yapma, hamleler geliştirme 2023-24 kışında yaşandı. Bu sadece kışla bağlantılı kalmadı, dört mevsimde yaşanmış bir savaş durumu bu geçtiğimiz bir yıl içinde yaşandı ve ikinci yılında da bu gerçeklik devrediliyor. Bunlar yakından bildiğimiz günü gününe anı anına takip ettiğimiz yaşadığımız gerçekler oluyor ki, bu düzeyde yenilik yarattı, gelişme sağlattı.
Demek ki, Mersin ve Ankara eylemlerinin temsil ettiği zafer çizgisine, etkin vuruş düzeyine, her yerde ve yeterli düzeyde ulaşabilmek gerekiyor. Çünkü onlar olması gerekeni yaptılar, her yerde her türlü gerilla savaşında yapılabileceğini ortaya koydular. Olmazı temsil etmediler, olması gerekeni yaptılar. Her yerde her fedai gerillanın yapabileceğini ve yapması gerekeni ortaya koyup hepimize gösterdiler. O halde ‘onlar uygulanamaz, onlar bir defa yapılmış yeniden yapılamaz, o düzeye ulaşılamaz, dolayısıyla hatalarımız, eksikliklerimiz, zayıflıklarımız mazur görülebilir, onların gerisinde kalma kabul edilebilir!’ diyemeyiz. Böyle yaklaşmak kesinlikle yanlıştır ve doğru değildir. Doğru olan Apocu fedai gerilla savaşının, gerilla tarzının böyle bir vuruş gücüne ve zafer çizgisine sahip olduğudur. Doğru olarak bu çizginin temsil edildiği ve hayata geçirildiği her koşulda benzer başarılar elde edilir. Edilemez, geri kalınır, zayıf düşülür diye bir şey kesinlikle yoktur, böyle bir düşünce doğru değildir. Bu bakımdan yaşanmış olan büyük gelişmeleri görmemiz gereklidir.
Geçen bir yıllık süreç özgürlük mücadelesinde gerilla öncülüğünü güçlü bir biçimde geliştirdi. Topluma moral verdi. Kadınlara gençlere ilham kaynağı oldu, güç verdi, dayanak oldu, daha önceki yıllarda yapılamayanın, Zap’ta, Metina’da, Xakurke’de, Avaşin’de, Haftanin’de yapılmış olması, Medya Savunma Alanlarının faşist sömürgeci-soykırımcı işgal ve ilhak saldırılarına geçit vermeyen bir duruma gelmesi, dahası saldırılarıyla AKP-MHP faşist sürülerine ağır darbeler vurarak, AKP-MHP faşizmini bu alanlara sevk edecek güç bulamaz duruma getirerek Zap sendromu yaşar hale getirmesi hem gerilla açısından hem de bunun toplum üzerindeki etkisi açısından yeni bir süreci ifade etti. Öyle ki dar bir alanda bile iyi hazırlanmış, doğru hareket eden bir gerillanın ordular yenebileceğini, her türlü savaş ahlakı ve hukuku dışında hareket eden kimyasal taktik nükleer bomba dahil savaş suçu işleyen saldırıları kırabileceğini ortaya koydu.
Bunlar gerçekten de önemliydi. Gerilla savaşında büyük bir çıkışı, yeni başlangıcı, gelişmeyi temsil ettiği gibi, uluslararası komploya karşı Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde başlatılan Küresel Özgürlük Hamlesine de başarıyla da öncülük etti. 10 Ekim’de başlaması öngörülen hamleyi 1 Ekim’den başlattı. 10 Ekim’de başlayan hamle için elverişli bir zemin ortaya çıkardı. Yarattığı coşkuyla, heyecanla, moral düzeyiyle, etkinlikle Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen 10 Ekim Küresel Özgürlük Hamlesinin sağlam bir biçimde büyük bir güvenle, coşkuyla başlamasını sağladı. Aynı zamanda bu geçen bir yılda hamlenin sürekli geliştirilmesi, derinleşmesi, yayılmasında zayıf düştüğü anda bu zayıflıkların giderilerek yeterli kılınmasında gerçekten de en temel güç oldu. Böyle bir hamlesel mücadelenin yürütülmesine başarıyla öncülük etti. Bunu Medya Savunma Alanları başta olmak üzere Kürdistan’ın dört bir yanında gelişen gerilla mücadelesi sağladı. Böyle bir gerilla mücadelesi de 1 Ekim Ankara eyleminden büyük bir güç aldı, moral aldı. Aslında onunla ölçü kazandı. Gerilla savaşı hangi düzeyde olmalı sorusuna cevap buldu. Bu boyutunu görmeliyiz. Ankara eyleminin bu bakımdan gerillanın gelişimi ve özgürlük savaşımızın geçen bir yılda kazandığı düzey üzerindeki etkisini iyi görmeliyiz. Bunu önümüzdeki süreçte de daha çok etkinlik sağlayan, daha çok anlayan, uygulayan dolayısıyla Ankara eylemin gerillayı geliştirmedeki öncülüğünü sürekli kılan bir düzeye getirmeliyiz.
Bu temelde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümünü hedefleyen 10 Ekim’de ilan edilen Küresel Özgürlük Hamlesinin de birinci yıl dönümünü yaşıyoruz. Aslında hamle ifade ettiğimiz gibi bir yönüyle 1 Ekim Ankara eylemiyle de başladı. En azından gerilla kendi hamlesini bu eylemle başlatmış oldu. Hamlenin startı Rojhat ve Erdal yoldaşlar tarafından 1 Ekim’de verildi. Ankara eylemi bir zafer eylemiydi. Düşmanı beyninden ve kalbinden vurdu. Normal şartlarda hiç kimsenin olur demediğini olur hale getirdi. Demek ki olabiliyor. Bu düzeyde başarılı bir mücadele yürütmeyi bilmemiz lazım. Bu nedenle Mersin’de, Ankara’da geliştirilen eylem çizgisi yol göstericidir. Bunlar birer tekil eylemdir, yöntem olarak onu öngörmemek lazım ama düşmana vurduğu darbe, gerçekleştirdiği zemin, başarı düzeyi dikkate alınırsa evet eylem çizgimiz öyle olmalıdır. Dolayısıyla o eylemler ön açıcı, yol göstericidir. Bu eylemin kahramanları, şehitleri bize yol gösteriyor. Bu temelde bir kere daha Mersin ve Ankara eylemlerini selamlıyor, Rojhat, Erdal, Sara ve Ruken yoldaşlar şahsında tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.