Ülkeye geri dönüş ve Kuzey Kürdistan’da gerillayı başlatmak kararını, Temmuz 1981’de gerçekleştirilen I. PKK Konferansı verdi. Ardından 1982 yapılan PKK 2. Kongresi bunu derhal uygulanması gereken bir karar haline getirdi.
HABER MERKEZİ – Tarihi 15 Ağustos Atılımı’nın 34. yılı. Her günü savaş halinde geçen bir 34 yıl, Kürdistan’ın ve Ortadoğu’nun kaderini değiştirdi. Her anı, inatla, iradeyle, bedelle dolu 34 yılda bir ulusun yeniden dirilişi gerçekleşti. PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, ‘’Eğer PKK ve dolayısıyla 15 Ağustos Atılımı olmasaydı, Kürtlük ve Kürdistan’ın esamesi bile okunmazdı, Kürt ve Kürdistan adına bir söz bile kalmazdı’’ sözleriyle 15 Ağustos Atılımı’nı değerlendiriyor.
Bu savaşa nasıl gelindi? Savaşa hazırlık nasıl yapıldı? 15 Ağustos kararı nasıl alındı? Atılımda kimler yer aldı? Neden Eruh, Şemdinli? İlk kurşun neyi değiştirdi? 72 saatlik ömür biçenlere ne oldu? PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan 15 Ağustos Atılımı’nın 34. yılını değerlendirdi.
15 Ağustos Atılımı’nın 35. yılına giriyor. Son 34 yılda nasıl bir savaş yürütüldü? Bu savaşa nasıl hazırlandı?
Duran Kalkan: Öncelikle 35. yılına girerken, tarihi gerilla atılımızın başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşlara, halkımıza ve insanlığa kutlu olmasını diliyorum. 15 Ağustos Atılımının ölümsüz komutanı Agit yoldaş şahsında tüm kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. 35. 15 Ağustos yılında özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese üstün başarılar diliyorum.
Önder Apo 15 Ağustos Atılımının 10. yıldönümünde “Geçen 10 yılda yaptıklarımız, gelecek 10 yılda yapacaklarımızın aynasıdır” demişti. Şimdi 34 yılda yaptıklarımız, 35. yılda yapacaklarımızın aynasıdır.
15 Ağustos Atılımı temelinde yaşanan son 34 yıl Kürdistan’ın, Kürt halkının kahramanlıklarla dolu, özgürlük için savaştığı, onur kazandığı, kendini yeniden özgür insanlığa tanıttığı en önemli kahramanlık dönemidir. Bu 34 yıllık savaş kuşkusuz en amansız, en zor koşullarda gerçekleşen, 40 binden fazla şehidin kanıyla sulanan bir savaş olmuştur. Tarihin en eşitsiz, en zorlu savaşlarından biridir. Yine tarihin en zalim ve haksız düşmanına karşı, onun faşist sömürgeci-soykırımcı saldırılarına karşı verilmiştir. Ama bütün bunlar çerçevesinde Kürt halkı, yüzde yüz haklı olduğu mücadele ile özgürlük ruhunu, bilincini, iradesini, örgütlülüğünü yarattı. Ulusal dirilişi özgürlük temelinde sağladığı bir savaş olmuştur. Her günü gerçekten de büyük bir ruh pekliği, düşünce keskinliği ve zorluklarla amansız bir mücadele içerisinde geçen bir savaştır. Şimdiden tarih bu savaşın sonuçlarını yazar hale geliyor. Kürdistan’da yaptıklarını, Kürt halkına kazandırdıklarını yazmak kadar, Ortadoğu halklarına ve insanlığa kazandırdıklarını da yazıyor. Türkiye’de demokrasi adına bir umut kırıntısı varsa, bunu 15 Ağustos Atılımıyla başlayan 34 yıllık direnişin yaşattığı tartışmasız bir gerçektir. Özellikle DAİŞ’e karşı mücadele içerisinde ise bölge halklarını ve insanlığı faşizm belasına karşı koruyan bir savaş olma özelliği ortadadır.
İnsan şunu söyleyebilir: Gerçekten de her gün 24 saat savaş halinde geçen bir 34 yıldan söz ediyoruz. Önder Apo bu sürecin her anının nasıl bir iradeyle, iddiayla, inatla yürütüldüğünü çokça ifade etti. Büyük zorluklar ve acılar kuşkusuz bu amansız savaş içerisinde hareket ve halk olarak yaşadık. Ama büyük de kazandık hem de çok büyük kazandık.
Eğer PKK ve dolayısıyla 15 Ağustos Atılımı olmasaydı, Kürtlük ve Kürdistan şimdi ne olurdu?
Esamesi bile okunmazdı, Kürt ve Kürdistan adına artık bir söz bile kalmazdı. Bu kesinlikle böyledir. Hiç kimse Güney Kürdistan’a KDP’ye, Barzanilere bakıp da farklı düşünmesin. 15 Ağustos Atılımına giden süreçte KDP ve Barzani’nin esemesi bile yoktu. Dünyanın dört bir yanına dağılmışlardı. İran’ a sığınmışlardı. Adım atacak halleri bile yoktu, bir mülteci durumuna düşmüşlerdi. Güney Kürdistan’da oluşan her şeyde 15 Ağustos Atılımının sonuçları olarak ortaya çıktı. Bunu böyle görüp anlamayan haksızlık yapar.
O bakımdan Kürtlük, Kürdistan adına, özgürlük ruhu, bilinci, iradesi, örgütlülüğü ve mevcut siyasi kazanımlar her şey bu 34 yılda 15 Ağustos Atılımı temelinde başlatılan gerilla direnişi sayesinde kazanılmıştır. O nedenle büyük kazandık, boşa gitmedi. Acılar yaşadık, ağır bedeller ödedik, ama büyük sonuçlar aldık, büyük kazandık. Bu nedenle hiçbir şey boşa gitmedi, hiçbir şey anlamsız değildi. Tam tersine her şey anlamlı oldu, büyük karşılık buldu. Kürt halkı, Kürt insanı, Kürt kadınları, özellikle şehit ailelerimiz, bununla onur duyabilir, gurur duyabilirler. Bütün şehitlerimiz, 40 bin şehit PKK olarak yaşıyor. Bu gün Demokratik Ulus olarak yaşıyor. Gerilla olarak yaşıyor. Kadın ve gençlik hareketi olarak yaşıyor. Bütün bu kazanımlar, özgür Kürt varlığı olarak yaşıyor. Bugün yaşayan Kürtlük şehitlerimizin yaşaması oluyor. Bunlar tartışmasız bir gerçektir. O halde demek ki, bu atılım, bu mücadele sonuç vermiştir, zaferler kazanmıştır, başarılar ortaya çıkarmıştır. O halde onurluca, gururluca sahip çıkılmalıdır. Yani onur, irade kazandırdı. O halde her bakımdan sahiplenilmeyi, daha da ilerletilmeyi hak etti.
Bu savaşa nasıl gelindi, nasıl hazırlandı? Bunlar parti tarihimizde anlam buluyor. Kuşkusuz her şey bir anda olmadı. 15 Ağustos’a büyük bir çabayla, mücadeleyle neredeyse 15 yıla yaklaşan amansız bir Önderlik mücadelesiyle gelindi. 73 yılı Newroz’un da örgüt kurma kararı, iradesi Önder Apo’nu her şeyin temelini oluşturdu. 27 Kasım’da 78’de parti kurma, Hilvan-Siverek direnişleri, 1982 Büyük Zindan Direnişi, Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin, Ferhatların onur direnişleri, irade direnişleri böyle büyük bir günü hazırladı. 15 Ağustos’ta bütün bunları temsil eden gerçek bir Kürt miladı oldu. Baş aşağıya giden, yok oluşa giden Kürt tarihini durdurarak Kütlüğün özgürce var oluşu sürecini başlattı ve böylece diğer halklarla kardeşleşmeyi, Türkiye’nin, Ortadoğu’nun demokratikleşmesinin önünü açtı. İnsanlığı Kürt soykırımı suçundan, lekesinden kurtararak onları gerçek özgürlüğe ulaşabilir, yürüyebilir hale getirdi.
15 Ağustos kararı nasıl alındı?
15 Ağustos kararının alınması da bir süreç işidir. Tabi eylemlere, somut kararlar verilmiş, adımlar atılmıştır, ancak her şey o kararlarla bağlı da değil, onlara nasıl gelindiğinin bilinmesi önemlidir. Bütün bunları da 1973’ten itibaren başlayan Önderlik yürüyüşüyle görmek ve anlamak gerekiyor. Hilvan-Siverek direnişleriyle bağını görmek lazım. Büyük Zindan Direnişiyle bağlı ele almak, onun dağa ve gerillaya taşınması olarak görmek lazım. Amansız süren yurtdışı çalışmalarından aldığı gücü görmek gereklidir.
Ülkeye geri dönüş ve Kuzey Kürdistan’da gerillayı başlatmak kararını, Temmuz 1981’de gerçekleştirilen I. PKK Konferansı verdi. Ardından 1982 yapılan PKK, 2. Kongresi bunu derhal uygulanması gereken bir karar haline getirdi. Konferans ve Kongre gibi bağlayıcı kararlarla 15 Ağustos hamle sürecine yönelindi. Ardından 1984 Ocak ve Şubat’ında yapılan Merkez Komite toplantısı bir kere daha durumu değerlendirdi ve Kürdistan’da gerilla eylemliliğini başlatmayı hem gerekli hem de acil gördü. Bu çerçevede 1983 yılı boyunca yapılan hazırlıklara da dayanarak söz konusu eylemlilik süreci başlatıldı.
15 Ağustos Hamlesini başlatan Eruh ve Şemdinli eylemlerine karar verildi. Önder Apo’nun Mayıs ayında yaptığı değerlendirmeler, örgütlenme ve eyleme dair görüşleri değerlendirilerek, HRK’nin kuruluşuna ve bu temelde gerilla hamlesinin başlatılmasına Xinere’de karar verildi. Şimdi Agit arkadaş adına kamp olarak örgütlendirilmiş durumdadır. Öyle bir alanda çalışmalardan sorumlu yönetimimizin kararlaştırmasıyla pratik süreç başladı. Ardından 1984 yılının Temmuz ortasında Şikefta Birindar’da yapılan bir toplantıyla da somut eylemler planlandı. Artık HRK’nin kuruluşu, hazırlıkları olmuştu, kuruluşun nasıl bir eylemlilikle ilan edilmesi tartışılarak, ilçe baskını türünden bir eylemliliğin bunun için en uygun olacağı sonucuna varıldı. Eylem sahası zaten konferans ve kongreyle Botan, Hakkari alanı olarak belirlenmişti. Bu alanı kapsayacak eylemler olarak da Şemdinli-Çatak ve Eruh görüldü. Bu bir üçgen oluyor. Bütün sahayı içine alıyor. Bunlar küçük kasabalardı. Yani bir silahlı propaganda birliği ile eylem yapılabilirdi, sonuç alınabilirdi. Yine Hakkari, Van ve Şırnak’ı içine alıyordu ki, tüm eylem sahasını kapsıyordu. Ne bilelim TC belki eylemleri gizlemeye çalışırdı. Nitekim gizlemek için de çaba da harcadı. Yapılacak olan eylemleri toplumdan, kamuoyundan gizlemek isterdi. Bunu boşa çıkartacak dünyaya eylemleri duyuracak imkanlarımız o zaman yoktu. Ama en azından böyle üç vilayeti içine alacak bir alanda üç eylem yapılırsa hiç olmazsa çevre duyar, bizim eylem sahamız duyar ve bilgiler topluma yayılır diye hesap edilmişti. Nitekim öyle de oldu.
Sonuçta eylem kararlığını temelinde söz konusu eylemleri yapacak birlikler örgütlendirildi. Şemdinli eylemi zaten Şikefta Birindara’dan itibaren örgütlendirildi. Eruh eylemi, Çırav ve Gabar dağlarından örgütlenerek eyleme geçildi. Çatak ise gerçekleşmedi. 15 Ağustos eylemleri planın üçte iki düzeyinde uygulanması oldu. Başarı oranı üçte ikidir. Öyle bir dönem açısından o da önemlidir. Yeni bir süreci başlatmak, bir gerilla hamlesini oluşturmak açısından önemli olmuştur.
Neden Kürdistan’ın başka bir alanı değil de Eruh, Şemdinli ve Çatak?
Bu soruya kısmen cevap verdik. I. Konferans ve 2. Kongre’nin yaptığı planlama çerçevesinde merkezi gerilla alanımız Suriye ile İran sınırları arasında kalan dağlık coğrafya olarak tanımlanmıştı. Yani şimdi Şırnak, Van ve Hakkari sınırları içerisinde yer alan bir coğrafi alanı oluşturuyor. Neden burası seçildi? Çünkü coğrafi açıdan, siyasi açıdan, askeri açıdan en stratejik alan orasıydı, gerilla için en çok imkan veren alan burasıydı.
Şöylede diyebiliriz: Sömürgeciliğin en zayıf olduğu, yurtseverliğin en güçlü olduğu, coğrafyanın en dağlık olduğu alan burasıydı. Bir tarafı İran, bir tarafı Irak, bir tarafı Suriye, bir tarafı Türkiye’ydi. Dört devletin sınırlarının çakıştığı yerdi. Bu dört devletin sınırları içine bölünerek Kürdistan yok edilmek istenmişti. O halde bu dört devletin sınırlarının çakıştığı, kesiştiği yerden başlayarak Kürdistan’ı var etmek de gayet açık ve anlaşılırdır. Anlamlı bir durumdu. Her bakımdan bu coğrafya yani gerilla hareketini geliştirmeye imkan veriyordu. Dahası bir de İran-Irak savaşı gibi bir süreç vardı. İran-Irak sınırı boyunca çatışma halinde olan iki devlet ordularını oraya çekmişlerdi. Dolayısıyla Türkiye’nin İran ve Irak sınırları askeri bakımdan çok azaltılmıştı, boşluk oluşturulmuştu. Bundan da yararlanma imkanı vardı.
Bütün bunları değerlendirerek Kürdistan’ın omurgası olan Botan sahasına gerillanın girişi hedeflendi. Böyle bir alan belirlendikten sonra sonuç olarak Eruh-Şemdinli ve Çatak eylemleri ise belirttiğim gibi, bu coğrafyanın hepsini kapsayan bir üçgen oluyordu. En küçük kasabalardı, gücümüz yetebilirdi. Çünkü sınırlı bir gerilla gücüydü bu eylemliliği başlatanlar. En önemlisi TC devleti eğer Atılımı kamuoyundan, toplumdan gizlemek isterse, en azından Şemdinli’deki eylem Hakkari’de, Çatak’taki eylem Van’da, Eruh’taki eylem Şırnak ve Mardin’de duyulabilirdi. Kürt toplumundan gizlenemezdi. Eylem sahamızdan gizlenemezdi. Propaganda etkisi olurdu. Çünkü sadece biz askeri eylem yapmıyorduk, bir parti mücadelesi yürütüyoruz. Parti öncülüğümüzün yürüttüğü bir mücadele oluyor, dolayısıyla gerilla sadece askeri eylem yapan, düşmana askeri darbe vuran bir güç değil, eğitim ve örgütleme yapan, parti propagandasını yapan bir güçtü. Dolayısıyla yapılan eylemin propaganda etkisinin olması gerekirdi. Eğitici ve örgütleyici olması gerekirdi ki, bunu sağlayabilmesi de ancak toplumun duyması, öğrenmesi ile mümkündü. İşte söz konusu alanlarda eylem yapılırsa bu gerçekleşecekti. Bu değerlendirildi ve bu temelde eyleme yönelindi. Daha sonraki pratik süreç gösterdi ki, yanlış olmamıştır. Doğru değerlendirilmiştir. İsabetli adımlar atılmıştır ve sonuç da vermiştir. Bu biçimdeki bir değerlendirmeyle yürütülen pratik, atılan adımlar aslında sonuç verdi, başarı getirdi.
Çatak eylemi de gerçekleşmiş olsaydı, durum nasıl olacaktı?
Kuşkusuz Çatak eylemi gerçekleşseydi, etki daha güçlü olacaktı. Düşman üzerinde korkutucu etkisi 15 Ağustos günü yapılan eylemlerin daha fazla olacaktı. Toplumun duyma etkisi yine fazla olacaktı. Örneğin Van alanı daha yaygın duyabilecekti. Van üzerinden Serhat alanına 15 Ağustos eylemliliği daha güçlü yayılabilecekti. Bunun gerilla güçlerimiz üzerinde, yine halkımız üzerinde daha çok moral verici, güç, irade kazandırıcı etkisi olacaktı. Yüzde yüz bir askeri başarıyı içerecekti. Tam başarıyla atılım başlamış olacaktı. Her bakımdan bunun daha sonraki sürecin gelişimi üzerinde olumlu etkisi olacaktı. Fakat üçte iki başarı da kısmen bu etkiyi yaptı. Öyle başarısız bir eylem değildi.
Askeri eylemler de yüzde yüz başarı kolay bulunmaz, her zaman elde edilmez, zordur. Dolayısıyla yüzde atmış beş, yetmiş başarı yeni bir süreci, bir hamleyi bir gerilla atılımını başlatabilmek açısından aslında zayıf değildi, yeterliydi. Süreci başlattı, ama çok daha güçlü olması, tam başarı yüzde yüz zaferle işe başlanması daha sonrasının da aynı çizgide gelişmesini getirirdi, onun bir ölçü yapardı. Bir çizgi konumuna getirirdi ki, ondan sonra gerilla sürekli bu ölçüyü esas alırdı. Tüm eylemlerde buna ulaşmayı hedeflerdi. O da gerilla yürüyüşünü, gerilla eylemliliğini çok daha güçlü ve etkili kılardı. O dönem açısından eylemlerin etkisinin topluma yayılması daha güçlü olurdu. Bir yönüyle tabi ki gerillaya katılım artırırdı. Gerillanın büyümesine yol açardı. Van gibi bir sahanın, gençliğinin daha erkenden gerilla saflarına katılmasına, dolayısıyla gerillanın daha hızlı, daha fazla büyümesine yol açacaktı ki, elbette iyi olacaktı.
Hareket olarak daha önce de bir deneyim olarak yaptık. Örneğin 30 Temmuz 1979’da M. Celal Bucak’a karşı yapılan eylemde aslında 15 Ağustos hamlesine benzer bir eylemdi, ilk adımdı. Mesela askeri olarak başarılı olmadı, ama siyasi etkisi oldu. Parti ilanını güçlü yaptık. Fakat askeri olarak başarılı olamaması, gerillanın gelişiminin süreklileşmesini engelledi. Gerilla yürüyüşünde kesinti ortaya çıkardı. Boşluk yarattı, devamlılığı önledi.
15 Ağustos eylemleri üçte iki başarılı oldu, yüzde yüz başarılı olmaması, bir anlamda zayıflık ifade etti, ama Bucak eylemine göre üçte iki askeri başarısı vardı, mesela daha sonraki süreklilikte bir zorlanma, gerilla da bazı zayıflıklar ortaya çıkmış olsa da sürekliliği sağlanan 34 yıllık bir gerilla direnişi bu atılımın temelleri üzerinde olabildi. Kuşkusuz Çatak’ta da başarı sağlanmış olsa, Çatak eylemi de yapılabilmiş olsaydı, bütün bunlar çok daha büyük bir başarıyı ifade edecekti. Daha sonraki gelişmeler, böyle bir başarı çizgisinde yürüyecekti.
Kaynak: Yeni Özgür Politika
https://youtu.be/zvCD_-DIEyc