PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, 15 Ağustos atılımının yıldönümü ve güncel gelişmelere ilişkin Medya TV’ye konuştu.
HABER MERKEZİ – Duran Kalkan, Türkiye’de yaşanan ekonomik çöküşün Kürdistan’da yürütülen savaşla doğrudan bağlantısını olduğunu belirtti. Kalkan, Suriye’de yaşanan gelişmeler, Efrin ve İdlib’deki son duruma ilişkin de çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan’ın değerlendirmelerinde öne çıkan başlıklar şunlar:
15 Ağustos gerilla atılımımızın 35. yılına giriyoruz. 34 yıldır hareket ve halk olarak tarihin en uzun süreli ve en amansız savaşlarından birini verdik, vermeye de devam ediyoruz. Kuşkusuz 35. yıla girmek de büyük bir önem taşıyor. Yaşam açısından en olgun çağı ifade ediyor ki, hareket olarak biz de özgür bir yaşamı yaratmada, demokratik bir sistemi oluşturmada, duygu, düşünce, ruh, davranış olarak böyle bir olgunlaşma düzeyine geldik. 35. yılı bu temelde karşılıyoruz. 15 Ağustos gerilla atılımımızı, başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşlara, özellikle gerilla güçlerimize, halkımıza, tüm insanlığa kutlu olmasını diliyorum. Atılımımızın ölümsüz komutanı Egid yoldaş şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. 35. yılda şehitlerimizin izinde daha kararlı yürüyeceğimizin, amaçlarını mutlaka başaracağımızın sözünü bir kez daha yineliyorum. Yine 35. 15 Ağustos yılında özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese üstün başarılar diliyorum.
Önder Apo’nun 1973 Newroz’unda başlattığı örgütlenme ve mücadele süreci 27 Kasım 1978’de partileşti. Hilvan-Siverek direnişleriyle önemli bir deneyim yaşadı. 1982 Büyük Zindan Direnişi Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin, Ferhatların gerçekten de onur veren, onur kazandıran, yaşamı özgürce kılıp anlamlı hale getiren kahramanca direnişleri, aslında Kürdistan’da direnişin nasıl olması gerektiğini net bir biçimde ortaya koydu. Gerçekten de bunları ete kemiğe büründürüp bir eylem çizgisine kavuşturdu, halk hareketi haline getirdi. Böylece özgür yaşamın yolunu açtı. Demokrasinin yolunu açtı. Kürdistan’da her şeyi var etti, yarattı. Önder Apo: “PKK ile yaşam daha güzel” dedi. PKK’yi “Kan’a” benzetti. Bir özgür yaşam suyu olarak değerlendirdi, damarlara yürüyen kan nasıl canlı yaşamı yaratıyorsa, PKK’nin de Kürt toplumunda özgürce varoluş ve yaşanılır hale gelmesini sağlayan temel güç olduğunu değerlendirdi ki, 15 Ağustos atılımı, gerilla aslında PKK’yi PKK yapan, onu yaşam gücü haline getiren temel güç, kaynak oldu. Bu anlamda var olan gelişmelerin bütünü bir militan duruşunu oluşturuyor. Noktayı koyan da 15 Ağustos 1984 gerilla atılımıdır, Eruh ve Şemdinli eylemleriyle başlayan atılım.
Dönüp 34 yıla bakalım, gerçekten de Kürdistan da Kürtlük adına, özgürlük adına, demokrasi adına gelişme diyebileceğimiz, kazanım diyebileceğimiz, ilerleme diyebileceğimiz her şey bu atılımın, onu yaratan PKK öncülüğünün, Önder Apo’nun eseri olduğunu herkes kabul ediyor. Birkaç hain, işbirlikçi mızmızlık ediyor, ama onlar boş çırpınışlardır. Düşman kabul ediyor, uluslararası sistem kabul ediyor, TC kabul ediyor, onun için zaten düşmanlıklarını yapıyorlar. Önder Apo’ya bu kadar saldırı, İmralı’daki durumu görüyorsunuz, üç buçuk yıldır hiçbir haber yoktur, bir tecrit durumu vardır. Bir tek 2016’da yarım saatlik bir görüşme oldu. Ondan sonra haber alınamıyor, hiçbir hukuk yok, ahlak yok, aile görüşemiyor, avukat görüşemiyor. Uluslararası bir sistem olan İmralı sistemini CPT’nin kendisi yarattı. Önder Apo ilk geldiğinde karşısında CPT’yi bulduğunu söyledi. İmralı’da Önder Apo’yu CPT karşıladı. Amerika oraya götürdü, Avrupa onlar yaptılar, şimdi hepsi sorumlu. Düşman bunu kabul ettiği için böyle düşmanlık yapıyor. Bir-iki işbirlikçi mızmızlık ediyor o hiçbir değer taşımaz. Şu açık bir gerçek; ulusal ruh, duygu, düşünce, bilinç, özgürlük bilinci, iradesi, ruhu adına ve örgütsel, eylemsel kazanım adına ne varsa hepsi 15 Ağustos gerilla atılımının damgasını taşıyor. 34 yıldır süren gerilla mücadelesi ile, derler ya dişten söküp almak, öyle söküp alınan, yaratılan bir kazanım oluyor.
Tabi sadece Kürdistan açısından değil, Kürdistan’da gerçekten de her şey 15 Ağustos atılımı ile, gerilla direnişi ile oldu. Başka hiçbir şey yoktu, eğer böyle bir şey, atılım, düşünce, ideoloji, önderlik, parti veya bunların bu biçimde bir pratikleşmesi olmamış olsaydı ne olurdu? O zaman ortada Kürtlük adına hiçbir şey kalmazdı. Bazıları diyor ki, Güney’de Barzanicilik var, onlar kalırdı. Ama PKK 15 Ağustos atılımını yaparken Barzanilerin durumu neydi kimse oraya bakmıyor. PKK 80’de Güney Kürdistan’a, Botan’a, sınıra giderken KDP’nin durumu neydi, nerelerdeydi, Güney Kürdistan’da mıydı? Hiç oraya bakmıyorlar. Şimdi Güney Kürdistan’da ayrı devlet olma iradesini gösteriyorlar. Biraz namuslu olan herkes bu iradeyi neye dayanarak gösteriyor. Acaba TC sistemine karşı, tüm sömürgeci-soykırımcı sisteme karşı 40 bin şehit veren bu büyük kahramanlık hareketi, gerilla mücadelesi olmasa kim Barzani’ye, KDP’ye bir çöp verirdi, selam verirdi? Vermezlerdi. Bu açık bir gerçek. O nedenle kimse yanlış hesap yapmamalı, hayal kurmamalı. Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım. Derler ya yiğidi öldür hakkını yeme, her türlü kötülük de söylenebilir, düşmanlık da yapılabilir. Yapılsın, ama hakkı yenmemeli. Bu gerçeği herkes kabul etmeli.
Kürtler açısından öyle, ama sadece Kürtler açısından değil; bugün Türkiye’de demokrasi, özgürlük, insanca yaşam arayışları, umutları hala varsa, hala partiler, dernekler, kadın, gençlik örgütleri bir arayış içindelerse, mücadele edebiliyorlarsa, Türkiye’de demokrasiden söz edilebiliyorsa, Türkiye demokratik olabilir umudu hayali taşınabiliyorsa, bu 15 Ağustos atılımı temelinde 34 yıldır Kürdistan’da süren gerilla savaşı sayesindedir. Eğer bu direnişin devamlılığı olmasaydı, faşist-soykırımcı sistemi zorlaması olmasaydı, Türkiye’de özgürlük, demokrasi adına hiçbir şey kalmayacaktı. Her şey yerle bir edilecekti, yok edilecekti. Kenan Evren’in, 12 Eylül Cuntasının iddiası oydu. Şimdi Erdoğan-Bahçeli faşizminin iddiası da budur. Kenan Evren 48 saat dedi, 72 saat dedi, hep ömür biçtiler. Şimdi de Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli faşist diktatörlüğü ömür biçiyor. Nisan’a bitireceğiz, Kasım’a bitireceğiz, iki yıldır, üç yıldır sürekli ömür biçiliyor. Dikkat edelim hiçbir farkı yoktur. Bunlar gerçekten de Türkiye’de özgürlük adına hiçbir değer bırakmamak kadar umut bile bırakmak istemiyorlardı. Bu kadar koyu faşist, ruhları kararmış, şoven-milliyetçi konumdaydılar. Ama şimdi bakın hala özgürlük iddiası var. İki Türkiye var, bunu herkes bilmeli; bir, Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğü altındaki faşist-oligarşik yapı altında bir diktatörlük sistemi, bir de demokratik Türkiye var. 15 Ağustos Atılımı temelinde sağlanan gelişmeler. Demokratik siyaset etrafında birleşen bir demokratik Türkiye. Bu demokratik Türkiye demokratik siyaset altında birleşiyor. Demokratik siyaseti 15 Ağustos atılımı, gerilla yarattı. Gerilla direnişiyle 90’lardan itibaren Türkiye’de demokratik siyaset örgütlenebilir, mücadele edebilir hale geldi. Yoksa Kenan Evren rejiminin yönetimi altında değil demokratik güçlerin örgütlenmesi, muhalif örgütlenmeye bile izin vermiyordu. Kenan Evren iki parti kurmuştu. Şimdi Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli’nin yapmaya çalıştığı gibi. Birbirlerine çok benziyorlar, onun için örneklendiriyorum. Bir iktidar partisi, bir de muhalefet partisi. İktidar partisi kendi kendilerine kurdukları parti, muhalefet ise soldu. Şimdi AKP-MHP iktidar partisi CHP ise muhalefet, o zaman ise bir SHP kurmuşlardı. Sistem aynı sistem. Şimdi tüm bunları 15 Ağustos gerilla direnişi yıktı. Büyük, kutsal bir direnişti.
Tabi bu direnişin etkisi son dört yılda Ortadoğu’nun başına bela olmuş DAİŞ faşizmini yenilgiye uğrattı. Bölgesel etkisi var, küresel etkisi var. ABD’yi DAİŞ’ten kurtardı, Fransa’yı, Almanya’yı, İngiltere’yi DAİŞ’ten kurtardı. Ortadoğu halklarını DAİŞ’ten kurtardı. ABD’nin başkanı Trump bile itiraf ediyor. Gerçekten de insanın düşmanı olacaksa öyle olmalı, hiç olmasa hakkını yememeli, bu işi yaptılar diyor. Tabi onlar da bir katkı sundular, bu da bir gerçek. Ama Kürt direnişi olmasaydı, ABD’nin silahlarının DAİŞ karşısında yapabileceği hiçbir şey yoktu. Zaten bunu kendileri de söylüyorlar. Biz destek veriyoruz diyorlar. Esas savaşan ve bu işi yürüten güç Kürtler oldu. Böylece şunu görmek lazım, 15 Ağustos atılımı Ortadoğu halklarını, insanlığı faşizm belasından kurtarıyor, koruyor. Etkisi bu düzeye kadar geldi, arttı. Şimdi bazıları buna terörizm diyormuş, bazıları düşmanlık ediyor, etsinler, kendi bilecekleri iş, ne önemi var? Esas olan bu halkların nezdinde, özgür insanlık nezdinde, kadınlar, gençler nezdinde ne anlam taşıyor, ne anlam ifade ediyor? Önemli olan odur, bunu görmek, bilmek önemlidir. Bu anlamda 35. yıla atılımımız çok daha güçlü giriyor. Küresel düzeyde insanlığı faşizme karşı koruyan bir hareket olarak giriyor.
Türkiye’de ciddi bir kriz var. Kendisini çok güçlü, muktedir gösteren, her yere bağırıp çağıran AKP-MHP faşist diktatörlüğu ABD’nin parmak sallamasıyla tepetaklak olmuş durumda, dolar 7’lere doğru gidiyor, ciddi bir telaş var, bu düzeyde krize neden olan bir Rahip mi yoksa perde arkasında farklı şeyler, pazarlıklar mı var?
Şimdi birçok çevre değerlendirdi. Önder Apo bu gerçek üzerinden tanımlamalar geliştirdi. HDP’li Ayhan Bilgen veciz bir cümlede özetledi, “Kürt sorununu çözmeyenin kendisini çözülür.” dedi. Başta AKP’liler bu gerçeğe yaklaşır, bu sözü dinler gibi oldular ama biraz güç sahibi olunca sanki kendini kaybettiler. Önce güç sahibi, iktidar olamayacaklarından korkuyorlardı, çünkü Ergenekoncular, ulusalcılar her an alaşağı edebilirlerdi. Zayıftılar, Allah’ın fukarasıydılar. Tayyip Erdoğan 2005’i unutmasın, “Bu El-Kaide artığı orada ne geziyor?” dediğimizde bizim yönetimimize haber göndermişti, “Böyle söylemeyin zaten ayakta kalamıyoruz.” diye. Biz o günleri de biliyoruz. Şimdi sanki hiçbir şey yokmuş gibi hareket ediyor, bizi fazla konuşturmaması gerekli, dikkat etmesi lazım. Ama biraz güç sahibi olunca kendini kaybetti.
Tabi, Kürt sorununu çözemeyen kendisi çözülür. Bu kadar savaş oldu, bu kadar hükümet düştü, liradan altı sıfırı kendisi attı. Liraya ne eklettiyse bu savaş ekletti, o zaman bunu bile anlamamışsa saman kafadır. Aklını başına toplasın deriz, bunu herkes biliyor, görüyor. Şimdi sen böyle savaş yürütmeye kalkarsan lira pul olur tabi. Değil yedi, yarın yedi yüz olur, liranın arkasına bir sürü sıfır eklenir. Bir dolar yüz lira da olur, bin lira da olur, yüz bin lira da olur. Sonunda tekrar sıfır atmak zorunda kalırlar. Biz bu savaşı ezeceğiz, yok edeceğiz, terörü durduracağız, kurtulacağız diyor. İyi de senden öncekiler de bunu söylediler, 34 yıldır herkes aynı şeyi söylüyor, biraz akıllı olmak lazım, dönüp geriye bakmak lazım. Neyi yok ediyorsun, senin terör dediğin kim, PKK dediğin kim, nerde yok ediyorsun? Elin her yere ulaşmaz ki. Dünya’nın dört bir yanına savurdun, şimdi o insanların hepsi hak istiyorlar. Toplanmışlar yakanı tutmuşlar, daha da tutacaklar. Eğer dikkatli davranmazsan gırtlağını da sıkarlar, niye sıkmasınlar? Böyle olmaz ki, 40 milyonluk bir toplumu böyle bir dünyada nerden yok edeceksin. Eskisi gibi değil ki kimsenin kimseden haberi olmasın, Dünya bir köy olmuş, bu kadar teknik güç gelişmiş sen kullanıyorsan, öbürü de kullanıyor, senin elinde silah varsa Kürt de artık silah alabiliyor. Sen örgütlü isen Kürt de örgütleniyor, senin savaş iraden varsa Kürdün de var. Artık bunu bilecek, bu iradeyi kabul edeceksin, bunun başka çaresi yoktur.
O bakımdan ne diyelim şimdi bütün bunların altında ABD’nin el sallaması şu-bu yok, Serhat’ta, Dersim’de, Amanos’ta, Amed’de, Efrîn’de, Bradost’ta süren savaş var. Türk ordusunu her yere sürdü. Şimdi bütün diktatörlüklerde ne olur, herhangi bir bütçe olmaz. Diktatörün istediği gibi maliye kullanılır, ondan sonra da herhangi bir kur ölçüsü kalmaz. Şimdi bu savaş gereği diktatörleşen Türkiye yönetiminde, sözde bir bütçe mecliste oluşturuyorlar ama bütçenin %10’u bilgi dahilindedir, %90’ı kara para durumunda. Nerede kullanıldığı bilinmiyor. Cumhurbaşkanlığı kullanıyor, Genel Kurmay kullanıyor, MİT kullanıyor, Diyanet kullanıyor. Aslında hepsi Kürtlere karşı, özel savaş, soykırım savaşının emrinde kullanıyorlar. Onun için açık değil, gizlidir. Sen parayı böyle kullanırsan tabi pul olur. Bu enflasyonun altında bu savaş var. Savaş nedeniyle maliyenin böyle kuralsız, ölçüsüz kullanımı var. Önceki gün haberlerde vardı, Diyanet’e ayrılan bütçe yetmemiş. Bilmem yedi milyar ne kadar harcamış, yetmiyor daha da harcıyor. Niye harcıyor? Kürtleri kandırmak için, Kürdistan’da çocukları toplayıp eğitmek, dünyanın dört bir yanında Kürtlere karşı faaliyet yürütmek içindir. Diyanet odaklarının hepsi özel savaş odaklarıdır, çoğu MİT ajanıdır, kontrgerilla orada örgütleniyor. Zaten faaliyeti de bir kontrgerilla faaliyetidir. DAİŞ’le de ilişkisi var, El-Kaide ile de ilişkisi var. Her türlü gerici çete örgütleriyle ilişkisi var. Çete başı Diyanet’in kendisidir. Zaten Tayyip Erdoğan’ın sistemi hep çete başlarından oluşuyor. Çoğunu cezaevinden çıkarttı, onu da öyle kullanıyor. Para böyle kullanılırsa tabi pul olur. Dolar yedi de olur, on da olur. On gün önceydi, bu yıl sonunda dolar altı liraya ulaşacak deyince bir adam eleştirdiler, sen ne yapıyorsun diye. Yıl sonunu bırak, bir hafta sonra dolar altıyı aştı. O neye dayanarak söyledi bilmiyorum, maliyeden de anlamam, ekonomiden de anlamam ama savaştan anlıyorum, biliyorum. 34 yıllık savaşın maliye üzerindeki sonuçları ne oldu, Türkiye ekonomisini ne duruma getirdi bunu gördük. Diğer savaşları da gördük. İran-Irak savaşlarını da gördük. O savaş İran-Irak’ı ne hale getirdi? İşte Ortadoğu’daki diğer savaşlar çeşitli devletleri ne konuma getiriyor az çok görüyor, biliyoruz. Türkiye’nin de başına gelen kesinlikle budur. Şöyle anlayanlar yanılıyorlar, bu tanımlamalar doğru değildir, Dünya’da ekonomik kriz var da onun bir parçası olarak Türkiye krize giriyor, dünya krizi şöyle giderse Türkiye’ye teğet geçer, Türkiye kurtulur, hiçbir alakası yok. Ne dünya krizi ile bir ilişkisi var, ne de öyle teğet geçecek. Bu iş savaşla ilgilidir, savaşla, soykırım savaşı ile ilgilidir, özel savaş ile ilgili, kirli savaşla ilgilidir. Liranın niye değerinin düştüğünü, Türkiye’de enflasyonun niye arttığını sormak isteyenler, anlamak, bilmek isteyenlere yol gösteriyorum. Tayyip Erdoğan’ın harcamalarını incelesinler, açığa çıkarsınlar. Bu yönetimin açık değil de gizli harcamaları nedir. Türkiye maliyesi nasıl kullanılıyor, vergilerle şunla bunla toplanan paralar nerede nasıl kullanılıyor. Bunu doğru araştırsınlar, dürüst olsunlar o zaman enflasyonun kaynağını da, doların niye 7 lira haline geldiğini de, Euronun niye 8 liraya yaklaştığını daha iyi anlayabilecekler, cevap verebilecekler. Başka bir biçimde bulamazlar. Buraya bakmayan hiç kendini yanıltmasın, kendini kandırmasın, öyle toplumu da kimse kandırmaya çalışmasın, her şeyin altında savaş, katliam var. Sen bu kadar katliam yapıyorsun, bu kadar çete örgütlüyorsun, birçoğunu doğru dürüst savaşa bile sürükleyemiyorlar. Üç milyon asker kaçağı var diyorlar, onun için bedelli askerlik kanununu çıkardılar, savaşa süremiyor, savaşa süremediğinden parasını alıyor, paralı asker tutuyor katliamlar yaptırıyor. Toplumu savaşa süremiyor, cellat tutmuş, katiller sürüsü oluşturmuş, çete ordusu, paralı ordu kurmuş. Parayı oradan alıyor, oraya verip katliam yaptırıyor. Bedelliyi 3000 dolara indirdiler. 90’lı yıllarda da bedelli askerlik vardı, 15 bin dolardı. Şimdi 3 bin dolar verdin mi hatta, dolar yükseldi şimdi 2 bin dolara askerlik yapmış sayılıyorsun. 2 bin dolar ver, yeter ki ver çünkü o katil sürüsüne, paralı asker sürüsüne verecek para bulamıyor. Tayip Erdoğan’ın yaptığı budur. Savaştıramadı toplumu, parasını alıyor bedelli askerlikten gelen parayla katliam yaptırıyor.
Kimse para vermesin, işte askere gitmedik bedelli askerlikle askerliği yapmış sayılıyoruz diyorlar ama verdiğiniz para katliam olarak dönüyor, baskı olarak dönüyor, her şeyden önce Kürdü katlediyor. Hani Türkiye’deki halklar kardeşti, kardeşini vuruyor, hani Kürtler ile Türkler kardeşti. Kardeşini vuruyor, kardeşinin katliamında kullanıyor. Efrîn’i katlettiler, yok ediyorlar, Başur’da bir çok yeri yok ediyorlar, her gün hava saldırısı ne ile oluyor, parayla oluyor, bu kadar keşif uçağı, savaş uçağı 24 saat havada, bunların hepsi parayla oluyor. Para da vermesinler, para verdik askere gitmedik, bu yüzden bu savaşa ortak olmadık demesin kimse, para veren de ortak oluyor, vermemeliler. Bu bakımdan bu savaş böyle sürünce Türkiye’de kriz daha da çok olur, çok daha da derinleşir, yıl sonunda neler olur belli değil, çöker. AKP’de görev alan yönetime söylüyorum. Kendilerinden önceki hükümetler niçin düştüler, araştırsınlar gerçeği görürler. Eğer aynı siyasette devam ederlerse kendilerinin akıbeti de sonunda onlardan farklı olmaz, olmayacak da.
Ortadoğu daha çok ısınmış durumda, Rojava ve Kuzey Surıye’de Kürtlerle Rejim resmi olarak görüşmeye başladılar. İdlib’e operasyon ihtimalleri konuşuluyor, Irak’ta toplumsal olaylar var, hükümet kurulabilmiş değil, yine İran’da toplumsal, ekonomik sorunlar var, tüm bunları nasıl okumak lazım? Olası gelişmeler bağlamında Kürdistan’ın yeri nasıl olur, Kürtler nasıl okumalı, yaklaşmalılar?
Şu an durum karışık, ben onu söyleyebilirim, karışık ve karmaşıktır. Birçok yerde, birçok görüşmeler, ilişkiler, ittifak arayışları çok fazla, çok somutlaşmış ve netleşmiş bir durum yok. Durumun ne olacağı, nasıl somutlaşacağı da çok gözükmüyor. Dikkat etmek, bakmak, görmek anlamak lazım. Birçok cephede süren ABD-İran gerginliği var. Nükleer anlaşmadan çıkmakla oldu. İran’da olaylar oldu, Trump görüşmeye hazırız dedi ama arkasından yaptırımları başlattılar. İran buna karşı tutum aldı, bir şeyler yapıyor. Açık ve sert bir savaşa dönüşmedi, ama sadece gerginlik de değil, çatışmanın başlayabileceği bir durum ortada az da olsa var. Irak’ın durumu bununla paralel olarak ortada. 12 Mayıs’ta seçim oldu hala bir hükümet kurulamadı, kim kazandı kim kazanmadı belli değil. Oyları yeniden sayıyoruz dediler hangi sonuç çıktı açıklayabilen yok. Bunun yanında Basra’da, Bağdat’ta ayaklanmalar var, hareketleri var. Geçen yıl sonunda Kürdistan’da da bile olmuştu. Irak kaynayan bir kazan durumunda, bir hükümet kuramıyorlar, karşılıklı görüşmeler olduğu söyleniyor, derin pazarlıklar var. Hem Irak içi çekişme hem de ABD-İran çekişmesi buraya net bir biçimde yansıyor. Dolayısıyla gerçekten hükümet kurulup siyasi mücadele mi sürecek, yoksa giderek yeniden bir silahlı çatışma mı ortaya çıkacak belli değil. Suriye’de de artık DAİŞ sona eriyor, asıl siyasi süreç başlayacak dendi. Ama her öyle dendikten sonra bakıyorsun savaş artıyor. Şimdi de öyle gözüküyor. Bir süre önce Deraa’da çatışmalar oldu, rejimin orayı ele geçirdiği söyleniyor. Rejim yeni bir operasyon başlattı bir alanda, Halep-Ladkiye, Rojava-İdlib arasında bir operasyon var. Rejimin bu alanları ele geçirmek istediği söyleniyor, Rusya bundan yana. Aslında Türkiye’yi İdlib’te daraltmak istiyorlar. Türkiye mevcut haliyle buna gık diyemiyor. Şöyle böyle konuşuyor ama karşıtlaşmaması açısından kıt diyemiyor, çünkü ABD ile gergin, ABD ile gerginliği, Rusya ile İran’la ilişkiye dayanarak zayıflatmak istiyor. Kendini ABD karşısında güç sahibi kılmak istiyor, bu kadar açık. Onu için birçok şeyi kabul etmek durumunda. Ne olacak belli değil. Anlaşıldı ki Rusya, İran, hatta Avrupa ve ABD TC’nin 20 Ocak’ta Efrîn’e saldırısı, Efrîn’e işgali başlatmasında herhalde belli bir zaman vermişler, şimdi bu zaman dolmuş çekil diyorlar. Biz o zaman da uyardık, eğer böyle bir şey varsa –çünkü bilmiyorduk- yanılıyorsunuz, TC girer çıkmaz. Siz şimdi bunun kapısını açmışsınız destek veriyorsunuz, hepiniz bir oldunuz iyi de sizi kandıracaklar. Şimdi TC çıkmıyor ve kandırıldılar ne yapacak bu güçler? Görelim haydi, Rusya bizim yapacağımız bir şey yok diyordu, şöyle-böyle Türkiye yapar, haydi buyursun Türkiye kendisini kandırmıştır. Kürtler karşısında gösterdiği tutuma benzer bir tutumu Tayyip’e karşı, TC’ye karşı göstersin, gösteremiyor. ABD bir şey yapamayız diyordu. Kürtler olunca bir şey yapamaz, TC sözlerini tutmazken yapacak bir şey yok mudur? Böyle olmaz, öyle Suriye’de siyasi çözüm olacak sanılmamalıdır. Bunu sananlar yanılıyorlar. Olsa olsa en fazla geçen süreçte Irak’ta olduğu gibi fiili bir durumun devam ettiği, pamuk ipliğine bağlı bir sistem kurabilirler, çözüm değil, en fazla olabilse o olur. Onun da olabileceği belli değil, tersine Suriye’de de var olan çatışmanın derinleşme ihtimali var. Türkiye’nin oradaki varlığı gerçekten de işgaldir. Eğer öyle olursa günümüzde artık her devlet bir başka devleti rahatlıkla işgal edebilir ve kimse bir şey diyemez. Bab’ta, Cerablus’ta, Ezaz’da, Efrîn’de TC var.
Ben basını eleştirdim yine de eleştiriyorum, üslubunu düzeltmezse bin kere eleştireceğim, herkes bilsin. Çete mete yoktur, ÖSO falan yoktur, TC var Türk ordusu var. Kaymakam atıyor, vali atıyor, polisini koymuş. Tayyip Erdoğan bunlar Kuva-yi Milliye’dir dedi. Kuva-yi Milliye Türk ordusudur, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ordu, kuran güçlerdir. O halde Bab’ta, Cerablus’ta, Ezaz’da, Efrîn’de bulunan güçler TC ordusudur, Kuva-yi Milliye’sidir, başka herhangi bir güç değil, başka güç varmış gibi herkes göstermesin, ÖSO möso yoktur. ÖSO Halep’teydi, yenildi, yok oldu. ÖSO adını göstermelik olarak sadece TC kullanıyor. O da sıkıştığı zaman öyle kullanıyor, Tayyip öyle olmadığın söyledi. Bazıları öyledir diyerek baktı ki öyle değil derse üzerine gidilecek, şimdi öyle gösteriyor, bir oyundur, TC var TC yönetiyor. İşgal etti, ilhak etti, önlenmezse TC’ye katılacak sınırlar oradan geçiyor. Bu kadar nettir. Şimdi bu Dünya bunu kabul edecek mi bilemeyiz, ama Efrîn’deki durumu Kürtler kabul etmeyecek onu biliyorum. En azından kendi adıma bileceğim şeyler var. Kürtler kabul etmeyecek ne olursa olsun, Kürdistan’ın diğer yerlerinde nasıl kabul etmiyorsa; Bradost’ta Serhat’ta, Amed’de nasıl kabul etmiyorsa Efrîn’de de kabul etmeyecek, Efrîn’i kesinlikle TC’ye mezar edecek. Bunu herkes bilmeli, Tayip Erdoğan’a mezar olacak. Zaten çok yakında bir batakhaneye gelmek üzere, bu gelişmeleri göreceğiz. Bu alan da böyle, o halde durum ne? Bunların hepsini III Dünya savaşı kapsamında ele alınmalı. Bu savaştan çıkış yoktur, savaşı yürüten güçler savaştan çıkışın yolunu bulamıyorlar, savaşan tarafların o iradeleri yoktur. Dış müdahale, küresel sermaye müdahalesi, ne savaşı sona erdirecek bir iradeye, ideolojiye sahip, ne de ulus devlet statükoculuğu. Zaten ulus devlet statükoculuğunun Kürt soykırımı yapmaktan, Kürtleri engellemeye çalışmaktan başka bir derdi yoktur. Onlar Kürt düşmanı, mevcut Kürt soykırımını sürdürmek dışında herhangi bir yenilik yaratacak güçleri yoktur. Küresel sermaye sistemi de savaşa yol açan nedenleri çözemiyor, krizi kaosu yok edemiyor. Çünkü kendi sistemi bu krizi-kaosu ortaya çıkarttı. Kapitalizm demek kriz demek, kaos demek, çatışma ve savaş demektir. Savaşsız kapitalizm olmaz, krizsiz, bunalımsız kapitalizm olmaz. Zaten yüzyıl önce de, 20. yüzyıla girerken de devrimciler kapitalizmi böyle tanımladılar. Emperyalizm demek savaş demekti, kapitalizm ile emperyalizm aşaması savaşa girdi de savaştan Ekim Devrimi mi çıkardı? Sosyalist hareketler mi çıkardılar savaşı? Sovyetler çözüldü savaş yeniden başladı, o zaman sosyalizm yoksa, kapitalizm varsa savaş vardır. Onun da bir çözüm üretme durumu yok, geriye kalan kriz içerisinde bu kaosu, bunalımı devam ettirmek oluyor, onların derdi de o. Bu çerçevede savaşı sürdürüyorlar, yayıyorlar. Nereye yayacaklar o belli değil.
Mevcut haliyle Suriye bir odak, İran bir odak. Zaten Türkiye odak. Hepsi böyle birden mi sürecek, daha çok iç içe mi geçecek, yoksa Suriye’de mevcut derinlik, mesela Türkiye’ye karşı İdlib çevresinde yoğunlaşacak mı, yoksa oradaki biraz hafifleyip Irak ve İran’a mı kayacak bu belli değil, hepsinin olasılığı var, her alanda bir mücadele var ama çatışma gelişecek, bazı yerlerde öne çıkacak, yoğunlaşacak, bazı yerlerde geri planda kalacak. Önümüzdeki süreçte nerede öne çıkacak o netleşmemiş. Bunu yakın zamanda göreceğiz. Kürdistan açısından ise, bütün bunlar tabi mevcut haliyle Kürdistan merkezlidir. III. Dünya savaşı ile Kürdistan Özgürlük mücadelesi fazlasıyla iç içe geçmiş durumda. Bir de zaten bu kriz ve kaos Kürt soykırımı üzerine kuruldu, Kürt varlığı ve özgürlüğü bütün bu çatışmaların, çelişkilerin ortaya çıkmasını sağlıyor, yaratıyor. Pazarlıklar Kürdü yok sayarak, yok ederek bir anlaşmaya ulaşmıştı. Kürtler, ben varım deyince her şey bozuluyor, Araplar biz ikinci sınıf toplum olmayı, parçalanmayı, sömürülmeyi kabul etmiyoruz deyince her şey bozuluyor. Mevcut durumda zaten savaşı , bu eski sistemi bozan Kürt Özgürlük Direnişi, Arap halkının özgür iradeyle birinci sınıf toplum olma iradesiyle yürüttükleri mücadele bunları ortaya çıkarttı. Dolayısıyla savaşın Kürdistan’da ve Arabistan’da olmasından daha doğal bir şey yoktur. Türkiye ve İran’a kayar mı kayar, çünkü Ortadoğu’da Türkiye bir hegemonik güç, İran bir hegemonik güç. Kürtleri ve Arapları yok sayan sistem Türkleri ve İran’ı öne çıkardı, öyle bir hegemonik Ortadoğu hukuku kurdurdu. Şimdi Araplar ve Kürtler var, özgür olacağız derlerse Türkiye’nin ve İran’ın durumunun değişmesi lazım. Demokratik olmaları gerekli. Mevcut sistemi değiştirmeleri lazım. Değiştirmeyen kaybeder, değiştirmediği için Türkiye kaybediyor. İran biraz değiştirir gibi gösterdi Ortadoğu’da etkinliği oldu ama o da bir yerde durdu. Durursa kaybeder, demokratik olmalı, değiştirmeli, benim çağrım onlara odur. Türkiye’den ders çıkarsınlar, dış sisteme bakmasınlar. Bölge gerçeğine, tarihe baksınlar, kendi sistemlerini demokratik kılsınlar, halkları kardeşçe ve özgür yaşar kılsınlar o zaman dış müdahaleyi önlerler. Yoksa bu kadar krizli kaoslu bir alanı ortaya çıkartırlarsa tabi dış müdahale olur. Bu krizi, kaosu ortadan kaldırmaları lazım, kendileri de bunun bir tarafıdırlar. O nedenle ne yapacaklarını kendileri bilirler ama kendilerini değiştirmezlerse dış müdahaleleri durduramazlar.
Tarihi 15 Ağustos atılımı vesilesiyle başta Kürdistan gençliği olmak üzere gençliğe dair mesajınız nedir?
15 Ağustos Kürt gençliğinin atılımıydı, gerilla Kürt gençliğinin öncü hareketidir, öncü koludur. O kolun yarattığı, bu güne kadar sürdürdüğü, bundan sonra daha çok sürdürecek, buna inanıyorum, 15 Ağustoslarını, bu direnişlerini kutluyorum. Daha fazla gerillalaşmaya, daha çok mücadele etmeye, daha çok gerillaya katılmaya çağırıyorum. Zaten buna inanıyorum da, 15 Ağustos atılımının 35. yılını bu temelde daha büyük bir savaş ve zafer yılı haline getirmelerini diliyorum.